Avrupa Birliği işleri uzmanı Dr. Zana Kurde
Bu yazı, Kürdistan’ın dört parçasında Avrupa Birliği’nin Kürt sorunu bağlamında izlediği politikalar ve çıkarları hakkında yazı dizisinin ilk bölümüdür.
1. Bölüm: Avrupa Birliği ve Kuzey Kürdistan’da Kürt sorunu
Avrupa Birliği’nin ilk teması
Uluslararası bir organizasyon olarak Avrupa Birliği’nin Amerika Birleşik Devletleri, Rusya, Fransa ve Britanya gibi dünyanın süper güçleri gibi Kürt sorunu ile derin tarihi bir geçmişi bulunmuyor. Avrupa Birliği’nin Kürt sorunu ile ilk tanışması 1980’li yılların sonuna denk geliyor.
Avrupa Parlamentosu’nun 1989-1994 yıllarında aldığı bir dizi karar, Kuzey ve Güney Kürdistan’da Kürtlere desteği içeriyordu. Güney’de Saddam rejimi Kürtlere karşı kimyasal gazlar kullanmış, Türkiye’de de 1980’de askeri darbe ile gelen iktidar, Kuzey Kürtlerine karşı “ateş ve demir” politikası uygulamıştı.
Bu iki gelişme, biri soykırım, diğeri ise ham bir toplu katliam şeklinde Kürt davasını Avrupalı kamuoyuna tanıttı. Kürt sorunu hakkında birçok araştırma yayımlayan Belçikalı araştırmacı Marlies Casier, bu olayların “Avrupalı bireylerin vicdanına etki ettiğini” söylüyor. Bu şekilde Kürt sorunu Avrupa siyaset halkasında insani bir sorun olarak kamuoyu tarafından tanındı.
Meselenin muhattabı olan temel karekterlerden biri de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ydi ki Türkiye’ye karşı bazı yasal kararlar aldı. Diğer bir muhattap olan Avrupa Parlamentosu ise, aldığı bazı kararlarla Avrupalı insan hakları savunucularının söylevlerine siyasi bir çerçeve çizdi.
Peki ama, Avrupa Birliği’nin tavrı insan hakları çerçevesi ile mi sınırlı kaldı yoksa Kuzey’de Kürt sorununa yaklaşımda siyasi bir bakışı da var mıydı? İnsani açıdan yaklaşım bir yana, Avrupa Birliği Kürt sorununa yaklaşımda siyasi bir çıkar gözetliyor mu?
Bu soruların yanıtlarını bulabilmek için de Avrupalıların bakış açısı ve ayrıca Kuzey Kürdistan’da Kürt sorununa yaklaşımındaki çıkarcı görüşleri hakkında net bir fotoğrafa ihtiyacımız var.
Avrupa açısından prensip meselesi olarak Kürt sorununun çözümü
Avrupalıların gözünde Kürt sorunu Türkiye’nin sosyopolitik yapısının canlı ve açık bir örneğidir ki bu da “devlet rasizmi” diye nitelendirilen azınlıkların haklarının ihlal edildiği politikanın bir sonucudur.
Yine Avrupalıların bakış açısına göre en temel insan haklarını, en başında da azınlık haklarını, taleplerini garanti altına almayan hiç bir ülke Birliğe üyesi olamaz. Bu insani çerçeve, normatifv yaklaşım Avrupa Birliği’nin değişmez prensiplerinden biridir.
1990’lı yılların başında Türkiye’nin tam üyeliği iki taraf arasındaki ilişkilerin temel konusu olunca bu defa da Avrupa Birliği Kürt sorununu bir azınlık meselesi olarak tanımlama yoluna gitti. Avrupa Birliği’nin Kürt sorunu ile teması da resmen bu noktadan itibaren başladı.
