Çelik: YPG, İsrail ile Türkiye arasındaki gerilimi Suriye’ye taşımak istiyor
Haber Merkezi – Suriye’ye ilişkin değerlendirmelerde bulunan AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, “Türkiye-İsrail arasındaki gerilimi YPG, Suriye'ye taşımak istiyor. HTŞ ile Suriye Milli Ordusu arasında çatışma çıksın istiyorlar” dedi.
AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, Habertürk Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Akif Ersoy'un sorularını yanıtladı, gündeme dair açıklamalarda bulundu.
Çelik'in açıklamalarından öne çıkan başlıklar şöyle:
“Herkesin bildiği, artık televizyonlarda ezberlediği bir sürü gücün konuşlandığı durum vardı. Asıl HTŞ'nin çıkış yeri İdlib'di. İdlib'de gerginliği azaltma bölgesi vardı. Rejim adına orada bulunanların saygı göstermesi gerekiyordu. Uzun zamandır olan bir şey vardı. Rejim İdlib'te gerginliği azaltma bölgesine saygı göstermiyordu. Biz de oradaki unsurlara 'daha fazla kan dökülmesin' diyorduk. Onun için Esad'la görüşmek istiyorduk. İdlib'deki güçler bir noktaya kadar sabrettiler. 'Herhangi bir hareketlilik içine girmiyoruz ama rejimin saldırıları devam ediyor' diyordu. HTŞ önce kendisini savunma için pozisyon aldı. Daha sonra dokunulmaması gereken rejimin ele geçirdiği yerlere geri almak için hareket ettiler.
"Rejim ordusu kendi bölgesini savunma bakımından ana unsur değil"
Burayı çok kolay alınca ilerlemeye başladılar. Görüldü ki, rejim ordusunun herhangi şekilde savaşacak kapasitesi kalmamış. O kadar süratli ilerlenildi ki, ne bir rejim unsuru direniyor ne başka bir şey direniyordu. Aslında rejim ordusu kendi bölgesini savunma bakımından ana unsur değil. Onun yerine savaşan vekil güçler ana unsurları oluşturuyormuş. O destekleyen unsurlarda da geri çekilme olunca rejimin mücadele etme kapasitesinin olmadığı görüldü. Esad'dan yapılan açıklamada 'Bana tek tek mevzilerin çökmeye başladığını söylediler. Ruslar organize ettiler Suriye'den çıkmamı sağladılar' dedi.
Türkiye HTŞ'yi destekledi mi?
Hizbullah'ın Lübnan'a odaklanması gibi sahada değişen bir gerçeklik var. Alttaki destek çekilince ayakta duran yapı darmadağın oldu gitti. İstihbarat başkanı, kardeşi Mahir'in kaçışından bahsediliyor. Demek ki katliam rejiminin ana kolonları durumu görüp kendilerin B planını yapmışlar. Nihayetinde onlar da ipin ucunu bırakmış. 'Türkiye HTŞ'yi destekledi, HTŞ'ye Türkiye'ye 'bu saldırıları yap' şeklinde iddialar var. Kesinlikle böyle bir şey sözkonusu değil. Biz 'daha fazla kan dökülmesin, siyasi bir çerçeve çıksın' dedik. Esad buna yanaşmadı.
"Esad’ın halka dayanan bir ülke kurması gerekiyordu"
Hitler'le ilgili filmlerde görürsünüz. Brifing verirken 'Şu ordu harekete geçsin' der, 'emredersiniz' derler, dışarı çıkıp 'Yahu böyle bir ordu kalmadı' denir. 'Niye söylemediniz' denince 'söyleyemedik' derler. Esad halka dayanan bir ülke kurması gerekiyordu. Halka rağmen bir iş yaptı. Arap Baharı başladığında büyük dalga oluşturup bölge ülkelerini altüst edeceğine dair değerlendirme yaptık. Sayın Cumhurbaşkanı birtakım telkinlerde bulundu; 'reformlar yapın, bu dalgayı kırılmalar, dağılmalar, çökmeler olmadan halledin' diye. Sayın Cumhurbaşkanımız Esad'a da bu telkinde bulundu. Esad bunların bir kısmını kabul etti. Türkiye'den oraya heyetler gidip gelmeye başladı.
"Astana ve Cenevre süreçleri birbiriyle çelişik süreçler değildi"
Cumhurbaşkanımızın Esad'a söylediği konulardan bir tanesi de 'Suriye'deki Kürtlere vatandaşlık ver eşitlik ver' demişti. Bugün Suriye Kürtleri diyerek PKK/PYD terör örgütünü savunan siyasi çizginin gündeminde böyle bir değerlendirme yoktu. Astana ve Cenevre süreçleri birbiriyle çelişik süreçler değildi. Bunların hepsini Suriye'deki yerel durumu gerçekleştiriyoruz dedik. Farklı bakış açıların farklı mekanizmaları vardı. İkisinde de yer alan tek ülke Türkiye'ydi. Bununla ilgili defalarca görüşmeler yapıldı. En başta Cumhurbaşkanımız bu telkinleri yaptığı zaman o adımlar atılabilmiş olsaydı, bu kadar kan dökülmeyecekti.
Bu unsurlarla yani HTŞ, Suriye Milli Ordusu, Ulusal Kurtuluş Cephesi ile ilişkisi olan tek ülke Türkiye. İkincisi Türkiye'nin şöyle ayrıcalığı var, Türkiye Suriye halkının gerçekten desteklediği muhalif gruplarla temas kuran ülke.
