Lozan: İlk günaha geri dönüş
Kasım 1922'de İsmet Paşa başkanlığındaki üst düzey bir Türk heyeti Lozan'a ulaştı. Aynı ay, Lord George Curzon liderliğindeki başka bir üst düzey İngiliz heyeti aynı İsviçre şehrine geldi. Orada Ortadoğu’yu yeniden düzenleme konferansı gerçekleştirildi.
Konferans 21 Kasım 1922'de başladı ve 24 Temmuz'da sona erdi. Biz Kürtler için önemli olan İsmet Paşa ile Lord Curzon arasında Musul vilayeti üzerindeki Türkiye’nin hakimiyeti konusunda yapılan konuşmanın metnidir.
Fransızca yazılmış ve biz Kürtler için çok önemli bir tarihi öneme sahip olan bu belgenin metni elimde bulunuyor. Bu yazıda İsmet Paşa ve Lord Curzon'ınn Ortadoğu'daki Kürt sorununu yönlendirmek için kullandıkları argümanlara kısaca geri değineceğim.
Her iki delegasyon karşılıklı oturur; İsmet Paşa, Lord Curzon’a, Yeni Türkiye, Büyük Britanya'ya karşı. Önce İsmet Paşa söze başlar; "Musul’da Araplar sadece bir azınlıktır ve bu vilayet nüfusunun büyük çoğunluğu Kürtler ve Türkmenlerden oluşur. Bu yüzden onları Arap bir Irak'a ilhak etmenin nesnel bir mazereti yoktur."
İsmet Paşa bu argümanı başka bir amaç için kullanılsa da kendi içinde önemlidir. Çünkü yeni Türkiye'nin en önemli aktörlerinden biridir, Musul vilayetinin büyük çoğunluğunun Kerkük de dahil Kürtler olduğunu kabul ediyor. Daha sonra Türkmenler geliyor ve Araplar bu vilayette sadece küçük bir azınlıktır diyor.
İsmet Paşa'ya cevaben Lord Curzan da, "Süleymaniye sakinleri de dahil olmak üzere tüm Musul halkı hem Basra hem de Bağdat ile bir devlet çatısı altında birleşme yönünde oy kullandı” diyor. Aslında Lord Curzon'un cevabı apaçık bir yalan üzerinde inşa edilmiştir. Çünkü bizzat İngilizlerin yaptığı referandumda Süleymaniye halkının yüzde 82'si Kürdistan'ın Irak'a ilhakına değil, bağımsızlığına oy vermiştir.
İngiliz temsilcisinin bu yanıtının ardından Kemal Atatürk'ün temsilcisi İsmet Paşa, ikinci argümanını hazır bulunanlara sunar ve “Musul'un ticari ve ekonomik altyapısı Irak'la değil Türkiye iledir ve Türkiye olmadan vilayet ekonomik olarak ayakta kalamaz. Dolayısıyla Musul vilayetinin Türkiye’ya bağlı kalması, orada yaşayanların çıkarınadır ve Türkiye'nin bu vilayet üzerindeki egemenliği, onlara daha iyi bir yaşam sağlamak anlamına gelmektedir.”
Lord Curzon, İsmet Paşa'nın bu iddiasına cevaben seyircilere şaşkınlıkla bakar ve şöyle der: “Irak gibi Dicle ve Fırat olmak üzere iki büyük nehrin içinden geçtiği bir ülkenin ekonomik bağımsızlığını sağlayamayacağına inanmak gerçekten çok zor!”
İsmet Paşa doğrudan cevap verir ve “Her halükarda İngilizlerin Musul'u işgali, hepimizin 1918’de imzaladığı Mondros Uluslararası Anlaşması'na aykırıdır. Lord Curzon hemen yanıtlar: “Efendim, Usbet El-Umem’in Irak'ı Büyük Britanya'nın egemenliği altına aldığını unuttunuz mu?”
Son olarak İsmet Paşa, “Eğer bu doğru olsa bile unutmamak gerekir ki, her milletin kendi kaderini tayin hakkı vardır ve Musullular da Türkiye ile Irak arasında serbest bir referandumla kendi kaderlerini tayin etme hakkına sahiptir” deri. Lord Curzon, sanki Kürtleri temsil ediyormuş gibi, İsmet Paşa'ya şöyle cevap verir: "Kürtler her koşulda Türkiye'ye bağlanmak istemiyorlar, aksine Kürtler, İngiltere'nin kendilerini korumasını talep ediyor."
Böylece 100 yıl önce Lozan'da iki büyük ülke, herhangi bir Kürt delegasyonunun konferansa katılmasına ve kendi uluslarının kararları, istekleri hakkında konuşmasına izin vermeden, birkaç gülerini bir ulusun geleceğini tartışmaya ayırdı.
Elbette bu tarih Kürtler için büyük derslerle doludur ama en önemlisi de Kürtler ahlaki açıdan kendilerini dünyaya tanıtırlar ve ahlak adına tarihteki konumlarını belirlemek isterlerse çok stratejik bir hata yapacaklardır. Etik ilkelerin kendine has değerleri olduğu doğrudur, ancak aynı zamanda sadece güç ilişkilerindeki konumunuzu belirler.
Şimdi Kürtler gece gündüz durmadan Bağdat'taki haklarından bahsederlerse, kabul edilmemekle kalmayacak, çok zayıf bir şekilde dizlerinin üstüne çökecekler. Buna karşın, Bağdat'ta veya herhangi bir başkentte Kürtlerin iktidar ilişkilerindeki konumu, haklarınızın sınırlarını ve kapsamını belirliyor.
Bundan bir asır önce, Kürtler tarihten dışlandıkları için, İngiliz Lord Curzon ve Türk İsmet Paşa, onların tarihteki varlıklarını belirlediler. Bugün, yüz yıl sonra, Kürtler iktidar ilişkilerindeki konumlarını zayıflattıkları için, Asaibi Ehl-i Hak ve Hizbullah tugaylarının Bağdat'taki bir temsilcisinin Kürtlerin tarihteki varlıklarını yeniden tanımlaması pek uzak bir ihtimal değil.
Fransa Irak Araştırma Merkezi Direktörü Dr. Adil Bakawan
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)