Şiiler arasında uzlaşma mümkün mü?

Irak’ta 10 Ekim 2021’de gerçekleştirilen parlamento seçimlerinin ardından, ilk açıklanan sonuçlara ilişkin özellikle Şii gruplar tarafından yapılan itirazlar ve düzenlenen protesto gösterileri sonucu, Irak Bağımsız Yüksek Seçim Komiserliği, resmi sonuçları ancak seçimler yapıldıktan 50 gün sonra, yani 30 Kasım tarihinde açıklayabildi.

Her ne kadar seçim sonuçlarının resmen açıklanması öncesinde hükümet kurma çalışmalarına ilişkin ön görüşmeler başlamış olsa da seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından ciddi adımlar atılmaya başlandı. Nitekim Irak’ta ABD işgalinin ardından oluşan denklem içerisinde bugüne kadar bütün hükümetler Şiilerin başbakanlığında kuruldu. Bu doğrultuda Şii gruplar arasında oluşan denge hükümet kurma süreçlerinin en önemli parçası haline geldi. Ancak bugün itibariyle Şii gruplar arasında geçmiş dönemlere nazaran ayrılıkların ve rekabetin arttığını söylemek mümkün.

Özellikle 2018’de düzenlenen parlamento seçimlerinin ardından, hem Adil Abdulmehdi’nin kurduğu hükümete ilişkin tartışmalar hem de sonrasında yolsuzluk, kamu hizmetlerindeki eksiklik, ekonomik problemler, IŞİD sonrası yeniden yapılanma sürecinin ilerletilememesi, güvenlik konusunda yaşanan sıkıntılar gibi konular nedeniyle 2019’un Ekim ayında başlayan protesto gösterileri, Şii gruplar arasındaki ayrışmaları derinleştirdi.

Protesto gösterileri sonucu Adil Abdulmehdi, 2003 sonrası Irak’ta ilk kez istifa eden ve bu anlamıyla dört yıllık görev süresini tamamlayamayan bir başbakan olarak tarihte yerini aldı. Adil Abdulmehdi’nin ardından özellikle Şii gruplar arasında yeni aday belirleme tartışmaları devam ederken, 3 Ocak 2020 tarihinde ABD’nin operasyonu ile İran Devrim Muhafızları Kudüs Ordusu Komutanı Kasım Süleymani ile Haşdi Şaabi Heyeti Genel Sekreteri Ebu Mehdi el-Mühendis’e yönelik düzenlenen suikast ile hayatlarını kaybetmesi, ülkeyi genel bir kaos ortamına soktu.

Nitekim iki kez başbakan adayı belirlense de oluşturulan hükümet listeleri parlamentodan güvenoyu alamadı. En nihayetinde Irak İstihbarat Başkanlığı görevini yürüten Mustafa el-Kazımi Mayıs 2020’de hükümeti kurmayı ve güvenoyu almayı başardı. Kazımi hükümetin ilk hedefini erken parlamento seçimleri olarak belirledi. Bu süreç Şii gruplar arasındaki kutuplaşmaları da belirginleştirdi. Mukteda es-Sadr yalnız bir pozisyon alırken, Kazımi hükümetini açık bir biçimde destekledi ve özellikle Kazımi’nin silahları kontrol altına alma çabasının arkasında durdu. Zira Mustafa el-Kazımi, Haşdi Şaabi bünyesinde yer alan, ancak Haşdi Şaabi’den bağımsız hareket eden Şii milis gruplara yönelik sert bir tutum sergiledi.

Bu durum söz konusu grupların kurmuş olduğu ve 2018 seçimlerinde 48 milletvekili ile ikinci siyasi oluşum olarak ortaya çıkan, Bedir Örgütü lideri Hadi el-Amiri’nin başkanlığını yürüttüğü Fetih Koalisyonu ile hükümetin ve dolayısıyla Sadr’ın ilişkilerinde gerginlikler ortaya çıkardı.

Şiiler arasındaki ayrışmalar

Bu durum 2021 seçimleri öncesi ve sonrasındaki sürece de yansıdığı görülüyor. Seçim öncesi Şiilerin üçe bölündüğünü söylemek mümkün. Sadr tek başına bağımsız bir pozisyon alırken, İran’a yakın Fetih Koalsiyonu’nun yanı sıra, Nuri el-Maliki, Falih Feyyad, Ahmed el-Esedi gibi isimlerin liderliğini yaptığı oluşumlar da Şii Koordinasyon Çerçevesi (Shiite Coordination Framework) kurarak ortak hareket etme kararı aldı. Ayrıca Ammar el-Hekim, Haydar el-Abadi gibi isimler ise ılımlı ve uzlaşmacı bir pozisyonda kaldı. Bununla birlikte özellikle Şiilerin yoğun yaşadığı bölgelerde protesto hareketlerinin kurduğu oluşumların da kendini gösterdiği, ayrıca bağımsız adayların da olduğu görüldü. Söz konusu bu ayrışma seçim sonuçlarına da yansıdı. 2018 seçimlerine göre sandalyelerinin üçte ikisini kaybeden Fetih Koalisyonu’nun yanı sıra Şii Koordinasyon Çerçevesi’ne destek veren gruplar, seçim sonuçlarına itiraz etti. Bu nedenle resmi seçim sonuçlarının açıklanması 50 günü buldu.

