HALEPÇE BELGESELİ - Kimlik Sorunu
Erbil (Rûdaw) - Rûdaw yapım ve program ekibi, Halepçe Katliamını iki farklı açıdan anlatan iki yeni belgesel hazırladı. Belgesellerden biri, Halepçe Katliamından kaybolan ve yıllar sonra ailesine dönen bir Mardin’in hayat mücadelesini anlatıyor.
Rûdaw Medya Grubu, Halepçe'de kimyasal silahlarla gerçekleştirilen katliamın 34’üncü yıldönümü için birkaç dilde iki yeni belgesel film hazırladı.
Her iki film de geçtiğimiz yıl Rûdaw yapım ekipleri tarafından çekildi. Belgesellerden ilki, ailesinin tüm fertlerini kaybeden üç kişinin hayat hikayesini anlatıyor. Bu belgesel 16 Mart 2022’de televizyonda ve dijital platformlarda gösterildi.
Mardin’in olağan dışı hikayesi
İkinci belgesel ise, Halepçe Katliamı esnasında İran yardım görevlileri tarafından Rojhılat’a götürülen ve orada 10 yıl bir ailenin yanında evlatlık kaldıktan sonra geri dönen Mardin Mahmud’un hayatını işliyor.
1997 yılında Halepçeli kayıp bir çocuk, Rojhılat’tan (Doğu Kürdistan) memleketine geri döndü. O yaklaşık 10 yıl boyunca Sine kentinde Kürt bir aile tarafından sahiplenildi. Onu sahiplenen babanın İran tarafından idam edilmesinin ardından gerçek hayat hikayesini öğrenir ve Süleymaniye’ye gelir. İç çatışmalar nedeniyle 40 gün Süleymaniye’de bir ailenin yanında kalır, daha sonra Halepçe’ye döner ve bedenindeki bir işaret-nişan ile yakınları tarafından tanınır.
Halepçe’de kaybolan çocukların arasında Mardin Mahmud’un hikayesi diğer tüm çocuklarınkinden daha dikkat çekici. Çünkü O, Halepçe’de lise ve üniversiteyi okuduktan sonra kendisi gibi katliamda kaybolan çocukların bulunmasına katkı sağlamak için 2018 yılında “Halepçeli Kayıp Çocuklar” adıyla bir dernek kurar.
Mardin Mahmud, 4 Ağustos 2021 günü kanser nedeniyle tedavi gördüğü hastanede hayata gözlerini yumdu. Vefat edene kadar da geri döndüğü ailesinin kayıp çocuğu olduğuna dair mahkemeden resmi bir karar alamamış, dolayısıyla kimlik sorununu çözememişti.
Yönetmenliğini Newzad Mahmud’un yaptığı belgeselde, Lane Omer, Kameran Ferec, Rabia Muhammed, Benaz Abdulmecid, Rêkar Taha, Bahtiyar Muhammed, Rebar Mevlüd ve Osman Muhammed de geçmişte yaşananları Mardin’in gözünden canlandırdı.
Belgeselin Türkçe altyazısını Necmi Orta, montajını ise Ari Emin ve Nebez Ahmed hazırladı.
KİMLİK SORUNU
16 Mart 1988 günü yüzlerce Halepçeli aile gibi Mahmud’un ailesi de Baas rejiminin uçaklarından atılan bombalardan korunmak için evlerinin altındaki sığınağa girdi.
Mardin Mahmud (Halepçe’de kaybolan çocuklardan biri): Babam küçük kız kardeşim ile birlikte dışarıda neler olup bitiyor diye sığınaktan dışarıya çıkıyor. Kimyasal silah kullanılmış diye söylentiler var. Daha sonra yanımıza dönemiyor, Bawe-Koçek üzerinden İran sınırına doğru gidiyor. Ardından İran askerleri gelip evlerde sığınaklarda sağ kalanları tedavi için İran’a götürüyorlar. Ben de hayatta kalanlardan biriydim.
