24 Haziran Erdoğan’dan kurtulma şansı olarak görenleri heyecan sarmış, mebus olmayı bekleyenleri de. Meclis birden her şeyin çözüm alanı, kudretli organ oldu. Gerçekten?
Parlamento iğdiş edilmiş. Geleceği belirsiz. Kürtler alınırsa, Türk Meclisi lekeli, bir utanç kurumu. Böyle bir kurumun üyesi olmak, sevindirmeden çok utandırmalı. Sorun maaş ve emeklilikse, lafım yok, helal olsun! Olayların çaprazlığı, kuruma farklı bir rol oynatır mı? Kürt parlamenterler, utanca da kahramanlığa da hazır olsunlar.
Kürt partileri neden birleşmez?
Kürt partilerinin görüşmeleri oldu, umut dağıttılar, ama (HDP ile) ittifak kuramadılar. Kamuoyu da bilgilendirilmedi, PAK’tan Mustafa Özçelik’in açıklaması dışında. Anladığımız kadarıyla onlar program/politik ilkeleri ön almışlar, konuda açıklaması olmayan HDP ise pratik ihtiyacı ölçü yapmış.
Bu ayırım önemli. Örgütsel olarak kitleselleşmedin mi, ideolojik-politik ilkelerde katı olursun. Tersi durumda ise, gücünü korumak için esnek olursun. Burada iki taraf için de doğruluk ve tehlikeler vardır. Şöyle ki;
Doğruyu savunmak birşeydir ama güç olmak için taktikçi olmak zorundasın, hem kadro hem kitle gücünle. Bunu yapamadın mı, beylik doğruları tekrarlamaktan öteye geçemezsin.
Ama eğer taktiksel esneklik, gevşekliğe dönüşürse, hele bu devlet şiddetinden duyulan korkunun ürünü ise, verilen tavizlerin arkası gelmez. Bir bakarsın ki sen artık sen değilsin.
HDP, bir ayağı Kürdistan’da bir ayağı Türkiye’dedir. İçinde Türkler ve diğerleri var, ama çok büyük ağırlığı Kürt. Türkiye partisi denemez. Bir avuç Türkün varlığı bir partiyi Türkiye partisi yapıyor da, o kadar Kürt onu Kürdistan partisi yapmaya yetmiyor mu? Hayret!
Burada konu olması gereken, kafa yapısıdır. Türkiyelilik, toplumsal realiteleri benzerlerin dayanışmasından çok, devlet değerlerini savunmaya dönüşürse, girilen yol felakettir. Devlet, iktidarı ve partileriyle zaten bunu istiyor.
Bunları yazarken fiili durumu gözardı etmiyorum. Erdoğan iktidarının Kürtlere verecek bir şeyi yoktur. Ahlaki olarak Kürtler için bitmiş bir rejimdir. O, tüm çabasını Kürt oylarını hiçleştirmeye vermiş. Halen de kimi Kürt partilerinin boş kabadaylıktan inmemeleleri, insana çok garip geliyor.
HDP federasyon istemiyor, belki hiçbir şey istemiyor ama Kürt kimliği nedeniyle o baskılarla yüzyüze. Güç olununca ama Kürt kokusu gelince, adama saldırıyorlar, yoksa yazıp çizdiklerine bakan yok.
Ben olsam haksızlığı sineye çeker, bir tek oyu bile heba etmem. Mevcut Türk yönetimi altında Kürtlerin şansı yok. Diyeceksiniz, muhalefet de aynı. Aynen. Belki daha da berbat olurlar, ama şimdi iktidar olan onlar değil.
Vesileyle “Küçük parti”, “Büyük parti” vurguma açıklama getireyim. Kürt halkı olayı, bölünmenin zayıflık olduğunu biliyor. Öne çıkan partiye oy veriyor. HDP’ye giden oyların tümü onun değildir. Bu seçimde de aynı durum tekrarlanabilir. Doğrusu da budur. Ama birleşmemek zaaftır, pahalıya mal oluyor.
