Bir “beyaz şehir” olan Porbandar’da 1 Ekim 1869’da doğan Gandhi, içindeki kan dökücü vahşi hayvanı terbiye edip kontrol etmek için yola çıktı. Haksızlığı ve zulmü kabul etmeyen vicdanın sesine kulak verdiği için yola çıktı. Ayrımcılığı, aşağılanmayı kabul etmediği için yola çıktı. O Hindistan ülkesinin gerçek bir aşığıydı, bu yüzden yola çıktı. Ülkesi, vatanı, idealleri için yola çıktı.
O bilgi ve aşkı keşfettiği için yola çıktı; çünkü o Mahatma idi. İlhamı kalbinden ve aklından alıyordu. Kalbi ve aklıyla “pasif bir kahraman” olmayı seçmişti. Pasif bir kahraman da kişiye, duruma ya da olaylara göre etmezdi. O bütün bir varlığıyla hakikate bağlıydı. Hakikatin sesi ve sözü olmak için yola çıkmıştı.
O Tolstoy’un Rusya bozkırlarında başlattığı yürüyüşü Hint topraklarında devam ettirmek için yola çıktı. Belki Tolstoy aktif bir anarşistti mülkiyetin her türlüsüne karşı çıkmasıyla, Gandhi pasif bir anarşistti sömürünün her türlüsüne silahsız karşı koyduğu için. Sonuçta ikisi de hak ve adalet için yola çıkmıştı. İkisi de sömürü düzenine son vermek için yola çıkmıştı. Tolstoy devrimci bir edebiyatçıydı, Gandhi halk lideriydi.
O her şeyiyle bağışlanma ve sevgi doktrinine inandığı için yola çıktı. Onun kalbinde zerre miskal kin ve nefret yoktu. Onun kalbinde sevgi kuşu bağışlanma yuvasını kurmuştu. Sevgi kanat çırptıkça bağışlanma yuvası büyüyordu.
O “bilinçli muhalif” olduğu için yola çıktı ve Eylemsizlik Hareketi’ni başlattı. O neyi, niçin istediğini biliyordu. Yıllarca İngiliz zincirleri altında esir tutulan Hint halkını ayağa kaldırmak ve Hint halkını özgürlüğüne kavuşturmak için yola çıktı.
O gerçek manada yüce gönüllüdür. Ne içerideki kast koruyuculara göz yumdu ne de dışarıdaki muhterisleri (Mammon’lar) görmezlikten geldi. Hem parya sistemine karşı çıktı olanca iradesiyle hem de sömürge güçlerine karşı koydu pasif direnişiyle.
O toprak yürekli bir insandı. Topraklarındaki demir yürekli İngilizleri çıkarmak için yola çıktı. İngilizler makineleriyle Hint Hint halkının topraklarını ele geçirmiş, bedenlerini kirletmiş, emeklerini sömürmüştü. O gücünü Hindistan gerçeğinden ve evrensel hakikatten alan bir toprak yürekliydi. Makineler altında ezildi ama pes etmedi. Yaralandı ama ayağa kalkmasını bildi ve yürüdü. Yolundan hiç geri kalmadı.
O acıyla dost olduğu için yola çıktı. Yanında sadece cesur ve iradeli yoldaşları vardı. Acı çekmekten, ölmekten hiç korkmadı. Kaybedeceği hiçbir şeyi yoktu ama kazanacağı özgür bir Hindistan’ı vardı. Terazinin bir kefesine bütün acılarını, bütün ölümlerini, bütün kayıplarını koydu; öbür kefesine özgür Hindistan idealini koydu. İkinci çok ağır bastı.
Gandhi insanları iyileştirmek, insanlığı güzelleştirmek için yola çıktı. O hiçbir zaman “kılıç doktrini”ne itibar etmedi. O sadece sevgiye inanıyordu. Bütün peygamberlerden ve filozoflardan, bütün düşünürlerden ve bilge kişilerden sevgiyi almıştı. Gandhi sevginin evrensel bir dil ve din olması için yola çıktı. Sevgi ile konuşmak, sevgiye inanmak. Onun yolunda, onunla beraber ancak sevgiye inanlar yürüyebilirdi.