"Türkiye tutumunu değiştirmedi"
Trump'ın açıklamalarına baktığınızda gayet temkinli ne olacağını öngörmeye çalışan biraz da Türkiye'nin yol göstericiliğini talep eden bir tavır. Bu konuda en net tutum Türkiye olduğu için. Bütün muhalif grupların tamamıyla teması olan tek ülke Türkiye olduğu için bu tablo ortaya çıktı. Şimdi hem Suriye hem Türkiye bayrağını taşıyorlar. Niye başka bir ülkenin bayrağını taşımıyorlar. Yayınlarda da gördüğünüzde Türkiye ve Cumhurbaşkanımızla ilgili ilgi ve alakanın ne kadar yüksek olduğunu görüyoruz. Hadisenin en zor zamanında bile Türkiye tutumunu değiştirmedi. Katliam şebekesinden kaçanlara en büyük desteği ve korumayı Türkiye sağladı.
"HTŞ lideri Colani ile AB irtibat kurdu"
Bazı batılı ülkeler sadece şunu söylüyorlar. Suriye'nin tamamının ne olacağı umurlarında değil. Azınlık meselesine dikkat edin, diyorlar. Bunu söyleyenlerin yüzde 90'ı kendi memleketlerinde azınlık meselesini çözememiş. Bunların bir kısmı gelişmiş ülke. Siz kendi azınlık sorununu çözemezsiniz, Suriye'ye model dayatıyorsunuz. Burada etki üretmek değil Suriye'ye yardımcı olmak. Bizim yürüttüğümüz diplomasi, bütün çevrelerle, ABD ve Avrupa dahil bu istişareleri sürdürüyoruz. HTŞ Lideri Colani ile AB irtibat kurdu. Şu anda 'listede böyle o yüzden temkinliyiz ama görüşüyoruz' deniliyor. Resmi yöneticiniz görüştükten sonra bu fiilen ortadan kalkmış oluyor. Kazansa bile terörist olarak kalanlar var. Hakikati güç mü belirliyor, güç mü hakikati belirliyor. Bu ayrıca konuşulması gereken konu. Bu iki kavram ne kadar birbirine geçiyor ve sentez oluşturuyor.
Türkiye'nin Colani ile görüşmesi, Suriye Milli Ordusu ve küçük gruplarla görüşmesi bugün değil ki. İstihbarat örgütleri hep görüşüyordu. Amerika'nın bu şekilde nitelemesine rağmen istihbarat örgütleri Amerika'nın onlarla hiç görüşmüyor mudur? İstihbarat örgütleri herhangi şekilde görüşmezse sahada ne olup bittiğini bilemez. Bizim istihbarat örgütlerimiz sahadan hiç çekilmedi. Sahadaki gerçeklik ile masadaki duruşumuz arasında senkronize bağlantı var.
Bunu en çok arzu eden PYD/YPG, HTŞ ile Özgür Suriye arasında bir şey çıkması için. Zaten hep beraber şu anda sahada her şey mükemmel gidiyor diye bir şey yok. Türkiye'nin tutumu, istihbarat ve askerlerimizin varlığı oradan Türkiye'ye gelecek dalgayı önlemeye yönelikti. Baas rejimin kes kopyala yapıştır şekilde bir modelin yapışmaması. Büyük bir savaşın çıkmaması. İdlib'i yönetmekle Suriye'yi yönetmek ayrı kuşkusuz. Dikkat edin şunlar da saygıdeğerdir; en başta rejimden yana olan suçluların rövanşist yaklaşımla yargılanmayacağı bunu mahkemeler yoluyla yapılacağı söylenmesi. Rejimin anayasasının gözden geçirileceği söylenmesi. Hristiyanların eman altında olması, onlara kesinlikle dokunulmayacağı. Deniyor ki, 'devrimden devlete geçmemiz' lazım. Biz de 'herkesi kapsayıcı devlet modeli ortaya çıksın'. Felaket senaryosu olacak diye İsrail kazandı demek doğru ne de herşey güllük gülistanlık demek doğru. Mesele şimdi başlıyor. Söylenen sözlerden önce atılacak adımlar önemli. Esad gibi kanlı diktaröre karşı savaşmış gruplar Suriye'de birbiriyle çatışmadan, risklere girmeden bunu yaparlar dileyelim. Suriye'deki insanlar normal bir hayat istiyor. Tankı alıp manava çevirmiş. Burada diktatörün gönderilmesi başarıdır ama işin başlangıcıdır. Kötü senaryolar ortaya çıkabilir, büyük riskler vardır. Bunu Libya'da, Yemen'de gördük. Bazı Arap ülkelerinde deprem 70 defa 80 defa değişti.
“HTŞ ile Suriye Milli Ordusu arasında çatışma çıksın istiyorlar”
Türkiye-İsrail arasındaki gerilimi YPG, Suriye'ye taşımak istiyor. HTŞ ile Suriye Milli Ordusu arasında çatışma çıksın istiyorlar. Bir gün Meclis'te konuşurken bir milletvekili çıktı, DEM Parti'nin seleflerinden bir parti. Orada bunların nasıl demokrasi kurduklarını söyledi. Cumhurbaşkanımızı suçladı. Cumhurbaşkanımız 'Suriyeli Kürtlere eşit vatandaşlık ver' derken, o zaman bunların gündeminde Suriye Kürtleri diye konu yoktu. Suriye Milli Ordusu Deyrizor'a ilerlerken YPG'ye ilerlemesin diye Amerikan uçakları iki köprüyü havaya uçurdu.