Dersim’in feryadına giden Şeyh Abdurrahim ve 1937 Bismil Olayı-3

2. Kuzey Kürdistan’a dönüş ve Şimali Kürdistan Cemiyeti

9 Mayıs 1928’de Af Kanunu’nun ilanından sonra, yılın sonlarına doğru Şeyh Said ailesinden Şeyh Ali Rıza ve beraber hareket ettikleri bir grup arkadaşları; Cibran ailesinden Ahmet Sever, Sadi Talha, Fehmi Bilal, Şeyh Abdurrahim, Şeyh Mehdi, Yadoyê Dımılî ve diğer bazı arkadaşları aftan istifade ederek dönüş yapmışlar. Onların dönüş yaptığı süreçte, İhsan Nuri’nin komutasında Ağrı Dağı’nı hareket merkezi olarak belirleyen Kürd ulusal hareketi, gün be gün yayılarak ve güçlenerek devam ediyordu.

Şeyh Ali Rıza diyor: Hınıs’a geldiğimiz zaman ev yoktu, mal yoktu, mülk yoktu, hiçbir şeyimiz yoktu. O dönemde aile ve çocuklar da Isparta Eğridir’e sürülmüştü.”[1] Yapılan başvuru sonucunda, yaklaşık altı ay sonra yani 1929’un ilk yarısında sürgündeki aile üyelerinin de memlekete dönmelerine müsaade edilir. Yaklaşık bir buçuk-iki yıl nispi bir sükûnet yaşanır fakat iki tarafın da birbirine pek güveni yoktur ve tedbiri elden bırakmıyorlar.

Bu koşullarda, Sovyetler Birliği ve İran desteğiyle Ağrı’daki Kürd hareketinin de kısmi olarak kontrol altına alındığı bir süreçte, Şeyh Said ailesinin de dahil olduğu yeni bir gelişme olur. Bölgedeki idari yetkilileri “Şimalî Kurdistan Cemiyeti” (ŞKC) adı altında bir örgüt kurulduğunu ileri sürerek Şeyh Said ailesinin de içinde bulunduğu bir grup Kürde karşı yeni bir operasyon başlatır. Cumhuriyet Hükümeti’nin ileri sürdüğü iddialara göre Şimalî Kürdistan Cemiyeti, iç çelişkileri nedeniyle Xoybûn’dan ayrılan ve Irak’a geçen bir grup Kürd önderi tarafından kurulmuş. O zamanki Cumhuriyet gazetesinin yazdığına göre; Şeyh Said’in oğlu Selahattin’in teşkiline teşebbüs ettiği cemiyetin Hoybun’un bir istihalesi (biçim değiştirmiş hali) olduğu zannedilmektedir. Zaten mevcut malumata göre Selahattin’in Irak’tan memleketine dönerken Halep’te Cemil Paşazadeler ve Refik Halit’le görüşmüş, onlardan bazı kimselere mektuplar getirmiş.

Selahattin Erzurum’da cemiyeti teşkil ederken gerek cemiyet merkezinin gerekse şubelerinin mühürlerini yaptırmıştır. Bu mühürdeki yazılar Kürdçedir ve Erzurum’da ehli hibre tarafından tercüme edilmiştir. Ehli hibrenin tercümesine göre:

Hogiri: Muhipler

Evina: Birlik (Büyük ihtimalle “Hevina” dır)

Azadegan: Kurtarmak demektir.

Mühürlerdeki (Ş.K.C.) rumuzlarını ehli hibre tercüme edememiştir. Keza hançerle elin delalet ettiği manayı da tayin edememiştir. Ehl-i hibre (bilir kişi) mühürlerde hançerle elin üstünde bulunan güneş işaretini de tefsir edememiştir.

Mühürlerin birinde “Merkezi umumi” olmak üzere diğerlerinde “kumi” (kom) olarak tercüme edilmiş şube kelimesi “kumi yekum” birinci şube, “kumi dum” ikinci şube, “kumi seyum” üçüncü şube, “çarum” “pencum” da dördüncü ve beşinci şube olarak tercüme olunmuştur.

