Irak Su Kaynakları Bakanı: Türkiye saniyede 500 metreküp su salımı anlaşmasına uymadı
Erbil (Rûdaw) – Irak Su Kaynakları Bakanı Aun Ziyab Abdullah, Türkiye'nin Suriye ve Irak'a yönelik su politikalarını eleştirerek, Ankara yönetiminin 80’li yılarda yapılan saniyede 500 metreküp su salımı anlaşmasına uymadığını söyledi. Ziyab Abdullah, İran'ın su yollarını engelleme ve değiştirme yaklaşımının tehlike arz ettiğine dikkat çekerek komşu ülkelerin bu tutumunun Irak’ta su kıtlığı yaşanmasına neden olduğunu söyledi.
Rûdaw TV’de yayınlanan ve Nwener Fatih’in sunduğu Rûdawi Emro programına katılan Irak Su Kaynakları Bakanı Aun Ziyab Abdullah, Irak’taki su sorunu ile, Türkiye-Irak İran-Irak ilişkileri gölgesinde su meselesini değerlendirdi.
“Su kıtlığı yaşamamak için çok iyi depolanmış suya ihtiyacımız var”
Aun Ziyab Abdullah, Irak ve Kürdistan Bölgesi’ndeki su miktarı ve yurt dışından gelen kaynakların da hala yetersiz olduğuna dikkati çekerek, çevresel değişikliklerin etkisi ile de geçtiğimiz yıllarda kuraklık ve çölleşme yaşandığını ve su seviyesinde önemli ölçüde azalma yaşandığını söyledi.
Abdullah, “Bu yıl yağışlı geçeceğine dair işaretler var. Su durumu artık olumlu yönde değişiyor ve bahar aylarında yağışlarla birlikte barajlarda daha fazla su toplamasını umuyor ve bekliyoruz. Herkes biliyor ki Irak'ta mayıs ayından kasım ayına kadar yağmur yağmıyor, bu bölge kuru ve sıcak, buharlaşma çok yüksek. Yaz aylarındaki su kıtlığıyla başa çıkabilmek için çok iyi depolanmış suya ihtiyacımız var” dedi.
"Türkiye anlaşmalara uymadı"
Türkiye’nin su anlaşmalarına uymadığını belirten Bakan Abdullah şunları söyledi:
“Fırat Nehri, Dicle Nehri'nden daha tehlikelidir; Bunun nedeni, Fırat Nehri'nin Irak'ta kaynağının olmaması, hatta Suriye'de bile tek bir kaynağının olması, Habur'un çok spesifik olması, Dicle Nehri'nin ise birçok iyi kaynağının olmasıdır. Dukan Barajı'na akan Küçük Zap aslında Irak'taki su gelirlerinin yüzde 75'ini oluşturuyor ki bu da olumlu bir husus.
Büyük Zap’a gelince, tamamen Irak toprakları içerisinde olduğunu ve Hakkari bölgesinde Türkiye'den gelen miktarın belli bir miktar olduğunu ve üzerinde büyük barajların bulunmadığını düşünüyorum. Dolayısıyla bu bölgelerdeki kar yağışından elde edilen suyun tamamı Irak'a geliyor. Ama Fırat farklıdır. Fırat, Atatürk Barajından bırakılan suya bel bağlıyor; geçmiş yıllarda yapılan bir anlaşma var, saniyede 500 metreküp su salımı anlaşması, Türkiye'nin saniyede minimum 500 metreküp su salmasını öngören bir anlaşmadan bahsediyoruz. Toplam 500 metreküp sudan 260 metreküpü Irak sınırlarına ulaşması gerekiyor. Özellikle Nisan 2022’de su bırakma sürecinde aksaklık yaşanıyor. 500 metreküp olan su bırakma sınırı 290 metreküpe kadar geriledi ve toplam Irak topraklarına akan su miktarı ise 180 metreküple sınırlı kaldı.
O günden bu yana geçen yılın sonuna kadar Irak'ta yaklaşık 10 milyar metreküp su kaybedildi ve bu su, komşu Türkiye'nin anlaşmaya uymaması ve talep edilen miktarı Suriye-Türkiye sınırına iade etmemesi nedeniyle gelemedi. Öte yandan Suriye de Tabqa Barajında suyun akışını engelliyor.”
Ankara ile Bağdat arasında iyi ilişkiler olduğuna dikkat çeken Abdullah, “Türkiye ile ikili anlaşmaya varmaya çalışıyoruz. Aslında Türkiye Cumhurbaşkanı'nın temsilcisi, su meselesinden sorumlu eski Bakan Faysal Eroğlu aracılığıyla Türk tarafıyla iyi ilişkilerimiz var. Ama iş bir rakam üzerinde anlaşmaya gelince süreç tıkanıyor ve ilerleyemiyoruz” dedi.
