Türkiye'de muhalefet mülteciler konusunda iktidardan 'şeffaflık' bekliyor

Ankara – Türkiye’de muhalefet kanadında yer alan siyasi partiler, mülteciler konusunda iktidara "şeffaflık" çağrısında bulundu ve ülkenin Afgan mültecileri de kaldırabilecek durumda olmadığını belirtti.

Taliban’ın Afganistan’da yönetimi ele geçirmesinden sonra ABD ve NATO kendileri için çalışmış kişileri çekmeye devam ediyor. Öte yandan ülkeden kaçmaya çalışan binlerce Afgan, mülteci olarak yerleşebilecekleri ülke arıyor.

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ülkede 300 bin Afgan mülteci olduğunu duyurmuştu. Muhalefet ise mülteciler konusunda yeterince şeffaf olmadığı iddiasıyla iktidara sık sık eleştiri yöneltiyor.

"Türkiye kimsenin depolama merkezi olarak değerlendirilmemeli"

Hükümetin, itibarı kalmadığı için bölgede kapalı diplomasi yürüttüğünü söyleyen Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Sözcüsü İdris Şahin, “Afganistan’dan gelen göçmenler arasında savaştan kaçmaktan ziyade ABD güvencesi altında olan ve Taliban’la mücadele etmiş olan milislerin de geldiği kanaati Türkiye’de hakim. Türkiye’nin sınırları yolgeçen hanına dönmemeli, girişler önlenmeli. Kevgire dönüşmüş olan bu sınırlarda gerekli önlemler alınmalı, göçmen girişi engellenmeli. Çünkü Afganistan’la komşu değiliz, İran’dan geçip geliyorlarsa bir sözün verilmiş olma ihtimali var. İktidardan da beklentimiz ABD’ye ve NATO’ya bir taahhüt verilmişse bunu açıklaması. İktidara şeffaflık çağrısında bulunuyoruz. Burada bir şeffaflık olmuş olsa muhalefet de iktidarı acımasızca eleştirmez. Sınırlar kevgire dönmüşken meclisin tatilde olmasını da anlamıyoruz. Meclisin olağanüstü toplantıya çağrılması gerekiyor. Bu göçün gerçek sebebinin ne olduğunun açık bir şekilde ortaya konulması gerekir. Ayrica hiçbir siyasi parti gerçek anlamda bilgilendirilmedi. Muhalefetin yabancı haber kaynaklarından haber alması çok acı bir şey” ifadelerini kullandı.

Şahin şöyle konuştu:

 “Türkiye’de gerçek anlamda bir göçmen ve sığınmacı problem vardır. Bugün tekrar geçmişin hatalarını yapmamak gerekir. Sınır güvenliğimizi tekrar tesis etmemiz gerekir. Geçmişten bugüne Türkiye’ye göçmen olarak kim gelmişse tamamının kayıt altına alınması gerekir. Suriye’deki savaş ortamını ortadan kaldırarak gönüllü olarak bu insanları Suriye’ye dönüşüne odaklanmamız gerekir. Dönüş yolunda can ve mal kaybının halel gelmeyecek şekilde gönderilecek ortamların rehabilite edilmesi, güvenli bir ortama dönüştürülmesi ve sonrasında da onların dönüşünün teşvik edilmesi gerekir. Gerekirse altyapı sorunlarını halledilmeli. Uygun ortam ve koşulların oluşması halinde de bunların teşvik halinde bir kısmının gönüllü olarak bu bölgelere geri gönderilmesine ihtimal veriyoruz.

Türkiye kimsenin depolama merkezi olarak değerlendirilmemeli. Biz 3-5 kuruş karşılığında biz kimseye bakmakla yükümlü olamayız. Gelen her kim olursa olsun kayıt altına alınmak suretiyle sosyal yapıya etkisi düşünülerek adım adım hareket edilmesi gerekir. BU şekildeki topluca bir göçü, sayısız belirsiz bir grubu Türkiye’nin kaldırması mümkün değildir.

