Svalbard Belgeseli: Kuzey Kutbu’nda insanların yaşadığı en uç köşe

21-09-2022
Foto: Rûdaw
Foto: Rûdaw
Etiketler Norveç Svalbard
A+ A-

Erbil (Rûdaw) - Svalbard, 3 bin 400 beyaz ayının yaşadığı ve nüfusunun sadece 2 bin 800 kişi olduğu ada.

Burası Svalbard Adası. 3 bin 400 beyaz ayının yaşadığı ve nüfusunun sadece 2 bin 800 kişi olduğu ada. Burada beyaz ayılar özgürce geze biliyor. Her yerde karşınıza çıkan beyaz ayılarla çarşıda da karşılaşmak mümkün….

Svalbard adası Norveç’e bağlı bir ada. Svalbard Kuzey Kutbunda insanların yaşadığı en uç köşe. Dünyanın 40 farklı ülkesinden insanların yaşadığı Svalbard adasının nüfusu 2 bin 800 olmasına rağmen adada 3 bin 400 beyaz ayı özgürce yaşam imkanı buluyor.

Şurası havalimanı. Havalimanının karşısındaki bu yerde geçen yıl Temmuz-Ağustos ayında çadırda uyan bir adamı ayılar yedi. Gidiş gelişlerin sık sık olduğu havalimanına yakın korunaklı bir bölge olmasına rağmen ayılar adamı yedi.  Polis olay yerine gittiğinde ölen kişinin erkek mi kadın mı olduğunu tespit  edemedi. Ayılar o kadar güçlü darbeliyor ki pençesini savurduğunda kafatasını parçalayabiliyor. Bundan bahsederken bile tüylerim diken diken oldu. Gerçekten beyaz ayı çok vahşi bir hayvan.

Svalbard adasının yüz ölçümü 500 kilometre karedir. Svalbard adasının tümünde araba ile gezebileceğiniz 42 kmlik bir yol var. Bazı yerlerde ise ancak kar üstünde gidebilen kızaklı motorlarla gidebilirsiniz.

Çok teşekkürler. İyi günler.

Svalbard adasında dışarıya çıkacaksanız yanınızda bir silah bulundurmanız şart. Silah, eğer bir beyaz ayı ile karşılaşırsanız kendinizi korumanız için gerekebilir.

Bunlar Husky ismiyle tanınan köpekler. Huskyler, sıfırın altında 40 derece soğuğa karşı dayanabilen tek köpek türü. Sıfırın altında 40 derece çok çok soğuk ve ama bunlar tahammül ediyorlar. Bu köpekler hiç tehlikeli değiller. Hep yeni bir dost edinmeyi severler. Cüsseleri çok büyük olmamasına rağmen, çok güçlüler. Kendilerinden çok daha ağır şeyleri çekebilirler.

Bana kızağı nasıl kullanacağımı öğretecek.

Bana kızağı nasıl kullanacağımı gösterdi. Diyor ki, kızağı kullanırken köpekleri nasıl frenleyeceğini bilmen gerekiyor. Çünkü köpekler hızı seviyor. Bu fren görevi görüyor. Şuraya ayağınızı üzerine yerleştiriyorsunuz ve bu öncelikle yavaşlatıyoruz. Ama eğer durmak isterseniz şurada başka bir yer var, ayağınızı kuvvetlice bastırmanız gerekiyor, böylece köpekleri durduruyor. İki grup olarak dışarı çıkacağız. Yolculuk esnasında köpekler yan yana gitmemeli. Çünkü bir birleriyle kavga ederler. Kavga ettiklerinde ise bir kızak çektiklerini unutabilirler. Bu yüzden birimiz önden gidecek diğeri ise onu takip edecek.

Her köpeğin bir ismi var. Nasıl bu kadar çok köpeği birbiri ile karıştırmıyorlar? İsimleri ayırıyor, kendimizle götürebileceğimiz köpeklerden hangisinin diğeri ile uyumlu olacağını söyleyecek.

Birisinin ismi Nansen. Onu yanımızda götüreceğiz. Şimdi gidip Nansen’i bulalım.

Havlayıp duruyorlar…

Gerçekten sade ve güzel bir yaşam. Bizi birkaç yüz yıl öncesine geri götürüyor.