“İran’dan gelen kaynakların bazıları kurudu”
İran’dan Kürdistan Bölgesi ve Irak’a akan suyun genel kaynaklkarın yüzde 18’ini oluşturduğunu belirten Bakan Abdullah, “Bu kaynaklar doğrudan Şêrvan nehrini etkiliyor, Derbendixan Barajı'nın kaynağıdır çünkü. Derbendixan’ın güneyindeki Hamrin'e akan tüm kaynaklar İran’da yapılan değişikliklerden etkileniyor” dedi.
İran’ın baraj politikaları nedeniyle bazı kaynakların kuruduğunu aktaran Iraklı Bakan, “Bu konuyu komşu İranlı yetkililerle ve İran Enerji Bakanı ve Su İşleri Başkanı ile defalarca yaptığım görüşmelerde gündeme getirdim. Görüşmelerimiz aslında olumluydu” diye konuştu.
Aun Ziyab Abdullah, “1975’teki Cezayir Anlaşmasına göre ne yazık ki Karkh ve Karon nehirleri tamamen İran’a verilmiş. Hem kaynakları hem de yatakları İran'a düşmüş, çünkü sınır Şatül Arab'ın en derin noktasında, bu onlar için ulusal bir mesele. Aramızda paylaşılan Şatül Arap, Abadan gibi İran'ın birçok şehrini ve Faw ve Basra gibi Irak'ın birçok şehrini kapsıyor” ifadelerini kullandı.
Tatlı ve yüzey suyu sağlayan nehirlerin korunması gerektiğini belirten Abdullah, “İran, Şatul Arap'ın çevresinin korunmasında iyi bir rol oynadı. Geçen yıl Karon'un gidişatını değiştirerek Şatül Arap'a sürekli su akışını sağladı. 2018'de Şatül Arap’taki tuz seviyesi tehlikeli düzeye ulaştı ve 160 bin kişi zehirlendi” dedi.
“Irak'ta su meselesi tehlikeli bir hal aldı”
“Irak'ta su meselesi tehlikeli bir hal aldı, bunu sizden saklamayacağım, bu konuyu tüm yetkililere ilettim” diyen Bakan Abdullah, “Şimdi Başbakan'ın desteği var, sulama sistemini değiştirme konusunda ciddi bir vizyonu var, Tarım Bakanlığı'na da geniş destek verdi. Irak'taki çöl bölgeleri, gökyüzünden veya haritadan bakıldığında daireler haline geldiğini görebiliyoruz. Bu, daireler modern sulama yoluyla yapıldı ve bir etkisi oldu, artık insanlar bu yöntemi kullanmak istiyor çünkü sonuçlarını görüyorlar. Tarımda da daha az çabayla çok verim sağlanıyor” şeklinde konuştu.
“Bu aynı zamanda iki tarafı da keskin bir kılıç”
Aun Ziab Abdullah, Irak'taki yeraltı sularının da tehlike altında olduğuna dikkati çekerek, “Bu aynı zamanda iki tarafı da keskin bir kılıç. Irak'ta yeraltı suyu, Suudi Arabistan gibi yoğun olarak kullanılmıyor, hatta bir yıl buğday üretiminde kendi kendine yeterli hale geldiğini açıklayan bazı komşu ülkelerde olduğu gibi israf edilmiyor. Ama bu ülkeler daha sonra yer altı suyu seviyesi düşüp kötü bir etki yarattığı için de süreci tamamen durdurdular. Kürdistan Bölgesi'nde maalesef Erbil ovasında böyle bir tecrübe yaşandı ki yanlıştı. Çünkü yer altı suyunun tarımda yaygın olarak kullanılması kuyunların derinliğini 180 metreden 300 metreye çıkardı” ifadelerini kullandı.
“Tehlikeler var ama aslında bizim görevimiz bu tehlikelere sınır koymak” diyen Abdullah, “Aslında suyun kaynağı gökten gelir. Yağmur, kar ve yeraltı sularında bu kaynakların yönetiminden bakanlık sorumludur. Yönetim akıllı ve bilinçli israf etmeden yönetiliyorsa, çiftçilerin ve vatandaşların bilinçlenmesi önemli yaşam noktalarıysa ve bu kaynakların bu konuda yok olabilecek kaynaklar olduğunu anlıyorsak, bunlarla akıllıca baş etmeli ve ömürlerini mümkün olduğu kadar uzatmalıyız” dedi.
Kürdistan Bölgesi'nde 36 baraj bulunduğunu belirten Abdullah, bunların bir kısmının etütlerini ve takibini adım adım başlattıklarını söyledi.
Saniyede 500 metreküp su salımı anlaşması!
AA’da Tuğba Evrim imzalı bir makalede yer alan bilgilere göre, Türkiye, Keban barajını inşa ettikten sonra, sırasıyla Karakaya ve Atatürk barajı projelerini de yapma süreci içine girdi. Türkiye, büyük baraj projeleri inşa etmek için gerekli olan finans kaynağı için uluslararası kuruluşlara başvurdu.
