Irak’taki siyasi sürecin önündeki engel ‘Parlamento’
Parlamento edebiyatı ve parlamento işlerine bir göz attığımızda parlamentonun halkı temsil etmekte çok da destekleyici bir unsur olmadığına dair çokça yazı ve esere rastlamamız mümkün. Öyle ki 19’uncu yılda yaşayan düşünürler parlamentonun gerçek demokrasiyi temsil etmediği yönünde bir kanısı vardı. Almanya Weimar Cumhuriyeti döneminde (1933-1919) parlamento sisteminde oldukça sorun yaşayan ülkelerden biriydi bu konuda zengin bir kültüre sahip. Özellikle de partilerin parlamento üzerindeki hegemonyası, hükümetin karşı karşıya kaldığı krizler, mecliste çocukça ve gereksiz yapılan tartışmalar, dokunulmazlıkların kötüye kullanılması, milletvekillerinin devletçilik ve hükümet işlerinde yeterli düzeyde tecrübeye sahip olmaması meselelerinde.
Yukarıda verdiğim örnekler akademik araştırmalarda kapsamlı bir edebiyat haline gelmiştir. Nispî temsil veya orantılı temsil ile parti listeleri sistemi seçmen ile aday arasındaki ilişkilerin bozulmasına neden oluyor. Bu da sonuç itibarıyla “nispî temsil” prensiplerinin çekilmez bir hale gelmesine sebep oluyor. Çünkü temsilciler halkın değil kendi vicdanları karşısında sorumludurlar. Parlamentodaki önemli konular dışarıda üzerinde bir konsensüs sağlanmadığı müddetçe parlamentoda geçirilmesi mümkün olmuyor. Sadece bununla sınırlı kalmıyor, ayrıca birçok hassas konu gündeme dahi gelmiyor, sadece komisyon toplantılarında konuşuluyor. En sonunda parlamento siyasi partilerin siyasi ve ekonomik çıkarlarına meşruiyet vermek için kullanılan bir dekor gibi kalıyor. Carl Schmitt’in Parlamenter Demokrasi Krizi (The Crisis of Parliamentary Democracy) tezinde parlamentodaki kriz ve sorunları detaylı bir şekilde ele almış.
Bu yazımda Irak Parlamentosunun çalışmalarını ve yukarıda bahsettiğim hususların etkisi altına kalmasıyla ilgili yanlarına değinmek istiyorum.
Irak’ta Parlamenter sisteminin tarihi 2003 yılından sonrasına dayanıyor. Çünkü o tarihten öncesindeki meclis temsilcilik olduğu söylenemez, daha çok Baas rejimine meşruiyet vermek için kurulmuş bir düzendi.
Irak’ta Temsilciler Meclisi’nin göz önünde olduğu ve çok sıcak tartışmaların yaşandığı doğrudur ancak bu durum parlamentonun halkın siyasi, toplumsal ve ekonomik alanlarındaki katılımını göstermiyor. Irak Parlamentosunda gerçekleştirilenler aslında ülkedeki tarafların siyasi kazanımlarından ibaret. Özellikle 2016 yılında dönemin Savunma Bakanı Halid El-Ubeydi’nin parlamentoda gün yüzüne çıkardığı siyasi skandallar gibi. Ubeydi, birçok siyasi grup ve milletvekili özellikle de dönemin Parlamento Başkanı Selim Cuburi’nin kendisine bazı anlaşmaları imzalaması için gittiğini söylemişti.
Bu yazıda anlatmak istediğim şey şu; Irak’ta Parlamentonun bir temsilcilik olarak hükümetin çalışma performansını yükseltmenin bir parçası olmamıştır. Aksine hükümetin atacağı adımların önünde bir engel oluyor. Bu durum çoğu zaman parlamento hegemonyası olarak adlandırılır.
Diğer yandan parlamentonun özellikle kriz anlarında demokrasinin ve iyi bir yönetimin ilerlemesinde doğru bir rol oynamamıştır. Belik de okurlarımız aynı durumun Kürdistan Parlamentosunda da yaşandığını sorabilir? Bu soruya hayır yanıtını vereceğim çünkü Kürdistan Bölgesi’nde parlamento hükümetin çalışmalarına engel olmayacak kadar zayıf.
Bu durum Kürdistan Bölgesi’ndeki siyasi sürecin atmosferiyle de alakalı. Öyle ki yasama ve yürütme organları arasında bir koordinasyon söz konusu. Bir diğer yanı da etkili siyasi partilerinin sayısının az olması, en fazla iki veya üç parti olabilir.
Irak Parlamentosundaki sorunlar, Parlamentonun hakimiyeti, parlamentonun güçlü yapısıyla alakalı değil aksine siyasi partilerin güçlü hegemonyasın ve yönlendirmelerinden kaynaklanıyor. Çıkarların farklılıkları ve dış güçlerin de müdahalesi parlamentodaki diğer sorunlar olarak gösterilebilir. Bu da şu anlama geliyor; Parlamento kamuoyu çıkarı ve halkın temsilciliği değil de partilerin çekişmeleri gidişata yön verecek. Özellikle de hükümetin çalışmaları önünde engel olup sorun çıkartmak gibi.
