Haber Merkezi – HEDEP Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Rojava’ya yönelik “Rojava’nın statüsü resmi olarak tanınmalıdır! Bu statü ilk olarak Türkiye tarafından tanınmalıdır” ifadelerini kullandı.
Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi’nin (Yeşil Sol Parti) 4’üncü Kongresi, bugün Ankara’da gerçekleştiriliyor.
Kongrede, partinin yeni ismi Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan konuştu.
Kongreyi Kürtçe selamlayarak sözlerine başlayan Bakırhan, Rojava’ya dair konuşarak “Rojava’nın statüsü resmi olarak tanınmalıdır! Bu statü ilk olarak Türkiye tarafından tanınmalıdır” ifadelerini kullandı.
Bakırhan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Ortadoğu hem görkemli direniş ve değişimlerin kalbi, hem de zalim diktatörlerin boy gösterdiği topraklardır. Bugün devasa bir sorun olan İsrail-Filistin Savaşı bütün yakıcılığıyla devam etmektedir. Bilinsin ki, sömürgeci, işgalci her anlayışa karşı tavrımız ve duruşumuz nettir ve böyle olmaya da devam edecektir. Bir halkın işgale karşı direnişi ne kadar meşru ve gerekli ise, bununla ilgili yürütülecek mücadele yöntemi de önemlidir, biliyoruz. Bu savaş tüm acımasızlığıyla yaşanırken, bunu durdurmak yerine ateşle benzinle gitmek, açıkça bu savaştan medet ummaktır. Bu savaşın derinleşmesine destek veren herkes insanlığa karşı suç işlemektedir.
"Filistin’de barış, Rojava’da savaş ikiyüzlülüğü"
Değerli yoldaşlarım; Filistin’de yaşananlar çok tanıdıktır, hemen yanı başımızda aynı acılar ölümler, kayıplar yaşanıyor. Türkiye tarafından bombalanan, susuz, elektriksiz bırakılan, camilerine, ibadethanelerine kastedilen yaşam hakkı yok sayılan bir Rojava var. Herkes bilmelidir ki; Rojava’da yaşananlara tüm dünya tanıktır. Halkların baharını kara kışa çevirmek isteyenler saldırmaya devam ediyor ama insanca bir yaşam için direnenler mücadeleden vazgeçmiyor. Yoldaşlarım, bugün, Ortadoğu’da demokrasi ve özgürlüklerin önündeki en büyük engellerden biri Saray rejimidir.
Rojava’da yaşayan milyonlarca insana karşı dünyanın gözü önünde etnik temizliğe yeltenenler, her şeyden önce insanlığa karşı suç işlemektedir ve bu bir utançtır. Bu insanlık suçuna geçit vermeyeceğiz. Türk-İslam sentezine yaslanarak, Filistin’de barış güvercini, Rojava’da savaş makinesi kesilen bu ikiyüzlülüğü herkes görmelidir. Bu iki yüzlülüğü kınıyoruz. Açıktır ki bu faşist iktidar hem din hem de milliyetçilik adına tekçi zihniyetini dayatarak, tek millet ve tek devlet faşizmini sürdürmek istemektedir. Bakın Erdoğan Filistin için ne diyor: ‘Sivil yerleşimleri hedef alan hiçbir saldırıyı doğru bulmuyoruz. Savaşın da bir ahlakı olduğuna inanıyoruz. Barışın kaybedeni yoktur’ diyor. Buradan sesleniyorum: Bu ikiyüzlü siyasetle nereye kadar? Kürtler söz konusu olduğunda, çok hızlı ağız değiştiren bir rejimle karşı karşıyayız. Kürt düşmanlığı sizin asıl politikanızdır, dürüst değilsiniz, ikiyüzlüsünüz.
“Rojava’nın statüsü resmen tanınmalı”
Rojava demokratik bir yaşam alanıdır, Rojava bir devrim yurdudur, Rojava yeni yaşamın filizlendiği ve tüm dünyaya umut verdiği yerdir. Demokratik, Ekolojik ve Kadın Özgürlükçü bakış açısıyla, kadınlar öncülüğünde inşa edilen bu biricik demokratik ve eşit yaşam modeline dönük saldırıların karşısındayız, olmaya devam edeceğiz. Bu saldırıları derhal durdurun. Buradan hava sahasını dahi kapatmayan tüm uluslararası kamuoyuna sesleniyorum: Bu suça ortak olmaktan vazgeçin. Buradan net bir şekilde ifade etmek istiyorum: Rojava’nın statüsü resmi olarak tanınmalıdır! Bu statü ilk olarak Türkiye tarafından tanınmalıdır!
Öcalan mesajı
Kürt sorunu, Kürtlerin statüsüz bırakılmasıdır. Bu sorunun demokratik bir çözüm yolu var. Bu sorunun bir çözüm muhatabı var. O da Sayın Abdullah Öcalan’dır. Sayın Öcalan şahsında demokratik çözüm, barış umudu ve toplum tecrit altındadır. İmralı’da mutlak tecrit vardır. Bu tecridin en önemli sebebi, İmralı’nın Kürt sorununun demokratik çözümünde ısrar etmesidir.
Tecrit, hukukun sıfır noktasıdır. Tecrit, Kürt sorunundaki inkârın en uç noktasıdır. ‘Özel bir hukukun’, ‘özel bir rejimin’ ve ‘özel yasaların’ işletildiği İmralı Cezaevi’ndeki tecrit 3 yıldır devam ediyor. Dünyadan yüzlerce avukat ve kurum başvuru yapıyor.
Tüm dünya tecrit var diye haykırırken, iktidar bunu inkâr ediyor. Tecrit, Türkiye’deki demokrasi güçleri açısından bir turnusol kâğıdı haline gelmiştir. Tecride karşı durmak, demokrasinin yanında durmak demektir. Çözümden ve barıştan yana olan her demokrat, sosyalist, muhalif ve feministin herkesin öncelikli olarak tecride karşı mücadele etme sorumluluğu vardır. Tecrit rejimi sonlanmadan Türkiye’nin gerçek anlamda bir demokrasiye kavuşması mümkün değildir, bunun için Sayın Öcalan’ın rolünü oynayacağı koşulların yaratılması gerekmektedir. Çözüm sürecinin başlatılması ve ilerlemesinde gösterdiği çabaya ve aldığı yapıcı role tüm toplum şâhittir. Buradan tüm kamuoyuna sesleniyoruz: Tecrit ile Türkiye halklarının barış hakkı gasp edilmektedir. Artık buna dur diyoruz! Sayın Öcalan’ın fiziki özgürlüğü sağlanmalıdır. Azadî ji bo Öcalan!
“Belediyelerimizi geri alacağız”
Değerli yol arkadaşlarım, önümüzde çok önemli virajlar var. Bunun farkındayız. Yerel yönetimler seçimleri geliyor. Bazı şeyleri net olarak ifade edelim. Kayyımlarla iradesi gasp edilen tüm belediyelerimizi tekrar geri alacağız.
Bu seçimlerde sadece kayyımları Ankara’ya göndermeyeceğiz. Aynı zamanda Türkiye’nin her bölgesinden de belediyeler kazanacağız. Mayıs seçimlerinden hemen sonra bütün kurullarımızla çalışmaya başladık. Bu dönemin stratejisini belirlemek üzere aylardır çalışıyoruz, yeni döneme dair yol haritamızı çok yakında kamuoyu ile paylaşacağız.”
Yorumlar
Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın
Yorum yazın