Şebnem Korur Fincancı: Salgın hiç bitmeyebilir
Türk Tabipler Birliği (TTB) Genel Başkanı Şebnem Korur Fincancı, “Ne yazık ki aşı eşitsizliği olduğu sürece, aşılanma oranı düşük kaldığında virüsün yeni varyantlar ile karşımıza çıkma olasılığı yükseliyor. Dolayısıyla bu salgın hiç bitmeyebilir” dedi.
Dr. Fincancı aşılama hızının Türkiye çapında çok düştüğünü ve özellikle bölge illerindeki aşılama oranının batı ilerine göre hala düşük seviyelerde kaldığına dikkati çekti.
3. doz aşılama hakkında de değerlendirmeler yapan Dr. Fincancı, “3’üncü doz aşılamanın yüzde 85’lere varmış olması gerekiyordu” dedi.
TTB Genel Başkanı Fincancı, Türkiye'de sağlık sistemi ve koronavirüsle mücadele konusunda Rûdaw İstanbul Temsilcisi Rawin Sterk’in sorularını cevapladı.
Rûdaw: Türkiye'de koronavirüs pandemisinin başlangıcından bu yana yaklaşık 9 milyon kişi covid-19’a yakalandı yaklaşık 80 bin kişi de yaşamını yitirdi. TTB, Türkiye'de koronavirüs ile mücadelede önemli bir aktör olarak öne çıkıyor. Türkiye sağlık sistemine baktığımızda nasıl bir tablo görüyoruz? Yani Türkiye koronavirüsle mücadelede hangi aşamaya varmış bulunuyor?
Şebnem Korur Fincancı: Öncelikle hem izleyicilerimizden, hem sizden özür dilemek istiyorum. Çünkü aslında yaşadığımız topraklarda konuşulan bir dili bilmemek, anlayıp da konuşamamak üzücü. Özellikle bir hekim için. Çünkü sağlık dediğimizde, sağlığa anadilde erişim olmazsa ne kadar büyük zorluklar yaşandığını biliyoruz. Biraz evvel de sizinle konuşurken aşı oranlarına baktığımızda iki ülke de (Kürdistan Bölgesi ve Türkiye) aynı etnisiteye sahip insanlar yani Kürtler, Türkiye kısmında aşı oranı en düşük bölge iken Irak'ta özellikle Güney Kürdistan'da yüksek olduğunu söylediniz. Tam da işte durum bu… Sağlık sistemi bir bütündür. Özellikle insanların sağlık sistemine olan güveni, sağlık çalışanları ile olan ilişkileri ve bu güven ilişkisinin kurulmasındaki etkenler. Tabii sağlığın korunması ve geliştirilmesinde ülkenin içinde bulunduğu durum, ekonomik olarak, siyasal olarak bir bütün. Dolayısıyla sadece sağlık diye bakmamak gerekiyor. Örneğin şu anda Türkiye ekonomik olarak çok ciddi bir krizle karşı karşıya. Derin bir yoksulluk hali var ve bu giderek yaygınlaşıyor ve yoksulluk da bir halk sağlığı sorunudur. Her türlü ciddi krizler buna yoksulluk da dahil halk sağlığı sorunudur.
Türkiye’de sağlık sistemi pandemiye ne kadar hazırlıklıydı?
Şunu bilmeliyiz ki Türkiye sağlık sisteminde özellikle sağlık emekçilerinin ve hekimlerin inanılmaz bir deneyimi, çalışma kapasitesi var. Ne yazık ki bu ağır yük altında esnek ve yoğun çalışmaya alışık olma hallerinin bu pandemi ile başa çıkmada çok büyük bir rolü olduğunu söylemek gerekiyor. Hiçbir şekilde siyasi otoritenin değil ama alanda çalışan, hekimi, hemşiresi, acil tıp teknikeri ve daha nicesiyle aslında… ‘Neden o kadar çok yitirdik sağlık çalışanlarını’ diye bakılırsa zaten böyle yoğun bir emek sürecinden geçtikleri ama salgına hazırlık yapmayan siyasi otoritenin onları feda ederek bu salgınla başa çıkıyormuş gibi göründüğünü söylemek mümkün.
Salgının ilerleyişine baktığımızda sağlık sistemi bu mücadeleyi ne zamana kadar sürdürebilecek?
Şimdi zaten bir pandemi söz konusu ise öncelikle koruyucu sağlık hizmetleri ne düzeyde ona bakmak gerekiyor. Türkiye'nin de dünyanın da aslında ne yazık ki en büyük handikaplarından biri koruyucu sağlık hizmetlerini 80'lerden beri giderek göz ardı etmesi, dışlaması ve kar alanı olarak tanımlanan tedavi edici sağlık hizmetlerini öncelemesidir. Salgında dünyanın bu kadar başarısız olması, bu kadar çok vaka ile karşı karşıya kalmanız aşılamanın yaygınlaştırılması ile ilgili sınırlılıkların olması tam da koruyucu sağlık hizmetleri ötelenince bütün dünya ne yazık ki bu sınavda kaldı.
Sağlık çalışanları açısından durum nedir? Fiziksel ve psikolojik açılardan?
