Koordinasyon Çerçevesi; Devlet aklına dönüş!

10 Ekim 2021'den Sadr Grubunun parlamentodan çekildiği ana kadar, Koordinasyon Çerçevesi, Körfez ülkeleri, Türkiye, Avrupa ve ABD tarafından bir müdahale yapıldığı yönünde söylev ile meşguldü. Bu söylevin amacı, Sadr ve müttefiklerini yabancı güçler tarafından Irak dışı bir takım amaçlar için kullanılıyormuş gibi göstermekti.

Bu söylev içerisinde Sadr’ın imajı, Irak'ta Şii hakimiyetini bulanıklaştıran ve hatta sona erdiren bilinçsiz bir imajmış gibi sahnelendi. Koordinasyon Çerçevesinin aktörleri olmadan Kürt ve Sünnilerle koalisyon yapan Sadr, bir yanda Kürtler ve Sünniler, öte yanda Körfez ve Batı ülkeleri önünde zayıf bir Sadr ile eş tutuldu. Ancak Sadr'ın çekilmesinden sonra bu söylev sona erdi ve devlet aklı üzerinden başka bir söylev inşa edildi.

Bu söylevin boyutları nelerdir? Kendini nasıl manifestolaştırır? Dünün iç ve dış düşmanlarına nasıl yaklaşır? Öte yandan ABD, Avrupa ve Körfez bu yeni söyleve nasıl yaklaşır? Bu kısa yazıda bu sorulara odaklanmaya çalışacağım.

Büyük kapının açılması

Şii siyaset alanında iki ana blok var. Devrimci bir blok ve rasyonel bir blok. Birinci blokun temsilciliğini Sadr’ın otoritesi, ikinci blokun temsilciğini ise Maliki ve arkadaşları ediyor. İki blok arasındaki farklar pek çok düzeyde ancak en başat olanı, onları yönlendiren iki dünya görüşünün doğasında yatıyor.

Seyyid Mukteda es-Sadr’ın otoritesi her şeyi istiyor ve tüm bunları müzakere etmeye hazır değil. Ama diğerleri sadece kendi arzu ve projelerinin tamamlayıcısı olmak istiyor. Koordinasyon Çerçevesi, pragmatik zihniyle dünyayla ilgileniyor ve güç ilişkilerini yönetmede uzun solukluğa sahiptir.

Irak'ın mevcut siyasi manzarasını şekillendiren en önemli özelliklerden biri bu; Sadr'ın güç ilişkilerini yönetmedeki sabırsızlığı, hükümet kurmak için Koordinasyon Çerçevesi için büyük bir kapı açtı.

Aynı zamanda, genel olarak uluslararası toplum ve özelde ABD ve Avrupa, son seçimlerden sonra yaşanan bir yıllık kaosun ardından her ne şekilde olursa olsun Irak'ta zaten istikrarı sağlamak istiyordu.

Rusya-Ukrayna savaşı ve petrol fiyatlarındaki keskin yükseliş bağlamında, Irak'ta istikrara yol açması koşuluyla, dünya sistemi ülkeleri arasında Irak'ta istikrar arzusu gün geçtikçe artıyordu. Şahsen birçok toplantıda bu ve diğer birçok prensip üzerinde müzakere yapmaya hazır olduklarını duydum.

Diğer bir açıdan, bu ülkeler Koordinasyon Çerçevesi ile anlaşmanın, Yeşil Bölge, Harir ve Ayn Esed askeri üsleri, Erbil ve Körfez ülkelerine saldırılar da dahil birçok şeyi sona erdireceğinin farkındaydılar. Elbette her birinin onlar için ayrı bir önemi de var.

Pragmatik bir seçenek olarak Sudani

Yeni tarih başlatabilmek için, Koordinasyon Çerçevesinin başbakanlık için birleştiren, hakkında en az şüphe uyandıran ve diğerlerine karşı en az duyarlı bir isim belirlemesi gerekiyordu.

Bu nedenle, Muhammed Şia Sudani’nin belirlenmesi kararı, Koordinasyon Çerçevesi’nin geçtiğimiz yıl içinde aldığı en rasyonel karardı. Çünkü birçok hükümette yer almasına rağmen, ne Sünniler, Kürtler, Şiiler, Körfez ülkeleri ne de Batı açısından tartışılır bir figür değildi.

Sünniler açısından, Irak'ta 2003’ten sonra Sünni toplumun başına gelen trajedilerle hiçbir ilgisi yok.

Kürtler açısından, Erbil ile Bağdat arasında ortaya çıkan petrol ve gaz, Kerkük, tartışmalı bölgeler, Peşmerge'nin konumu ve maaş kesintilerinde önemli bir rol oynamadığı.

