Sesli odalar korona virüsün insanları eve kapattığı 2020 başında açıldı. Kimse eskisi gibi dışarı çıkamıyor, işe gidemiyordu. Bu da bol miktarda boş zaman demekti. Oturduğu yerden sosyalleşme arayışının ilk meyvesi Clubhouse oldu. Clubhouse’la başlayan trend öylesine ilgi gördü ki Twitter birkaç ay sonra space özelliğiyle kendi sohbet odalarını kurmak zorunda kaldı.
Bu yeni bir şeydi. O güne kadar forum geleneğinin devamı olarak twitter, facebook ve instagram gibi sosyal ağlarda insanlar yazılı ve görsel olarak sosyalleşiyor, etkileşime giriyordu. Ancak onlarca insanın sesli bir şekilde sohbet meclisleri kurduğu ve yüzlercesinin dinleyebildiği sesli odalar sosyalleşme arayışına yeni bir heyecan kattı.
Birinin referansıyla Clubhouse’ta hesap açıp diğer hesaplarla takipleşiyor ve timelinedeki sohbet odalarından herhangi birine tıklayıp katılabiliyordunuz. Timelinede görünen sohbet odaları sadece takipleştiğiniz insanların katılabildiği odalar değildi. Hiç ummadığınız bir sohbet odasıyla karşılaşıp dinleyebiliyor, konuşmacı olarak katılabiliyordunuz.
Kürtler de bu yeni mecrada bir Kürt taymı oluşturma arayış ve heyecanıyla Kürtçe sohbet odaları açtı. Kürdistan’ın dört bir yanından insanlar alfabe ve yazı farklılıklarından kuramadıkları iletişimi sesli bir şekilde kurmaya başladı. Aynı odada biri Kurmanci konuşurken, diğeri Zazaki, öbürü Sorani, bir diğeri Gorani konuşan Kürtlerin buluştuğu ortamlar oluştu. Kürdistan’ı bölen sınırlar bu dijital ortamla silikleşiyor, Kürtler birbirinden hiç olmadığı kadar haberdar oluyor, birbirlerini anlamaya başlıyordu.
Sesli odaların en önemli özelliği bu olsa gerekti. Kürdistan’da şehir şehir gezerek, parti lokallerinde oturup toplantılarına katılarak yapabileceğiniz gözlemleri burada rahatlıkla yapabiliyor, kimin neyi ne şekilde anlayıp savunduğunu görebiliyordunuz.
Clubhouse’ta sadece siyaset ve gündem odaları açılmıyordu. Sanattan edebiyata, mitolojiden sıla gecelerine türlü odalara rastlamak mümkündü. Ve yine ilginçtir ilk zamanlar hayli nitelikli bir konuşmacı skalası göze çarpıyordu. Donanımlı Kürtler tanışma, kaynaşma ve konuşma fırsatı buluyordu. Birbirinin yazdıklarından haberi olmayanlar dinleyerek tanışıyor, sıcak ilişkiler gelişiyordu. Sesi güzel olanlar şarkılar söylüyor, enstrüman bilenler icra ediyor, birçok müzisyen de sesli odalara eşlik ediyordu.
Rojava ve Rojhilat Kürtleri çoğunluğunu aynı kategoridekilerin oluşturduğu sohbet grupları kuruyor, mitoloji, tarih, edebiyat, sinema gibi konularda araştırmaları olanları konuşmacı olarak davet ediyorlardı.
Doğal ve duru Kürdistan milliyetperverleri, fanatik PKK’lilerle, hatta PKK’nin Şengal, Mahmur gibi bölgelerdeki kadrolarıyla aynı odada medeni bir şekilde sohbet edebiliyordu. Tabii ki zıt görüş ve sert tartışmalar oluyor, ancak bunlar kimsenin kimseyi yaftalamasını ve dışlamasını sonuç vermiyordu. Kuzeydeki PDK fraksiyonlarından Rojava ve Rojhilat Kürdistanı’ndaki partilere kadar herkes vardı.
Birbirini bilmemekten, tanımamaktan kaynaklı buzlar eriyor, odalarda Kürtlük temelinde sevgi meclisleri kuruluyordu. Ancak bu durum böyle süremezdi. Üyelerinin kamplardan çıkıp kendilerinden olmayan Kürtlerle tanışması belli ki sinsi odakların ve fanatiklerin eteğini tutuşturuyordu. Örgütsel kararlar mı alındı yoksa üç beş hasut-fesat hastanın, bir baş soğan bir kazanı kokutur minvalindeki fiskoslarıyla mı gelişti bilemiyorum ama ilk zamanlardaki hava dağıldı. Fikri olmayan, fesat olur. Düşüncesi olmayan, düşmanlıkla yaşar. İnsanlıktan düşen, iftiraya tutunur. Toplumda da bundan fazlasıyla vardı.
