Haber Merkezi – Diyarbakır Emek ve Demokrasi Platformu, bir basın açıklamasıyla Öcalan’ın 27 Şubat’ta açıklanan “barış ve demokratik toplum çağrısı”nı desteklediklerini duyurdu.
İmralı’da tutuklu bulunan PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’ta açıkladığı çağrıya bir destek de Diyarbakır Emek Platformundan geldi.
Diyarbakır Şeyh Said toplanan Diyarbakır Emek Platformu’nun basın açıklaması Ses Sendikasından Mehmet Nur Ulus tarafından okundu.
Açıklamada 27 Şubat’ta Sayın Abdullah Öcalan’ın yaptığı çağrıya dikkat çekilerek, “Açıklama, Kürt Meselesi’nin çözümüne dair yeni bir umut yaratmıştır. Sayın Öcalan’ın PKK’ye silah bırakma çağrısı, sadece çatışmaların son bulmasını değil, aynı zamanda demokratik ve kalıcı bir barışın inşasını mümkün kılacak bir yol haritasını da beraberinde getirmektedir” denildi.
Çağrı sonrası Türkiye kamuoyunda yeterli düzeyde tartışma olmadığı belirtilen açıklamada “İktidar ve muhalefet partilerinin yöneticileri, sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri, aydınlar ve yazarlar tarafından olumlu tepkiler gelse de, ülkenin temel meselelerinin çözümü için hepimize düşen görev ve sorumlulukların yeterince tartışılmadığını görüyoruz” ifadelerine yer verildi.
Platform barış sürecinin sağlıklı bir şekilde ilerlemesi için Meclis’teki parti ve STK’ların harekete geçmesini istedi.
Sadece silahların susmasının yeterli olmayacağı belirtilen açıklamada “Kayyım politikaları derhal sona vermesi, Anadilde eğitim hakkının tanınması ve TBMM çatısı altında komisyon kurulup başta umut hakkı olmak üzere, demokratik toplumun inşası için gerekli olan yasal düzenlemeler yapılması” talep edildi.
Diyarbakır Emek Platformu’nun açıklaması şu şekilde:
“ Barış ve demokratik toplum çağrısını destekliyoruz
Bugün burada, tarihin bize sunduğu kritik bir eşiğin farkında olarak sesleniyoruz. Cumhuriyet'in kuruluşundan bu yana izlenen tekçi politikalar, Kürt Meselesi başta olmak üzere, Türkiye’nin çok kimlikli ve çok kültürlü yapısını yok sayan bir anlayışın ürünü olmuştur. Bu anlayış, halklar arasında eşit ve özgür bir yaşamın inşasını engellemiş, kimliklerin tanınmasını baskı ve inkar politikalarıyla susturmuştur. Kürt Meselesi’nin çözümü ise yıllardır savaş ve asimilasyon yöntemleriyle değil, demokratik ve barışçıl yollarla ele alınması gereken bir toplumsal gerçeklik olarak karşımızda durmaktadır.
Biliyoruz ki, çatışmasızlık süreçleri her defasında topluma büyük bir umut aşılamış, barışın mümkün olduğunu göstermiştir. Ancak bu umutlar kalıcı bir barışa evrilmeden, yeniden çatışmalar başlamış ve bu topraklarda binlerce gencimiz yaşamını yitirmiştir. Kürt Meselesi’nin çözümsüz bırakılması, yalnızca siyasal ve toplumsal bir sorun yaratmakla kalmamış, ülke ekonomisini de derinden etkilemiştir. Savaş politikalarına ayrılan bütçe halkın refahı için kullanılması gereken kaynakları tüketirken, ekonomik kriz derinleşmiş, işsizlik ve yoksulluk artmıştır. Bugüne kadar izlenen savaş politikaları, yalnızca maddi değil, aynı zamanda toplumsal yapıyı da zedeleyen sonuçlar doğurmuş, demokratik hakları kısıtlamış, ekolojik dengeyi bozmuş ve toplumu nefessiz bırakmıştır. Özgürce konuşup tartışan bir toplum yerine, kutuplaştırılmış ve tecrit altında bir yapı oluşturulmak istenmiştir.
