Sığınmacı Hakları Platformu: Sığınmacılara yönelik ırkçılık depremden sonra arttı
Erbil (Rûdaw) - Sığınmacı Hakları Platformu, “21 Mart Dünya Irkçılıkla Mücadele Günü Deprem Sonrası Durum ve Yaklaşan Seçimler” başlıklı bir basın açıklaması yaptı.
“21 Mart Uluslararası Irk Ayrımı İle Mücadele Günü”nde yayımlanan açıklamada, “Mülteciler, göçmenler ve sığınmacılar günümüzde ayrımcı ve ırkçı nefretin başlıca hedefi haline geldiler” ifadelerine yer verildi.
Maraş merkezli depremlerden sonra Suriyelilere yönelik ırkçı saldırılar olduğuna dikkat çekilen raporda, “Enkaz kaldırma telaşındaki tüm toplum, dayanışma ile birbirine yardımcı olmaya çalışırken ayrımcı ve ırkçı çevreler boş durmadı. Provokasyonlarla Suriyelilere dönük saldırılar başladı. Enkaz başında ailesini çıkarmayı beklerken veya yardım etmeye çalışırken şiddete maruz kalan Suriyeliler oldu. Deprem öncesinde de var olan sığınmacılara yönelik ırkçı ayrımcı uygulamalar depremden sonra artış gösterdi” denildi.
Irkçı saldırıların artmasında siyasilerin rol sahibi olduğu belirtilen raporda şunlara yer verildi:
“Muhalefet partilerinin kışkırtması ile göçmenlere, mültecilere ve sığınmacılara yönelik ırkçı saldırılar çoğaldı. Zafer Partili Ümit Özdağ ve CHP’li belediye başkanları Tanju Özcan ve Lütfü Savaş’ın söylemleri ve icraatları ırkçı ve ayrımcı fobi ve nefreti besledi. Tanju Özcan’ın aldığı ayrımcı kararlar yargı tarafından iptal edilse de sığınmacıların dışlanması konusunda muhalefetin ayrımcı uygulamaları bir üst noktaya taşıma eğilimini gösterdi.”
Raporda, Türkiye’de son bir yıl içinde yaşanan bazı saldırılara yer verilerek “Son bir yılda, Antakya’da üniversite öğrencisi Faris Al Ali bıçaklanarak öldürüldü. Bursa'nın İnegöl ilçesinde Suriye uyruklu 17 yaşındaki genç, yolunu kesen kişiler tarafından bıçaklanarak yaralandı. Bolu'da parkta oturan 5 Suriyeliye bıçaklı saldırı düzenlendi. Eşiyle birlikte, turistik amaçla Türkiye'ye gelen İspanyol gazeteci, Taksim’de Afgan sanılarak dövüldü, hakarete uğradı. Bunlara medyaya yansımayan onlarca tehdit, hakaret, şiddet eylemini de eklemek gerek” ifadeleri kullanıldı.
Türkiye’deki sığınmacıların zorla gönderildiğine yer verilen raporda, “Türkiye’de ise iktidarda bulunan Cumhur İttifakı, engelleyemediği ayrımcılığın etkisiyle, son yıllarda sığınmacılara karşı ihlal üreten uygulamalar yapmaya devam ediyor. Göçmenler sebepsiz yere sokaklardan, hatta evlerinden toplanıp sınır dışı ediliyor. Son olarak Göç İdaresinin verdiği sayıya göre 500 bin civarında Suriyeli, “gönüllü geri dönüş” adı altında sınır dışı edildi. Yüz binden fazla Afganistanlı sınır dışı edildi. Geçtiğimiz yıl boyunca, Geri Gönderme Merkezlerinde işkence ve diğer insan hakları ihlalleriyle ilgili şikayetler gündemden düşmedi. Harmandalı GGM’den yüzlerce sığınmacı hukuksuz bir şekilde zorla geri gönderildi” denildi.
“Suriye, Afganistan, İran, Irak, Yemen, pek çok Afrika ülkesi; bütün bu ülkeler savaş alanı. Türkiye’ye gelen sığınmacıların büyük bir kısmı bu ülkelerden geliyor. Savaş ortamlarından kaçan insanları geldikleri ülkelere geri göndermeye çalışmak, bunu bir program olarak ilan etmek uluslararası hukuka göre suçtur” denilen raporda, “Geri gönderme yasağı evrensel hukukun gereğidir” ifadeleri kullanıldı.
Sığınmacıların maruz kaldığı ırkçı saldırılardan hem muhalefeti hem de iktidarı sorumlu tutan Sığınmacı Hakları Platformu, taleplerini şu şekilde sıraladı.
- Sınırdışılar başta olmak üzere tüm hukuksuz uygulamalar durdurulsun
- Türkiye’deki sığınmacılar istediği ülkeye güvenle gidebilsin
- Sığınmacılar üzerinden siyasi pazarlıklara son verilsin
- Siyasi partiler seçim kampanyalarında sığınmacı düşmanlığına son versin
- Sığınmacılara yönelik suçlar cezasız kalmasın
- Sığınmacılar üzerindeki ülke içi seyahat kısıtlamaları kaldırılsın.
Öte yandan da 11-12 Mart’ta deprem bölgesinde incelemelerde bulunan Sığınmacı Hakları Platformu, deprem bölgesindeki eksiklik ve sorunlara dikkat çekerek “Acil Talepler”i şu şekilde belirtti:
- Suriyelilere dönük ayrımcılığa son vermek gerekir.
- Dayanıklı çadır. AFAD çadırları gördüğümüz kadarıyla uygun ama yeterince yok.
- Düzenli ve doyurucu yemek. Yemek ya az ve tek çeşit ya da hazır ürünlerden oluşuyor. Dağıtım da dengesiz. Depremzedeler organizasyon zaafından dolayı birçok erzak maddesinin çöpe gittiğini ya da depoda çürüdüğünü söylüyor.
- Temiz su. Su hem kısıtlı hem temiz değil. Salgınların önünü açıyor.
- Seyyar tuvalet ve banyo. Bazı alanlarda tuvalet yok. Olanlardaysa az, yetersiz ve hijyen koşullarından mahrum. Temizlik ürünleri, çocuk bezi, hijyenik ped vb hâlâ acil ihtiyaç.
- Elektrik. Hayatlarını geçirdikleri çadırlarda elektrik yok. Telefon şarj etmek bile büyük bir konu. Yazın yaklaştığını hesaba katarsak serinlemek ve yiyecek saklamak sorun olacak.
- Çocuklar. Bebekler ve çocuklar depremin etkisini en çok yaşayanlar. Yaşadıkları korku ve kayıp her hallerine yansıyor. Ekmek ve su kadar acil bir sorun çocukların bakımı ve depremin etkilerinden korunması. Eğitimin derhal ve bilinçli biçimde sürdürülmesi gerekiyor.
- Barınma, sağlık ve güvenlik haktır! Adana'ya giderken Nurdağı'nda gördüğümüz konteyner kentlerin sayısının artması, benzer çözümlerin hızla hayata geçirilmesi ve temel ihtiyaçların giderilmesi şart.