Şimdi orada da çok ciddi sorunlar var. Birincisi zaten fiziksel olarak bu kadar yoğun çalışma, uzun saatlere dayalı çalışma onları fiziksel olarak çok tüketti. Tabii onun yanı sıra sağlık sorunları yaşamalarına neden oldu. Psikolojik olarak da ciddi sorunlar yaşadılar; çünkü örneğin sağlık çalışanları özellikle salgının başında evlerine gidemediler, sevdikleri insanlardan uzak durmak zorunda kaldılar ki onlara hastanelerden aldıkları virüsü taşımasınlar. Sosyal destekten yoksun kaldılar. Bunun yanı sıra toplum sanki alkışlıyormuş gibi yaptı. "Hakkınız ödenmez" dediler, ödemediler, onu bir tarafa bırakıyorum. Ama toplumda da ne yazık ki içten olmayan tutumla karşı karşıya kaldılar.
Hem toplum hem iktidar açısından baktığımızda pandemi artık bizim yeni normalimiz haline mi geldi? Toplum kendisini korunmakta vaz mı geçti? Siz topluma karıştığımızda bu gerçeklikle karşılaşıyor musunuz?
Gerçekten her şey kendi haline bırakılmış durumda. Maske olsun aşılama ile ilgili durum olsun… Örneğin bir ayda 634 bin aşı yapıldı. Aşılama hızımız son derece düşük. Günlük yüzbinlere düştü aşılama. Halbuki biz biliyoruz 1.5 buçuk milyona aşı yapılabildi bu ülke. Dolayısıyla hızla bu aşının arttırılması gerekiyor. Tüm bu varyantların olduğu koşullarda.
Şimdi 3. doz aşılama oranı yaklaşık 14 milyon civarında. Türkiye'nin 3. aşı konusunda nerede olması gerekiyordu?
Yüzde 85’lere varmış olması gerekiyordu.
Bir bilim insanı olarak bir tahmininiz var mı? Pandemi ne zaman ortadan kalkacak?
Şimdi tabii Türkiye içinde aşı eşitsizliği ciddi bir sorun ama dünya için de eşitsizlik ciddi bir sorun ve ne yazık ki aşı eşitsizliği olduğu sürece, aşılanma oranı düşük kaldığında virüsün yeni varyantlar ile karşımıza çıkma olasılığı yükseliyor. Dolayısıyla bu salgın hiç bitmeyebilir.
Yerli aşı konusunda kurumsal olarak sürece dahil edildiniz mi? Aşının içeriği ile ilgili bilginiz var mı? Yerli aşı hayata geçirilirse pandemiye karşı daha çok mesafe olabilir mi?
En etkili aşıların bütün ülkelerde aynı anda üretilebilmesini sağlamak çok kıymetli olacaktır. Çünkü bugüne kadar yapılmış çalışmalar var. Türk Tabipleri Birliği bir hekim örgütü, meslek örgütü. Dolayısıyla beklenir ki bir meslek örgütü olarak ilgili siyasi otoritelerle ilişki halinde olsun, birlikte planlama yapılsın. Ama bunun başından beri olmadığını biliyorsunuz. Verileri bile paylaşmayan bir bakanlıkla karşı karşıyayız
Bir süre önce sağlık çalışanları haklarıyla ilgili bazı gösteriler düzenlendi ve sizin kurumunuz da eylemci kuruluşlar arasındaydı. Bazı talepleriniz var. Çalışma şartlarının iyileştirilmesi konusunda kamuoyuna ve hükümet önerdiğiniz formül nedir?
Biz haklarımızı alana kadar mücadele edeceğimizi söyledik. Salgın sürecinin bu kadar kötü yönetilmesini, yaşam hakkı ihlallerini, ağır hak ihlallerine dile getirdik. Sağlık çalışanlarının özellikle hekimlerin emeğinin değersizleştirildiğini ve bizim artık sağlık alanında bir özne olarak tanınmadığımızı söyledik. Emeğimizin araca dönüştürülme çabalarının toplumun sağlığını da bozduğunu ifade ettik. Eğer bizim haklarımız verilmezse biz bu uyarı grevini çok daha yaygınlaştırarak, uzatarak aslında toplumun sağlık hakkı için de mücadele etmeye devam edeceğiz.
Eleştiri ve değerlendirmelerinizden ortaya çıktığı kadarıyla Türkiye’de sağlık sistemi “Allah'a emanet” diyebilir miyiz?
Maalesef tam da tartıştığımız şey bu. Bizim emeğimiz değersizleştirildiğinde aslında alandan çekiliyoruz, hekimler istifa ediyor, hemşireler istifa ediyor. Yurt dışına gidiyorlar. Yurt dışında kendilerine iş arıyorlar.. Almanya’dan öğrencim beni arıyor ve ‘hastalar teşekkür ederek çıkıyor’. Ben buna çok şaşırıyorum, alışık değilim’ diyor. Halbuki olması gereken bu. Çünkü bir emek veriyorsunuz. Emek karşılığında olması gereken de bu. Şimdi ben size teşekkür etmezsem sizin emeğinizi değersizleştiriyorum demek. Bu emeğin görünür olması gerekiyor. Ama onlar gittikçe toplum sağlığı bozuluyor. Üniversitelerde niteliği sağlayamazsak, böyle pıtrak gibi 128 tıp fakültesi… Hastanesi olmayan tıp fakültesinde eğitim verilirse, hekimlerin de niteliği düşmüş oluyor. Bunlar bir bütün. O yüzden biz Türk Tabipleri Birliği olarak nasıl bir sağlık sistemi istiyorsak bunu topluma beraber ortaya koyacağımız bir eylem süreci yürüteceğiz.