Gandhi halkına asli değerlerini göstermek, halkının boynundaki Avrupa kültürü boyunduruğunu çıkarmak için yola çıktı. O gerçek bir öğretmendi. Her şeyi önce kendisi yapardı. Onun hayatında söyleyip de yapmadığı bir şey yoktur. O bir kök savaşçısıdır. Yabancı unsurların kökünü kurutan bir kök sökücüdür. Halkının zihnini özgürleştirmek için kök şarkıları okurdu. İlk adımı hep kendisi attı. Arkasında birilerinin gelip gelmediğine bakmazdı. Çünkü o Hint köküne inanmıştı, kendini adamıştı. Onun hayatına, mücadelesine “köklü bir öğretmenin kendini halkına adayışı” da diyebiliriz. Onun yaşam öyküsünde kökler ve küller birbirine karışmıştır. Bu yüzden köklerden küllere, küllerden köklere her zaman için bir geçiş yolu vardır.
Gandhi yeni ruhuyla, duruşuyla, bakışıyla, işiyle, gücüyle, yaşantısıyla, hayalleriyle ve umutlarıyla yeni bir Hint insanını yaratmak için yola çıktı. Amacını ve hedefini dünyanın tuzuyla yıkadı ve kutsadı, öylece yola çıktı. Attığı her adımda dünyanın tuzuna bulanmış kan ve gözyaşı damlaları döküldü. O manasını Hint geçmişinden ve gerçeğinden alan kan ve gözyaşlarıyla insanlık tarihine damgasını vurdu. O yeni Hint insanıyla birlikte yeni gerçekler, yeni kanunlar yazdı. Hindistan tarihini, Gandhi’den önce ve Gandhi’den sonra diye ikiye ayırabiliriz. Gandhi çağ dönüştürücüdür, devir değiştiricidir. O Hindistan tarihiyle birlikte bütün dünyayı değiştirdi. Ölü küller altında unutturulmaya çalışılan sömürgeci ve köleleştirici İngiliz zincirlerini halkına gösteren ve halkını ayağa kaldırıp esaret zincirlerinden kurtulmasını sağlayan da odur.
Onun iki dini dayanağı vardır: Hinduların Dharma’sı ve Müslümanların İslam’ı. Her kesin bir arada kardeşçe yaşaması gerektiğini gösterdi. Hindistan, Hindistan yapan bütün dinlerdir, farklı dillerdir. Hindistan zengin bir dinler ve diller mozaiğidir. Gandhi bu mozaiğin korunması ve gözetilmesi gerektiğini gösterdi.
O kadınlara değer verdi. Kadın ile erkeğin eşit olduğunu söyledi. Onurunu koruyan, onurunu korumak için ölümü göze alan kadının yanında oldu. Kadının sezgisine güvenmek gerektiğini söyledi. Kadının sezgisi ile erkeğin bilgisi birleşirse Hindistan’ın dev bir güç olarak ayağa kalkacağını gösterdi.
Onda bütün peygamberlerde bulunan samimiyet, dürüstlük ve alçak gönüllülük vardı. Her ne kadar o kendini aziz olarak görmese de o gerçekten de kendini bütün insani zaaflardan arındırmış fevkalade bir şahsiyettir. Yaratıcıdan bir vahit almamıştır ama hep içindeki sese, vicdanına kulak vermiştir. O bir ayağı Hindistan’da, diğer ayağı dünyanın her yerinde olan büyük bir insandır. Hindistan’dan çıkıp bütün dünyaya yürümesini bilmiştir. Fikirleriyle, görüşleriyle bütün insanlığın gönlünde taht kurmuştur. Hiçbir zaman kırıcı, kan dökücü olmamıştır. Hiçbir zaman kimseyi incitmek istememiştir. Hindistan halkıyla beraber insanlığın kutsal kitabını yazmıştır.
