Facebook: Dijital mezarlık!
Haber Merkezi - Bir süre sonra Facebook’un ölü üye sayısı yaşayanların sayısını geçecek.
Facebook’taki ölü üye sayısı her geçen gün hızla artıyor. 2012’de, yani Facebook kurulduktan sekiz yıl sonra 30 milyon üyesi ölmüştü.
Bazı tahminlere göre günde 8 bin üye ölüyor. Bir anlamda Facebook hızla dijital bir mezarlığa dönüşüyor.
Bazı Facebook profillerinde o kişinin öldüğü duyurularak sayfası bir tür “hatıra sayfasına” dönüştürülüyor.
Böylece onlar için doğum günü hatırlatmaları gibi şeylere son verilmiş oluyor. Ama bu işlem ölen herkesin sayfası için yapılmıyor.
Bazılarının yakınları, onların ismiyle düzenli paylaşımlarda bulunmaya, dijital kimlikler yaşatılmaya devam ediyor.
Sosyal medya yaşanan anın gücünü, o anda insanlarla ve dünyayla bağlantı halinde olmanın önemini öğretti.
Şimdi de belki bütün bunların ardından, geride bırakacağımız miras konusunda düşünmenin zamanı geldi.
Eskiden önemli insanlar böyle miraslar bırakırdı. Dijital teknoloji bunu değiştirdi.
Araştırmalar bugün insanların otobiyografilerini yazmak için haftada 12 saat harcadığını ortaya koyuyor.
Dijital ruh
Sosyal medyada bıraktığımız izler bir anlamda bizim dijital ruhumuzu oluşturuyor ve öldüğümüzde bu ruh var olmaya devam ediyor.
Son yıllarda birçok teknoloji şirketi bu dijital ruh olgusu üzerinde duruyor.
2014’te kurulan Eterni.me, siz öldükten sonra yaşamaya devam edecek dijital kimliğinizi sizin adınıza oluşturma vaadinde bulunuyor.
Bu tür programlar başarılı olursa, insanların ölmeden önce bırakacakları mesajlar, zeki dijital kimlikler sayesinde zamanı geldiğinde geride kalanlara aktarılabilecek.
Martine Rothblatt’ın fikir babası olduğu Bina 48 adlı robot ise konuşma ve anıları içeren bir veri tabanına sahip.
Bu yolla, ölen kişilerin kimliğine bürünen robotların, onların klonları olarak herhangi bir olayda onlar gibi düşünüp tepki vererek o kişiliklerin daimi olması hedefleniyor.
Peki sevdiklerimizin bu şekilde dijital olarak yaşamaya devam etmesi bizim yas tutmamızı nasıl etkileyebilir?
Yasın evreleri
Yas konusundaki en önemli eserlerden biri, Elisabeth Kubler-Ross’un 1969’da yazdığı On Death and Dying (Ölüm ve Ölme Üzerine) adlı kitabıdır.
Burada, yasın beş evresinden söz edilir: İnkâr, öfke, pazarlık/ keşke, depresyon ve kabullenme.
Bugün ise uzmanlar kitabın ana fikrini, yani yasın olması gereken biçimini, ölenden ayrılmayı bilip hayata devam etmek gerektiği sonucunu çıkarma şeklindeki algıyı eleştiriyor.
Bugün ise bazıları, yas tutanlara, sevdiklerinin farklı bir biçimde onlarla olmaya devam edeceğini söyleyerek yardımcı olmaya çalışıyor.
Yas süreci bir noktada hala hayata devam etmeyi, yani bir anlamda unutmayı gerektiriyor. Sevdiklerimizin bir zamanlar var olduğunu, ama artık bizimle olmadıklarını hatırlamayı.
Dijital çağda unutmak?
Ama dijital veriler unutmamıza izin vermiyor. Dijital teknoloji ise ölenleri hatırlamaya zorluyor bizi.
Geçmişte ölenleri hatırlamanın fiziksel bir boyutu vardı. Mezarlığa ya da ibadet yerine gitmeyi gerektiriyordu.
Ya da bir kutuya koyup kaldırdığımız fotoğrafları, eşyayı çıkarıp bakmamızı. Yani geçmişi düşünmek için yaşadığımız andan kopmayı.
Facebook’ta ise her yer ve her an şimdi gibi yaşanıyor. Bir anlamda, ölmüş üyelerle birlikte yaşama devam ediyoruz. Bizim olduğumuz gibi onlar da aynı mekândalar, ama aynı zamanda ölüler.
Fakat bugün için ölü veriler ya da dijital hayaletler sorununun henüz bir çözümü yok. Kim bilir, belki bir gün internetin hafızası silikleşmeye başlar. (Kaynak:BBC)