Erbil (Rûdaw) - Enfal soykırımının üzerinden 36 yıl geçmesine rağmen şehit yakınları hâlâ cenazelerinin iade edilmesini bekliyor. Enfal soykırımından sağ kurtulanlar ve kurbanların yakınları Irak’ın güneyindeki Semawa çölünde bulunan Nugra Salman Kalesi'nde o süreci ve aradan geçen 36 yılı anlattı.
Dönemin Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin'in talimatı ile Baas rejimi tarafından 1986'da başlatılan ve 8 aşamada hayata geçirilen Enfal Soykırımı Harekatında iki yıl içerisinde 182 binden fazla Kürt katledildi.
Harekat, 14 Nisan 1988'de Süleymaniye’nin güneyindeki Garmiyan bölgesinde başladı.
Enfal soykırımı
Kürtlere her türlü vahşeti ve zulmü reva gören dönemin Irak Baas rejimi, yaptığı toplu kıyımı, köylerin yakılıp yıkılmasını, sivil yerleşim yerlerini kimyasal silahlarla bombalamayı, kadınların esir alınması ve çocukların katledilmesini dini açıdan meşrulaştırmak için bu ölüm operasyonlarına "Enfal" adını verdi.
Enfal soykırımından önce tarihte “Barzan Enfali” olarak bilinen katliam yaşandı. 31 Temmuz 1983 tarihinde Barzani aşireti ve ailesi mensubu binlerce kişi Suudi Arabistan-Irak sınırındaki Musenna Çölü'nde yaşamaya mahkûm edildi. Bunlardan 8 bin erkek, kumlara gömülmek suretiyle katledildi.
Enfal kelimesi Arapça sözlükte "ganimet, savaş ganimeti, düşman mallarının yağmalanması" anlamına geliyor.
Nugre Selman Kalesi vahşetin tanığı oldu
Irak’ın Mussenna vilayetinde bulunan Semawa çölünün ortasındaki Nugre Selman Kalesi, soykırım döneminde bir toplama kampı olarak kullanıldı.
Adı, “ölüm kampı” olarak soykırım ile özdeşleşti. Buraya getirilen binlerce kişi işkenceden geçirildi, katledilerek toplu mezarlara gömüldü.
Rûdaw TV’de yayınlanan “Legel Renc” (Renc İle) programının bu haftaki konusu Enfal ve sonrasında yaşanan büyük mağduriyetler oldu.
Nugre Selman’da çekilen programa o dönemin canlı tanıklarının yanı sıra yazarlar, araştırmacılar, müzisyenler, şair ve siyasi tutuklular da katıldı.
Renc ve konukları, Baas rejiminin Kürt halkına karşı işlediği soykırım suçunu çeşitli yönleriyle ele aldı.
“Hala Enfali yaşıyoruz”
Programın konuklarından yazar ve felsefe araştırmacısı Faruk Refik, Enfal'in tarihte eşi benzeri görülmemiş bir katliam olduğunu ve Kürtlerin hâlâ Enfal trajedisini yaşadığını söyledi.
Refik, “Enfal bir günde olup bitmedi. Bugün de Enfal içinde Enfal yaşıyoruz. Ama toplum olarak bunun bilincinde değiliz. Hafızamızın aldatmak ve zorla unutmak istiyoruz. Bunun sebebi Enfal'in acılarına tahammül edemeyişimiz de olabilir. Bu trajediye karşı gerekli tutumu alamadığımızı biliyoruz, bu yüzden görmezden gelmek istiyoruz” dedi.
Baas rejiminin 2003’te devrilmesinin ardından Irak Yüksek Ceza Mahkemesi’nde 423 kişi hakkında, Enfal, Barzan, Halepçe katliamları nedeniyle haklarında dava açıldı.
Ancak peş peşe gelen Irak hükümetleri, suçluların bulunup yargılanması, mağdur ailelerin tazmin edilmesi ve katledilenlerin kemiklerinin bulunup iade edilmesi konusunda üzerine düşen görevi yapmadı.