Gandhi Hindistan halkındaki ilahi ruha olan inancını ortaya çıkarmak için yola çıkmıştır ve amacına da ulaşmıştır. Onun mücadelesiyle Hint insanındaki ilahi ruh gün yüzüne çıktı, ete kemiğe büründü. İlahi ruh insandan asla umut kesmemektir. İlahi ruh yaratıcı ile yaratılan arasındaki bütün bağları yeniden onarmaktır. İlahi ruh her insanın kendi ayaklarıyla sonsuzluğun kalbine yürümesidir. İnsan buradadır ve her yerdedir. Gandhi Hint halkının beşer aynasını ilahi ruha tutmuştur naif elleriyle, saf ruhuyla.
O bütün hayır kapılarını sonuna kadar açmak için yola çıktı. Şer odaklarından, olumsuzluk salgılayanlardan, şiddeti kutsayanlardan hep uzak durdu. Sadece iyiye ve güzele, olumluya ve barışa, birlik ve beraberliğe inandı. Dünya her kese yeterdi. Hepimiz dünyanın çocuklarıydık. Kardeştik. Hepimizin kendine yolculuk yapma ve başkalarını tanıma hakkı vardı. Kimseler bu hakkı bizden alamazdı.
O bütün dünya kültürlerini Hindistan’a taşımak için yola çıktı. Bunu yapmak için çok ağır bedeller ödemesi gerekti. Bu uğurda hayatını feda etti. Ölümüyle davasında samimi ve haklı olduğunu gösterdi. Önyargı duvarlarını kırmak, şiddet hapishanelerini yıkmak, bağnazlık çitlerini söküp atmak için hep ilk adımı o attı. Ülkesindeki önyargı duvarlarını hoşgörü kültürüyle, empati duygusuyla, yüksek anlayış gücüyle yıktı. Şartsız koşulsuz sevgi anlayışı ile, tüm canlı varlıklarına yönelik şefkatiyle şiddet hapishanelerini yıktı. Yeni bilgilerle bağnazlık çitlerini kökünden söküp attı.
Gandhi alın teriyle kazanılan ekmeğin kutsallığını göstermek için yola çıktı. Ona göre kendi el emeğimizden daha güzel bir şey yoktur. İnsan sadece kendi el emeğini yemelidir. İnsanı kendi Dharma’sında tutan kendi el emeği, göz nurudur. Başkalarının el emeğini sömüren başkalarının Dharma’sında kaybolup gider. Kendi el emeğimiz bizi kaderimizde tutar. Kendi el emeğiyle yazılmış alın yazılarını kimse bozamaz, kimse değiştiremez.
Sonuç olarak 79 yıllık hayatında, 1893’ten 1948’te fanatik bir Hindu tarafından suikast ile öldürüldüğü ana kadar, yarım asırdan fazla süren siyasal mücadelesinde Gandhi kendi olmak için yola çıktı. Tek gayesi kendisiyle beraber Hindistan halkının da özgürleşerek kendisini gerçekleştirmesiydi. Gandhi’nin bu amacına ulaştığını görüyoruz. Gandhi hem kendini gerçekleştirdi hem de Hindistan halkının kendisini özgürleştirerek gerçekleştirmesine vesile oldu. Fakat şunu da söylemesek eksik kalır bütün yazdıklarımız. Gerçek manada Hint halkı Gandhi’yi anlamadı, onun mirasına sahip çıkamadı. Gerçekten de Hint halkı Gandhi’yi anlamış olsaydı, evvela Gandhi fanatik ve bağnaz bir Hindu tarafından suikast ile öldürülmezdi. Sonra Hindistan’dan Pakistan (1947), Bangladeş (1971) gibi ülkeler ortaya çıkmazdı.
(Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)
Yorumlar
Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın
Yorum yazın