Halep’in 30 Kasım’da Heyet Tahrir Şam (HTŞ) tarafından alınmasıyla, Suriye’de artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
Örgüt, 5 Aralık’ta da Hama’yı aldı ve yönünü Humus’a döndü. Humus’un düşmesi ve Şam’ın konuşulması an meselesi.
Sanılanın aksine bir anlaşma varmışcasına Suriye ordusu bu şehirlerden çekilmedi. Tam aksine Halep 27 Kasım’da başlayan ve üç gün süren şiddetli bir savaştan sonra düştü. Hama’da yüzlerce kişinin öldüğü çok daha şiddetli çatışmalar yaşandı ve 5 gün sonra şehir HTŞ’nin eline geçti.
Halep savaşına Rusya yoğun hava bombardımanıyla destek sunarken, karada İran ve Rus güçleri Suriye ordusuyla birlikte savaştı. Çatışmalarda birçok Rus askeri ve İslam Devrim Muhafızları kolordu komutanı Tuğgeneral Keyumers Purhaşimi’nin de aralarında olduğu birçok İran subayı öldürüldü.
Danışıklı bir savaş yok. Beş yıllık fiili ateşkesi çok iyi değerlendiren bir HTŞ gerçeğiyle karşı karşıyayız. Yedi yıldır dört milyon nüfuslu İdlib’i yöneten HTŞ bu süreçte silahlı güçlerini profesyonel orduya dönüştürmüşe benziyor. Kabul etmek gerek, İslamcı örgütler savaş kabiliyeti ve tekniklerinde sol örgütlerle kıyaslanmayacak derecede ileri. Bunu daha önce El Kaide, DAIŞ, Hamas ve Hizbullah örneklerinde görmüştük.
Örgüt, muhtemelen Ukrayna istihbaratından eğitimini aldığı kamikaze dronlar, sihalar, insansız hava araçları, kendi ürettikleri seyir füzeleri, gece görüş donanımlı özel timler, topçu ve füze birlikleri, düşman hatlarına sızan özel kuvvetler ve şahin tugaylarıyla donatılmış durumda.
Öte taraftan Rusya-Ukrayna savaşıyla, Ruslar eskisi gibi Suriye’yi koruyamaz hale geldi. İsrail-Hizbullah savaşıyla, Hizbullah binlerce Şii savaşçısını Suriye’den Lübnan’a çekti. İsrail’in operasyonlarıyla İran’ın operasyonel gücü budandı. Suriye ordusu tek başına savaşamaz duruma geldi.
HTŞ savaşın başından bu yana kurmay bir akılla hareket ediyor. Türkiye kontrolündeki SMO (Suriye Milli Ordusu) çeteleri gibi soygun ve yağmaya izin vermiyor. Tüm taraflara güvence veren açıklamalar yapıyor. ABD, Avrupa hatta Rusya’ya olumlu mesajlar veriyor.
Amerika’nın yeni durumla ilgili açıklamaları, Batı medyasının HTŞ’ye ılımlı yaklaşımı, HTŞ lideri Colani’nin ilk röportajını ABD basını CNN’e vermesi, yeni sürecin siyasi hazırlığının da yapıldığını gösteriyor.
6 Aralık’ta kameralar karşısına geçen DSG Genel Komutanı Mazlum Abdi “HTŞ ile şu ana kadar herhangi bir çatışmamız yaşanmadı. HTŞ ile başta Halep'teki durum olmak üzere alanlarımızın güvenliği için dolaylı ilişkilerimiz var. Siyasi çözümden yanayız. Sorunların çözümü için hazırız” mesajı verdi.
Medyaya yansıyan bazı kulislere göre HTŞ, Halep'teki Kürt mahalleleri için DSG ile Kürtlerin yerlerinde kalması ve orada güvenliklerini sağlayıp kendilerini yönetmesi konusunda anlaştı.
Şayet doğruysa, HTŞ’nin Kürtleri karşısına almaması iyiye işaret.
Türk devleti durumdan vazife çıkararak, savaşın ilk anlarından itibaren güdümündeki SMO çetelerini Kürtlerin üzerine sürdü. Kürtlerin elindeki Tel Rıfat işgal edildi, yüz binlerce Kürt büyük bir trajediyle karşı karşıya kaldı.
Çeteler daha sonra yönünü Kürtlerin elindeki Münbic’e döndü, ancak HTŞ’nin destek vermemesi üzerine ilerleme sağlanamadı.
HTŞ, SMO’nun Esad rejimiyle savaş yerine Kürtlere yönelmesine karşı çıkıyor ve Türkiye’nin kendilerini saptırmasına mahal vermiyor.
HTŞ Türkiye'den destek alsa da, SMO çeteleri gibi Türkiye'nin kontrolünde değil. Halep'in alınmasıyla başlayan yeni süreci Türkiye yönetmiyor. Buna rağmen Türkiye’de büyük bir algı operasyonu yürütülüyor.
HTŞ Türkiye'nin oyununa gelip Kürtlere saldırmazsa, Suriye'deki Sünni popülasyonun temsilcisi olarak kalıcılaşabilir. Taliban tecrübesi Amerika’nın buna yol verebileceğini gösteriyor.
Örgüt, El Kaide geleneğinden gelse de, kuruluş yıllarında DAIŞ’le çatıştı. İki örgüt birbirinden yüzlerce kişi öldürdü. Yıllardır El Kaide’yle bir ilişkisi yok. Kendini selefi olarak tanımlamaktan bile kaçınıyor.
HTŞ lideri Colani, DAIŞ tecrübesinden ders almışa benziyor. Suriye’yi Suriyelilerin yönetmesinden ve halk devriminden bahsediyor. Klasik İslamcı söylemi kullanmıyor. Etnik ve dini azınlıkların güvende olacağını, Suriye’den Avrupa ve Amerika’ya savaş açılamayacağını, amaçlarının Baas rejimini devirmek olduğunu söylüyor.
Buna rağmen yeni Suriye yönetimi HTŞ’ye teslim edilemez. HTŞ DAIŞ’leşirse Batılı müttefiklerce ortadan kaldırılır. Tüm farklılıklara saygılı ve uzlaşmacı bir siyaset izlerse yeni Suriye’nin bileşenlerinden biri olabilir. Muhtemelen HTŞ ismini değiştirerek bunu sağlayacaktır.
Federal bir Suriye’de Kürt, Sünni Araplar ve Şii-Nusayriler kendilerini yöneterek savaşı bitirebilir. Beşar Esad, Yeni Suriye’de Nusayriler’in temsilcisi olarak kalabilir, ancak eskisi gibi tüm Suriye’yi yönetemez.
İran sınıra yığdığı Irak’taki Haşdi Şabi birliklerini önümüzdeki günlerde savaşa dahil edebilir. Ancak Amerika bunu kabul etmez. Haşdi Şabi birlikleri savaşın kaderini değiştirebilir mi, çok zor.
İran, Türkiye ve Rusya yayılmacı politikalarıyla bölgeyi kaosa sürüklüyor. Bu üç devletin dengelenmesi herkesin yararınadır.
Amerika ve Batı koalisyonu olmadan bu mümkün görünmüyor.
Bölge doğru temeller üzerine yeniden şekillenmeli. Her farklılık kendi kaderini tayin edip, kendini yönetme olanaklarına kavuşmalı.
Hiçbir ülke için mevcut durum sürdürülemez. Eski hal muhal, ya yeni hal ya izmihlal.
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)
Yorumlar
Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın
Yorum yazın