Faik Öcal; Deprem notları

11-02-2023
Faik Öcal
Etiketler Faik Öcal Maraş depremi Adıyaman Besni
A+ A-

Bu yazı, depremi canlı bir şekilde Adıyaman Besni’de yaşayan, ailesinden bireylerinin son anlarına şahit olan ve yaşadığı ocağı enkaza dönüşen Yazar Faik Öcal’ın notlarından derlendi.

8 Şubat 2023

1 - Hiç kimsenin sesini duymak istemiyorum. Kimse ile konuşmak istemiyorum. Sadece buraya bir şeyler karalamak istiyorum. Her yerde ölüm var. Bu yeterli. Deprem gecesine kadar sizin gibi kitap okurdum arada bir şeyler karalardım. Günlerdir elime kitap almış değilim.

2 - Ölüm acizlik ve soğukluk. Her yerde ve her keste bu üç kelime var. Bu üç kelimenin size ulaşabileceğini sanmıyorum. Ulaşabilseydiler daha önce bana da ulaşırdılar. Daha öndeki Gölcük ve depremlerine uzaktan bakmıştın. Uzaktan üzülmüştüm, acılarını paylaştım. Hepsi bu.

3 - Sonra ateşin içinde gözlerimi açtım. Binamız yerden kopmuş ve uçurumdan aşağı yuvarlanır gibi sallanıyordu. Yaşamın bütün kapıları yüzümüze kapanırken ölümün büyük kapısı sonuna kadar açılıyordu. Sahip olduğumuz her şey değerini kaybetmişti.

4 - Birbir emekle aldığımız daire dört kişinin mezarı olacaktı. Nasıl kendimizi dışarı attığımızı bilmedik. Koşarken bir şeyi fark ettim. Dizlerimin bağı çözülmüştü. Dizlerimin bağını kaybetmiştim. Bundan sonra dizlerimin bağı olmadan yaşayacaktım. Yaşam bağım kopmamıştı.

5 - Gecenin geç vakti. Kardeşim ile dışarıdan gelecek yardımları karşılamaya gidiyoruz. Yardımlar Siirt’ten geliyor. Siirt Milli Eğitim Müdürü Sayın Ekrem Dağtekin arkadaşları ile geliyor. Teşekkür ediyoruz. Gelen yardımları köylere dağıtacağız. Bu güzel bir şey...

9 Şubat 2023

6 - Hastanenin önünde cenazemizi beklerken çok ilginç bir kavgaya şahit oluyoruz. Bir cenaze üzerinde iki grup kavga ediyor. Öğrendik. Ölen adamın iki eşi varmış. Eşlerin çocukları babalarının cenazesi üzerinde kavga ediyormuş. Ölümün nelere gebe.

10 Şubat 2023

7 - En yakın akrabalarım dahi maske takıyor. Üzgünmüş gibi görünmeye çalışıyor ama üzgün olamıyor. Gerçekten şimdiye kadar hiç empati kurmamış başkasının acısını paylaşmamış. Hayatı boyunca tribünlere oynamış. Böyle insanlar arasında ölmek yaşamaktan daha acı.

8 - Bugün her şeye rağmen insandan umut kesmemek gerektiğini öğrendim. İnsanımız her yerden yardıma geliyordu. Onları görmek umut vericiydi. Anlamadığım bu kadar iyiysek neden bu felaketler başımıza geliyor? Neden felaketlerle bir araya gelip sonra felaket oluyoruz?

9 - Herkes dışarı. Soğuk. Hepimizin kalbimizin ve yaşamın dışındayız. Kalbimizin ve hayatın dışında kaldığımız için mi böyle dışarıda kaldık? Fiziki dışarıda kalmışlığımız metafizik bir yalnızlığa evrilmiş. Bir başkasının kalbini ve hayatına dokunamıyoruz.

10 - Hep korkuyoruz. Yaşamaktan konuşmaktan ve ölmekten korkuyoruz. Korku her yerde, hepimizi ele geçirmiş. Aramızda korku duvarları var. Ağzımızı açmaya korkuyoruz. Ortalık kelimelerle fısıldaşıyoruz, mırıldanıyoruz. Anladım hepimiz kendimizden çok uzağız.

11- Diyarbakırlı yardımsever bir kardeşim “Adıyamandayız, yardım için Besni’nin köylerine şimdi gelebiliriz” dedi. “Sabaha kalsın” dedim. Çünkü dışarıda çok soğuk bir hava var. Dışarıda Deprem korkusu var. Dışarıda ölmek korkusu var. Dışarıda  acı var.

12 - Taş üstünde taş kalmadı. Cesetler beton ve demirler arasında sıkışıp kaldı. Hayatlar paramparça oldu. Hayaller yarım kaldı. Ama Adıyaman olarak kendi küllerimizden doğmaktan başka çaremiz yok. Toprağımız ve ölülerimiz burada hala. Yeşereceğiz mecburen.