Ehli hibre raporunda mühürdeki yazıların bu havali (çevre, yöre) Kürdçesiyle değil fakat Hakâri Kürdlerinin lisanıyla yazıldığı, bu havalinin bu lisanı anlayamayacağını tasrih etmiştir (belirtmiştir).”[2] 

Şeyh Melik Fırat’ın oğlu Mahmut Feyzi ile yaptığım telefon görüşmesinde, Şimalî Kurdistan Cemiyeti’nin Şeyh Ali Rıza tarafından kurulduğunu, cemiyetin Seyyid Taha’yla ilişki içerisinde olduğunu ve Şeyh Selahattin’in de bu örgütün içerisinde olduğunu belirti. M. Emin Sever ve Tahsin Sever’e göre; Halid Bey’in kardeşi Ahmed Sever, Sadi Talha, Yadoyê Dimili ve Fehmi Bilal de bu örgütün içerisindeydiler. 1928’de ilan edilen afla birlikte, örgüt üyelerinin çoğunluğu Kuzey Kürdistan’a dönmüş ve Haziran 1930’de örgüt mührü Sadi Talha’nın üzerinde yakalanması üzerine bu operasyon başlatılmıştır.

ŞKC örgütüyle ilişkili olarak yapılan operasyonda Erzurum, Muş ve Elazığ’da onlarca kişi tutuklanır. “Erzurum’da yakalanan Talha oğlu Sadi, Çabakçur’un Azizan köyündendir. Diğerleri de Çaçan, Şevki, Ömer, Ahmed oğlu Halid.”[3]

O zamanın gazetelerinde yazılana göre, “Bu tevkifata bağlı olarak Erzurum, Muş ve Elazığ’da yakalananlar Hoybun beyannamelerini dağıtmışlar. Hoybun cemiyetinin Şarkta birkaç şubesi olduğu ve Şeyh Said’in oğlu Selahattin’in Erzurum’da teşkil etmek istediği Şimalî Kürdistan Cemiyeti’ni bu şubelere istinaden kurmaya çalıştığı tesbit edilmiştir”[4] Vakit gazetesi de Xoybûn’un amacı ve şubelerine dair şöyle yazmış: Halep’te Doktor Şükrü isminde birinin idare ettiği ve Kürdistan istiklaline matuf olarak kurulmuş “Hoybun” cemiyeti bu hazırlanışın temelini teşkil etmektedir. Bu cemiyetin Halep’teki umumi merkezine bağlı olarak Şark’ta bir iki şube ve bu şubelerin de üç beş üyesi olduğu anlaşılmaktadır. Maslup Şeyh Said’in oğlu Selahattin’in teşkiline çalıştığı “Şimalî Kurdistan Cemiyeti”ni bu şubelere istinat ettirmek fikrinde bulunduğu tesbit olunmuştur.”[5]

Şeyh Ali Rıza’nın oğlu Kasım Fırat’a göre ise; sözkonusu örgütün gerçek adı Şimalî Kürdistan Partisi’dir ve Şeyh Ali Rıza (1896-1969) tarafından kurulmuştur. Fakat örgüt deşifre olduktan sonra, Şeyh Ali Rıza’nın tutuklanması ve ceza alması ihtimaline karşı, Salahattin örgüt sorumluluğunu üstleniyor.”[6] Yapılan yargılama sonucunda Şeyh Selahattin ve Sadi Talha’ya örgüt kurmak ve yönetmekten 12 yıl ceza verilmiş ve diğer sanıklar da serbest bırakılmış.

Sadi Talha, cezasının bitimine doğru özel bir kararnameyle Haziran 1942’de Sivas hapishanesinde 1103/1674 sayılı kararla idam edilmiştir. Milliyet gazetesi Sadi Talha ile ilgili şöyle bir tasvirde bulunmuş: “Talha oğlu Sadi zayıf, uzun boylu, uzun bıyıklı, saçları kına ile yıkanmış bir adamdır. Bu adam isyanı müteakip Suriye’ye kaçmış, oralarda uzun müddet gezdikten sonra Hoybun cemiyeti ile temasta bulunmuş, umumi aftan bilistifade tekrar memlekete gelmiştir.”[7]

 

 

(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)



[1] Dılşad Fırat & Dılhat Fırat, Şeyh Said Oğlu Şeyh Ali Rıza Hatıraları: Babam Şeyh Said, 40 Kitap Yayınları, s. 83

[2] Cumhuriyet, 6 Temmuz 1930, r. 4, Vakit, 150’likler, 7 Temmuz, 1930, r. 2

[3] Cumhuriyet, 6 Temmuz 1930, r. 1

[4] Cumhuriyet, 9 Temmuz 1930, r. 4

[5] Vakit, 8 Temmuz 1930, r. 1

[6] Kasım Fırat, Röportaj, Dava, sayı: 8, 1990, r. 13

[7] Milliyet, 1 Ağustos 1930, r. 1