Hüda Par’ın Erdoğan aşkı
Hüda Par’ın Türk iktidarıyla arasına mesafe koyacağını umut etmek istemiş, diğer Kürt partilerinin buna katkı yapma beklentimi ifade etmiştim. Olmadı.
Hüda Par’ın Erdoğan’ı destekleme gerekçesini okudum. Gerçekle alay. Erdoğan, ne çoğulcu anayasa, ne demokrasi, ne adalet, ne de barış getirebilir, felaket dışında, zaten tam ortasındayız.
Hüda Par dini inanç yakınlığından mı bu kararı aldı? Hayır. Türk yönetiminin yaptığı Müslümanlıksa, yandı o Müslümanlık.
HDP onu dıştaladığı için mi? Etkisi olabilir ama değil. Hüda Par’ın meşruluk sorunu var. Görüşme ayağıyla o imajı edinmek istiyor(du). Tabanının da belli bir baskısı olabilir.
Kararı kendi iradesiyle mi aldı? Hayır. Emir aldı. Görevi o.
Kürt ulusal hareketi öncü olarak seküler olsa da, dini kompozisyon hep etkin bir bileşeni olmuştur. Dini temel alan bir Kürt örgütü, ulusal talepleri görmek, dinin asimilasyoncu ve baskıcı amaçla kullanılmasını mahkum etmek zorundadır.
İran, Irak, Suriye, Türkiye, devlet eliyle Kürtlere dayatılan İslam, ırkçılaştırılmış, militaristleştirilmiştir. Türk devletininki özellikle böyledir. Devlet konseptiyle hareket eden Türk siyasal partilerinin dayattığı İslamla, İslam kardeşliği olamaz. Öyle sunulanı, uşaklıktır, köleliktir. Uşağa “yapar mısın” demezler, “yap” derler.
Türk devletinin Kürtler içinde oluşturduğu her yapı, “piç” bir yapıdır. 1990’larda devlet için işlenen cinayetler, sözlerimin tasdikir. Bir parti Kürtlerden oluşabilir, ama Kürt realitesine uymuyorsa, o Kürt ve Kürdistan örgütü değildir. Ama o örgüte eklenti zavallıların kurtarılması için gösterilecek her çaba desteklenmeye değer.
Olayın, bölge genelinde olduğu gibi ülkemizde de siyasal İslamın darbe almasına vesile olmasını diliyorum.
Ağar’ın oğlu
Elazığ’dan, AKP’den aday. Babanın günahı çocuğa miras değil. Ama eğer oğul, “Ben babamın yaptıklarının ürünüyüm” derse?
Yaptıkları ne gurur verici! Eroin, fidye, metresler, dayıya Milano’da uyuşturucu haracı toplatma, Süleyman Demirel, Tansu Çiller, Doğan Güreş’le “Özel Örgüt” kurma, Kürt yurtseverlerini, aydınlarını, iş insanlarını katletme, saymakla bitmez.
Mehmet Ağar eşittir “Çete devlet”. Mevcut Türk iktidarına AKP-MHP ittifakı diyoruz, eksik, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu yoluyla Ağar da mafya kültürü ve çeteleriyle işin içinde. İlginç! Seküler, dinci, otokrat, hangisi gelse de, çete kültürü ve Kürt düşmanlığı değişmiyor.
Reisin üç seçeneği
Bunlar, “last minute” dıştan destek gösterileri, ırkçı Türk milliyetçiliğini besleme ve Kürtleri horlama. Seçimleri hafife alır havasında. Putin taktiği. Ama harıl harıl bu üç faktöre çalışıyor, özellikle sonuncusuna. Hayali zafer, ikinci Afrin peşinde. Gözü sembolleşen Kandil’de. İşgal edilen Kürt toprağıdır. Utançtan tüm bir Kürt siyaseti sorumludur.
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)
Yorumlar
Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın
Yorum yazın