Prensip dışında, siyasi bir kart olarak Kürt sorunu
Avrupa Birliği, 1993 yılında kararlaştırdığı Kopenhag Kriterleri ile birlikte Kürt sorununa yaklaşım konusunda kensine siyasi ve hukuki bir kalıp belirledi. Bu şekilde Kürt sorunu siyasi bir kimlik kazanarak Türkiye ile Avrupa Birliği ilişkilerinin önemli bir maddesi haline geldi.
Burada Avrupa Birliği’nin siyasi amaçları ve retoriğini de ayırmamız gerekiyor. Avrupalılar Kürt sorununa yaklaşımda tamamen insani/usüli bir dil kullanıyor. Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Komisyonu’nun yıllık hazırladığı raporlarda Kürtlerin durumu, insan hakları ve azınlık hakları ihlalleri çerçevesinde ele alınıyor. Buna rağmen dışardan bir taraf olarak Avrupa Birliği Kürt sorununun çözümü noktasında doğrudan coniflict resolution (çatışma çözümleri yaklaşımları, müzakere ve arabuluculuk) çabası içerisinde olmamıştır! Bunun dışında Türkiye ile müzakerelerde hiç bir dönem Kürt sorununu üst başlık olarak ele almamıştır.
İki süreçte Avrupa Birliği Türkiye karşısında güçlü bir konuma sahipti; birincisi 1999’da Türkiye üyeliğe aday olduğunda, ikincisi ise 2005’te adaylık için resmi müzakereler başladığında. Her iki süreçte de Avrupa Birliği Kürt sorununu müzakerelere dahil etmedi.
Zira o süreçlerde Türkiye’de de bir reform ve açılım süreci sözkonusuydu ve Kürt sorununun çözümü için zemin oldukça müsaitti. Bu durumda Kürt sorunu bağlamında Avrupalılar için siyasi çıkar nerede?
Avrupa Birliği’nin bakış açısına göre Türkiye’nin üyeliğinden önce Kürt sorunu çözülmüş olmalı. Bu Kürtlerin veya Türkiye’nin hatırı için değil, bizzat Birliğin çıkarınadır ki sosyopolitik bir çelişki ve sıcak bir çatışmayı içeriye ithal etmek istemiyor. Dolayısıyla ‘Kürt sorununun çözümü Avrupa Birliği’nin çıkarınadır’ şeklindeki görüş doğrudur. Fakat acaba Avrupa Birliği’nin kendisi de gerçekten Türkiye’nin üyeliğine ne kadar istekli yaklaştı?
Akademik çevreler ve gözlermciler arasında yaygın bir görüşe göre Avrupa Birliği hiç bir zaman Türkiye’nin üyeliğinden yana olmamış, sürekli öne sürdüğü şartlar da Türkiye’yi ümitsizliğe itmekten başka bir sonuç sağlamamış. Bu görüş biraz abartı içeriyor olabilir, çünkü nihayetinde sürecin kendisi dahi tarafların yakınlaşması, demokrasi ve devletle bağlantılı bir çok sorunun harmonize edilmesi konusunda Türkiye’ye fayda sağlamıştır. Bunun dışında, Kürt sorununun çözümü konusunda açılımların yapılmasını sağlayan bu üyelik ufkuydu. Ayrıca idamın kaldırılması, ordunun yetkilerinin sınırlandırılması gibi bazı yasal değişiklikler de Kürtlere de faydalı oldu.
Dolayısıyla ne Türkiye ne de Kürtler bu sürecin zarar edeni olmadı. Fakat Avrupa Birliği’nin insani açıdan “Kürt sornunun çözmek istediğine” değinildiğinde, şu düzeltme ve nüansı da göz önünde bulundurmalıyız; Avrupa Birliği Türkiye’nin tam üyeliğine gerçekten istekli olmadığı gibi, Kürt sorununu da kördüğüm şeklinde bırakması ve bunu siyasi bir kart gibi Türkiye’nin önünde bir engel gibi göstermesi, Birliği’nin siyasi çıkarlarına hizmet etmiş olabilir.