Tam da o dönemde uzun bir seyahate çıktığımdan iki ay odalardan koptum. Ancak o süreçte fitne kazanının kaynadığını hissedebiliyordum. Örgütten olmayan herkes bir şekilde yaftalanıp dedikodusu yapılıyor, Kürtler ayrıştırılıp sürekli birileri linçleniyordu.
Seyahatim bittikten sonra da odalara ısınamadım. Clubhouse’tan neredeyse tamamen kopmuştum. Artık sohbet meclisleri değil yankı odaları vardı. Bunu özellikle Twitter’da gözlemlemek mümkündü. Bilindiği üzere yankı odasında kaynaklar tartışmasızdır, karşıt görüşler sansürlenir ve yetersiz temsil edilir. Bunu da Kürtlerde en kalabalık kitleyi elinde tutan taraf yapıyordu. Zamanla etki tepkiyi doğurdu ve fanatik karşıtlar oluştu. Kalabalığın gözünü kör ettikleri, ektiklerini topluyordu. Öyle ya! Ne ekersen onu biçersin. Rüzgâr eken fırtına biçer.
Kürtler bu güzel imkânı da böylece heba etti. Yankı odaları herkesin yandaşını fanatikleştirip, karşıtına sövdüğü araçlara dönüştü. Artık ağzı olan konuşuyor, dili olan sokuyordu. Kimin neyi bilip bilmediği, ne kadarını bildiği önemini yitirdi. Ayak takımı fikre fikirle karşılık verecek değildi! Her zamanki gibi büyük beyinler fikirleri, vasat insanlar olayları, küçük beyinlerse kişileri tartışıyordu. Farklı görüşteki etkili insanlara şucu bucu demek yetiyordu. Ucuz insanlar şüphe oluşturmanın kolaylığından faydalanıyor, örgütlü kötülük prim yapıyordu. Ne de olsa kimse kimseye konunun içyüzünü sormayacak, hakikatin peşine düşmeyecekti.
Eskiden olsa Kürdistan’ı sömürenler fitne fesatla ortamı zehirledi derdim ama bizdeki büyük tekeller, zehirli atık fabrikaları, ruh hastaları ve ucuz kişilikler oldukça düşmana ihtiyaç yok. Fake hesapları, adıyla sanıyla ortada olan, üreten insanlara yeğleyen bir toplum iflah olur mu!
Yüz yıl önceki Kürt mahallesinin metinlerine baktığımızda da benzer zehirlenmelerle karşılaşıyoruz. Yine birbirini kabullenmeme, yine büyüklük davası, yine küçük hesaplar, yine fitne, yine fesat. Bir Kürt atasözünde bu durum çok iyi özetlenmiş: “Mala rik û bahsê wê rake tûrê parsê”. Sözün özü kin ve dedikodunun döndüğü aile, dilenci olmaya mahkûmdur. Bizimkisi de o mesele.
Kürtlerde post-truth (yalanların sık tekrarlanmasıyla hakikat sanılması), yankı odası etkisi, suskunluk sarmalı, bilişsel uyumsuzluk, teyit yanlılığı, güdülenmiş muhakeme, çoğulcu cehalet, yanlış bilgi psikolojisi (the psychology of misinformation) gibi dijital çağın kavram ve konuları pek tartışılmıyor. Literatürde sosyal medya kullanıcılarının sadece kendi görüşlerine yakın paylaşımlarla karşılaştığı, farklı düşüncelerle karşılaşmanın pek mümkün olmadığı durum için yankı fanusu (echo chamber) ifadesi kullanılıyor. Algoritmaların filtre balonları da daha çok dünyayı yaşadığımız içeriklerden ibaret sanmamıza yol açabiliyor. Kutuplaşma bu durumun kaçınılmaz sonucu.
Ve bu, herkesten çok bize zarar veriyor. Herkesten çok bizim farklılıklarımızla karşılaşma ve kucaklaşmaya ihtiyacımız var. Yankı odalarına dönüşen söz meclisleri ilk dönemlerdeki doğasına kavuşup Kürtler arasındaki kamp ve kutup sınırlarını silikleştirebilir mi, göreceğiz.
Farklı bakış açılarıyla karşılaşmak eleştirel düşünmeyi geliştirir, yankı fanusundan özgürleştirir. Bu simülasyondan çıkmanın yolu farklı geçmiş ve deneyimlere sahip insanlarla iletişime açık olmak, inanç ve düşüncelerinizde yanılma ihtimalini daima akılda tutmaktır.
Yorumlar
Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın
Yorum yazın