Askeri hareketliliğinin yaşandığı 16 Ekim olaylarından önce Irak’tan askeri bir heyet birkaç kez Peşmerge güçlerinin bazı komutanlarıyla görüştü. O dönem sızdırılan bilgilere göre, Irak’ı temsil eden sözde heyet esasen Iraklılar değil İran Devrim Muhafızları’na mensup şahıslardı. Üst düzey bir Kürdistan Hükümeti yetkilisi bana, Irak hükümeti adına Mahmur'a gelerek Kürdistan Hükümeti temsilcileriyle görüşen heyet içerisinde Lübnan'daki Hizbullah Siyasi Bürosu üyelerinin de bulunduğunu söylemişti.
16 Ekim olaylarıyla ilgili yazdığım köşe yazılarında Kerkük'ün işgaline İran, Irak ve Lübnanlı milislerin katıldığını ifade etmiştim. Çok fazla eleştiriyle karşılaştım ve bazıları bunun yalan haber olduğunu ve yorumu da abarttığımı söylemişti. Ancak daha sonra toplantılara katılan komutanlar basın toplantısında Irak müzakere heyetinin 11 üyesinden yalnızca birinin Iraklı Arap olduğunu ve diğerlerinin Devrim Muhafızları generallerinden oluştuğunu itiraf etmişti.
Geçmişteki yaşanan bu olaylarda anlatmak istediğim şey şu; eğer mevcut Irak hükümetinin İran tarafından yönetildiğine ve Bağdat'taki güç merkezlerindeki Iraklıların gerçek Tahran otoritelerinin sadece bir örtüsü olduğuna hala inanmayanlar varsa, eminim ki bir gün Bağdat yönetimindeki bazı vicdan sahibi şahıslar çıkıp şu itirafı dile getirecektir; evet biz Bağdat’ta bir hiçten ibarettik Irak’ı yöneten arkamızdakiler aslen Iraklılar değil İranlılardı.
İran da Şii egemenliğinin temelini güçlendirmek ve bölgede Şii hegemonyasını genişletmek amacıyla Irak'taki meselelerle çok dikkatli ve planlı bir şekilde ilgileniyor. Irak'ta İran için büyük önem taşıyan konulardan biri de Kürt meselesidir. Önemle bakıyor dememdeki kasıt soruna çözüm bulmak anlamında değil, aksine Kürt davasının karakterini bir takım mesnetsiz konularla değiştirmeyi amaçlıyor. Nitekim bunu başardığını söyleyebiliriz. Akabinde de İran'da son 40 yıldır yaşandığı gibi Kürt meselesini Kürtlerle-Sünniler veya Kürtlerle-Türkmenler arasında bir soruna dönüştürmek istiyor. Kürtler bu politikanın İran'daki yansımasını daha net görmeli.
İran, Irak’ta da bu anlayışla çalışıyor, amacı sırf Kürt davasını vurmak değil, aynı zamanda Sünnilere ve Türkmenleri de vurmaya çalışıyor. Bunu yapmak için öncelikle bu yapıların içinde çatlaklar oluşturuyor, böylece söz konusu taraflar içinde kendisine bağlı güçler var olmuş oluyor. Bu politika son yıllarda özellikle Sünniler arasında “Maliki'nin Sünnileri” olarak adlandırılan parlamenterleri satın alınmasıyla başladı. Türkmenler arasında da temsil gücü dengesini değiştirerek Türkmenlerin iç meselesine müdahale etti. Yaptığı hamlelerin yansımasını son parlamento seçimlerinde gördük. Daha önce Kerkük'teki 3 Türkmen temsilciden 3’ü de Sünni Türkmen'di. Ancak son seçimlerde Kerkük’ü temsilen seçilen adayların ikisi Şii biri Sünni'ydi. Bu iki toplumun temsilini meşrulaştırmanın yanında, Türkmen Heşdi Şabi ve Sünni Heşdi Şabi adı altında bu topluluklar için silahlı güçler oluşturuluyor.
Bu iki toplumun Kürtlerle coğrafi ve demografik karışımı hasebiyle, İran’ın bu istediği daha erken gerçekleşmiş oluyor. Zira Kürtler gerekli önlemleri almazsa. Bu nedenle Kürtlerin tehlikeyi ve olumsuz sonuçlarını anlayarak bir an önce çözüm araması gerekiyor. İlk etapta siyasetle uğraşan herkesin Irak'taki Kürt stratejisi çerçevesinde kalması hareket etmesi ve bir çeşit bağlılık göstermesi gerekiyor. Daha sonra Sünniler ve Türkmenlerle stratejik bir ittifak kurma yoluna giderek bu iki toplumun Kürtlere karşı kullanılmasının yollarını tıkayacak, çatışma ve çekişme denklemlerinde Şiilerin aracı haline gelmesinin önüne geçecektir.
Kürtler, Sünniler ve Türkmenler arasında böyle bir ittifakın Kürtler kadar onların da çıkarına olduğu anlatmalı. Çünkü Şii hegemonyasının Irak'ta daha fazla hakim olması Kürtlerden önce Sünniler ve Türkmenler için daha da tehlikelidir. Üçlü bir koalisyon oluşturularak bir tür denge sağlanabilir, ancak bu konuda zamanın çok önemli olduğu gerçeğini de hesaba katmak gerekiyor. Eğer bu adım şimdi atılırsa, ötekileştirilmiş bu üç toplumun da yararına olabilir. Ancak Irak'taki mevcut durum birkaç yıl daha aynı şekilde devam ederse, bahsini ettiğimiz koalisyonun kesinlikle hiçbirine faydası olmaz.
İran son 20 yılda bu topluluklar arasında çalışmaya ve çeşitli düzeylerde kendine bağımlı taraflar yaratmaya çalışıyor. Ayrıca yapmak istedikleri için bütün kapılar sonuna kadar kendileri için açık. Bu durumda Kürtler, Sünniler ve Türkmenler arasında bir ittifak oluşturmanın kolay olmayacağı kesin. Tam tersine Şiiler tarafından bastırılan bu üç toplum arasında gerginlik ve çatışma ihtimali, ittifak olmalarından daha çok beklenen bir olasılıktır. Ancak imkansız da değil. Özellikle Kürdistan Bölgesi'nin daha geniş ilişkilere sahip olması, Sünniler ve Türkmenler üzerinde etkisi olan dünya ve bölgedeki diğer ülkelerden faydalanılarak uzun vadeli bir tür ittifak ve anlaşmaya zemin hazırlanabilir.
Böyle bir ittifak ortaya çıkarsa eğer her üç topluma yönelik tehditler ortadan kalkmasa bile bir süre uzak tutacaktır. Çoğu zaman zamanla oynamak beklenmedik gelişmelere yol açmıştır. Risklerin gelecek yıllara ertelenmesi muhtemelen denklemleri tersine çevirecektir.
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)
Yorumlar
Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın
Yorum yazın