Türkiye’nin üyeliği meselesinden ayrı olarak
Üyelik çarçevesinin öneminin dışında, Kürt meselesinin bir istirkar unsuru olarak komşularından birini etkiliyor olması da Avrupa Birliği açısından önemli bir konu. Nitekim Avrupa Birliği statüsünün temeli ekonomidir. Bu bakımdan sadece kendi topraklarında değil, sınırları dışındaki istikrar da, sermaye akışı, ihracat ve ithalat açısından Birliğin çıkarınadır.
Türkiye Avrupa açısından önemli bir jeopolitik konuma sahip ayrıca doğalgazın Avrupa’ya akışını sağlayan önemli bir koridor durumunda. Doğalgaz meselesi dünya ve bölge ülkeleri arasında keşmekeşe sebep olan stratejik meselelerden biri durumundadır.
Bu durumda Kürdistan Bölgesi de “petrol sektörü” karakteri ile ortaya çıkıyor. Uzun bir süredir Avrupalı ülkeler “Kürt petrolüne” önemle yaklaşıyor. Kürt petrolünün ithalatı ve pazarlaması konusunda Kuzey Kürdistan’daki karakterler hem “bozguncu” ve hem de “yapıcı” bir rol oynayabilirler. Bu bakımdan Avrupa Birliği, Türkiye’deki siyasi süreçte Kuzey Kürdistanlı Kürtlerin temsilcilerinin bulunmasını önemsiyor. Tabi bu temsiliyeti yapıcılık adına, bölgede istikrar faktörü olması açısından ele alıyor.
Şimdi ve gelecekte Avrupa Birliği ile Kuzey’de Kürt sorunu
Şu ana kadar da Avrupa Birliği’nin Kürt sorunu konusundaki ekinliği Türkiye’nin Birliğe üyeliğine endekslenmiş durumda. Bahsettiğimiz gibi, Avrupa Birliği bu meseleyi siyasi bir mesele olarak Türkiye ile ilişkilerinde zekice kullanmıştır.
Mevcut durumda bir yandan Türkiye’nin üyelik süreci çöktüğü için, diğer yandan da mülteciler meselesi yüzünden Avrupa Birliği Türkiye’ye karşı güçlü bir konuma ship değil. Türkiye’de son altmış yılda sergilediği o sıcak ve arzulu tutumundan uzak.
Dolayısıyla bu çerçeve içerisinde Kürt meselesi adım adım öne çıkabilir. Fakat bu Avrupa Birliği’nin Kürt sorununa nihai yaklaşımı ve etkisi olmayacaktır.
Avrupa Birliği Kuzey’deki Kürt yapılarla ilişki içerisinde olmak istediğini göstermiştir. Avrupa Birliği’nin “Terö Listesi’nde yer alan PKK onlar için bir opsiyon değil. Birlik, HDP’nin “Meclis’teki meşruluğunu” Kürtlerle doğrudan bir ilişki için değerlendirmeye çalışmıştır. Bununla birlikte sürekli Kuzey Kürdistan’daki sivil toplum örgütlerine yardım ve destekte de bulunmuştur.
Avrupa Birliği HDP ve sivil toplum kuruluşlarını, ilişki kurabileceği ılımlı taraflar olarak görüyor. Bu açıdan iki stratejik amacı da olmuş olabilir. Birincisi yapıcı bir rol oynamaları konusunda Kuzey Kürtlerini etkisi altına alma, ikincisi de Türkiye ile ilişkilerinde “Kürt sorunu kartını” sürekli kullanmak istemesidir.
İkinci bölüm: Avrupa Birliği ile Güney Kürdistan’da Kürt sorunu
Ününcü bölüm: Avrupa Birliği ile Rojava Kürdistan’ında Kürt sorunu
Dördüncü bölüm: Avrupa Birliği ile Rojhılat Kürdistan’ında Kürt sorunu
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)
Yorumlar
Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın
Yorum yazın