 Dünyada hiç yiyecek tohumu kalmazsa yeniden ekmek için benzerini nereden bulacağınızı hiç düşündünüz mü? Gördüğünüz bu yer yeryüzündeki tüm tohumların toplandığı Küresel Tohum Deposu.  Svalbar’daki Küresel Tohum Merkez. Tohumların depolandığı bu depoda sıcaklı her zaman eksi 18 derece. Dünyadaki tüm elektrikler kesilse bile bu depoların ısısı eksi 5’den daha fazla ısınmaz. Bu şekilde tohumların bozulması önleniyor. 

Tohum hazinesi tüm dünya insanları için çok önemli. Bu hazine 4-5 milyon ton tohum barındırıyor. Şu an 80 ayrı ülkeden 1 milyon 145 bin 693 çeşit tohum depolanmış durumda. Svalbard Havalimanı yakınındaki bu tohum deposu 2008 yılında inşa edildi. En iyi ve en uzun süreli şekilde muhafaza edilebildiği için diğer ülkelerden taze tohumlar getirildi. Tohumlar depoya ulaştığında, belli bir sandığın içerisinde belirlenmiş bir yere yerleştirilir ve bu hazinenin sistemine kaydedilir ki ihtiyaç duyulduğunda en hızlı bir şekilde bulunabilsin.

Yukarıdaki buzları gördünüz. Ama aşağıdakilerin nasıl olduğunu gördünüz mü? Benimle gelin.

Bu durduğum yerin ismi Longyearbyen. Longyearbyen 500 bin yıl yaşında. 500 bin yaşında bir buzul. 300 metre kadar aşağı iniyor.  Size bahsederken bile ürperdim, tüylerim diken diken oldu. Şu aşağıdaki suya bakın. Daha önce bu suyun seviyesindeydi. Ama şimdi 300 metre aşağıya kadar buz tutmuş 500 bin yıl öncesine ait. Waaw! Ama hepsinden daha ilginç olanı burada biz burada sadece beyaz olanını görüyoruz ama aşağıya merdivenlerle indiğimizde buzullardan oluşan mağaraların bir kısmını göreceğiz. Doğa neler yaratmış, nasıl oluşmuş, yer altındaki bu buzul mağaralar, aşağıda oluşan yollar hepsinden daha ilginç. Benimle gelin size göstereyim.

Kristal gibi. Aşağıya giden bir merdiven kurmuşlar. Elbette öyle olmalı, 300 metre yerin altına gidiyor, tek bir buz.

Şu mağaranın güzelliğine bakın. Eldiven takmak istemiyorum.  Ellerimle dokunarak hissetmek istiyorum.

Maşallah, Allah’ın işine. Bir parça cama benziyor.

Burada yol üçe ayrılıyor. Biri bu yöne, biri bu yöne biri de bu yöne doğru gidiyor. Hangisinden gitmeli. Üçüde ayrı oda. İlk önce bu yoldan gidelim. Burada ne olduğunu bir görelim.

Sadece kristale benziyor, başka bir şeye değil.

Ne kadar güzel. İçimden bir tanesini bile kırmak gelmiyor. Bu doğal güzellik böyle kalsın.

Bu yolun sonu yok. 5 km uzunluğundaki bu yol aşağıdaki suya kadar uzanıyor. Gidebildiğiniz kadar yol devam ediyor.

Burada yol dört ayrı yöne ayrılıyor. Bir tanesi yularda. Biri burada. Biri bu yönde diğeri de bu yöne. Bu yolların herhangi birinden gidersek dönüş yolunu da bulamayabiliriz. Biraz daha gidelim ama bu doğa harikasından ne kadar bahsetsek de yetersiz.

Burası çok kaygan. Çok dikkatli olmalıyım.

Daha derine inebilmeniz için aşağıya başka bir merdiven daha konulmuş. Biz 200 metre aşağı indik daha derine ineceğiz. Aşağıya inmenizi kolaylaştırmak amacıyla buzullara çakılmış halatlar bulunuyor. 

Daha fazla ilerlemek mümkün değil.

Çok zorlu bir hava. Karla karışık sert bir tipi. 

Ren Geyiği olarak bilinen bu hayvanların fotoğrafını çekmeye çalışacağım. Gördüğünüz bu hayvanlar bodur ve ayakları çok kısa. Bu bölgenin şiddetli soğukları nedeniyle kendilerini içe büzüyorlar. Az gelişiyor ve az büyüyorlar. Diğer coğrafyalardaki ren geyikleri daha irice ve bacakları daha uzundur.