Faruk Refik, mevcut Bağdat yönetiminin Kürt halkının taleplerine yanıt verme konusunda Baas rejiminden daha isteksiz olduğunu belirterek “Şu anda Irak'ı yöneten şey devlet değil, kendini dayatan bir grup milistir" dedi.
“21. yüzyıl Kürtlerin diriliş yüzyılıdır”
Kürt yazar ve politikacı Abubekir Karwani de 21. yüzyılın Orta Doğu'da Kürtlerin diriliş yüzyılı olacağına inandığını söyledi.
Karwani, “Irak, Kürt milliyetçiliğinin altyapısını yok ederek Kürtleri ülkeden çıkarmak istiyordu. Kültürünü, dilini ve her şeyini tamamen sona erdireceğini sanıyordu. Ancak Kürtler direndi, dolayısıyla 21. yüzyıl Orta Doğu'da Kürtlerin dirilişi yüzyılı olacak” dedi.
Enfal'in tarihsel nedenlerini anlatan siyasetçi, “Bu soykırımın en büyük nedenlerinden biri de Lozan'da yaşanan büyük trajediydi. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra dünyanın hatırası çizildiğinde Kürtler devletsiz bırakıldı. Lozan Anlaşması ile bu uluslararası bir anlaşmaya dönüştü. Bu bizi başkalarının kanlı bir şekilde milliyet haline gelmesinin aracı oldu” diye konuştu.
“Enfal Kürdistan toplumunun meselesi haline gelmedi”
Süleymaniye Kültür ve Sanat İşleri Genel Müdürü Muhsin Edib de Enfal'i devam eden bir süreç olarak tanımladı.
Bu konunun henüz Kürdistan toplumunda “önemli bir sorun haline gelmediğini” düşünen Edib, “Enfal'in 1988'de biteceğini düşünüyorduk ama 2014'te Şengal’de yeniden ortaya çıktı. Yine 2018’de Efrin'de derinleştiğini gördük. Enfal bir suçlunun öfkeyle verdiği ani bir karar değil, bir süreç ve bunun bilincinde olmalıyız" yorumunu yaptı.
Edib, "Enfal Kürdistan toplumunun önemli bir meselesi haline gelmedi, uluslararası bir dava haline dönüşmedi” diyerek bu konuda Kürt halkının temsilcilerine düşen görevleri hatırlattı.
Müzisyen Abdullah Cemal Sergirme, Enfal’in sadece fiziki değil, sosyal, kültürel, dini açıdan bir kıyım olduğunu söyledi.
Müzisyen Seyyid Ahmed Rewanduzi de bu tür felaketlerin bir daha yaşanmaması için Kürtlerin birliğinin çok önemli olduğuna işaret etti.
Çermo Üniversitesi öğretim görevlisi Huner Emin de “Enfal için yas aşaması sona ermeden bunun uluslararası düzeyde soykırım olarak tanınmasına yönelik ciddi bir çalışma yapılamaz” tespitinde bulundu.
“Toplu mezarlar açılmalı, kemikler iade edilmeli”
Soykırım araştırmacısı ve üniversite öğretim görevlisi Meriwan Abdulmeci de soykırım döneminde binlerce kişinin katledildiğini, toplu mezarlara gömüldüğünü ve hala bir çoğunun mezar yerlerinin kayıp olduğunu hatırlattı.
Bulunan toplu mezarlara sahip çıkılması, bir an önce açılması, DNA testi yapılarak kemiklerin yakınlarına teslim edilmesi gerektiğini vurgulayan Abdulmecid, ““Utanıyorum çünkü 36 yıldır bu kemikler çölde bırakılıyorlar. Toplu mezarlar açılmalı ve kemikler şehit ailelerine iade edilmeli, belli bir mezar yerleri olmalı. Öte yandan bir kültür haline gelmesi için Kürt halkının her yıl Nugre Selman’ı ziyaret etmesi gerekiyor” dedi.
Abdulmecid, “Uluslararası Soykırım Suçu'na göre Nugre Selman, Irak devletinin insanları topladığı, daha sonra toplu mezarlara götürüp diri diri gömdüğü suçun ikinci aşamasıdır. Dolayısıyla bu toplu mezarların korunması ulusal bir mesele haline gelmeli” diye konuştu.