Mahmud Fettah (Mardin’in babası): Mahallemizden bir grup yukarıdan koşup geliyorlardı. Nedir diye sordum, kimyasal olduğunu söylediler. Orada şunu düşündüm; Allah’ım bu çocuğumu çıkardım diğerleri ölecek. Sığınağa dönersem bu çocuk ölecek. Allah’ın kaderi işte, onu çıkardım.
İran askerleri sığınakta Mahmud’un 6 ve 6 yaşlarında bir kız bir de erkek evladını canlı buluyor. Çocukları Sine’de bir hastaneye yetiştiriyorlar. İki aylık bir tedavinin ardından Doğu Kürdistanlı Abdul Sofi Muhammed adında bir Kürt, hastaneye giderek kız çocuğunu evlatlık alıyor.
Mardin Mahmud: Sine’deki İmam Hümeyni Hastanesi’nde yaklaşık 3 ay tedavi edildim.
Fatma Fettah (Mardin’in halası): Daha sonra İran’da olduklarını öğrendik. Artık hep onlar için endişeleniyorduk. Sağ olduklarına inanmıyorduk, nasıl çıkmış olabilirler, kim onları çıkarmış ki?
Mardin Mahmud: İranlı bir çift hastaneye geliyor. Adam hastane müdürünün arkadaşı. Müdür ona, “Halepçeli bir kız 3 aydır yanımızda tedavi ediliyor, iyileşmiş. Fakat o kadar canlı ve zeki ki yetimhaneye vermeye gönlüm varmıyor” diyor. O da, “Bana evlatlık olarak verisen memnun olurum” diyor. “Ama çocuğun var” deyince, “Olsun, o da evladım olsun” diyor. Böylece hastane müdürü ile anlaşıyorlar, yasal işlemleri tamamlayıp beni o aileye veriyorlar.
Mahmud Fettah: Yerimde duramıyordum. Bir gece yerleşkede, bir gece Pave’de, diğer gece Kirmaşan’da. Aklıma esiyor Sine’ye gidiyordum, Arıyordum. Bazen günde bir kez ve hatta iki kez Abdul Sofi’nin evinin önüne gidiyordum. Ama kader işte o kızımla hiç karşılaşmadık.
Mardin Mahmud: Hem okulda öğretmendi, hem de İran Komala (Partisi) üyesiydi. Onlarla da çalışıyordu. El yazısı deşifre olmasın diye yazılarının çoğunu bana yazdırırdı. Odasında sürekli çalışmaları ile meşguldü. Fakat yazı işlerini bana yaptırırdı. Beni haddinden fazla nazlı yetiştiriyorlardı ki o ailenin çocuğu olmadığım hissine kapılmayayım.
8 Eylül 1996’da gelip babamı tutuklayıp götürdüler. Evde oturmuştuk. Kavgasız gürültüsüz evin etrafını sarmışlardı ve baskın yaptılar. Babamın elbiselerini bile değiştirmesine müsaade etmediler, üzerinde gecelikleri ile götürdüler. Aradan iki hafta kadar bir süre geçti ve hakkında idam kararı alındığı, cezasının infaz edileceği haberi geldi. Görüşüne gittim ama 18 yaşından küçük olduğum için görüşmeme izin vermediler. Fakat annem gidip görüştü. O da telefon ahizesi ile konuşabildiklerini, bir birlerine yaklaşmalarına izin verilmediğini söyledi. Babam; “Son vasiyetim budur, ona söyleyin. O benim kızım olarak kalacak fakat onu evlatlık aldım. O Halepçeli. Hastaneden aldım ve ona Hero ismini verdim. Bu onun asıl ismi değil. Halepçe’ye götürün akrabalarına kavuşsun” demiş.
İranlı kardeşim beni Başmak sınır kapısına getirdi. Oradan Süleymaniye’ye gelen otobüslerden birine bindirdi. Orada yaşlı bir kadın vardı. Beni ona teslim etti ve “Bu kız Halepçeli. Terminalde Halepçe minibüsüne bindirin gidip yakınlarına ulaşsın” dedi.
