Büyük ayaklanma, toplu göç ve huzurlu bölge

Sefin Dizayi (Kürdistan Bölgesi Dışilişkiler Ofisi Sorumlusu)

Tarihi çok da eskilere dayanmıyor, eski olsa dahi unutulmaz. Çünkü sadece bir yıl içerisinde büyük değişim ve dönüşümler yaşandı. Kürdistan halkı yüzyıl boyunca haklarına ve özgürlüğüne kavuşmak için mücadele etti, devrim başlattı, baskı ve zulme maruz kaldı, bu uğurda nice kurbanlar verdi.

Aşamaların bir çoğunda savaş dengesiz ve askeri açıdan düşman güçlü olsa da, Kürdistan siyasi liderliğinin güçlü iradesi ve Peşmergenin direnci o kadar sağlamdı ki, hiç biz zaman nihai zafer ve kurutuluşa olan inançları zayıflamadı.  Kürdistan halkının başlattığı devrimler onlarca zorlu süreci atlattı, bastırılması için defalarca uluslararası planlar hazırlandı. Fakat Kürdistan halkının direnişine karşı sürdürülen tüm bu çabalar başarısızlığa mahkum oldu.

Yaklaşık 8 yıl süren İran-Irak Savaşının ardından Saddam rejimi, Kürdistan halkına ve devrimine karşı vahşice ve insanlık dışı bir yönelimde bulundu. Germiyan ve Behdinan’da başlatılan Enfal süreci, dört bin köyün yerle bir edilmesi, Halepçe, Balisan, Şeyh Wesan ve Behdinan’da sivillere karşı kimyasal silah kullanılması suretiyle binlerce kişi şehit düştü, yaralandı. Tüm bu insanlık suçlarına karşı Doğu ve Batı bloku arasındaki çekişme ve uluslararası toplumun çıkarlarını korumayı seçmesi nedeniyle ciddi bir tepki ortaya çıkmadı.

Irak rejimi, Kürdistan topraklarını yakıp yıkmak, halkı katletmek ve Kürdistan’ı Araplaştırmakla sınırlı kalmadı, bu defa da Kuveyt’e saldırarak işgal etti. Ancak Kuveyt’i işgal etmek ve orduyu orada tutabilmek kolay bir iş değildi. Çünkü uluslararası toplum ve Birleşmiş Milletler bu duruma çabuk tepki verdi, Irak ordusunun Kuveyt’ten hemen çekilmesini istedi. Fakat Irak bu taleplere hiç bir şekilde olumlu yanıt vermedi.

Bu sepeble Amerika Birleşik Devletleri, 37 ülkenin dahil olduğu koalisyon gücü oluşturarak Irak ordusuna karşı 17 Ocak-28 Şubat 1991 tarihleri arasında “Çöl Fırtınası” adlı askeri harekatı başlattı. O dönem Irak ve ordusu büyük bir askeri yenilgi, siyasi ve ekonomik çöküntü yaşadı. Sürecin başarısı Irak liderliğini  çadır altında Kuveyt ile ateşkes imzalamalaya ve bu ülkenin egemenliğini tanımaya mecbur kıldı. Ayrıca tüm zararların tanzim edilmesi ve kimyasal silahların yok edilmesi gibi ağır şartlar da dayattı. Kuveyt’in işgali ile birlikte Irak’a 13 yıl boyunca, 1990’dan 2003’e kadar ekonomik ambargo uygulandı, dışarıdan hiç bir şey ithal etmesine müsaade edilmedi. Goda ve tıbbi ihtiyaçlarını ise Birleşmiş Milletler’in gözetiminde “petrol karşılığında gıda” programı karşılığında karşılayabildi. 

Bu büyük askeri yenilgi, özelde Kürdistan ve genelde de Irak halkları için dönüm noktası ve ayrıca yıllarca halkına demir ve ateş ile hükmeden baskıcı rejimin kurumlarından intikam almak için bir fırsattı. 

Şubat ayının sonlarında Basra’da gösteri ve ayaklanmalar başladı ve 3 Mart’a kadar Irak’ın güneyindeki tüm kentleri sardı.

Kürdistan halkının Büyük Ayaklanması (Raperin) ise 5 Mart’tan 21 Mart’a kadar sürdü. Raperin kapısı Ranya’da başladı, “Kürdistan’ın Kalbi” Kerkük’ün kurtarılması ile sonuçlandı. Baas rejiminin tüm kurum ve kuruluşları temizlendi, ilk defa Kürdistan Bölgesi tamamıyla özgürleştirildi. Raperin, tarihin başlangıcından beri zulüm görmüş, hakları gaspedilmiş bir halkın hayallerini gerçekleştirdi. Tüm devrimler ve ödenen bedeller de bu uğurda verilmişti.

Raperin başladığında, emniyet, istihbarat ve Baas rejiminin üst düzey yöneticilerinin yanı sıra binlerce Irak askeri hala Kürdistan Bölgesi’ndeydi. Fakat, özgürlüğüne kavuşmak için her daim rejime karşı savaşan halkımız hiç bir zaman şovenist tavırlar içerisine girmedi ve intikamını isivil insanlardan almayı tercih etmedi. Peşmergeye ve halka sığınan askerlere son derece saygılı yaklaşıldı, korundu ve evlerine geri gönderildi. Bu, halkımızın dünşmanlarına karşı bile ne kadar insani ve barışçıl olduğunu gösteren tarihi bir gurur tablosuydu.

