'Nefret söyleminin ardından pogrom gelir, Türkiye’nin pogrom geçmişi var'
Erbil (Rûdaw) - İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Başkanı Prof. Dr. Emre Erdoğan, Türkiye’nin göç politikasını, yükselen yabancı düşmanlığını ve Suriyelilerin geri dönüp dönmeyeceğini anlattı.
Rûdaw’a konuşan Prof. Dr. Emre Erdoğan, göçmenler aleyhine yapılan propagandanın yabancı düşmanlığı ve pogromlara kadar varabileceği uyarısında bulundu.
Türkiye’nin geçmişinde pogromlar olduğunu, toplumun buna çok yabancı olmadığını ifade eden Prof. Dr. Erdoğan, üretilen nefret söyleminin risklerine dikkati çekti.
Prof. Dr. Erdoğan, Türkiye’nin Suriyelilere geçici barınma statüsü verdiğini, mültecilik statüsü vermediğini, çünkü mültecilik statüsü vermesi durumunda geri gönderme hakkından mahrum kalacağını kaydetti.
“Uyguladığımız göçmen politikası doğaçlama bir politika”
Bu nedenle geçici barınma statüsünün tercih edildiğini ifade eden Prof. Dr. Erdoğan özetle şöyle konuştu:
“Bizim şu anda uyguladığımız göçmen politikası doğaçlama bir politika. Çünkü 1990'lara 1995'lere baktığımızda Türkiye'ye gelecek olan göçmenlerle ilgili öngörü 500.000 civarında bir göçmen beklenmiş Transit ülke olarak. Şimdi o bile değişti. Bizim göçmenlerle ya da mültecilerle ilgili regülasyonumuzun başlangıç tarihi 2013. 2013'ten itibaren biz gerçekçi politikaları değerlendirmeye başladık daha önce politikamız yoktu. Türkiye çok göç alan bir ülke değildi. Dolayısıyla çok önemli bir sorun yoktu. Gelen de akraba ama 2011 sonrasındaki Suriyeli akınına biz sürekli doğaçlama çözüm ürettik. Birinci doğaçlama çözüm onları nerede ağırlayacağız? Bu cevaben bir şekilde kamplar sistemini devreye soktuk, sonra kampları imha ettik. Eğitimi nasıl vereceğiz? Kamplarda kendi anadilleri ile eğitim alsınlar dedik. Sonra hadi karma eğitime geçelim dedik. Karma eğitimi esas aldık. Peki sağlık hizmetlerine erişim nasıl olacaktı? Bunların hiçbiri ile ilgili bir düşünce yoktu. Çünkü esas bunun altında yatan şey şu: Bizim mülteci tanımımız Suriyelileri kapsamıyor. Yani bizim mülteci tanımımız basit bir şekilde Avrupa'dan gelenleri tanımlıyor.
“Mültecilik hakkını verdikten sonra geri gönderemezsin”
Dolayısıyla bizim yasal bir statümüz bile yok bu insanlar için ve Türkiye Cumhuriyeti bunları mülteci olarak tanımlamak istemiyor. Çünkü mültecilerin bir süre sonra vatandaşlık hakkı kendiliğinden doğuyor ya da mültecilik kendi kaderini belirleme hakkına götürür. Mültecilik hakkını verdikten sonra geri gönderemezsin. Türkiye zaten o konuda yani etnik ve dini konularda homojen kalma ya da türdeş kalmak konusunda çok iddialı bir ülke, karıştırmak istemiyor diyelim. Dolayısıyla geçici koruma statüsü diye bir sistem geliştirdiler. Geçici koruma statüsünü icat eden biz değiliz. Amerika Birleşik Devletleri’nde Avrupa Birliği'nde de var. Doğal afet, savaş gibi sebeplerden dolayı yoğun göç ile ile karşılaşıldığı durumlarda devreye sokuluyor ki insanlar geçici yani mülteci hakkı kazanmadan geri dönsünler. Misafirlik üzerine kurulan bir sistem. Şimdi Türkiye'nin politikasının temeli 2013 sonrası geliştirildi. Baktığınız zaman kötü bir politika değil. Türkiye gibi orta gelir düzeyli bir ülkenin bu kadar mülteciye eğitim, iş ve sağlık hizmeti vermesi kolay değil. Sağlığını verebiliyorsun, eğitimi de bir derece veriyoruz. Ama okula gitmesi gerekenlerin liseye %15'i gidiyor. Eğitim sisteminden sıkı bir dışarıya çıkış var.
