Baran Tursun Vakfı Başkanı: 17 yılda polis kaynaklı 451 kişi yaşamını yitirdi

Erbil (Rûdaw) – Baran Tursun Vakfı’nın yayınladığı rapora göre, 17 yılda 451 kişi polis ve emniyet güçleri kaynaklı yaşamını yitirdi.

İzmir merkezli Baran Tursun Vakfı 2007-2024 yılları arasında polis ve güvenlik güçleri kaynaklı ölüm raporunu yayımladı.

Temmuz 2007 ile Temmuz 2024’ü kapsayan rapora göre polis kurşunu, polisin attığı gaz bombası ve askeri aracın çarpması sonucu 451 kişi yaşamanı yitirdi. Ölümlerin 290’nı doğuda, 161’i ise batı illerinde gerçekleşti.

Hayatını kaybedenlerin 223 kişinin yaş aralığı 0-25 yaş arası. Polis kurşunuyla 98 çocuktan 90’ı Diyarbakır ve çevre illerde, 8’i ise batı illerinde gerçekleşti.

 

 

Rapora göre ölümlerin yüzde 78.3'ü erkek, yüzde 21.7'si kadın.

 

Bölgelere göre polislerden kaynaklı ölüm dağılımı ise Güneydoğu Anadolu'da 219, Marmara 85, Doğu Anadolu 40, Akdeniz 38, İç Anadolu 35, Ege 32 ve Karadeniz 9 kişi olarak kaydedildi. 

 

Polislerden kaynaklı en çok ölüm 91 kişiyle Şırnak gelirken, Diyarbakır'da 66, İstanbul 61, Mardin 40, İzmir 21, Ankara 20 ve Adana 17 olarak kayıtlara geçti. 

Rûdaw’a rapor hakkında konuşan Vakıf Başkanı Mehmet Tursun, ölümlerin daha çok Kürt illerinde yoğunlaştığını söyledi.

Tursun “ 451 cinayetten 91'i Şırnak'ta, 66'sı Diyarbakır'da, 40'ı Mardin'de ve diğer bölgelerde meydana geldi. İstatistikler, 290 Türkiye'nin doğusunda, 161 cinayetin ise Türkiye'nin batısında gerçekleştiğini gösteriyor” ifadelerini kullandı.

“Kürt bölgelerine ayrımcılık yapılıyor”

Tursun ölümlerin bölgelere göre dağılımının devletin Kürtlere karşı ayrımcılık yaptığını ortaya koyduğunu belirterek, “Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde, yani sadece Kürtlerin yaşadığı bölgelerde 219 kişi hayatını kaybederken, bu sayı Ege Bölgesi'nde 32, İç Anadolu Bölgesi'nde ise 35 kişi olarak gözüküyor. Toplamda 290 kişi. Bu rakamları yan yana koyduğumuzda, devletin özellikle Kürtlerin yaşadığı bölgelerde ayrımcılık yaptığı görülüyor. Bu istatistikler, devletin bakış açısının farklı olduğunu ortaya koyuyor” dedi.

“Polisler Kürt düşmanı olarak yetiştiriliyor”

Kürtlere yönelik polis kaynaklı ölümlerin artmasının nedenin polislerin aile içerisinde yetiştirilme tarzı, devletin politikaları ve aldıkları eğitime bağlayan Mehmet Tursun bu konuda şunları dile getirdi:

“Çocuklar, batıdaki Türk ailelerinde, evlerinde ve ilkokulda, Kürtleri düşman olarak yetiştiriliyor. Bu düşmanlık, ilkokul öğretmenleri tarafından da destekleniyor. Kürtçe konuşan çocuklar terörist olarak görülüyor. Çocuklar ilkokulu ve ortaokulu tamamladıktan sonra polis akademilerine gidiyorlar ve orada da aynı düşmanlık psikolojisini sürdürüyorlar.”

Bölge illerine gelen polisin “Kürtçe konuşanları terörist” olarak gördüğünü ve bu şekilde yetiştirilip eğitildiğini belirten Tursun yargının da ceza vermesi nedeniyle ölümlerin artığına dikkat çekti.

“Sivil toplum örgütleri ölümleri önemsemiyor”

Sivil toplum örgütleri ve basın-yayının bu ölümleri fazla önemsemediğini belirten Baran Tursun Vakfı Başkanı “98 çocuk polis kurşunu sonucu hayatını kaybetti. Bu 98 çocuğun 90'ı Diyarbakır ve çevre illerinden, 8'i ise Türkiye genelinde öldürüldü. Bu durumu Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Komitesine UNICEF’e bildirdiğimizde, bu durumun hayatın doğal akışına aykırı olduğunu değerlendirdiler” dedi.

