Che Guevara'lar

1960’lı yılların sonları, ideolojik açıdan sol hareketlerin güçlendiği dönemdi. Amerika ve Rusya arasında Soğuk Savaş’ın yaşandığı dönemde sol söylem, en belirgin görüştü. Küba Devrimi’nin başarısı, Vietnam halkının direnişi, Cezayir Savaşı, 1968 Fransız Devrimi, Filistin’deki saflaşma vs bu söylem üzerinde oldukça etkili oldu.

 

Sovyet Rusya’sının önceliğinin halkların kendi kaderini tayini değil de dolaylı ya da doğrudan Amerika’ya yakın ülkelerin iktidarlarının hedef alındığının bu hareketler tarafından anlaşılması uzun sürdüyse de özgürlükçü hareketler için direniş ve iktidarla savaşma konuları şüphe götürmez açıklıktaydı.

 

Ernesto Che Guevara o dönemde, kanı kaynayan ve ülkelerinde değişim isteyen gençler için bir örnek olmuştu. Fransız sol aydını Régis Debray’ın “Devrimde Devrim” kitabı onlar için “kutsal kitap” mahiyetindeydi. Bu kitap onların taktik ve stratejisiydi.

 

Her ne kadar Debray başka bir kitabında “silah eleştirisi”yle manevra yapıp Fransa Cumhurbaşkanı François Mitterrand’ın danışmanlığına kadar yükselse de ikinci kitabı dönemin solcuları tarafından olumlu bulunarak, devrim yerini uzlaşıya bıraktı.

 

60’lı yılların sonunda sol siyaset dünyanın birçok yerinde sınıf ve ulus sorunu yaşayan toplumlarda genç ve öğrenci kesiminin arasına indi. Onlar, öyle ya da böyle daha iyi bir dünya kurmayı hedefliyordu.

 

Coğrafya, siyaset, kültür ve toplumsal açıdan farklılığa sahip bazı isimlerden söz etmek yardımcı olacaktır: Şehit İsmail Şerifzade, (1942-1968), Mesud Ahmedzade (1946-1972), Deniz Gezmiş (1947-1972). Bu üç isim Doğu Kürdistan, Kuzey İran ve Türkiye’de mücadele verdi. İdeolojik olarak Régis Debray’ın izinde olan bu isimler silahlı mücadelede ise Che Guevara’yı örnek almıştı. Ülkelerinde Che olarak biliniyorlardı. Genç, öğrenci ve solcuydular. Nihayetinde iktidar tarafından öldürüldüler.

 

Halk, siyasi kültür açısından bu hareketlere karşı pek yakın değildi. Zulme karşı çıkan birkaç gence duygusal açıdan yakındılar daha çok. Bu yüzden istedikleri toplumsal desteği meydanda alamadılar. Hitap ettikleri sınıflar da köylü sınıfından çok şehirli ortasınıf idi.

 

Onların Régis Debray’ın kitabından kutsal ayet gibi alıp kullandıkları “sıradan halk tabakası olmadan silahlı mücadele” olduğu için birçok yerde yenilgiye uğradılar. Yine de ümitsizliğe düşmeyip, yönetimi silahlı mücadeleyle devireceklerine inanıyorlardı.

 

Radikalizm ve romantizmle diktatörleri devirme hissiyatı içindeydiler, bu şekilde halkı ayaklandırabileceklerini düşünüyorlardı. Zaten bu yüzden de ölüme gittiler.

 

O solcu dönemin üzerinden 50 yıl geçti ve dünya her açıdan değişti. Onlar “düşünsel” olarak hazırdı ancak halk “ölü” olarak yanlarında duruyordu. Gerçi günümüzde durum tersine döndü; halk artık öncülük ediyor.

 

Bu ülkeler ve Doğu Kürdistan’ın, devrim dersleri için kutsal bir kitaba ihtiyacı var gibi görünüyor.

 

(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)