Beyaz ayılar her an çıkabilir, sürekli uyanık ve tetikte olmamız gerekiyor. Bu yüzden sürekli nöbette olmalıyız. Sürekli yanımızda bir silah bulundurmalısınız. Şuan yanımdaki silah bir tabanca. Mermisine biz tenure kurşunu diyoruz. Korkunç bir ses gücüne sahip. Silah tek mermi alıyor ve ateş ediyorsunuz. Korkutmayı amaçlıyor. Öldürmüyor. Çok yakınlaşırsa başka bir silahımız daha var, onunla öldürebiliriz. Tehlike olmadıkça öldürme hakkınız yok, Korkutup kaçırtmalısınız.

Barentsburg’a doğru yola çıkmak üzere hazırız. Svalbard adasında bulunan Barentsburg Rusya’ya bağlı bir köy. Bu köy Longyearbyen’e 50 km uzaklıkta yer alıyor. Rusya’da görüşürüz.

Bakın ne ile karşılaştık. Bu ayılar tarafından parçalanarak yenmiş bir Ren geyiği. Geriye sadece kemikleri kalmış. Bu da doğanın bir parçası.

Yol alırken çok dikkatli olmalıyız.  Çünkü buzullar arasında çok sayıda yarık ve çatlak bulunuyor. Eğer çatlaklardan birine düşersek çıkmak mümkün değil.

Dünyanın en güzel duygusu doğada olmak ve doğa fotoğrafları çekmek. En büyük tutkum bu.

Gördüğünüz bu küçük köyün ismi Kolsbey.  Kolsbey yaklaşık 1960’lı yıllarda Ruslar tarafından kurulan küçük bir köy. Köyü yeraltındaki kömürü çıkarmak amacıyla kurdular. Dikkatli bakarsanız orada kömür çıkarmak amacıyla kurulan bir ocak görebilirsiniz. Norveç onlara kömür çıkarmaları için yer verdi. yaklaşık 50 kişi orada yaşıyordu. Yaşayacakları binaları kurmak için tam 3 yıl çalıştılar. 3 yıl da kömür çıkardılar. Peki daha sonra ne oldu?

Eğer iyice bakarsanız suyun orta yerinin beyaz olduğunu görebilirsiniz. Tahminen oradaki suyun derinliği on santim kadar. O kadar çalışmadan ve masraftan sonra gördüler ki denizin o bölgede derinliği sadece 10 santimmetre. Büyük gemiler giremiyordu. Buradan ta ki oraya kadar bir teleferik yaparak kömürü taşımak ve çıkarmak istediler. Ama bunun için de çok büyük bir masraf gerekiyordu. En sonunda hepsi geldikleri yerlere geri dönmek zorunda kaldı. Şimdilerde kimse burada yaşamıyor.

Barentsburg, Svalbard’da bulunan bir Rus kenti. Bir kömür kenti olarak biliniyor. Bu kentin nüfusu 400 kişi.  Kentin nüfusu Ruslar ve Ukraynalılardan oluşuyor. Ruslar 1930 yılında bu kente yerleştiler. Norveç ile yaptıkları anlaşma sonucunda bu kentte kömürü çıkarmaya başladılar.

Bakın yükü ne.

Yılda 120 ton kömür çıkarıyorlar.  Çıkarılan kömürün 30 tonu kentin enerji ihtayacı için kullanılıyor. Geri kalanı ise dış ülkelere satılıyor. Evlerinin rengarenk olduğunu görüyorsunuz. Gözleri kar beyazlığında bozulmasın diye böyle bir yöntem seçilmiş.

Ayının yediği ya da açlıktan ölmüş bir hayvanın kalıntıları. Buzulların içerisinde yaşayan canlılar için yiyecek temin etmek çok zor. Çünkü her yer buz içerisinde. Ren geyiğine ait bir boynuza benziyor. Bu tür hayvanlar için buzlar arasında yiyecek bulmak çok zor.

Isfjord Radio 1933 yılında Svalbard’da kurulan Norveçli bir radyo kanalı. Isfjord Radio’da konaklamaya niyetiniz varsa bir gün öncesinden telefonla arayarak yemek yapmalarını istemelisiniz.

