KÜRTLER NE DEMELİ? - 6 isimden 4 seçenek

Erbil (Rûdaw) - 16 Nisan anayasa değişikliği referandumuna sayılı günler kala Kürtlerin referandumda hangi yönde oy kullanacağı merak konusu.

 

Kürtler arasında “evet”, “hayır” ve “boykot”  seçeneklerine “geçersiz oy” seçeneği de eklendi.

 

Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) “hayır”ına karşın Hür Dava Partisi (Hüda-Par) yapılacak değişiklikleri yetersiz bulmakla birlikte “yeni, sivil bir anayasa için atılmış bir adım olması temennisiyle” referandum tercihini “evet” olarak açıkladı.

 

Kürdistan Özgürlük Partisi (PAK) ve Kürdistan Sosyalist Partisi (PSK) ise anayasa değişikliğinin Kürtler açısından farklı bir durum yaratmadığını belirterek referandumu boykot edeceklerini açıkladı.

 

Sosyal medya ve aydın çevresinde ise “geçersiz oy”un boykottan daha etkili bir yol olacağı seçeneği öne çıkarılıyor.

 

Anket sonuçları ne diyor?

 

Kürtlerin referandumda nasıl bir tercihte bulunacağını anket şirketleri de araştırıyor.

 

Metropoll şirketinin yaptığı araştırmada muhafazakar Kürtlerin tercihinin etkili olacağı vurgulanıyor.

 

Sonar şirketi yayınladığı araştırmada Kürtlerin çoğunlukla “hayır” diyeceğini söylüyor.

 

Gezici araştırma şirketi ise Kürtlerin yüzde 65 oranında “evet” yönünde oy kullanacağını açıkladı.

 

A&G araştırma şirketinin ulaştığı sonuç ise Kürtlerin çoğunlukla “evet” diyeceğini gösteriyor.

 

Peki, Türkiye’nin 95 yıllık siyasi sisteminin yeniden düzenleneceği 16 Nisan referandumunda Kürtlerin tercihi ne olacak?

 

Rûdaw, yeni sistemin Kürtler açısından olumlu ve olumsuz taraflarını evet, hayır, boykot ve geçersiz oy cephelerinden isimlere sordu.

 

“Geçersiz oy önerisi aynı zamanda risk almaktır”

 

Aziz Yağan (Dicle Üniversitesi Öğretim Üyesi):

 

Yurt içindeki ve dışındaki Kürt seçmenler 16 Nisan'da sandığa giderek oylarını geçersiz hale getirmeyi yani geçersiz oyu da tartışabilmeli. Seçim sonucunda Evet, hayır ve sandığa gitmeyen seçmen sayılarının içinde Kürt seçmenlerin taleplerini ve endişelerini göremeyeceğiz. Geçersiz oy son seçimde 26 şehrimizde ortalama %1.6 civarındadır ve seçmen sayısı olarak yaklaşık 160 bine denk geliyor. Bu sayının üzerine çıkılması bizim kuşkusuz görünür olmamızı sağlayacaktır.

 

Evet, hayır ve boykot içinde talep ve endişelerini dile getiren Kürt seçmen sayısı muğlaktır, belirsizdir. Ancak geçersiz oy böyle algılanmayacak ve o oyların sahipleri de talepleriyle net ortaya çıkacaktır. Böylece "Demokratik Kürt Hattı" ilk kez ortaya çıkacaktır.

 

Geçersiz oy önerisi aynı zamanda inisiyatif alma, risk almaktır. Sorunu görmezden gelme ve sorunlarımızı kullanma en büyük açmazımızdır ve bu açmaz coğrafyamızda ölümü, yıkımı, eğitimsizliği, göçü ve yoksulluğu şiddetlendirdi.

 

HDP, AKP ve CHP'nin bölgemizdeki il ve ilçe teşkilatları, milletvekilleri parti hendek sürecindeki pasifliği ve seyirciliği yüzünden parti merkezleriyle aralarına mesafe koyabildi mi? Hayırı savunan CHP ve HDP de süreçte hendeklere izin vermemeli, engel olmaya çalışmalıydı. Bu yüzden bile olsa hayır dememek, toplumumuza karşı açıktan yapılan bir yanlışın faturasını çıkarmaktır. Aynı fatura evet için de geçerlidir.