13 - Güzel yaşamak kadar güzel ölmek de önemliymiş. Kışın bilmem eksi kaç derecede taş betonlar içinde parçalanmış, şişmiş, buz tutmuş bir cesetle ölmek varmış. Bakamıyorsun cesetlere, onlar öylece cesetlerinin çıkarılıp toprağa verilmesini bekliyorlar.

14 - Taptığımız her şey yerle bir oldu. Ayaklar altında. Ayakta kalan yarım kalan hayatlarımız ve umutlarımız. Sözcükler hiç bu kadar manasız ve boş olmamıştı.

15 – Utancımla barıştım. Dışarıda olmak, kimsesizlik olmak, sahipsiz kalmak. Bu hepimizin utancı. Hepimiz utancımızla barışmalıyız. Utancımızla barışamasak bir araya gelemeyiz birlik olamayız. Utancımız: Dışarıdayken içe.

16 - Meğer yalnız yaşamışız tek başına ölmüşüz. Tek tük kalpler çok uzak çarpıyor yardım için çırpınıyorlar, taş kesilmiş kalpler çoklar çok yakınlar. Onların ne kendilerine ne de başkalarına hayrı dokunur. Yeni bir dünya cenneti yaratabilecek miyiz? Buna gücümüz yetermi?

17 - Biz kendimiz yaptık. Hırsımızın kurbanı olduk. Yıkılan binalara bakıyorum. Müteahhit olmayanlar yapmışlar, malzemeden çalmışlar. Bizim Japonlar gibi Allah’ı yenmek gibi bir derdimiz yok. Bizim hırslarımımızı yenmemiz lazım ama yapamıyoruz. Bu deprem bi daha gösterdi: Yenildik.

18 - En çok duyduğum kelime "gitti". Gidenler içimizden parçalarını alıp gittiler. Aniden habersiz gittiler. Onların dahi gidişlerinden haberi yoktu. Sonsuzluk kadar derin boşluklar bırakıp gittiler. Bizde o gidişin yolcusuyuz. Sizin açtığınız yolda yürüyeceğiz.

19 - İçimden ölülerimle konuşuyorum. O kadar çoklar ki. Sesler uğultuya dönüşüyor sonra. Yarimin kulağındaki kulaklık infilak ediyor. Sadece boşluk. Dinliyorum yarimin boşluğunu. Biliyorum her kesin boşluğu soğuk ve ölüme çalınıyor bu aralar. Yarimin boşluğuna gömüyorum suskunluğumu.

20 - Yarim bu gece toprağına kavuşacak, annesinin karnındayken olduğu gibi: cenin, derin. Bu gece annesine, babasına, kardeşlerine kavuşacak. Mekanı cennet olacak, geldiği gibi. Bu gece 5’in 1’i de yerini bulacak. Dost'lar aramızdan ayrılacak hepten. Belkî bu gece başka bir kıyamet kopar.

11 Şubat 2023

21 - Ölümden bihaber nefesler ölümümü görmesin desem kaç nefes kalır ölümümün yanı başında. Peygamberin ölümümü bilen kaç kişi var. Gözyaşlarını sessizce içine akıtmayı başaran. Ne ben gördüm başkasının hayatını ne onlar gördü ölümümü. Sessizce geldim ve gidiyorum.

22 - Bütün hayatım morg ve enkaz arasında geçmiş gibi. Sonsuzluk kadar uzun geçen 5 gün. Her yerde sahipli sahipsiz cesetler, hayatlarımıza benzeyen enkazlar. Buz tutmuş parmaklarda enkazlar ve cesetler arasında gidip geliyorum, ayakta durmaya çalışıyorum.

23 - Ateş hiç bu kadar kutsal, ceset hiç bu kadar soğuk, insan hiç bu kadar yalnız olmamıştı. Ateşin parmakları soğuk havada üşüyordu. Cesetin uzun siyah saçları boynuma dolanıyordu. Ağzımı açmaya mecalim yoktu. Ateş, ceset bir daha yenmişti insanı. Ayaklarımızda yılanlarımız çıkıp gidecektik.

24 - Ölülerim için nefes alıp vermek, hayatın kalbine dokunmak boynumun borcu. Her zamankinden daha fazla bakmalıyım görmeliyim hissettmeliyim. Daha çok acı çekmeliyim. Yokluğun kalbine kimsesizliğimizin tahtını kurmalıyım. Aynı hatayı yapıyorum hayat: Senden çok şey istiyorum.

25 - Çok geç uyudum erken kalktım. Uyku haram. Eskisi gibi deliksiz uyumak imkansız. Bir ağıt paramparça ediyor az kalan uykumu. Güllü Yalçın'ın sesi korku filmine kaldığımız yerden devam etmem gerektiğini hatırlatıyor. Sözler enkaz taşları olup göğsümün üzerine oturuyor.

26 - Deprem içimdeki bütün hatları kırdı, yanardağları harekete geçirdi. Dışarıda ve kayıtsız olanlar öfkelerini kusuyor. İçeride mahsur kalan ve kayıt altına alınan susuyor. İkiside zararlı, yıkıcı. Çözüm yeni bir anlayış alanı inşa etmek, yeniden insan olmak.

