Diyarbakır 5 Nolu Cezaevinde işkence görenler: Hafıza müzesi olsun!
Diyarbakır (Rûdaw) – “Dünyanın en kötü şöhretli 10 cezaevi" arasında yer alan Diyarbakır Cezaevi’nde işkence görenler, cezaevinin tıpkı Ulucanlar, Sinop ve Süleymaniye’deki Emne Sureke gibi hafıza müzesi olmasını talep etti.
Hükümet kararıyla 20 Ekim 2022'de kararıyla boşaltılarak Kültür ve Turizm Bakanlığı’na devredilen, Diyarbakır Cezaevi hakkındaki tartışmalar devam ederken, bu kötü şöhretli cezaevinde kalanlar başta olmak üzere, Diyarbakır halkının büyük kısmı buranın bir “utanç müzesi” olmasını istiyor.
Diyarbakır E Tipi Cezaevi’nde 12 Eylül döneminde yatan yüzlerce mahkum, baskıya, işkenceye, asimilasyona itirafçılığa zorlama ve benzeri uygulamalara karşı 5 Eylül 1983’te ölüm orucu başlatmıştı.
Direnişin 40’ıncı yıldönümünde o dönemin canlı tanıkları bugün yine 5 No'lu Cezaevinde bir araya gelerek basın açıklaması yaptı. Açıklamaya CHP Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, PSK Genel Başkanı Bayram Bozyel, PAK Genel Başkanı Mustafa Özçelik ve sivil toplum kuruluşu temsilcileri de katıldı.
Nuri Sinir, bu cezaevinde türlü türlü işkencelere maruz kalan tutuklulardan biriydi. Diyarbakır Cezaevi'ni anlatan bir kitap yazan Sinir, “İşkence Karanlığına Doğru” adlı kitabında o günlerde yapılan insanlık dışı işkenceleri anlatıyor.
Rûdaw’a konuşan Sinir, “Güney Kürdistan’da Süleymaniye’de Emne Sureke müze oldu, Türkiye’de de Ulucanlar ve Sinop cezaevleri müzeye dönüştürüldü. Dünyada örnekleri var. Biz de buranın müze olmasını istiyoruz” dedi.
Diyarbakır Cezaevi'nde işkence gören tutuklular, cezaevinin boşaltılmasını olumlu bir adım olarak görüyor. Ancak yine de hükümetin bir adım atarak burayı “hafıza müzesine” dönüştürmesini ve gelecek nesillerin Diyarbakır Cezaevinde Kürtlerin neler yaşadığını görmesini istiyor.
Eski mahkumlardan Kudbettin Yıldız, “Burada o günleri yaşayanlar neler olduğunu anlayabilir. İnsanlık dışı uygulamaların tümüne maruz kaldık” diye konuştu.
İngiliz Times gazetesi 2008 yılında Diyarbakır E Tipi Cezaevi’ni “Dünyanın en kötü şöhretli 10 cezaevi” arasında gösterdi. Bu cezaevinde darbenin ardından 1981-1984 yılları 34 kişi ağır işkenceler ve ölüm oruçları nedeniyle hayatını kaybetti. Yine çok sayıda insan akli dengesini yitirdi, bir çok kişi sakat kaldı. Diyarbakır Zindanı ile ilgili pek çok film ve belgesel çekildi, şiirler yazıldı, şarkılar yapıldı.
O dönemin tanıklarından Salih Kaplan, “Cezaevinden çıktığım güne kadar da gece gündüz işkence görüyorduk” diye anlattı.
Diyarbakır Cezaevinde kalanların kurduğu “5 No’lu Cezaevi Hafıza Müzesi Girişim Grubu”nun yaptığı basın açıklamasının Türkçe metnini Rahime Karataş, Kürtçesini ise Cano Amedi okudu.
5 Eylül’ün baskıya, işkenceye, asimilasyona, itirafçılığa, zorlama ve benzeri uygulamalara karşı tutsakların eylemlere başlamasının 40’ıncı yıldönümü olduğunu belirten Cano Amedi, şunları söyledi:
“Direniş kıvılcımının yakıldığı, ‘insanlık onuru işkenceyi yenecek’ sloganının cezaevinin her tarafını sardığı, inlettiği gündür bugün. Diyarbakır 5 No'lu Cezaevi’nde Kürt halkının mücadeleci dinamikleri başta olmak üzere toplumun her kesiminden insanlarımız uygulanan vahşi işkencelerden nasibini aldı. Bu süreç işkence ve işkenceye karşı direnişler süreci olarak sürdü.
Bizler, 5 No'lu Cezaevi’nde yaşanan bu işkence ve vahşet döneminin tanıkları olarak, cezaevinin aslının tümüyle korunarak hafıza müzesi yapılmasını istiyoruz. Müzenin tüm yapım aşamalarında yer almak ve tanıklıklarımızı ilgili kurumlar ve uygulayıcılarla paylaşmak istiyoruz.”
Amedi, 5 No’lu Cezaevi Hafıza Müzesi Girişim Grubu olarak taleplerini ise şöyle sıraladı:
* “Bugüne kadar birçok tadilat gören cezaevi binası, 80-84 yıllarındaki durumuna uygun hale getirilmelidir.
* Cezaevinin orijinal yapısı içinde başka bir müze düşünülmemelidir. Etnografya gibi müzeler düşünülüyorsa cezaevinin kurulu olduğu alan 48 dönümdür. Bu alanda farklı mekanlar/yapılar olarak düşünülebilir. Bu anlamda müze kompleksine dönüştürülebilir. 5 No’lu Cezaevi’ne başka bir amaç için dokunulmamalıdır.
* Cezaevinin iç dizaynında, müze için materyallerin toplanması sürecinde Kültür ve Turizm Bakanlığı o dönemi yaşayan bizlerle ortak çalışma yürütmelidir.”