İktidar ve muhalefet siyasetteki üslubunu çok dikkatli kullanmak durumundadır. Siyaset dili nefret diline dönüştüğü anda toplumun aşağıdaki katmanlarını bir arada tutmanız mümkün değildir. Sokak hareketlerini önü tutulamaz hale dönüştürürsünüz ve bunu da engelleyemezsiniz. Şu anda ülkenin yaşadığı sıkıntının temelinde bu var. Bu bir nefret söylemidir, popülizmdir.”  

‘Türkiye’nin göç politikası nedir, bilmiyoruz’

Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Ümit Yardım ise İngiliz basınında yer alan Afgan mülteciler için Pakistan ve Türkiye'nin düşünüldüğüne ilişkin haberlerle ilgili olarak Türkiye’nin uluslararası çerçevede gerekli düzenlemeleri yapması gerektiğini belirtti.

Türkiye’nin göç politikasına değinen Yardım, “İktidarın verdiği mesajlar kamuoyunda güven telkin etmiyor. Yaptıkları her açıklama spekülatif yorumlara açık oluyor. BM ve G7 için büyük öncelik olan mülteciler için Meclis olağanüstü bir toplantı yapmıyor. Türkiye’nin göç politikası ve ana hatları hakkında toparlayıcı bir bilgiye sahip değiliz” dedi.

Afganistan’daki yönetim değişikliğinin bir iç savaşa dönüşmemesinin sevindirici olduğunu kaydeden Yardım, “Taliban, artık Afganistan’ın bir gerçekliği. Taliban’ı tanımak ya da tanımamak orta ve uzun vadede ülkelerin tercihine kalmış bir şey, fakat Afganistan’da artık yeni bir gerçeklik var. Ayrıca ABD ve NATO güçleri ülkeden çekiliyor. ABD ve Batı için çalışan insanlar da ayrılıyor. Taliban’ın Afganistan’da bütün etnisiteleri barındıran kucaklayıcı bir hükümet kurması ve ülkenin radikal grupların merkezi haline gelmemesi gerekiyor” değerlendirmesinde bulundu. 

‘Türkiye bu yükü kaldıramaz’

Afgan ve Suriyeli mültecilerin iki ayrı konu olduğunu belirten Saadet Partisi Genel Başkan yardımcısı Mustafa Kaya da Türkiye’de 3 milyon 700 bin Suriyeli mültecinin halihazırda bulunduğunu ve ülkenin daha fazlasını kaldıramayacağını belirtti.

Pakistan ve Türkiye’nin Afgan mülteciler için bir bekletilme alanı olarak adının sızdırıldığını düşündüklerini kaydeden Kaya, “İngiltere’nin 20 yıllık süreçte kendi adına çalışan kişiler için uzun vadeli bir çalışma içinde olduğunu gösteriyor” dedi.

Kaya şunları kaydetti:

“Bu tartışma alanının sanki çeşitli müzakerelerde Türkiye’yle konuşulduğuna dair bir hava var. Özellikle 14 Haziran’daki NATO zirvesinden sonra Taliban henüz Afganistan’ı ele geçirmeden önce Türkiye’nin Kabil Havalimanı ile ilgili müzakereler esnasında sanki ABD’den ve Batılı ülkelerden bu şekilde orada kendi adlarına çalışan Afganların muhafaza edilmesiyle ilgili Türkiye’de yaşamalarıyla ilgili bir talep olduğuna dair açıklamalar var. Bunun Türkiye tarafından kabul edilmesi mümkün değildir.  

İster iç ister dış olsun, plansız her türlü göç hareketliliği bir ülkenin milli güvenliği için tehdittir. Cumhurbaşkanı 300 bin dese de sınır komşumuz olmayan Afganistan’dan gelen 500 bin kadar Afgan mülteci var. AK Partili yetkililer de bunu belirtti.  Türkiye’nin bu yükü kaldırmasının imkânı yok, zira Türkiye mülteci taşıma kapasitesini doldurmuş durumda. Nüfusun yüzde 10’una tekabül eden bir mülteci toplamı söz konusu. Demografik hareketlilik Türkiye içinde de sıkıntıların yavaş yavaş ortaya çıkacağına dair işaretleri göstermeye başladı. Türkiye’nin daha serinkanlı daha akılcı insani ve siyasi dengeyi tutturacak tarzda bir yöntemle bu süreci yönetmesinden başka çaresi yok”