Barışın ve Özgürlüğün Yolunu Açmak Bizlerin Ellerindedir
27 Şubat 2025 tarihinde Sayın Abdullah Öcalan tarafından yapılan açıklama, Kürt Meselesi’nin çözümüne dair yeni bir umut yaratmıştır. Sayın Öcalan’ın PKK’ye silah bırakma çağrısı, sadece çatışmaların son bulmasını değil, aynı zamanda demokratik ve kalıcı bir barışın inşasını mümkün kılacak bir yol haritasını da beraberinde getirmektedir. Türkiye halklarının ve tüm toplumsal kesimlerin, bu sürecin başarıya ulaşması için sorumluluk üstlenmesi gerekmektedir.
İktidar ve muhalefet partilerinin yöneticileri, sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri, aydınlar ve yazarlar tarafından olumlu tepkiler gelse de, ülkenin temel meselelerinin çözümü için hepimize düşen görev ve sorumlulukların yeterince tartışılmadığını görüyoruz. Sorunların çözümü için sadece şiddetin terk edilmesi yeterli değildir; demokratik araçların kullanılması, toplumsal uzlaşı temelinde demokratik bir toplumun inşa edilmesi zorunludur. Barışı bu topraklarda kalıcı hale getirmek için başta TBMM çatısı altında bulunan siyasi partiler olmak üzere, STK’lar ve tüm demokratik kurumlara önemli sorumluluklar düşmektedir.
Kadın Özgürlüğü Toplumsal Özgürlüğün Temelidir
Toplumsal barışın ve özgürlüğün inşasında kadınların rolü hayati önemdedir. Kadın özgürlüğü olmadan gerçek bir demokrasi inşa edilemez. Kadınlar, yıllardır hem toplumsal hem de siyasal mücadelede en ön saflarda yer almakta, eşitlik ve özgürlük için büyük bedeller ödemektedir. Ancak savaş politikaları en çok kadınları etkilemekte, yoksulluğu derinleştirmekte, kadın emeğini görünmez kılmakta ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğini daha da büyütmektedir. Barış süreci aynı zamanda kadınların eşit haklarla toplumda yer almasını sağlayacak demokratik bir dönüşümün de kapısını aralamalıdır.
Demokratik Toplumun Kurulması Bir Mecburiyettir
Bugün özgür ve demokratik bir toplum yaratmanın yolu, Cumhuriyet’in tekçi politikalarının kesin olarak terk edilmesinden geçmektedir. Bu bağlamda,
•Etnik, dini, mezhepsel veya sınıfsal tüm ayrımcılıkların sona erdirildiği, herkesin kendi kimliğiyle, diliyle ve inancıyla var olduğu bir toplumsal yapının inşası şarttır.
•Halkın siyasi karar mekanizmalarına aktif katılımını sağlayan demokratik bir yönetim anlayışı hayata geçirilmelidir.
•Kayyım politikaları derhal sona ermeli, yerel demokrasinin önü açılmalıdır.
•Anadilde eğitim hakkı temel bir hak olarak tanınmalıdır.
•Basın, düşünce ve örgütlenme özgürlüğü tamamen serbest olmalı, baskı ve sansür politikaları son bulmalıdır.
•Kadınların toplumsal ve siyasal yaşama eşit ve özgür katılımını sağlamak için gerekli yasal ve yapısal düzenlemeler yapılmalıdır.
•Bütün bunların uygulanması için TBMM çatısı altında komisyon kurulup başta umut hakkı olmak üzere, demokratik toplumun inşası için gerekli olan yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
Barış sadece silahların susmasıyla değil, halkların bir arada, eşit ve onurlu yaşamasıyla mümkün olabilir. Bugün hepimize düşen görev, şiddeti teşvik eden yaklaşımlardan kaçınmak, toplumsal uzlaşı ve demokrasi zemininde ortak bir gelecek inşa etmektir.
Tarih bizlere fırsatların kaçırılmasının acı tecrübelerini göstermiştir. Bu nedenle Sayın Abdullah Öcalan’ın sunduğu tarihi fırsatı değerlendirmeli, demokratik toplum inşasını başlatarak, toplumsal barışı sağlamalıyız.
Bizler Amed Emek ve Demokrasi Platformu ve bölgedeki tüm demokratik kurumlar olarak; barış ve demokrasi yolunda kararlıyız! Halkların özgürce yaşadığı, dillerinin ve kimliklerinin tanındığı, hak ve özgürlüklerin garanti altına alındığı bir geleceği hep birlikte inşa edeceğiz!”
Yorumlar
Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın
Yorum yazın