Şiiler açısından Sadr Hareketi ile rakipleri arasındaki kanlı çatışmanın bir parçası olmadı, Şii dini otoriteler ve İran tarafından hakkında veto yok.

Körfez açısından ise Irak'tan Suudi Arabistan ve BAE'ye yönelik saldırılardan ne doğrudan ne de dolaylı olarak sorumlu değil.

Batı için de Sudani bilinmeyen bir aktör ve onunla anlaşma, onu test etme arzusu var ki bunun da büyükelçilik ziyaretleri, telefon görüşmeleri ve davetlerle kanıtlandığı açıkça fark ediliyor.

Sudani’ye Batılı yaklaşımın iki modeli

Başbakan olarak atandığı itibaren Sudani ile ilgili olarak iki ana yaklaşım modeli olduğunu gözlemliyoruz. Amerika modeli ve Fransa modeli üstelik modellerden her biri de iki farklı bir stratejiyi ifade ediyor.

Amerika modelinde, Beyaz Saray'ın doğrudan rolünün azaldığını hissederken buna karşın ABD büyükelçiliğinin merkezileştiğini fark ediyoruz. Artık ayda bir ABD başkanı adına Irak'ı ziyaret edecek ve üst düzey aktörlerle tek tek görüşecek Brett McGourg’u görmüyoruz. Bizim gördüğümüz, kısa bir süre zarfında Sudani ile üç defa görüşen ve Washington-Bağdat arasındaki ilişkileri yeniden yapılandırmak için çalışan ABD Büyükelçisi’dir. Bu yapılandırmalardan sonra da tüm öngörülere göre Romanowski, Sudani'ye, ABD ve Beyaz Saray'ı ziyaret etmesi için bir davet iletiyor.

Fransız modelinde ise Elysee Sarayı'nın Sudani Hükümeti ile doğrudan, güçlü ve etkili bir ilişkisi olduğunu gözlemliyoruz ayrıca Başkan Macron’un özel temsilcisi de Bağdat’ı ziyaret etti ve Sudani’ye resmi daveti bizzat kendisi iletti. Bu davet, Sudani’yi Elysee Sarayı'nda, Fransa Cumhuriyet’nin tüm resmi protokollerine göre bizzat Başkan Macron'un karşılaması anlamına geliyor. Bundan da ötesi Cumhurbaşkanı Macron'un da Irak'ı tekrar ziyaret edeceği söyleniyor!

Temel soru, Sayın Sudani’nin bu Fransa modeline nasıl yaklaşacağıdır. Kendi bilgilerime göre, Sudani olumlu bir cevap için güçlü bir isteğe sahip fakat güçlü isteğin yeterli olmadığını hepimiz biliyoruz ve Irak, sağlam bir muamale stratejisi oluşturacak verimli bir ekip olmadan bu Fransız girişiminden yararlanamaz.

Sonuç

Şimdi gerçekten ne oluyor?

Irak, 2003'ten 2019'a kadar ABD-İran ortak yönetimi tarafından yönetildi. Donald Trump, 2019’da bu ortak yönetimi sona erdirdi.

Donald Trump’ın bu kararı Irak’ı çok büyük bir sorunla karşı karşıya bıraktı. Bunların en kötüsü, Iraklıların artık devletlerini yönetememeleriydi. 2019-2022 arasında Adil Abdülmehdi'nin hükümeti sona erdi, protesto hareketinde 600 kişi öldürüldü, Irak’ın hiçbir sorununu çözemeyen Kazımi’nin geçici hükümeti kuruldu. Seçim yapıldı ve bir seneye kadar hükümet kurulamadı, Irak, 29 Ağustos’ta kardeş kavgasının eşiğinden döndü.

Fakat ABD’nin, Sudani’ye yönelik şimdiki yaklaşımı başka bir seviye ve başka bir tarzda Irak meseleleri konusunda Washington ve Tahran arasındaki aynı ortak yönetime nesnel bir dönüş ve bu da başka bir kriz patlak verene kadar Irak'ta devlet istikrarının ömrünü bir süreliğine uzatabilir.

Bu senaryo gerçekleşirse Irak Hükümeti’nin Batı dostu olduğu ve bölgedeki İran hegemonyasını şekillendirebileceği illüzyonu sona erer. İran hegemonyasının Irak Hükümeti tarafından şekillendirilemeyeceği gibi Irak'ın bir devlet olarak çözülmesinin de başlangıcı olabilir!

Amerikalı güçlü bir Irak veya İranlı güçlü bir Irak mümkün değil mi? Ayakta kalabilmesi için, Irak’ın, aynı zamanda hem Amerikalı hem de İranlı olması gerekiyor.

Fransa Irak Araştırma Merkezi Direktörü Dr. Adil Bakawan

(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)