Bu dönemde Baran Tursun Vakfı'nı kurmadan önce bazı gözlemler yaptığını belirten Tursun bu konuda şunları dile getirdi:

“İnsan hakları ihlalleri ve öldürme olayları olağan karşılanıyor”

“İlk gözlemimiz Türkiye'deki yargısız infazlardı. Türkiye'de yaşam hakkı ihlalleri ve öldürme olayları gerçekleştiğinde, resmi organlar ve toplumun önemli bir kesimi bunu olağan karşılıyor. Dahası, insan hakları savunuculuğu adı altında kurulmuş sivil toplum örgütleri de bu durumu olağan kabul ediyordu. Bu gözlemimiz, Baran Tursun Vakfı'nın kurulmasının birinci gerekçesini oluşturdu.

“Mağdurların aileleri sindiriliyor”

İkinci olarak, mağdurları korkutma ve sindirme çabalarını gözlemledik. Çocuklarımızı öldürüyorlar ve ardından aileleri korkutup sindirmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Bu durum Birleşmiş Milletler kayıtlarına misilleme davaları olarak geçti. Nasıl oluyor bu? Çocuklarımızı öldürdükten sonra davalarımızı takip ederken, polisin kendi aralarında tuttuğu tutanaklarla aileleri davalı duruma düşürüyorlar.

“Mal varlığımız haczedildi, insan hakları savunucularını mahkemeye bekliyoruz”

Örneğin, şu anda İzmir Beşinci İcra Dairesi'nde bulunan davada tüm mal varlığımıza haciz konuldu. Bu korkutma ve sindirmenin en büyük örneklerinden biridir. Sadece bin liralık bir alacak için devlet, elli altmış milyona yakın gayrimenkulümüzü haczetti. Biz de ibret olsun diye bu parayı yatırmadık ve tüm dünyadaki insan hakları savunucularını İzmir Beşinci İcra Dairesi'ne davet ediyoruz.

“Diyarbakırlı Kürt kızı Helin Şen, Berkin Elvan kadar gündeme gelmedi”

Üçüncü gözlemimiz, siyasallaşan sivil toplum örgütlerinin toplumdan kopuşuydu. Türkiye'deki birçok sivil toplum örgütü siyasallaşmış ve genellikle kendi militanlarını, kendi üyelerinin savunuculuğunu yapmaktalar. Burada vahim bir örnek vermek istiyorum. İstanbul’da Berkin Elvan ve Diyarbakır’da Helin Şen. Her ikisi de 12 yaşında, ekmek almaya giderken polis tarafından öldürüldü. Ancak basın ve insan hakları savunucuları, Diyarbakırlı Kürt kızı Helin Şen’i neredeyse hiç gündeme getirmediler.”

“Çocuk ve ergen meclisleri kuracağız”

Baran Tursun Vakfı Başkanı Mehmet Tursun UNICEF’in desteği ile başta Diyarbakır olmak üzere birçok kentte çocuk ve ergen meclisleri oluşturma projeleri olduğunu ve bu meclislerin amacının çocukların haklarını korumak ve bu konuda insanları eğitmek olduğunu sözlerine ekledi.

Tursun bu konuda şunları söyledi:

“Diyarbakır Valiliği ve belediyesini bu projeye dâhil etmek istiyoruz. Karar vericileri, çocuk haklarının gerçek anlamda ne olduğunu öğrenmeleri için çocuk meclislerine davet edeceğiz. Çocuklar mikrofona çıkarak çocuk haklarının ne olduğunu anlatacaklar. Bu projeyi Diyarbakır dışında, İstanbul ve çevre illerinde de uygulayacağız. Diyarbakır'daki ve İstanbul'daki çocuk meclislerinin düşüncelerini karşılaştıracağız ve bu analizleri sizlere sunacağız.”

Baran Tursun İzmir’de polis kurşunuyla öldürülmüştü

2007’de İzmir’de polis kurşunuyla öldürülen Diyarbakır’ın Lice nüfusuna kayıtlı Baran Tursun’un ailesi 2010’da oğullarının ismiyle bir vakıf kurdu.  

Baran Tursun Vakfı polislerin ve güvenlik güçlerinin topluma karşı işlediği hak ihalelerini raporlaştırıyor. Vakıf UNİCEF, BM, bazı uluslararası insan hakları kuramları ile işbirliği halinde mağdur ailelerine hukuki destek veriyor.