Fakat maalesef, Raperinden yalnızca birkaç gün sonra, Irak hükumeti tüm askeri gücünü toplayıp Kürdistan Bölgesi’ne vahşice saldırmaya başladı. Direnişçi halkımız her zamanki gibi esareti reddetti ve göç etmeyi tercih etti, kadın, erkek, çocuk, yaşlı binlerce sivil komşu ülkelerin sınırlarına yöneldi.

Bu göç, Kürt halkının meşru davasına kimlik oldu, ezilen halkın acılarını uluslararası topluma gösterdi. Çok sayıda dost ve dünya lideri bu trajediye karşı sessiz kalamadı.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Koseyi’nin 5 Nisan 1991’de 688 sayılı kararı çıkarmasında ABD, İngiltere ve Fransa belirgin bir rol oynadı. Kararın 1’inci bendinde çok açık bir şekilde bu eylemleri kınanmış, Bağdat’tan bu saldrılarına son vermesi, diyalog yöntemini seçmesi, insan haklarına ve tüm vatandaşlarının siyasi haklarına saygı duyması istenmiştir.

Ardından  Kürdistani Cephe ile Baas rejimi arasında görüşmeler başladı. Ancak daha başlangıcıda Baas rejiminin Kürdistan halkının siyasi liderliğinin taleplerini dinlemek istemediği, sadece zaman kazanma ve kendini gizleme çabası içerisinde olduğu anlaşıldı.  Bu nedenle diyalog sonuçsuz kaldı ve dönemin Irak hükumeti Ekim 1991’de bölgedeki tüm askeri birimlerini ve idari kurumlarını çekme kararı aldı.

Bu da, tarihte ilk defa Kürdistan’daki tüm etnik ve dini yapıların demokratik bir şekilde katılabileceği genel seçimlerin yapılmasına ve Kürdistan Bölgesi hükumetini kurmalarına yol açtı.

9 Mart 1992’de Kürdistan Bölgesi’nde ilk genel seçimler gerçekleştirildi. Yerel ve yabancı gözlemciler seçim sürecini yakından takip etti. Bu seçimler aynı zamanda ilk parlamento ve hükumet kabinesinin kurulmasını sağladı.

Hükumet kurulduktan sonra, uluslararası toplum ve özellikle de dost ülkeler Kürdistan Bölgesi’nin tanıma ve defakto bir şekilde tahayyül etme konusunda rol oynadı. Kimi zaman nahoş ve zorlu günler yaşansa da, tüm etnik ve dini yapılar arasında huzur, demokrasi ve saygı kültürünü egemen kılma konusunda bir irade vardı. Ortadoğu gibi çekişmelerin yoğun olduğu bir coğrafyada huzurlu ve kalkınmış bir bölge inşa etmek o kadar da koley bir iş değildi.

Bugün içinde bulunduğumuz şartlar nice zorlu aşamalar ve engellerin aşılması ile sağlanmıştır. Bu da daha çok, en zorlu süreçlerde desteğini esirgemeyen dostlarımızın desteği ile gerçekleşmiştir. Buna karşılık Kürdistan Bölgesi de insan hakları ve eşitlik ilkelerine bağlı olmuş, teröristlere karşı durarak bir miyondan fazla mülteciyi barındırmıştır. Uluslararası toplum ve dost ülkelerin Kürdistan Bölgesi deneyimine daha fazla destek vermelerini, krizlerin aşılması ve idari sisteminin daha iyi hale getirilmesi konusunda yardımcı olmalarını ümit ediyoruz.

Bu vesile ile 688 sayılı Birleşmiş Milletler kararının alınması ile Kürdistan halkının korunması için destek veren ülkelere teşekkür ediyorum. Sivil halka kapılarını açan komşu ülkelere de teşekkür ediyorum. Aynı zamanda, komşu ülkelerde yaşayan Kürt kardeşler de mağdur Kürdistan Bölgesi halkına kapılarını açmış ve en yakınları gibi hizmet etmişlerdir.

Halkımızın meşru davasını ve insanlığın vicdanını sarsan trajediyi dünyaya duyuran uluslararası toplum, gazeteci, yabancı televizyon kanalları ve diasporadaki Kürtlerin de olumlu rolünü unutmamak gerekiyor.

Bugün de, Raperin’in aradan geçen 30 yıla, sayısı askeri, diplomatik başarı ve gelişmeye rağmen, bu yıl dönümünün birliğimize, tüm haklarımızı elde etmemize, kriz ve zorlukları aşmamıza vesile olmasını diliyorum.  Yine bu münasebetle Kürdistan Bölgesi hükumeti, 688 sayılı kararın alınması konusunda rol oynayan ülkelere saygı ve şükran vesilesiyle, başkent Erbil’de, İngiltere eski Başbakanı “Sir John Major” ve “Huzurlu Bölge” adıyla iki cadde açmaya karar vermiştir.  

 

(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)