 

Kürt seçmenlerin evet, hayır, boykot ve geçersiz oy eğilimi bir tercihtir ve bu tercih ya da diğer seçenekleri tercih etmeme onurla, onursuzlukla ifade edilmemelidir. Kürtler olaylara, seçimlere ve eğilimlere bu şekilde yaklaşanlardan uzak durmalıdır. Her eğilim saygıdeğerdir.

 

Geçersiz oy, "Bu sistemde kendi haklarım için zemin oluşturmaya ve konuşmaya hazırım çünkü ben haklarımla Kürt’üm!" demenin tavrıdır. Artık kaçmıyorum demektir ve saklanmamanın yolu evet, Hayır ve boykotun arkasına saklanmak, o sayıların içinde kaybolmak değildir. Kürt huzursuzluğunu yansıtalım. Evet, hayır ve boykot diyecek Kürt seçmenlerine oyunuzu geçersiz hale getirin! Önerimi Kürt seçmenlere sunuyorum.

 

“Kürtler ulusal politika geliştirmeli”

 

 

Yaşar Abdülselamoğlu (Sofya Üniversitesi, Öğretim Görevlisi):

 

Kürtlerin referandum tavrını açıklayan asıl durum kararsızlıktır. Ama Kürtler kararsızlığı bir duruş olarak kabul etmez. Kürtler için en elzem şey olan ulusal politika referandum da da sağlanamadı. Doğru tavır, ulusal tavırdır. Kürtler ulusal tavır koyup kendi çıkarları doğrultusunda ulusal politika oluşturamıyorlar. Ayrı ayrı örgüt politikaları oluşturuyorlar. Ulusal politikanın olmadığı yerde de ulus için faydalı bir sonuç beklemek anlamlı değil. Ulusal çıkarlar refleksli politika ve tercihler Kürt siyasetçilerin alması gereken esas sorumluluktur.

 

Kürtler ortak politikayı diyalog yoluyla oluşturabildikleri ölçüde Türkiye siyasetinde etkili olabilirler. Bunun dışında “hayır” çıkma ihtimali daha az sayıldığından Kürtler, referandum sonrası ortaya çıkacak yeni durum için en azından gene, ortak bir ulusal tavır nasıl geliştirilebilir, onu konuşmaya başlamalıdırlar.

 

Ortak ve ulusal olarak belirlenen bir cumhurbaşkanı adayı; makul ve ortak bir Kürt adayı Kürtlerde ulusal refleksi geliştirmek için, Kürtler arası toparlanmanın doğru bir yolda olması için önemli bir rol oynayabilir. Kürtler büyük bir ulusal potansiyele sahipler. Türkiye’deki iki siyasi çizginin dikotomisi karşısında elde edilecek itibar ve toplumsal temsiliyet Kürtler adına güçlü bir siyasi pazarlık aracına dönüştürülebilir.

 

Artık bunun için kafa yorma zamanı başlıyor. Başkanlık sistemi ya da parlamenter sistemden yana olmak, Erdoğan’ı tercih etmek ya da etmemek, bunlar farklı ideolojik ve siyasi tercihler sorunudur. Hangi tercihten Kürtler için ne çıkarırım hesap kitabı siyasetin esas patosunu, rasyonalitesini oluşturmalıdır. Bu da ulus olarak ortak refleks göstermekle mümkündür.

 

“Kürt sorunu ancak güçlü liderle çözülür”

 

 

 

İlhami Işık (Star gazetesi yazarı):

 

16 Nisan referandumu Kürtler açısından yeni bir sistemin demokratik olup olmamasından ziyade güçlü bir liderliğin kendi sorunlarını çözüp çözmeyeceği ile alakalı olmalı diye düşünüyorum.

 

Dünyanın en anti demokratik ve faşizan yönleri en fazla olan örgütü PKK için demokrasiyi sorgulamayanlar mevcut değişikliğin demokrasi getirmediğini sorgulamaya çalışması kadar komik bir şey olamaz. Hele İran, Rusya ve Irak yönetimlerine “evet” diyen bir örgüt ve siyasal aklın demokrasi çıtası tutması tam bir trajedidir. Bakın siz de iyi bilirsiniz, Güney Afrika lideri Dr. Clark hiç demokrat değildi ve Güney Afrika anayasası ırkçı bir anayasa olmasına rağmen görevi Mandela’ya devretmiştir.

 

Yani güçlü bir lider Kürt sorununu çözmeye en yakın liderdir. Bundan ötürü Kürtler “evet” demelidir.