Irak ve Suriye, Türkiye’nin yaptığı projelerle Fırat-Dicle nehri sularını kesecek endişesi ile Arap ülkelerinin de desteğiyle Türkiye’nin kredi alma süreçlerini ve şartlarını etkiledi.
Türkiye Keban Barajı'nın tamamlanmasının ardından 1976 yılında Karakaya Barajı'nın inşasına başladı. 1987 yılında inşası biten Karakaya Barajı'nın yapımı aşamasında Dünya Bankası’na kredi için başvuran Türkiye tek taraflı olarak Dünya Bankası’na, Türkiye-Suriye sınırında Fırat nehrinden saniyede 500 metreküp su bırakacağını taahhüt etti. Kredi alma süreciyle ilgili en büyük sorun, Türkiye’nin hidroelektrik ve sulama amacıyla inşa ettiği Atatürk Barajı'nın inşa döneminde yaşandı. Suriye ve Irak’ın lobi faaliyetleri sonucu Türkiye, Atatürk Barajı’nın inşası için gerekli olan krediyi alamadı ve barajı kendi öz kaynakları ile inşa etti.
Ortak Teknik Komite'nin çalışmaları
Su geliştirme projelerinin gündeme gelmesi ile üç ülke su meselesi ile ilgili olarak bir araya gelmeye ve teknik görüşmeler yapmaya başladı.
Bu görüşmeler 1980 yılında, 22-25 Aralık tarihinde Türkiye ve Irak’ın Ortak Ekonomik ve Teknik İşbirliği’nin ilk toplantısında bir araya gelmesiyle resmiyet kazandı.
Türkiye ve Irak, havza sularının tartışılması ve kıyıdaşlar arasında su sorununu ortadan kaldırmak amacıyla Ortak Teknik Komite’yi (OTK) kurdular. Suriye söz konusu komiteye, 1983 yılında katıldı.
1984 yılında Türkiye, Suriye ve Irak’a Fırat-Dicle havzası sınıraşan sularının hakça, makul ve optimum kullanımını içeren Üç Aşamalı Plan teklifinde bulundu. Toprak ve su kaynaklarının ortak envanter çalışmalarının yapılmasını ve sektörlere göre su ihtiyaçlarının belirlenmesini ve bu doğrultuda tahsisinin yapılmasını kapsayan Üç Aşamalı Plan, Suriye ve Irak tarafından reddedildi.
Atatürk Barajı'nın inşası sırasında 1987 yılında Türkiye, Suriye ile iki protokol imzaladı. İmzalanan protokollerden biri güvenlik ile ilgili olup, Suriye’nin PKK’yi desteklemeye son vermesiyle ilgiliydi.
Diğer protokol ise Türkiye’nin, nihai bir anlaşmaya kadar yılda ortalama 500metreküp/sn suyu Türkiye-Suriye sınırında bırakmasını içeriyor. Bu protokol sonrasında Suriye ve Irak, 1990 yılında Türkiye tarafından bırakılan ortalama yıllık 500 metreküp/sn suyun yüzde 58’ini Irak’ın kullanımına bırakan bir anlaşma imzaladı.
1990’larda Atatürk Barajının dolum aşamasında üç ülke arasında kriz yaşandı. Türkiye'nin 13 Ocak 1990 tarihinde inşası biten Atatürk Barajı’nı doldurması sırasında Fırat nehri debisi azaldı. Türkiye,1989 yılı kasım ayında kıyıdaşları Suriye ve Irak’a teknik detaylar ve söz konusu dönemdeki mevcut su miktarı ve telafi edilme sürecini açıkladı.
Suriye ve Irak, Türkiye’nin inşa ettiği barajları ülkelerinin su güvenlikleri ve dolayısıyla da varoluşları ile ilişkilendirdi ve bir güvenlik sorunu olduğunu savundu.
Her ne kadar, OTK çerçevesinde 1980-1992 yılları arasında toplantılar düzenlenmişse de teknik işbirliği konusuna odaklanan OTK’lar bir hem ikili ilişkiler hem de ABD’nin Irak müdahalesi ve etkileri nedeniyle 2007 yılına kadar gerçekleştirilemedi.
2009 yılında Türkiye hem Suriye hem de Irak’la ayrı ayrı birçok mutabakat zaptı imzaladı. Bunlar arasında su kaynakları ve iş birliği hususunda zabıtlar da yer aldı. Suriye ile hemen uygulama sürecine başlayan Türkiye, bir diğer sınıraşan suyu Asi nehri üzerinde Suriye ile bir dostluk barajı inşa etmeye başladı ve Asi Dostluk Barajı'nın temelini 6 Şubat 2011 tarihinde attı. Fakat 2011 yılı mart ayında Suriye’de başlayan ve halen devam etmekte olan iç savaş nedeniyle proje askıya alındı. Savaş sürecinde Türkiye, Suriye'ye uygulanan insanlık dışı politikalar nedeniyle yaptırımlar uyguladı fakat sınıraşan suların tahsisine ilişkin herhangi bir yaptırım uygulamadı.