27 - İçimde kangren tutmuş ayaklar, bıçak gibi saplanmş hiltiler, ortasndan kırılmş manilalar, öksüz kalmış iniltiler. Güneş ısıtmıyor eskisi gibi. Kelimeler suskunluğuma derman olmuyor. Paylaşmlar acımı sağaltamıyor. Ayaklarımın altındaki toprak itimat vermiyor. İçimde üşüyen umutlar.

28 - Mamazlarını aksatmayan annem 5 gün sonra namaz kılmaya başladı. "5 gündür namazlarım kayıp. Ah ah! Bu nasıl felaketti." Duydum ve utandım. Neden utandığımı dahi bilmiyorum. Belki de içten içe içimi kemiren suçluluk duygusu. Muhakkak bir yerlerde yanlış yaptım. Hepimiz.

29 - Sıcak yuvalarımızdan savrulduk, başkalarının yalnızlığında gözlerimizi açtık. Rahat hayatlarımıza başlarımımızı gömmüştük ama yerin altından gelen kıyameti duymadık. Başkalarının acılarına kördük, ötekilerinin dertlerine sağır. Kendimizden başkasını görmezdik duymazdık.

30 - Şimdi aç, açıktaydık. Eşittik. Saklayacak bir şeyimiz kalmamıştı. Yeryüzü ve yeraltı bize tahamül etmemişti. Rahat hayatlarımızı dışarı kusmuştu. Kusmuklar arasında bir başımıza kalmıştık. Kimseler yoktu. Buz tutmuş kusmuklar arasında nefeslerimizle ayakta kalmaya çalışıyorduk.

31 - Birbirinden kopuk muhabbetler yaralarımızı iyileştirmeye yetmiyor, gidenlerin yokluğunu doldurmuyor. Ağıtlar bir başka zaman diliminde yükseliyor. İnsan olmamak sancısı acıyı katmerleştiriyor. Mezarlık yerlerine tutunuyorum. Ellerim ölülerin boşluğunda kalıyor.

32 - Kendinden kaçamazsın. Ruhun enkazın altında kaldı. Bedeninle bir yerlerde saklanabilirsin kuyruğunu kısarak. Ruhun için geri geleceksin. Enkazın başında ölmeyi bekleyeceksin. Ölmek isteyeceksin ama ölemeyeceksin. İnsan ruhu olmadan ölemiyormuş azizim. Bir daha bileceksin.

33 - Hala anlamış değilim: insan mutlak manada, nihai noktada iyi mi kötü mü? Çok kötü görünen insanlar büyük yardımlar yapıyor, iyi bilenler pasif bir kötümserliğe teslim olmuş. Unutuyoruz: Ölüler gittiler dirilerin asıl imtihanı şimdi başlıyor. Düşünmeyen bir cankurtaran olmak.

35 - Değişiyorum içten içe. Deprem ile içimde alt üst olan taşlar yerine oturmaya başlıyor. Dünya daha fanileşiyor gözlerimde, madde manalaşıyor. Kararlar alıp kararlar bozuyorum. Hiç bozulmayan bir kararım var: UMKE’ye üye olmak. Hayatı guzellestiren insanı manalaştıran hayat kurtarmakmış.

36 - Daha geçen hafta günde bi kitap okurdum, bir haftadır elime kitap almış değilim. Hiç kitaplara bu kadar uzak kalmamıştım. Belki uzun bir zaman kitapları elime alma fırsatı olmayacak. Özlüyorum kitapların kokusunu. En eski dostuma ihanet etmişim. Beni affeden en eski dostum kitaplar.

37 - Memleketim Adıyaman perişan olmuş. Her yerde sokağa fırlamış evsiz barksız insanlar, enkaz altında buz tutmuş taşlaşmış cesetler. Adıyaman yolu kalmadı. Adıyaman toz duman. Gördüm: ciğeri sökülmüş bir şehrin nasıl nefessiz kaldığını, can çekiştiğini. Şarkılarda kaldı.

38 - Çatlıyordu yollar binalar ve güneş. Bir şehir göz göre göre can çekişiyordu. Ben içten içe ölüyordum. Eski Adıyaman’ı özlüyordum. Bu şehirde kendimi yenmiştim, kendime yenilmiştim. Hiç tanık kalmamış o günlerden. Bir daha tanıksız nasıl yaşayacağım?

39 - İnsan tanıksız yaşayabilir mi kendini ilk yenildiği yerlerde? Deprem bütün tanıklarımı enkaza dönüştürmüş. Deprem saat kulesinin kalbini 04:17’de vurmuş. Ben ölüme yatmışım farkında olmayarak, içimde kendimi yaralayarak. Toz dumana karışmış şehrim. Enkazından nasıl doğar şehrim?

 

Devam edecek…

 

(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)

 

Yorumlar

Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın

Yorum yazın

Gerekli
Gerekli