Seçim sonuçlarının açıklanmasının hemen ardından Fetih Koalisyonu’nun lideri Hadi el-Amiri’nin evinde Mukteda es-Sadr ve diğer tüm Şii grupların katıldığı bir toplantı yapıldı. Irak’taki hükümet kurma süreci açısından son derece kritik olan söz konusu toplantıdan somut bir sonuç alınamadığı görünüyor. Nitekim Mukteda es-Sadr, ilk erken sonuçların ardından önlerinde “ulusal çoğunluk hükümeti ya da ulusal muhalefet” olmak üzere iki seçenek olduğunu açıklamıştı. Şii gruplarla yapılan toplantıdan sonra da sosyal medya hesabından kendi el yazısı ile kısa ve net “ulusal çoğunluk hükümeti” yazılı bir görsel paylaştı.

Hemen ardından Şii Koordinasyon Çerçevesi de bir açıklama yayınlayarak, seçim sonuçlarına ilişkin itirazın devam ettiğine yönelik ifadelerin yanı sıra Irak güvenlik sistematiğinde Haşdi Şaabi’nin rolünün güçlendirilmesi, yolsuzlukla mücadeleye devam edilmesi, yabancı güçlerin Irak’tan çıkarılmasına yönelik takvimin işletilmesi ve uygulanması, hizmete ihtiyaç olan bölgelerde siyasi çekişmeden uzak olarak hizmetlerin sunulması gibi hükümete yönelik direktiflerin ve yol haritasının sunulduğu bir açıklama yayınlandı. Ayrıca siyasi tıkanıklığa gerçekçi çözümler geliştirmek için diyalog ve görüşmelerin devam edeceği de vurgulandı. Bu noktada Mukteda es-Sadr ile diğer Şii gruplar arasında ilk etapta bir anlaşma olmadığı gözüküyor.

Sadr’ın pozisyonu

Sadr’ın bu kez başbakanlığı belirleme konusunda daha dirençli olduğunu söylemek mümkün. Zira Sadr’ın bugüne kadar doğrudan hükümet sorumluluğunu almak yerine hem hükümet kurma hem de hükümetin yürütülmesinde doğrudan bir pozisyon almayarak, “arka plandaki aktör” rolünü oynadığı görülüyordu. Ancak mevcut durum itibariyle Sadr’ın ana aktör olmak istediğini söylemek yanlış olmaz. Zira Sadr, seçim sonuçlarına göre 73 milletvekili ile en yakın rakibinin iki katı kadar bir sandalye sayısına sahip olmuş durumda.

Buradan hareketle Sadr’ın doğrudan başbakanı seçerek Irak’taki siyasi sürecin belirleyicisi olarak rakiplerinin gücünü sınırlamaya çalışmak istiyor olabilir. Bu noktada hükümet kurma sürecinde ipler Sadr’ın elinde. Sadr’ın uzlaşma ve işbirliği yönünde tavır alması, Irak’taki siyasi süreci kolaylaştırıcı bir faktör olacak. Aksi takdirde Şiiler arasında çatışmaya kadar varabilecek gerginliklerin yaşanması olası. Nitekim Maliki’nin başbakanlığı döneminde Sadr’a bağlı Mehdi Ordusu’na yönelik yaptığı baskı ve operasyonlar halen akıllarda. Ayrıca Mehdi Ordusu’ndan ayrılarak Asaib Ehlil Hak isimli bir grup kuran Kays el-Hazali ve Sadr arasında gerginlikler olduğu biliniyor.

Bu nedenle Sadr ve diğer Şii gruplar arasındaki siyasi gerginliğin artması, söz konusu gerginliği silahlı bir sahaya taşınmasına sebebiyet verebilir. Bu durum ise ülkeyi içerisinden çıkılmaz bir noktaya sürükleyebilir. Bu noktada hükümet kurma süreçlerinde etkili olduğu bilinen ABD ve İran gibi ülkelerin dış etkisi bir kenara bırakıldığında, seçimlerde önemli bir sandalye sayısına sahip, hükümette yer alması olası ve ayrıca Şiiler arasındaki her iki kesimle de iyi diyaloğa sahip olan Sünni ve Kürt grupların diyaloğu kolaylaştırıcı bir pozisyon alması, hükümet kurma sürecini kolaylaştırabileceği gibi ülkenin yeni bir kaosa sürüklenmesinin de önüne geçebilir.

Bilgay Duman, ORSAM Irak Çalışmaları Koordinatörü

 

(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)