Hong Kong, Kürdistan Bölgesi gibi mi?

Hong Kong’u bilenler, bu başlığa kısa ve net bir cevap verir; Hayır! Fakat benim sorum birbirine benzer olan her iki ülkenin siyasi kaderi, sistemi ve geleceğiyle ilgili. Yine karşılaştırırısak eğer Hong Kongluların Kürdistan Bölgesi’nin işine yarayacak neyi var, bunu bilmek istiyorum.

 

Hong Kong’da bir yıldan beridir devam eden gösterilerde öne çıkan slogan, Kürtçe’de söylenen “iki kelle bir kazanda pişmez” deyimi ile pıpatıp birdir. Hatırlatmak isterim ki; Hong Kong halkı da (ki onlar kendilerine Çinli denilmesini istemiyor) Kürdistan halkı gibi İngilizlerin yüz yıllık adaletsiz siyasetinin kurbanıdırlar.

 

Onlar da Güney Kürdistan gibi bir İngiliz kolonisiydiler ve başından beri onların da kaderi öylesine düğümlenmişti ki bir türlü bağımsızlıklarına kavuşamıyorlar. Hong Kong 1984 yılında çok ilginç bir anlaşma ile Çin’e verilmiş, 1997 yılında da bu anlaşma hayata geçmiştir. Anlaşma uyarınca Hong Kong Çin’e bağlı geniş özerkliğe sahip bir bölge olmuştur.  

 

 Bunun da sebebi şu; Hong Konglular tatamıyla Komünist Çin’nden farklı bir yaşam tarzına sahiptiler ve bunu korumak istiyorlar. İngiltere ile Çin arasındaki bu ilginç anlaşma, dönemin İngiliz Başbakanı Margaret Thatcher’in epeyce eleştirilmesine yol açmıştır. Anlaşma, Hong Kong’un beş yıllık süre içerisnde “tek ülke iki sistem” konsepti ile Pekin yönetimine bağlı kalmasını öngörmüştür. Güya bu “tek ülke iki sistem” fotmülü (yani iki kellenin tek kazanda pişmesi) Hong Kongluların demokratik yaşamının garanti altına alınması içinmiş. Fakat şimdi Çin adım adım bu iki sistemliliği tek sisteme yani komünizme evirmekle meşgul.

 

Hong Kong bu anlamda Kürdistan Bölgesi’ne benziyor. Yani merkezi hükümetle ilişkileri bilimsel anlamıyla ne federal ne de konfederaldir, aksine her iki taraf arasındaki özgün konsept temelindedir. Aynı zamanda Hong Konglulardaki demokratik yaşam alışkanlığı ve kültürü de Çinlilerde yoktur.

 

Bu da Kürdistanlıları Iraklılardan ayıran özelliğe çok benziyor. Her iki halkın kaderinde de bağımsızlık ufukta görünmüyor ve yakın zamanda gerçekleşmesi zor görülüyor. Dolayısıyla her ikisi de toprakları üzerinde hüküm süren başkentlerin söylemi karşısında el pence durmak zorunda kalmıştır.   

 

Birbirine benze yönler kadar Kürdistan ile Hong Kong arasında benzeşmeyen yönler de çoktur. Mesela Hong Kong dünyanın en önemli ticaret merkezlerinden biridir. Ayrıca dünyanın en büyük 10 ihracatçı ve 9 büyük ithalatçısı arasındadır. Hong Kong doları dünyanın en kıymetli 13 parabiriminden biridir. Yine dünyada en çok gökdelene sahip ülke durumundadır. Bu özelliklerinden ötürü Çin hükümeti istese de Uygur ve Tibetlilere yaklaştığı gibi minnetsiz bir şekilde Hong Konglulara yaklaşamıyor, onların talepleri karşılamakta aciz kalıyor.

 

Yukarıda bahsettiğimiz özelliklerin hiç biri Kürdistan Bölgesi’nde mevcut değil. Fakat Hong Kong örneği “devletsizlik gelişmemizi engelliyor” bahanesini de geçersiz kılıyor.  Burada kendimize soracağımız soru çok basit; Hong Konglular gibi güçlü bir ekonomiye ve gökdelenlere sahip olalım da dünyanın gözü sürekli üzerimizde olsun mu istiyoruz? Yoksa Uygurlular gibi dünyanın bize acımasını ve haklarımızın korunması için merkezi hükümete ricada bulunmasını mı istiyoruz?

 

 

(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)