Yatsı namazına doğu hava kararmıştı, yolcular bir birer iniyordu. Kadın minibüsten inmek istedi ama bana in demedi. O indiğinde ben de ardından indim. Bir süre yaya yürüdük, bir evin kapısından içeriye girdik. Ev çok sadeydi. Arada bir dönüp bana bakıyordu, biraz ürperiyordum çünkü keskin bakışları vardı. Daha sonra çay yaptı, yemek getirdi, hiç iştahım yoktu. İlk defa böyle bir yer görüyordum, bu yüzden midem almıyor, yiyemiyordum. Bize yer serdi karşımda uyudu ama ben sabaha kadar uyuyamadım. Sabah kalkıp ayakkabılarımı giydiğimde bir de baktım başucumda durmuş. Kapıyı açtım ve dışarı çıktım ama o nereye gidiyorsun, ne yapacaksın diye sormadı. Hemen kapıyı ardımdan kapattı. Yavaş yavaş yürüdüm belki bir dükkan bulur bir şeyler yerim, sonra terminali sorar ve giderim diye. Bir kaç dükkana gittim ama param İran riyali olduğu için dinara değiştirmiyorlardı, bu para burada geçmez diyorlardı. Bir kaç evin kapısını çaldım, halim iyi değil, bir parça ekmek verdin dedim. 97 yılı her şeyin pahalı olduğu bir dönemdi. Yiyecek ekmeğimiz yok, sana ne verelim, diyorlardı. Bir evin önünde ne olursa olsun bu kapıyı da çalacağım dedim. Bir kadın açtı ve banma baktı. Kendimi anlattım, Halepçeliyim, açım dedim. Eve buyur etti. 40 gün o evde kaldım.
Mardin, İran’dan dönen ilk Halepçeli kayıp çocuktu. 222 Halepçeli çocuk kimyasal saldırı sırasında kayboldu. Şimdiye kadar 18 çocuk geri döndü ancak dönenlerin bir kısmı da dahil hala 211 çocuğun akıbeti bilinmiyor.
Mahmud Fettah: Kardeşim Muhammed Hoca bana haber gönderdi ve “İran’dan bir kız çocuğu gelmiş, bu çocuk ailemizden biri olmalı” dedi. Kızım kaybolduğunda 6-7 yaşlarındaydı, çocuktu. Şimdi ise artık olgundu. Kızı eve alan aile, “sizin kızın bedeninde bir nişanı var mı” diye sormuş, kardeşim “hayır” demiş. Bana haber verdiğinde, bedeninde nişan olduğunu söyledim.
Mardin Mahmud: Babam o vakit Süleymaniye’ye gelemiyor, halamı gönderiyor. Halamın evi de Süleymaniye’deydi. Eve geldi. Dam üstündeydim. Geldiklerinde nasıl söyleyeyim... bir yakınını gördüğünde kanın kaynar.
Fatma Fettah: Ertesi sabah gidip Mahmud’a telefon açtık, bugün Mardin’i getireceğiz diye haber verdik. Halepçe’ye gittiğimizde Mahmud ve akrabalar Omer Xawer semtindeki terminalde bekliyordu. Mardin’i bekliyordu, kendisi Süleymaniye’ye gelememişti.
Mahmud Fettah: Doğrusu sabah erkenden ikindiye kadar yol üzerinde bekledim, Süleymaniye’den gelen arabaları sayıyordum. Hangisinden bana bir işaret verilecek diye bekliyordum.
Mardin Mahmud: Terminalden eve varana kadar yolda bir kaç kez sırtımdaki işareti görmek için çabaladı. Daha sonra evin önüne geldik ve araçtan indik. Ev çok kalabalıktı, çok sayıda insan toplanmıştı. Adeta şok yaşıyordum.
Mahmud Fettah: Haddinden fazla bir kalabalık vardı, ne eve ne bahçeye sığıyordu. Ertesi gün halası geldi. Alıp içeriye götürdü, baktı. Sonra gelip “bu o hiç şüphe yok” dedi. Böylece inandım.
