Dr. Nuri Dersimi’nin Kürd milliyetçi düşüncesindeki yeri
İsmail Beşikci, Dr. Nuri Dersimi hakkında şöyle der:
“Dr. Nuri Dersimi, Koçgiri Halk Hareketinden itibaren Kürdistan’daki olayları bizzat yaşayan bir kişidir. Özellikle, gerek Koçgiri, gerek Dersim hareketlerinin önemli bir kişisidir.”
Bu düşünce, Dr. Nuri Dersimi’nin Kürdistan savaşında önemini ve belirleyici yerini gösterir. Dr. Nuri Dersimi bir savaşçı, diplomat, milliyetçi Kürd aydını olmasının yanı sıra hem örgütçü hemde Kürd tarihine önemli referans notları düşen, bugün bile temel kaynak olarak anılan iki kitap ve çok sayıda yazı ve makaleninde sahibidir.
Hatıratım kitabında, tarihi notu daha ilk İstanbul üniversite yıllarında bu milli düşünce oluşumu ve uğraşı içinde olduğunu gösteriyor: “Hür yaşamak gibi büyük bir saadet olmaz ve Kürd milleti de daima hür yaşayacaktır derdim. Kürd Talebe HEVİ Cemiyeti'ne yukarıda bildirdiğim mıntıka gençliği toplu bir şekilde iştirak etmişlerdi. Aynı gençler ‘JİN' isminde bir gazete ile de neşriyatta bulunmakta idiler. Amele Partisi (Kürd), bu cemiyete maddi yardımda bulunuyordu.”
Bütün yazın ve kitaplarında tarih ve düşüncenin bağlantı ve örneklerini milli bir temele dayandırarak anlatır. Burada ki tarihsel anlatışı ile: “Atalarımızın efsanevi inançlarına göre, Munzur’daki su kaynakları büyük ilahe Anahit’in göğüslerinden fışkıran süttür.”
Kürd milletindeki eşitlik ve ferasete referans olması için az bilinen bu örneği vermesi aynı fikrin sonucudur: “Ferhadan aşireti reisi Keko ağanın hicri 1327 yılı Dersim askeri olaylarında şehit düşmesi üzerine eşi Ana Hatun 30 yıl aşiret reisliği yapmış.”
Kürd milli direnişleri, direnişçilerin sözleri ve şiirler alt alta yazılarak da anlatılabilir. Direnişler ve sahiplenişler bu kadar derin ve güçlü-trajik. Seyid Rıza’nın “Ben sizin yalan ve hilelerinizle baş edemedim, bu bana dert oldu. Ama ben de sizin önünüzde diz çökmedim, bu da size dert olsun” özdeyişi, bu anlamda bütün süreci bugünü de içine alarak ifade ediyor.
Dersim ve büyük milli direnişleri-direnişi üzerine söylenmeyen kalmadı. Son dönemlerde daha da anlam kazanan Kürd Aleviliğindeki yeri üzerine durmak gerek. İşgalcilerin asıl saldırıları, hem tarihsel hem de güncel olarak buradan hareket ediyor. Kürd milleti de işgalcilerin hareketinin üzerine giderek tarihine ve atalarına sahiplenmesi doğru ve sonuç alıcı olur.
Dr. Nuri Dersimi, tarihsel süreci boyunca Dersim direnişleri ve milli uyanıştaki yerini anlatmak için eserlerinde tarihsel karakter ve bölge ile ilişiklerini net bir Kürd bilinci ile kapsayıcı bir bakış sergilemiştir. Bu fikri netlik O’nun Kürd milliyetçi düşüncede ki yerini de netleştirmektedir. Bu bakımdan hem kavramsal hem de pratik düşüncenin ilk öncülerindendir.
Öyle ki Dersim tarihinde direniş ve işgal son yüzyıla damgasını vurmuştur. 18. yüzyıldan 1916’ya kadar Dersim, Osmanlı’ya karşı savaşmış sözde cumhuriyetten sonra ise cumhuriyet işgalcilerine karşı direnmiştir. Söylem ve yönelme hep aynı fakat tarihler ve isimler değişmiştir. 1866’da Osmanlı güçleri, Süleymen Ağa Direnişi’ne karşı “ıslah” girişimi adı altında saldırmış; 1878’de aynı şey denenmiş; 1907 ve 1909’da “çıban başı” söylemi ile saldırılmış; 1916’da ise “hizaya getirme” adı ile yönelmiştir. 1926 ve 1930’da ise cumhuriyet güçleri, Pülümür Direnişine aynı tanımlama ile saldırmışlardır.
1937-1938 direnişlerine karşı da aynı söylem kullanılmıştır.
Milli düşüncenin geliştiği yıllardan itibaren Dersim ve önderleri Kürd milli hakları temelinde merkez ile sürekli bir çatışma içinde olmuşlar ve uzun dönem bağımsızlığa yakın bir özerklik temelinde yaşamışlardır. Osmanlı’nın son dönemlerinde Seyid Rıza, Dersim merkezini kontrol altına alır ve İstanbul merkeze bağımsızlık temelli bir telgraf çeker. “Bağımsız bir Kürdistan kurulması gerektiğini aksi halde bu hakkın silah gücüyle alınacağını” bildirir.