Eğer siyasi partilerin hegemonyası altına olmazsanız ya da ihtilaflı güçlerin çıkarlarını korumazsanız Adil Abdulmehdi örneğinde olduğu gibi olabilirsiniz. Adil Abdulmehdi’nin siyasi tarafların desteğini alamadığı için (Siyasi güçlerin çıkarlarını koruyamadı) milletvekilleri alttan alttan kazmaya başladılar. Öyle ki insanları sokaklara döktüler sonunda istifa etmeye mecbur bıraktılar. Adil Abdulmehdi’nin hükümeti Sadr Hareketi’nin olsaydı sonu bu şekilde olmazdı.
Anlattığım bu durum nerdeyse Mustafa Kazımi’nin de başına gelecek. Parlamento gittikçe hükümetin çalışmaları önünde engel oluşturuyor. Engel oluyor ki bu zor süreci atlatamasın. Hâlbuki milletvekilleri Irak’ın içinde bulunduğu bu durumdan çıkması için başka bir yol olmadığını biliyorlar. Hükümetin istifası ve yeni bir hükümetin kurulması kaynak ve zaman kaybından başka bir şey olmadığı herkesçe aşikârdır.
Kürdistan Bölgesi Hükümeti ile Federal Irak Hükümeti arasındaki sorunlar Şii siyasi güçlerin parlamento üzerindeki hegemonyasındaki etkilerinden başka bir etkisi. Şayet eğer Kürdistan Bölgesi Irak’ın bir parçası ise bütçe, borç ve mali haklar konusunda Federal hükümette payı olmalı.
Aslında Mustafa Kazımi ile Kürdistan Bölgesi hükümeti sorunların çözümü için bir mekanizma konusunda anlaşmaya yakın. Ancak bu uzlaşmanın önündeki en temel sorun Irak Parlamentosu ve milletvekilleridir. Az kalsın bu fırsat Irak’ın güvenlik, siyasi, ekonomi ve toplumsal yönlerine hizmet etmeyen siyasi çıkarlara ve popülist politikalara kurban ediliyor.
Irak Parlamentosu maalesef taraflar arasındaki bütçe meselesiyle siyasi sorunları sokaklara yansıtmaya çalışıyor, sonuçta bu tutum toplumsal olarak Kürtlerle Şiilerin arasını açmaya sebep olacaktır. Aslında Kürtlerle Şiiler arasındaki siyasi dayanışma ve güvenin bir tarihi var. Unutulmamalıdır ki 2003 sonrası Irak Kürtlerle Şiilerin dostluğu ve anlaşmasının ürünüdür.
Parlamento esasen kör düğümlerin açılmasına kamuoyu çıkarlarının korunmasına yardımcı olan bir kurum olmalı ayrıştıran değil. Şiiler bu konuda herkesten daha fazla hassas olmalılar. Çünkü Irak devletinin kendilerine göstermiş olduğu çokça tecrübe vardır.
Diğer yandan 2003 sonrası Irak’ın sahiplerinden olan Şiiler taraflar arasındaki birliğin sağlanması konusunda Kürtler ve Sünnilerden daha istekli ve arzulu olmalı, 2003 öncesinde olan sürece geri dönülmemeli. Irak’ın güvenlik ve huzuru ülkedeki bileşenlerin onayına bağlıdır. Özellikle de Kürdistan Bölgesi, Irak’ın güvenliğinin sağlanmasında başlıca bir rolü var. Eğer Irak yönetimi, Kürdistan Bölgesi’ni baypas etmeye ve güçsüzleştirme politikasına devam ederse, Kürdistan Bölgesi’nin yöneticilerinin bu durumdan çıkmak için bölgesel destek alternatifleri arayacaklarını uzak bir ihtimal olarak görmüyorum.
Tarihteki Baas rejimi ile Kürtler arasındaki çekişmelere baktığımızda bu örneklere rastlamamız mümkün. Irak hükümeti Kürt Güçlere baskılarını arttırdıkça Kürtler bölgesel ülkelere yöneliyordu. Bu alternatif kapılar şu ana kadar Kürdistan Bölgesi’nin üzerine kapatılmış değil. Aksine kapılar daha da açık. Birçok bölgesel ülke Irak’ta çıkarları devam ediyor, Kürdistan Bölgesi ile Irak sorunlarından kaynaklanan çatlaktan kolayca içeriye sızabilirler. Bu da kuşkusuz ne Irak’ın ne de bileşenler güvenliği ve birlikte yaşamına hizmet eder. Ancak politika yasalarının bize söylediği açık bir şey vardır, devletler ayakta kalmak için her şeyi yaparlar. Irak ile Kürdistan Bölgesi de bu raddeye gelmeyeceklerini umuyorum.
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)