Enfal suçunun soykırım olarak tanınması önündeki engeller
Enfal suçu henüz uluslararası alanda soykırım olarak tanınmadı.
Meriwan Abdulmecid, sorunu uluslararası mahkemelerin yapısına bağlayarak, “Uluslararası mahkemelerin dayandığı ilkeler bağımsız devlete dayanıyor. Kendisine karşı suç işlenen ulusun, bu sorunu çözebilecek bağımsız bir devlete ve kuruluşa sahip olması gerekir” diye konuştu.
Ebubekir Karwani de Kürtlerin Irak'taki kötü yapılanmanın, Baas ideolojisi ve militarizmin kurbanı olduğunu belirterek, “ Aynı şekilde Kürtler devletin merkezde olduğu, devlet dışında hiçbir milletin hakkının göz önünde bulundurulmadığı adaletsiz bir uluslararası sistemin de kurbanıdır. Bir devletin egemenliği ve başka ülkelerin onların iç işlerine karışmaması ilkesi devletlere kendi topraklarında yaşayan milletlere karşı her türlü suçu işleme yolu açıyor. Uluslararası hukuk açısından Birleşmiş Milletler'de bu durumun temsilcisidir. Onlar haklarımız için mücadele eden peşmergelerimizi bölücü, soykırımı gerçekleştiren gücü ise resmi ordu olarak tanıdılar” ifadelerini kullandı.
Enfal ve Araplaştırma aynı şey
Yazar ve akademisyen Şerko Kurmanc, Enfal ve Araplaştırma politikalarının ayrılmaz bir politikanın parçaları olduğunu söyledi.
Kurmanc, "Enfal katliamı sadece Baas rejimiyle sınırlandırılmamalı. Irak devleti başından beri Kürt milletini yok etme ümidiyle kurulmuştur. Enfal ve Araplaştırma birbirinden ayrılamaz. Aslında Enfal'in en büyük nedeni Araplaştırma sürecinin uygulanmasıydı” dedi.
İerko Kumanc, “Kerkük hâlâ Araplaştırılıyor. Ne Sünni ne de Şii Araplar, Devrimci Liderlik Konseyi'nin çıkardığı tüm kararları ve yasaları yeni Irak’ta iptal etmeye hazır değil” şeklinde konuştu.
“Enfal'i tanıtmak için güçlü araç sinema”
Erbilli yönetmen Şaxewan Mustafa da, Enfal sürecinin tüm dünyaya tanıtılması için en güçlü araçlardan birinin dinema olduğunu söyledi.
Mustafa, “Sinemanın trajedilerin uluslararası topluma tanıtılmasında büyük bir güç olduğuna inanıyorum” dedi.
Enfal hakkında anlatılacak ve sinemaya uyarlanacak binlerce hikaye bulunduğunu anlatan Mustafa, “Enfal hakkında iyi bir film yapalım, tüm dünyaya gösterelim. Yüzlerce yıldır kendi toprağına, kültürüne, kimliğine sahip olmasına izin verilmeyen bir milletin var olduğunu anlatalım” görüşünü dile getirdi.
Sinema eleştirmeni Karimok Gafur da, “Trajedilerin tekrarlanmaması konusunda endişe duyan bir millet bu konu üzerinde çalışmalı” yorumunu yaptı.
Nugre Selman yolu ölümü hatırlattı
Programın konuğu olan ve o dönemin canlı tanığı olanlar da Nugre Selman Kalesi’nde yaşadıklarını anlattı.
Wirya Muhammed, ailesi ile birlikte Nugre Selman’a götürüldüğünde henüz iki yaşındaydı.
“Cehennemin Kapısı” olarak bilinen çöl ortasındaki bu kaleye hareket ederken Wirya Muhammed, duygularını dile getirdi.
Muhammed, “Bu çöle doğru hareket ederken henüz 2 yaşındaydım, annemle birlikte yürüyorduk. Şimdi merak ediyorum, annem o zaman susamış mıydı? Bana verecek sütü var mıydı? Yolculuk boyunca 2 yaşındaki bir çocuğun duygularını düşünüyorum” dedi.