“Kağıt üzerinde sadece 200.000 kişi iş bulmuş”
İyi bir iş kanunu geliştirdik ama kağıt üzerinde 200.000 kişi iş bulmuş. Gerisi nerede? Onlar kayıt dışı işçi ve bütün bu rakamları Suriyeliler için söyleyebilirim. Afganlarla ilgili elimizde bir rakam yok. Afganları göremiyoruz ya da İranlı varmış, ben göremiyorum, bir sürü Afrika kökenli insanlar onlar. Onlar da bu rakamlarda görünmüyor. Çünkü onların bu hakları bile yok. Yani “99 kod” dediğimiz sağlık haklarına erişim hakkı… Dolayısıyla Türkiye elinden geleni yapıyor ama beceremiyor. Şimdi Türkiye Cumhuriyeti'nin göçmen politikası nedir? Bu basit sorunun yanıtı yok. Kısa sürede biz bu insanları burada başlarına bir şey gelmeden ağrıyalım sonra da gitsinler. Bütün politika buydu. Ama şu anda dönmezler orada ev mi var? Ne iş var, ne aş var… Güvenlik yok. Şimdi af çıkarmış Esad. Tamam da Esad'ın affı nereye kadar? Mülteci olarak biz evrensel hakları tanırsak bunları geri gönderme şansımız yok ama misafir derseniz bunu geri gönderebilirsiniz. Bir mülteci istediği zaman döner. Ama gitmek istemiyor. Bu o kadar doğal ki. Dönmemelerinin sebebi orada dönecek bir yer yok. Ülkede Suriyeliler ahım şahım bir yaşam içinde değiller.
“Türkiye öyle hoşgörü gösteren bir halktan oluşmuyor”
Türkiye'de öyle bir ırkçı önyargı var ki. Biz yolda gördüğümüz kendi vatandaşımıza çarşaflı diye mülteci zannedip hakaret eden insanlarla beraber yaşıyoruz. Suriyeliler çöküntü alanlarında, inanılmaz kötü koşullarda yaşıyorlar, kötü yerlerde çalışıyorlar, güvencesiz ve güvenliksizler.
Türkiye öyle hoşgörü gösteren bir halktan oluşmuyor. Yabancılara bayılan bir halktan oluşmuyoruz. Bayağı sorunlarımız var, üzerine ekonomik kriz geldi. Üzerine pandemi geçirdik. Yani Türkiye halkı olarak o kadar güvencesiziz ki o kadar güvenliksiziz ki ve bu da bir hınç oluşturuyor. Evet zaten tahammülsüzüz, zaten yabancıyı sevmiyoruz. Bir de üstüne hınç. Neye hınç, çok lüks bir hayat yaşıyorlarmış… Ben yaşayamıyorum o yaşıyor… Bunun üzerine bir de ahlaki meseleler geliyor. Karımıza, kızımıza laf atılıyor söylemlerini yeniden üretiyor, nefret nesnesi haline getiriliyorlar. Şimdi nefret nesnesi haline getirildikten sonra yani o şeytanlaştırma. (devamında) pogrom gelir. Geçmişte bizim pogromlarımız var, yapabilir bu ülkede insanlar. Herkes yapabilir. Şimdi bunu Türkler yapıyor diğerleri yapmıyor diye değil… Herkes yapabiliyor, birlikte yaşayabilelim demek yerine onlar bizim düşmanımızdır diyenlerin arasında herkes yer alıyor. Türkiye'nin eğitimli insanları nefret söylemini yeniden üretiyorlar, burada sorun var. Ve sorun orada durmaz. Benzetmek gibi olmasın ama Nazi Almanyası’nda insanlar “Nazi” oldular. Hitler gelip bunları Nazi yapmadı. Antisemitizm Alman siyasal kültüründe 30 yıldır vardı, 40 yıldır vardı o da üzerine geldi.
“Bundan sonra Türkiye daha güvenli bir ülke olur mu?”
Siz yabancıya düşmanlığı böyle örerseniz yarın öbür gün onu kullanacak çok kişi vardır. Bizim en büyük sorunumuz bu. Bundan sonra Türkiye daha güvenli bir ülke olur mu? Onu bilmiyorum. Sürekli seçim, sürekli bir gerilim var son zamanlarda. Huzurlu yaşayacağınız bir ülkeye dönüşür mü? O tür sıkışma zamanları sağ radikal hareketlerin yükselme zamanları. Sağ radikal hareketler bir günah keçisi üretirler. Burada vicdanlı insanların tam tersini söylemesi gerekir.”