Dersim meselesi ve statüsü 1920’li yıllardan 1937’ye kadar çeşitli biçimlerde işgalci mecliste tartışılır. Dersim otoritesi hiçbir zaman işgalci merkeze tabi olmamıştır. Bu yüzden sürekli bir askeri operasyon alanı olmuştur. Seyid Rıza 1920’de de Hozat’a askeri operasyon düzenlemiş, ilçeye girmekten sonradan vazgeçmiştir. Bu operasyondan sonra meclis tartışmalarında; Dersim Mebusu Hasan Hayri Bey, Koçgiri (Koçgiri, Dersim, Horasan ve Rojhılat Kürd Aleviliği tarihsel olarak birbirlerine bağlı olduğu için her şartta beraber anılmaktadır) ve Dersim Kürdlüğü ve Aleviliğin tarihçesine ilişkin, 3.10.1921’de bir konuşma yapmıştır: “Bugün sorsan Dersimliler doğrudan doğruya Kürdoğlu Kürdüm derler” diye konuşmuş, Dersimlilerin Alevilik tarihi üzerine Kerbela’dan Horasan’a örneklerle söz etmiştir.
Dersim’e operasyon ve işgal merkezin sürekli gündeminden olduğundan, her zaman plan ve provakasyonlar içinde olmuşlardır. Meclis 1935 yılında Tunceli’ Yasalarını kabul etmiş, sıkıyönetim ve dağıtma-Türkleştirme yasalarından sonra, yeni direniş 1937 Newroz’unda başlamıştır. Fatih Rıfkı Atay, -ki işgalcilerin fikir babasıdır; 1871’den bu yana 11 askeri harekat yapılmıştır diye konuşmakta: “Dersim’in ıslahına gerek yok, Dersim’i boşaltmak gerek” diye asıl niyetlerini ortaya koymuştur. Bunu söylediğinde tarihin 1930 olduğunu düşünürsek, asıl plan ortaya çıkar.
Üç ayrı dönemde gerçekleşen direniş, 1938 Aralık ayında tam bir vahşet ile sonlandırılmıştır. Dersim işgali üzerinden yeni hükümet ve ideolojisi Kürdistan’da yeni bir tarz geliştirmiştir. Asimilasyon amaçlı yatılı bölge okulları, köy enstitüleri ve sürgünlerle tarihi çarpıtarak, Kürd Aleviliği merkeze bağlanmak istenmiştir. Resmi rakamların tersine 60 bin insan katledilmiştir. 20 bin trajik sürgün yaşanmış; çevre talan edilmiştir. Her türden, pratik ve ideolojik izleri bugün bile kendini yer yer göstermektedir.
Seyid’in Kürdlüğü tarihidir. Ağdat’ta konağında, Tujik Dağı karşısında kırmızı, beyaz, yeşil renkli Kürdistan Bayrağı’nı dalgalandırdığı biliniyor.
Dr Nuri Dersimi çokça tartışılan savaşın başarısızlığa uğramasını; şu milli düşünce temelinde değerlendirmiştir.
Başarısızlığın Nedenleri:
Maalesef mensup olduğum Kürd milletinin birlikten yoksun olarak Kürdlük ve Kürdçülük harekatını bir ahenk ve plan dairesinde Kürdistan toprakları dahilinde merkezileştirip idare etmek için muntazam teşkilatlı bir cemiyetin bulunmaması dolayısıyla imkânsız kalmıştı. İşin maddi cephesi işte bu pek çetin şartlar altında gayrı muntazam bir şekilde ve hatta diyebilirim ki fertler arasında parçalanmış bir tarzda açılmıştı. Manevi Cephesine gelince, asırlardan beri ecnebi boyunduruğu altında inleyen bu millet ayaklanmış iken itilaf devletleri bu ayaklanmalara bigane kalarak hiç bir yardımda bulunmamışlardı.
İkinci olarak, Kürd milletinin içtimai kurumunun ekseriyetiyle aşiret şeklinde bulunması ve aşiretler arasındaki husumet ve itimatsızlık kurtuluş savaşları için gereken birlik ve ahengi baltalıyordu.
Üçüncü olarak, orta halk tabakaları pek noksandı. Aşiret reisleri de maalesef kolaylıkla Türk devlet adamları tarafından kazanılıyordu.
Dördüncü olarak, din ve mezhep ihtilafları dolayısıyla Kürdler arasında itimatsızlığı gidermeye muktedir münevver kitle de katiyen istenen bir derecede değildi.
Yukarıdaki amillerden başka:
Türk aldatıcı ve yalancı siyaset ve propagandalarının cahil halk tabakaları arasında geceli ve gündüzlü devam etmesi de muvaffakiyetsizliğimizin başlıca sebeplerinden biri idi. Aynı devirde İstanbul yüksek okullarında Kürdistan'dan tahsile gelen talebelerin sayısı pek noksandı” diyerek, bugün bile en genel anlamda geçerliliğini koruyan Kürd milli manifestosunu oluşturuyordu.
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)
Notlar:
1- Vet. Dr. M. NURİ DERSİMİ, Dersim ve Kürd Milli Mücadelesine Dair Hatıratım, Özge Yayınları
2- Dr. Vet. M. NURİ DERSİMİ Kürdistan Tarihinde Dersim, Dilan Yayınları
3- Koçgiri Halk Hareketi 1919-1921, 4. Baskı, Komal Yayınları
4-İsmail Beşikçi, Tunceli Kanunu(1935) ve Dersim Jenosidi.
5-Mamo Baran, Koçgiri, Kuzey-Batı Dersim, Saresur Yayınları