 

“Erdoğan Türkçü-İslamcı koalisyonla ittifak halinde”

 

 

İrfan Aktan (Gazeteci-Yazar):

 

Halkoyuna sunulacak olan paket, zaten ziyadesiyle güçlü olan merkeziyetçi yönetimi mutlaklaştırmayı ve tüm erki tek bir kişide toplamayı amaçlıyor. Kesinlikle demokratik hiçbir nüve içermiyor. Zaten AKP yönetimi de kampanyasında demokrasi ve özgürlükleri değil, "güçlenmeyi" vaadediyor. O güçlenme de ezilenlerin değil, yönetenlerin güçlenmesi anlamına geliyor.

 

Kürtlerin bu pakete "hayır" demesini son iki yılda yaşananların, Erdoğan'ın çözüm sürecini bitirmesinin rövanşı olarak okumak kesinlikle eksik bir değerlendirme olur. Burada çok daha büyük bir mesele var: Ademi merkeziyetçi bir yönetim modeli talep eden Kürtler, mevcut olandan çok daha katı merkeziyetçi, milliyetçi bir "Türk tipi" başkanlıkla karşı karşıyalar. Bu sistemin Kürt sorununu çok daha derinleştireceği, Kürtlerin kendi bölgelerinde, mahallelerinde, köylerinde söz sahibi olabilmesini neredeyse imkânsız hale getireceği açık.

 

Bazı Kürtlerden, "Erdoğan başkan olsa da olmasa da bizim için bir şey değişmez" sözlerini duyuyorum. Bu kayıtsızlık veya sinizm eğer insanları sandığa gitmemeye veya "evet" demeye meylettiriyorsa, bu çok üzücü sonuçlar doğurur. Bu paketin onaylanması halinde gerek Kürtler gerekse Türkiye'nin ezilen tüm grupları muhtemelen çok uzun sürecek bir baskı rejimiyle karşı karşıya kalacaklar.

 

Şunu unutmamak gerekir ki, bu anayasa değişiklik paketi ve referandum dayatması sadece AKP ve Erdoğan'dan gelmedi. Bu paket Türkçü-İslamcı bir koalisyonun da dayatmasıdır. Eğer paket onaylanırsa, eli güçlenecek olan Erdoğan'ın, Kürt sorununu çözmeye yöneleceğini düşünenler yanılıyor. Zira Erdoğan'ın başkanlığını destekleyen veya dayatan Türkçü-İslamcı koalisyonun kırmızı çizgilerinden biri de Kürtlerdir.

 

Erdoğan'ı, Kürtlerin hiçbir hakkını tanımaması, onların her türlü gücünü kırması karşılığında destekliyorlar. Erdoğan artık bu destekten kesinlikle mahrum kalmak istemeyecektir. O yüzden kim çıkıp Erdoğan'ın, başkan olduktan sonra yeni bir çözüm süreci başlatacağını söylüyorsa, ona "Hayır, ne yazık ki bu bir yalan" deyin. Erdoğan'ın, Kürt sorununu çözmek adına kendisini ayakta tutan Türkçü-İslamcı koalisyonun desteğinden mahrum kalmayı göze alacağını düşünmek saflık olur. Sanırım Kürtler bu kadar saf değil.

 

“Meclis Kürt sorunu için en büyük vesayettir”

 

 

Prof. Dr. Abdullah Kıran (Alparslan Üniversitesi Öğretim Görevlisi):

 

AK Parti bazı konularda istediğini yapabilme gücünü elde etti ancak Kürt meselesinin çözümünde hiçbir zaman istediğini yapma ve dilediği şekilde hareket etme imkânı bulamadı. 7 Haziran 2015 seçimlerinden önce CHP, MHP ve diğer odaklar, her durumda AK Parti’nin önüne takoz koydular. Oslo görüşmeleri bağlamında bu ülkenin MİT Başkanı Hakan Fidan bile yakalanıp yargılanmak istendi. Eğer o sırada cumhurbaşkanı olan Abdullah Gül ve o sırada başbakan olan Erdoğan dirayetli tavırlarla bu oyunu bozmamış olsalardı, Hakan Fidan yakalanır, sonra da sıra başbakana, bakanlara ve bütün hükümete gelirdi. Bugün bile CHP her fırsatta, Oslo görüşmeleri üzerinden  “evet” cephesini yarmaya çalışmakta. Bu da gösteriyor ki AK Parti her istediğini yapamadı, yapamaz.