Doğrusu ısrarla sordum; “Annem nerede” diye. Kimyasal saldırıdan sonra babam ikinci bir evlilik yapmıştı. Üvey annemin kız kardeşi, “Doğrusunu bilmek istersen, annen katliamda şehit düştü. Baban kardeşimle evlenmiş” dedi. Babam, “Neden mezarlığa gidip ziyaret etmeyelim” diye sordu. Annemin mezarına götürüyor sandım. Yürüyorduk, o önümden gidiyordu. Oralar bana hiç yabancı gelmiyordu. Sanki daha önce buralarda kalmışım gibi geliyordu. Babama, “1 dakika durun” dedim. “Burası bana yabancı gelmiyor” dedim.
Mahmud Fettah: Eski evimizin kapısına baktı, karşıdaki dükkana da baktı. Bana, “Ağabey” diye hitap etti. Sonra, “Şu dükkanın sahibi Celal değil miydi?” diye sordu. O olduğuna emin olmak için orada bir şeyler anımsamasını bekliyordum. “Evet, babacığım, bu dükkanın sahibi kak Celal’di” dedim. Sonra dönüp kardeşime ve diğerlerine, “Tamamdır artık siz gidebilirsiniz. Bir tek bunu öğrenmek istiyordum. Artık onu annesinin mezarına götürebilirim” dedim.
Fatma Fettah: “Halacığım, hayalimde bu evi görmüşüm, burayı biliyorum” dedi. “Emin misin” diye sordum, “Evet” dedi. Ben de, “Bu sizin yaşadığınız evdi” dedim.
Mardin Mahmud: Artık normal hayata başladım. Ama biraz zorlu bir süreç oldu. Çünkü farklı bir kültür içerisinde büyüdüm, farklı bir dil, farklı davranışlar. 1997’de döndüm, 98’de bana tezkere (oturum) izni verdiler. O bir yıl içerisinde babamı sürekli getirip götürdüler. Ama bedenimdeki işaret nedeniyle bu adamın çocuğu olduğuma emin oldular. Bu şekilde oturma tezkere aldım.
Daha sonra geri dönenlerin bazılarını Mardin gibi ümitsiz bir süreç bekliyordu. Her ne kadar doğdukları topraklara geri dönseler de fakat hep gerçek ailelerine kavuşma beklentisi içerisinde oldular. Yanlış test sonuçları nedeniyle bazılarının yüzündeki gülümseme göçyaşı ve hüzne döndü.
Mardin Mahmud: 2002 yılında da bir kardeşim döndü. Gazetede Halepçeli bir çocuğun Ranya’ya döndüğü ve ailesini aradığı yazıyordu.
Ben yaklaşık 24 yıldır geri dönmüşüm, kardeşim de 18 yıldır. Fakat ben geri döndükten sonra Halepçe’de bir kez daha kaybedildim. Nasıl kaybedildim? 24 yıl sonra bile DNA testi yapılmamış, o bu ailenin kızı değil, öylesine evlatlık alınmış gibi söylemler dolaşıyordu. Toplantılarda, orada burada bana karşı bir zaafmış gibi, beni kırmak için kullanılıyordu.
Mahmud Fettah: Vallahi o çocuğu yanıma aldığımda, işte ablası da burada şahittir, cebinde bir kuruş parası yoktu. Üç ay içerisinde evlendi, ev ve araba da aldı. Evladım gibi gördüm fakat o öyle bir şey yaptı ki artık evlatlığı aştı. Yoksa benim herhangi bir şüphem yoktu ki gidip şikayet edeyim. Ama Mardin’in kendisi gidip şikayet başvurusu yaptı. Ben mahkemede hakime de, “Sayın hakim benim bu kızdan herhangi bir şüphem yok. Çünkü bedeninde nişanı var ve mahkeme de bunu teyit etmiş” dedim. “Peki ya diğer hakkında (erkek evlat)” diye sordu. “Onun hakkında da Kak Berhem’in zamanında (dönemin başbakanı) bana bir tebligat geldi ve bir karar çıkardılar. Bu yüzden onun için elimde herhangi bir belge yok elimde” dedim.