Bu bölgenin doğası Svalbard’ın diğer bölgelerinden çok farklı ve özel. Isfjord Radio’nun kıyısında olduğu deniz ve çevresindeki dağlar onun doğasını diğer yerlerden daha özel kılıyor. 

Bu bir balinanın iskeleti. Gerçekten çok güzel. Bu büyük bir balinanın omurgasının iskeleti.

Otele dönmek için yola çıkıyoruz, saat gecenin 02:00’si. Çok özel bir manzara ile karşılaştım. Durdum ve birkaç kare resim çektim.

Svalbard’da altı ay gece altı ay gündüz olur. Yaz aylarında gece saat 12:00’de bile güneş gökyüzündedir, kışları ise gündüz 12:00’de bile gece gibi karanlıktır. Gördüğünüz gibi güneş gökyüzünde ve oldukça parlak. Şuan saatlerimiz gece 03:00’ü gösteriyor.

Yol almak için motorlarımızın deposunu benzinle fulluyoruz. Burası benzin alabileceğimiz yerleşik yaşamın olduğu en son nokta. Benimle gelin.

Juan Olaff bir Norveçli. Çok iyi bir insan. Benim rehberim. Yaklaşık 10 yıldır Svalbard’a yaşıyor. Kendisi aslen Norveç’in Tønsberg şehrinden. Oslo’ya 1 saat uzaklıkta bir şehir. Çok değerli, çok yetenekli ve çok dost canlısı bir insan. Bizim Svalbard’aki rehberimiz.

1976’dan beri beyaz ayıların avlanması yasak. O zamanlar bin kadar beyaz ayı vardı. Şimdilerde dediklerine göre 3 bin 400 beyaz ayı var.

William Nois Norveçli bir adamdı. Karşıda gördüğünüz evlerde yaşıyordu. Kendisi eşi ve 3 çocuğu ile birlikte orada tek başına yaşıyorlardı. Bu adam tek başına 420 beyaz ayı öldürdü.

Burası Fredheim. William Nois’un yaşadığı yer. Şurası William Nois’un yaşadığı ev. Evini restore etmişler ve ülkesinin bayrağını asmışlar. Ancak şimdi kimseyi göremiyoruz.

Bu William Nois’un avladığı hayvanların etini sakladığı soğuk deposu. Beyaz ayılar ise kokularını alarak buraya kadar geliyordu. O şu evlerde kalıyordu. Ayılar yiyecek kokusunu alıp geldiğinde William Nois evinde nişan alarak tek tek ayılara nişan alıyor ve öldürüyordu. Hepsini silahla öldürdü. Dünyada tek başına en çok beyaz ayı öldüren tek insan diyebiliriz.

Gördüğünüz gibi yarısı su diğer yarısı ise beyazlarla kaplı. Bazı yerlerde buz var. Motorunuzla geçerseniz suya düşebilirsiniz. Ben olsam motorumla üzerinden geçmiştim. Çünkü buraları bilmem, tanımam. Bu yüzden Svalbard’a doğa içerisinde bir gezinti yaptığınızda bir rehberin size eşlik etmesi çok önemli. Tek başına bunu başarmanız mümkün değil. Hem ayı tehlikesi hem de tanımadığınız bazı bölgelerde kara saplanabilir veya denize düşebilir, suda yaşayan hayvanlara yem olabilirsiniz.

Aşağıda buzların üzerinde bir fok görmüş, büyük ihtimalle orada ayı da var. Gidip görelim.

Orada bir fok görüyorum. Fokların olduğu yerde ayı da vardır. Buzun üzerinde büyük bir fok var.

Evet, Svalbard’da 3 bin 400 ayıya karşılık 2 bin insan yaşıyor. Ama Svalbard’ın 500 km uzunluğunda olduğunu unutmayalım. Svalbard çok büyük bu yüzden ayılar özgürce dolaşabiliyorlar. Bazen aylarca gezersiniz ama bir tek ayıya bile rastlamazsınız. Ama bazen bir bakarsınız 6 ayı aynı anda çarşının içinde dolaşıyordur.

Ooo bir ayının ayak izleri. Her bir ayağı  bir filin ayakları kadar büyük. O kadar büyük ki. Bakın bu iz ayının ayak izi. Ne kadar büyük.