 

Bugün “hayır” statükoyu, “eski tas eski hamam”ı temsil ediyor. Değişim ve daha iyi bir geleceğe yönelik umudunu ise “evet” taşıyor.

 

Bugün “evet” veya  “hayır”  konusunu tartışırken, Kürt meselesi açısından şu perspektifi göz önünde bulundurmalıyız: Acaba parlamenter sistem mi, yoksa başkanlık sistemi mi Kürt sorununun çözümünü kolaylaştırır?

 

Parlamenter sistemin Kürt meselesinin çözümünde kifayetsiz kaldığını çeşitli tecrübelerle gördük ve yaşadık.  Çünkü sistem içerisindeki hiçbir parti, sorunu partiler üstü bir yaklaşımla, ülke menfaatleri bağlamında değerlendiremedi.

 

Başkanlık sisteminde, bir partinin Kürt meselesini milliyetçilik kartı üzerinden diğerine karşı kullanma kozu öyle eskisi gibi  “para” etmeyecek.

 

Güçlü bir yürütme ortaya çıkmadan, Kürt meselesi gibi şiddet üretebilen kronik sorunlar çözüme kavuşturulamaz. Ancak tam yetkili ve iktidardan düşürülme kaygısı olmayan bir başkan, meselenin çözümüne odaklanır ve çözüm üretir. Meclisin “Demokles’in kılıcı” gibi başında sallandığı zayıf bir yürütme, Kürt meselesini çözemez.

 

Mevcut sistem çözüm getirmez. Parlamenter sistem 94 yıldır Kürt sorununun çözemedi. Meclis bu durumu varlığını korudukça Kürt sorunu çözülmez. Çünkü sorunun çözümü olan vekillerin 3/2’sinin desteğini almak gerekir ve bu mümkün olmayan birşey. Şu anda meclis Kürt sorunun için en büyük vesayettir. Başkanlık etnik ve mezhebi sorunların çözümü için anahtardır. Çünkü bu sistemde eyalet sistemi vardır. Dünyanın başkanlıkla yönetilen tüm ülkelerinde bu sistem var ve Türkiye’ de de olacaktır.

 

“Kürtler hayır diyerek gücünü göstermeli”

 

 

Fehim Işık (Gazeteci - Yazar)

 

Erdoğan iktidarının Kürtlere dönük katliamlarının nedeni Türkiye’deki statükocularla arasındaki yakın bakış açısıdır. Nihayetinde Cizre’de, Sur’da, Şırnak ve Yüksekova’da Kürtlere karşı yürütülen katliamlarda Erdoğan’ın itiraz görmeyip HDP’nin tamamı, CHP’nin de bir kısım milletvekilleri hariç Meclisin önemli bir bölümünden destek alması buna bağlı bir durumdur.

 

Kürtler bu gelişmeler bizi ilgilendirmiyor dememeli. Her şeyden öte gözünü kan bürümüş iktidara, haddini bildirmeli, diğer statükoculara da sorunların çözümünde nirengi noktasının Kürtler ile demokrasi ve özgürlüklerden yana olanlar olduğunu göstermeli. Bunun yanıtı da hiç kuşkusuz referandumda “Hayır” oyu vermektir. An itibariyle “Hayır”, Erdoğan’a verilmek istenen sınırsız iktidar gücünü engelleyecek, Türkiye’nin yeniden demokratik çözüm noktasına ilerlemesini sağlayacak, yegane yoldur.

 

Kendini dev aynasında görmenin getirdiği güvenle hareket edip devleti bir mafya örgütü gibi yöneten, Kürt sorununu ölüm ve katliamla bitireceğini düşünen, Türkiye’yi yeniden 1924’e taşıyan bir iktidarın önünün kesilmesi bu anlamda alabildiğine önemlidir. Kürtler, yaşanan sürece bu nedenle ilgisiz kalamaz.

 

Kürt sorununu çözme konusunda adım atmayan, hele sorunu katliamlarla çözmeye niyetlenen her iktidar kolu kanadı kırılarak iktidardan gitmiş, geri dönüşsüz bir şekilde Türkiye’nin siyaset sahnesinden silinmiştir. Bu durum her seferinde Kürtlere ve Türkiye’nin demokrasi ve özgürlüklerden yana olan toplumsal dinamiklerine güç vermiştir.