Mardin Mahmud: Bir kaç defa babamla görüştüm, böyle kötü bir durumdayım dedim. Eğer kızın değilsem bu benim için çok normal bir şey, doğrudan bana söyle. Yok eğer kızın isem, o zaman beni destekle, kimsenin beni kırmasına izin verme. Çünkü bu şekilde bir yaşam benim tercihim değildi. Bu şekilde acı çekiyorum.
Mahmud Fettah: Kızım duymuştu ve bana, “test yapmaya gidelim” dedi. “Kızın senden herhangi bir şüphem yok. Senin için test yaptık, bedeninde nişanın da var. Ama diğeri (erkek evlat) şüpheli” dedim. O da, “Ama benim için de test yapmazsan o zaman kardeşim aramızda ayrımcılık yapıldığını söyler” diye karşılık verdi. Test meselesi buradan çıktı.
Mardin Mahmud: Daha sonra DNA testi yapmak için babamla bir merkeze gittik. Merkezde bize, toplumsal sorunlar yaşanmasın diye artık bu tür testler yapılmadığı söylendi. Test için mahkeme kararı gerektiği belirtildi.
Karzan Selam (Avukat): Şimdi babanın bazı şüpheleri var, 2002’de bulunan bu çocuğun kendi evladı olduğuna dair. Bu çocuğun benim oğlum olduğundan şüphe duyuyorum diyor. Dava süreci devam ediyor, bazı celseler görüldü. Şimdi bu aşamadan itibaren artık test gerekiyor ve test için de mahkeme kararı lazım. Tabi test sonuçları bu tür şüpheleri ortadan kaldırır. Bir sonraki duruşma 27 Aralıkta. Son duruşmada baban Mardin hakkında hiç bir şüphem kalmamış, onun evladım, kızım olduğunu hissediyorum, fakat Şivan’ın oğlum olmadığı konusunda şüpheliyim dedi.
Döndüğünden beri kimlik sorununu çözüp Mardin olarak kimliğini almak için sürekli mahkemelerdeydi. Fakat bir yandan da kendi yaşadıklarından hareketle kayıp çocuklarının hasreti ile tutuşan ailelerin acılarını dindirmek için 15 Ağustos 2018 yılında Halepçeli Kayıp Çocuklar Derneğini kurdu.
Mardin Mahmud: Buradaki fotoğrafların hepsi Halepçeli kayıp çocukların resimleri. Araştırmamız için aileleri tarafından bize ulaştırıldı. Bunlar da aile ve yakınları tarafından el yazısı ile kayıplar hakkında yazılan bilgilendirme notları. Her biri farklı bir şekilde kayıp çocuğu anlatıyor ve bulunmasını istiyor.
Halepçe’de Fahrettin Hoca'nın heykeli. O 1988’den sonra durmadan kayıp çocuklarının ardından gitti, İran ve Doğu Kürdistan’ın şehirlerini bir baştan bir başa gezdi ama çocuklarını bulamadan toprağa kavuştu. Mardin buna emin ki daha nice baba bu heykel gibi gözlerini kayıp evlatlarının yoluna dikmiş.
Çiro Tayyip (Halepçe Mağduru): 16 Mart 2016’da Azam Sayan isimli İranlı bir kızı getirip benimle tanıştırdılar. Bu senin kayıp kız kardeşin Çiya dediler. Öyleyse şükür dedik. Fakat daha başından beri şüphelerimiz vardı. Kaybolduğunda kız kardeşim 15 aylıktı. Ama evlatlık alındığı evden babası onu bulduklarında 3 yaşında olduğunu söylüyor. Burada bir fark vardı. Ayrıca ben kardeşimin gözleri, saçı böyle değildi diyorum. Ama eşim, “Olsun o da kardeşin olsun. Gerçek kardeşin olmasa bile sonuçta o da Halepçeli, öyle sayalım” dedi. Ama bir de şu var Mardin hanım, siz birinin peşinden gider ve sürekli ona sevgi, şefkat gösterirseniz ama o buna karşılık vermez ise bir yerde siz de bıkarsınız. Bazen öyle olurdu ki günde yüz defa, keşke ben de o gün kimyasal saldırıda ölseydim diyorsunuz.