Öyle anlaşılıyor ki şuradan gelmiş ve bu yöne gitmiş. Çünkü pençelerinin yönü bu tarafa doğru. Şurdan gelmiş ve bu yöne doğru dört ayakları üzerinde ilerlemiş. Çok tehlikeli.

Bu çok büyük bir ayı olmalı çünkü ayak izleri çok büyük.

Burası çok tehlikeli. Çok dikkatli olmalıyız. Hem ayı var. Hem de bir buz üzerindeyiz. Buzun bazı yerleri çok ince, kırılabilir ve içerisine düşebiliriz. Dün burada çok tehlikeli bir durumla karşılaştık. Dün burada ayı arıyorduk. Yanımdaki arkadaşın motorunun üzerinde yedek benzin vardı, çok ağırdı, kara saplandılar.

Bakın burada motorun yarısı suya girdi. Öndeki motor geçti arkasındaki yarısı suya battı. Hayatımda hiç bu kadar korkmamıştım. Eğer suya düşseydi ne yapacaktık? Denizin dibindeki hayvanlara yem olacaktı.

Bu gece buraya kar yağmıştı. Gördüğünüz gibi o yüzden izlerini biraz kapatmış. Ama yeri hala belli.

Gerçekten çok çok tehlikeli.

Svalbard’anın doğusuna  büyük okyanusa doğru ayıları görmek için gidiyoruz.  Ayılar yiyecek temin etmek için en çok o bölgede yaşıyorlar. Benimle gelin bakalım orada nelerle karşılaşacağız.

Gördüğünüz bir fok. Birkaç fotoğrafını çekme fırsatı buldum. Çok hızla kaçarak saklandı ve denize döndü.

Şuan bir denizin üzerinde duruyoruz. Deniz buz tutmuş. Bu denizin kıyısı. Denizin üzerinde durmuşuz şu an. Ayağımı bastığımda biraz çöktüğünü hissettim ve korktum. Fakat hayır. Burada bir çatlak var ve buradan buzun çok kalın olduğunu görüyorum.

Her an tetikte olmalıyız. Burada her zaman bir ayı ile karşılaşmak mümkün. Kendimizi korumamız gerekiyor.

Dağlardan koca koca kayalar düşer ama burada ise kocaman buz parçaları düşüyor.

Bu buz kütlesi 45-50 metre yüksekliğinde. Benim üzerinde olduğum buz muhtemelen 5 metre kalınlığında. Bu buz dağları yüzlerce metre yüksekliğinde olmalı.

Duyuyor musunuz?  Beş bin yıllık buz çözülmeye başlıyor. Böyle konuşunca ürperiyorum, tüylerim diken diken oluyor. Hayat ne büyük bir değişim yaşıyor? Doğayı korumak her birimizin görevi. Teşekkürler sana Allahım. Teşekkürler sana Allahım bize bu kara parçasını bağışladığın için. Bize bahşedilen bu güzellikleri korumak hepimizin görevi. Yoksa hepimizin hayatı son bulacak. Ancak biricik olan doğamızı bizden sonra gelenler için korumalıyız.

Nasıl tarif edeceğimi bilmiyorum. Bu eşsiz doğayı tarif etmek için hiç bir kelime bulamıyorum, kelimeler yetersiz kalıyor. Maşallah.

Rehberim beni geriye çağırıyor. Yükseklerden bir buz parçası düşerse hayatıma mal olabilir.

Bu buzulların harikulade bir manzarası var. Ama maalesef 3 haftalık gezimin ardından başladığım yere geri döndüğümde devası buz kütlesinin erdiğini gördüm.

Şu an bulunduğum yer Svalbard’ın Longyearbyen kenti. Bu gördüğünüz su 30 yıl önce tamamen buzdu. Ancak şimdi artık iklim değişikliği nedeniyle belkide bir daha hiç buz tutmayacak. Son yıllarda iklim değişikliği nedeniyle o kadar çok değişiklik yaşanıyor ki, her saat Svalbard’aki buzların 4 ile 5 ton buz eriyor.

Yaşadığımız yerlerde bizim bununla karşılaştırabileceğimiz bir şeyimiz olmadığı için bu buzulların ne kadar çabuk eridiğini bilemiyoruz ve doğanın her geçen gün nasıl yok olduğunu fark edemiyoruz.

Doğayı en iyi şekilde korumak hepimizin en önemli görevi.

Yorumlar

Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın

Yorum yazın

Gerekli
Gerekli