Şahidin dilinden; 6-7 Eylül 1955’de İstanbul’da ne yaşandı?
İstanbul (Rûdaw) - 6-7 Eylül 1955 olaylarına tanıklık eden 88 yaşındaki Feridun Dörtler, o kara günlerden sonra İstanbul'un artık eskisi gibi olmadığını, Rumların gidişinden sonra Türkiye'nin medeniyetinden çok şey kaybettiğini söylüyor. Araştırmalar, 6-7 Eylül saldırılarının planlı olduğunu, gayrimüslim azınlıklara yönelik yağmalama, saldırı, gasp ve yıldırmayı amaçladığını ortaya çıkarıyor. İnsan hakları savunucuları ve araştırmacılara göre, 6-7 Eylül pogrumu “devletin planlı ve devam eden bir politikasıydı”, sonuç ve etkileri bakımından “başarılı” oldu.
Türkiye'de 6-7 Eylül 1955'te İstanbul ve İzmir'de Rum, Ermeni ve Yahudi gayrimüslim azınlıklara karşı düzenlenen ve “tarihi utanç” olarak nitelendirilen ırkçı saldırıların üzerinden 67 yıl geçti. Olaylarda gayrimüslim azınlıkların evleri, iş yerleri, okulları, kiliseleri, haçları ve değerli eşyaları yakılarak tahrip, kadınlara tecavüz edildi edildi.
67 yıl önce 6 Eylül günü İstanbul İstiklal Caddesinde ırkçı gruplar gayrimüslim azınlıklara ait yüzlerce işyeri, okul ve ibadethaneye saldırdı. Türkiye’nin ilk pastanesi olan İstiklal Caddesi’ndeki Markiz de saldırıya uğrayan mekanlardan biriydi.
O zaman 21 yaşında bir genç olan 88 yaşındaki Türk esnaf Feridun Dörtler, Rûdaw’a o günleri anlattı. O günleri hüzünle hatırlayan ve o kara günlerden sonra İstanbul'un artık eskisi gibi olmadığını belirten Dörtler, “Eğri oturup düz konuşalım, medeniyetimizden çok şey kaybettik” dedi ve ekledi:
“6 Eylül sabahı her günkü gibi son derece sessiz bir sabahtı. Ama öğleden sonra çıkan o günlerde Ekspres Gazetesi, Atatürk’ün evine bomba kondu diye bir haber geçti. Bu haberle insanlar tahrik edildi ve Taksim’de toplandılar. İnsanlar sopalarla gayrimüslimlerin dükkanlarına saldırmaya başladı. Karşımızda Rum bir ailenin işyeri vardı. Kapısı sağlamdı bu yüzden yıkamadılar. Fakat tabela Rumcaydı. Fırsat bulup tabelayı indirdik ve sakladık. Bu şekilde aileyi saldırı ve ölümden kurtardık. Bu bizim komşuluk vazifemizdi.”
Olayların arkasındaki siyasi nedenler
1954-55 yıllarında Türkiye ve Yunanistan arasında Kıbrıs meselesi nedeniyle gerginlikler yaşanıyordu. Bu da yüzlerce yıldır İstanbul’da yaşayan Rumların hayatını olumsuz etkiliyordu.
Kıbrıs’ın dönemin İngiliz sömürge yönetimine karşı başlattığı bağımsızlık mücadelesinin ardından Yunanistan hükümeti, Kıbrıs halklarının kendi kaderini tayin hakkı konusunu Birleşmiş Milletler (BM) gündemine taşımıştı. Kıbrıslı Rumların, adanın Yunanistan’a bağlanması fikrini gündeme getirmesi ile adadaki Türk ve Rumlar karşı karşıya gelmişti.
Buna paralel olarak 1955 yılında Türkiye’deki medya tarafından İstanbul’da yaşayan Rum halkına karşı nefret söylemi içeren haberler yazılıyor; basında İstanbullu Rumların nasıl refah içinde yaşadıkları ve mutlu oldukları, Batı Trakyalı Türk azınlıklarla karşılaştırılıyordu. Bu da iki halk arasında tansiyonun giderek yükselmesini körüklüyordu.
Olaylar nasıl başladı?
5 Eylül 1955'te Demokrat Parti iktidarına yakın olan İstanbul Express gazetesi tarafından, "Yunanlılar Atatürk'ün Selanik'teki evini bombaladı" şeklinde bir haber servis edildi. Taksim Meydanında toplanan binlerce kişi, gayrimüslim azınlıkların dükkanlarına, evlerine, kiliselerine ve okullarına ırkçı afiş ve sloganlarla saldırdı. Daha sonra olayların Türk istihbaratı ve Özel Harp Dairesi tarafından planladığı ortaya çıktı.
6-7 Eylül olaylarından önce, 1942'de TBMM, “Varlık Vergisi” olarak bilinen gayrimüslim azınlıkların mal varlıklarına el koymak için ağır ekonomik yaptırımlar içeren bir kanun çıkardı. Araştırmacılara göre, bu nedenle 6-7 Eylül 1955 saldırıları planlı ve devam eden bir devlet politikasıydı.
Araştırmacı yazar Serdar Korucu, “Artık 6-7 Eylül olaylarının sistematik bir tertip olduğunu gördük. Kim tarafından yapıldığı her zaman tartışma konusu oldu. Kimisi Demokrat Parti’yi suçlarken diğer yandan derin bir devlet örgütlenmesinin sebep olduğunu konuştu. Gerçek anlamda yüzleşmenin gerçekleştiğini düşünmek zor çünkü yüzleşme için öncelikle yaşananın tam tespitinin ortaya konması gerekiyor. Yani pogrumun belki de en konuşulması gereken yanı tekrarlanabilme olasılığıdır aslında. Yani 6-7 Eylül’ün bize miras bıraktığı asıl korkutucu olan şey nüfusun eritilmesinden çok, cezasızlığın olaylardan önce de, sonra da devam etmesi” diye değerlendirdi.
Resmi kaynaklara göre, 6-7 Eylül Olayları bağlamında 4 bin 214 ev, bin iş yeri, 73 kilise ve 26 okul tahrip edildi. İnsan hakları örgütü Helsinki Watch’a göre olaylarda 15 kişi hayatını kaybetti, 300 kişi yaralandı. Ayrıca yüzlerce kadına tecavüz edildi.
6-7 Eylül saldırıları, Türkiye'nin siyasi ve toplumsal hafızasında "tarihi bir utanç" olarak tanımlanıyor. 1955'te Türkiye'de yaklaşık 80.000 Rum vardı. 1964'te devlet bir kararla 13.000 Rumu Yunanistan'a sürdü. Şimdi ise İstanbul'da 600 Rum ailenin kaldığı tahmin ediliyor.
Pogrumdan sonra binlerce Rum, Ermeni ve Yahudi aile, yıldırma ve yağmalamalar nedeniyle İstanbul'dan göç etmek zorunda kaldı. Türkiye Cumhuriyeti resmi olarak özür dilemiş olsa da, Türk siyasetinin ve toplumunun bu tarihi suç ve utançla yüzleşmemesi ve tarihini incelememesi uzun yıllar aldı.