Mardin Mahmud: Fakat bu günlerde mahkemenin sizin dosya hakkında nihai kararı vermesini bekliyorsunuz.
Çiro Tayyip: Sözde 3 Kasım’da dosyanın sonuçlanması gerekiyordu. Fakat maalesef bu da bizim talihsizliğimiz, avukatımız koronavirüse yakalanmıştı. Dava ertelendi. Şimdi iyileşmiş ama yeni duruşma için tarih belirlenmemiş henüz.
Fuad Osman (Enfal ve Şehitler Bakanlığı Basın Müdürü): Şehitler ve Enfal Bakanlığı olarak biz özellikle bu konuda yasal bir boşluk olduğunu düşünüyoruz. Kayıp çocukların araştırılıp sorulması için Irak meclisi ve Kürdistan Parlamentosundan resmi bir yasa çıkması gerektiğine inanıyoruz.
Mardin Mahmud: Herdi Heme Salih isimli biriyle evlendim. Kendisi Tewêle’lidir.
Herdi Heme Salih (Mardin’in eşi): Bana kendisini anlattı. Halepçeli kayıp çocuklardan olduğunu, bir süre İran’da kaldığını, evlatlık alındığını söyledi. “Sonra hakkımda birileri alay eder, bir şeyler söylerse yine benimle evlenmeye hazır mısın” diye sordu, ben de “evet, hazırım” dedim.
Yarın bir gün test sonuçları çıksa ve ola ki Halepçeli de olmazsa, Mardin’i yine severim. Her geçen gün ona karşı olan sevgim artıyor.
Mardin Mahmud: Yıllar sonra geri döndüm ve herkese ölmediğimi hala yaşadığımı söylemek istedim. Senin de benim gibi yaşıyor olmanı ümit ediyordum. Sana anlatmak istediğim şey şu ki, anneciğim İran’da ilk okul okuduğum zaman veliler toplantısı olurdu... annen yoksa toplantıya gelmeyebilir diyorlardı. Ama sen vardın anne!
Hayatının en büyük düğümünü sonsuza dek çözmek için mahkemenin ikinci oturumunu bekliyordu. Bulduğu her bir Halepçeli çocuğa kendi hikayesini anlatmak için. Ben de bu şekilde o eski Halepçeli çocuk oldum demek için.
Kansere yakalandığı ortaya çıkınca doktorlar ona o acı haberi verdi. Artık yaşaya bilmek için sadece ilaç ve tedavisini düşünmeliydi.
Bu belgeselin hazırlanmasından kısa bir süre sonra, 4 Ağustos 2021’de Mardin hastanede hayata gözlerini yumdu. Kimlik sorununu da kendisi ile birlikte bu mezara götürdü.
Mahmud Fettah: Bu kızın benim için yaptıklarını, bana olan bağlılığını hiç bir evladın babası için yapacağına inanmıyorum. Hayatı boyunca istirahat etmedi. Hayata adım attıktan sonra o felaketle karşılaştı, geri döndüğünde de aynı şekilde. Vefat edene kadar da Mardin rahat yüzü görmedi. İnsanların dertleri ile ilgilendi. Kayıp çocukların peşinden gitti. Hatta geceleri birlikte oturduğumuzda bile nerede kayıp bir Halepçeli çocuk bulunur da peşinden gideyim diye düşünürdü. İşte Mardin böyle yaşadı.
Allah’ta biliyor güzel kızım; sen hayatın boyunca dinlenmedin. Burası senin son durağın. Allah sana orada huzur versin. Tamam artık, biz şimdi ayrıldık, kıyamet gününe kadar görüşemeyeceğiz!