Wirya Muhammed’in ailesi, Nugre Selman’da geçen acı ve işkence dolu günlerin ardından çıkarılan sözde “af” ile serbest bırakılıyor. Muhammed, kendisineden bir kaç yaş büyük olan kardeşinin Baas askeri tarafından kafasına vurulan darbe nedeniyle bir gözünü kaybettiğini anlattı.
“Büyükannem ölene kadar da babamın dönmesini bekledi”
Yüksek lisans öğrencisi olan ve Wirya gibi çocukluğunda o zulme şahit olan Helo Tahir de bu yola giden ve bir daha geri dönmeyen babası için konuştu.
Tahir, "Baas rejiminin Kürtlere karşı işlediği en büyük suçlardan biri de çocukların baba sevgisinden mahrum bırakılması oldu” dedi.
Helo Tahir, “Büyükannem öldüğü güne kadar da her gün kapıda babamın dönmesini bekledi. Bana , ‘ben ölürsem ve baban dönerse onu karnındaki nişandan tanırsın’ derdi. Şimdi Nugre Selman’a doğru giderken her an ölecekmişim gibi hissediyorum” sözleri ile duygularını dile getirdi.
"Kardeşim açlıktan öldü, onu kendi ellerimle gömdüm"
Programın katılımcılarından biri de Nugre Selman’a hapsedilen ailesinden kurtulan tek kişi olduğunu anlattı.
“Ailemden bazılarının cesedi bu hapishanenin kapısında köpekler tarafından yenildi” diyen mağdur, o zaman 16 yaşında olduğunu belirterek, “Kardeşim açlıktan öldü, onu kendi ellerimle gömdüm. Benim bildiğim bu kalenin altında 52 kişinin cenazesi gömülü” dedi.
Programının konuğu diğer bir kadın da buraya getirildiğinde 15 yaşında olduğunu ve iki kız kardeşi ile hapishaneden sağ kurtulduğunu anlattı.
Acısının hala diri olduğunu belerten kadın, “Kürdistan Bölgesi hükümetinden Enfal kurbanlarının kemiklerini geri getirmesini istedik. 36 yıldır bu talebi yineliyoruz. Kürtler birlik olursa bu sefaleti bir daha yaşamazlar” dedi.
Behdinan Enfali daha farklı işledi
Şair Burhan Zeberi de Behdinan bölgesinde (Duhok-Zaho-Amedi) Enfal soykırımının farklı işlediğini anlattı.
Zebari, “Çünkü Behdinan’da insanları köy meydanlarında toplayıp kurşuna dizdiler. Çok az kişi sürgün edilerek buralara getirildi” şeklinde konuştu.
Araştırmacı Ali Bendi, Behdinan bölgesinde 5 bin kişinin katledildiğini, 2 bin kişinin de hala akıbetlerinin bilinmediğini söyledi.
Dönemin siyasi tutuklularından Mesud Eyüp de, köylerinin kimyasal silahlarla bombalandığını, 3 kardeşinin kimyasal gazdan zehirlenerek hayatını kaybettiğini dile getirdi.
Eyüp, “Annem ölene kadar da o günün acısı ile yaşadı” dedi.
“Toplu mezarların bulunduğu arazileri satın alıyoruz”
Nugre Selman çevresinde toplu mezarların bulunduğu arazilerde yöre halkının ziraat yaptığını belirten başka bir kurban yakını, “Toplu mezarların üzerine mezar taşı diktik. Bölgede yaşayanlar utanır da burada tarım yapmaz diye. Çünkü gelip buraları tarla haline getiriyorlar. Geçen hafta köylülerden biri bahçesine su salmış, toprağın altından kemikler çıkmış” diye anlattı.
Başkan bir kurban yakını da, “Arazilerin sahipleri burası bize ait diyor. Biz toplu mezarların bulunduğu arazileri tarım yapılmasın diye satın alıyoruz” ifadelerini kullandı.
Yorumlar
Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın
Yorum yazın