Evet mi, hayır mı?

04-02-2017
Nurcan Aktay
A+ A-
Kendi seçeneğini yaratamayanlar, başkaların kendileri için çizdiği sınırların dışına çıkamazlar. Oysa evet ve hayır olarak sunulan iki şık özünde “tek”tir!

 

Birkaç gün önce yazdığım “Kimin Anayasası?“  başlıklı yazımda, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, kurulduğundan bu yana Kürt’ü yok sayan politikasına itirazı olmayan Türklerin, kendi aralarında yürüttüğü iktidar kavgasına sahne olduğunu, Kürtlerin ise bu kavgada araçsallaştırıldığına değinmiş, keza bu referandumun da nitelik itibariyle geçmişteki kavgalardan farklı olmadığını, bununla birlikte Kürtler için tarihin sürekli tekerrür ettiğini belirtmiştim. Bu yazımda da Kürtlerin nasıl oluyor da her defasında tarihin tekerrürüne imkân verdiği ve bu kısır döngüden nasıl çıkılabileceğine dair birkaç kelam edeceğim.

 

Bana göre tarihin hep tekerrür etmesinin en temel nedeni şu: Türklerin Kürt kimliğine dayalı politikası imha etmek üzerine kurgulanmış. Buna mukabil Kürtlerin bir Kürt politikası yok!

 

Türklerin bu kaygısızlığı anlaşılabilir. Lakin ödedikleri onca bedel, Kürtlerin mücadelesinin kendileri için değilse, ne için olduğunu sorgulattırıyor. Sahi Kürtler nerede, ne için mücadele ediyor?  

 

Ağırlıklı olarak Türk kardeşleriyle beraber sivil ve siyasi alanda demokrasi, insan hakları, sosyalizm, İslam, insani yardım, sendikal haklar vs. mücadelesi veriyor ve Kürtlerin çalışmadığı bir alan yok.

 

Peki, Türk kardeşleriyle beraber içerisinde mücadele ettikleri kurumların, Kürt kimliğine yönelik nasıl bir politikaları var?

 

Bir politikaları yok. Hasbelkader Kürtlerin hayrına yapılan bir iş varsa o da tartışmalı süreçlerin sonunda gelişiyor veya konjonktür gereği (Çözüm Süreci gibi) yapılıyor.  Çünkü bu kurumların hepsi “Türk tipi”! Sözgelimi buralarda çalışma süreçlerinin hepsinde kullanılan dil Türkçe’dir. Hasbelkader Kürtçe kullanılacaksa bu bir karar konusudur. Bu durum o denli kanıksanmıştır ki aksini sorgulayan dahi yok. Bu durum sağcısında da solcusunda da İslamcısında da değişmez. Böylece Kürtlerin ortak, evrensel iyilik adına ortaya koydukları enerji, ne yazık ki buralarda istismar edilmektedir.

 

Şimdi ise gündem de anayasa referandumu var. Her iki tarafta da referanduma ilişkin çalışmalar Kürtlerin öncülüğünde yapılıyor ve evet-hayır tartışmaları en fazla Kürtler arasında ortaya çıkıyor. Gerçekten çok ironik değil mi?!

 

Anayasa hazırlanırken Kürtlerin fikirleri sorulmadı. Daha ötesinde masadan kovuldular. Dün anayasa hazırlanırken onları kovanlar, bugünün “evetçi” ve “hayırcı”larını temsil ediyorlardı.

 

Bu evet ve hayırcıların temsilcileri, Türk devletinin bütün anayasaları bu anayasanın da Kürtleri tanımamasında hemfikir oldular.

 

Peki, bütün bunlara rağmen Kürtler ne yapıyor?

 

Bazıları evetçilerle, bazıları da hayırcılarla birlik olmuş birbirlerine saldırıyor.

 

Hayırcıların işi daha bir zor, zira öte yandan retçi/boykotçu Kürtlere saldırıyorlar!

 

Hayırcılara göre, Evetçiler kazanırsa ne olur?


Tek adam sistemi olur, özgürlükler kısıtlanır!”


Peki, Kürtlerin kaybedecek bir özgürlükleri var mıydı? Yok!


Peki, bu iş “çok adam”la yapılırsa, “tekçi” sistem değişmeden Kürtlerin durumu değişir mi? Hayır!


Peki, hayırcıların “tekçi” sisteme karşı Kürtler için bir talebi var mı? Hayır!


O halde neyin kaygısı, telaşı, mücadelesi, bedeli bu?


Evetçiler Hayırcılardan daha güçlü ve daha zalim!


Yani bu durumda Kürtlerin bütün çabası, telaşı cellâtlardan, cellat beğenmek için mi?!

 

Bazen onca karmaşanın içerisinde aradığımız bir hakikatin burnumuzun dibinde olmasını o hakikatin büyüklüğüne yakıştıramadığımızdandır onu ısrarla karmaşanın içerisinde aramak… Bizim meselemiz de biraz böyle galiba…

 

Kürtlerin belirleyici güç olabilmesinin sadece bir tek yolu vardır, o da birlik olmak ve bu birliği Kürdistan’ın bütün parçaları arasında sağlamak. Eğer ortak sorunlarını çözebilecekleri ortak zeminleri yaratabilir, o zeminlerde bir araya gelebilirlerse görecekler ki kimseye ihtiyaçları kalmayacaktır. Sözgelimi Türk partilerinin Kürdistan’da hiç vekil çıkaramamış olduklarını düşünelim; öyle bir durumda meclisteki temsilcileri bu denli rahat alınabilir miydi? Eğer Kürtler ideolojik kaygılarını bir tarafa bırakıp milli bir bilinçle politikalarını oluştursaydı, iddia ediyorum ki evvela kendi evlerini yerle bir eden, aralarına metrelerce yükseklikte duvarların örülmesine bahane edilen şehir savaşına da girişmezlerdi…

 

Kürtler yüzyıldır niteliğini, sınırlarını, başkalarının belirlediği “seçeneklere” mahkûm olmuş ve ne yazık ki asıl sınırlar ve engeller Kürtlerin kendi zihninde. Kendi başına bir iş yapamayacağına o denli inandırılmış ki, yaptığı her işi efendisinin öncülüğünde yapma refleksi taşır hale getirilmiş.

 

Bu nedenle bu kısır döngüden kurtulup sistemin dışından kendi seçeneğini üretme noktasında sorun yaşıyor. Bu nedenle evvela zihinsel olarak ayrışmaya ihtiyaçları var. Kürtler bugün kendilerini tanımayan ve ne düşündüğüne dair fikrinin sorulmadığı anayasaya karşı retçi/boykotçu bir tutum sergileyerek; aslında kendisini “evet”e ya da “hayır”a çağıranlara, bundan böyle kimliğiyle, diliyle tanınmadığı hiçbir zeminde enerjisini tüketmeyeceğinin mesajını vermelidir. Dolayısıyla mesele anayasa referandumundan öte, bundan sonra kendi seçeneklerine odaklanacağı bir süreci başlatmaktır.

 

(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)

 

 

 

 

 

Yorumlar

Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın

Yorum yazın

Gerekli
Gerekli