RÛDAW ÖZEL – Türkiye’de Kürt meselesi nereye doğru gidiyor?
İstanbul (Rûdaw) – Türkiye’de hükumet Kürt meselesinin tamamen çözüldüğünü, Kürt sorunu diye bir sorun kalmadığını, “terör ve bölücülük sorunu olduğunu” savunuyor. Ancak diğer aktörler Kürt sorunun toplumsal barış ve huzurun önündeki en büyük engel olduğunu, sorunun etno-politik bir sorun olduğunu düşünüyor.
Öte yandan, gerek AK Parti’den ayrılan Gelecek Partisi ve DEVA Partisi, sorunun çözümü konusunda “anadilde eğitim ve temel haklar” gibi bazı adımları program ve söylemine koymuş durumda.
Muhalefetin en güçlü partisi konumunda olan CHP ise, sorunu Meclis’te çözeceğine dair vaatlerde bulunarak bu konudaki klasik yaklaşımını değiştirme eğiliminde olduğunu gösteriyor.
Tüm bu durum, Kürt meselesinin önümüzdeki dönemde de Türkiye’nin gündemindeki en temel konulardan biri olacağına işaret ediyor.
Rûdaw TV’de yayınlanan ve Hêvîdar Zana’nın moderatörlüğünü yaptığı programa katılan Gelecek Partisi Genel Başkan Danışmanı gazeteci-yazar İlhami Işık, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Şırnak Milletvekili Hasan Özgüneş ve İnsan ve Özgürlük Partisi (PİA) Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Kaya, Türkiye’de Kürt meselesi, bugüne kadar atılan adımlar, iktidar ve muhalefetin konuya yaklaşımını ve Kürt partilerin çabalarını değerlendirdi.
Işık: Kürt meselesi acil olmasına rağmen öncelik edilmedi
Yazar İlhami Işık, Türkiye’de bu kadar acil olmasına ve Türkiye siyasetini kilitlemesine rağmen Kürt meselesinin öncelikler arasında olmadığına dikkat çekti.
“Bugün Türkiye siyasetçi sert milliyetçi bir kompozisyon içerisinde kendisini ifade ederken bunu Kürt meselesindeki duruşu ile tarif etmek gerekiyor. Buna rağmen öncelikler arasında olmadı” diyen Işık, şöyle devam etti:
“Tabi bunun bir çok nedeni var. Bir reddi miras ile imparatorluk bakiyesini yeni bir ulus inşası ile bugüne kadar sürdürmenin getirdiği bir durumdur. Göreceli olarak belli dönemlerde biraz nefes almalar olmakla beraber değişmeyen üç zehirli saçayağı var. Yok sayma, bölücülük, terör ve şiddet. Ama hiç bir dönem bu dönemdeki kadar üçünün bir arada değerlendirildiği ve empoze edildiği olmadı. yani dönemsel olarak bir dönem Kürtler ve Kürt meselesi yok sayılmıştır, sonra bölücülük olarak değerlendirilmiştir, uzun bir süre de terör ve şiddet üzerinden Kürtlüğün tarihi yapılmıştır. Ama bu dönem üçü de bir aradadır. Bu kadar vahim bir tabloya rağmen öncelikler arasında durmayan bir mesele halindedir. Dünya genelinde koronavirüs salgını, yaşanan ekonomik sorunlar ve Türkiye’de ekstra iktidarın bunu yönetememesi, bu konudaki duruşu bunu ötelemek durumunda bırakmıştır. Yoksulluk, açlık, işsizlik ve buna benzer problemler doğal olarak sayıla bilir ama özü itibariyle Türkiye’de ekonominin kötü gidişinin ana eksenlerinden bir tanes Kürt meselesinin çözülmemesidir. Siyasetin tümü ile kilitlenmesi, çağdaş, demokratik, her kesin kendisini ifade edebileceği, normal bir ülke olmanın önündeki ana engellerden bir tanesidir Kürt meselesi. Her şeyi kapsayan bir mesele olmasına rağmen ısrarla bir tehlike, yok sayma ve görmeme politikası Türk siyasetinin özümsediği yol haline gelmiş durumda.”
Kaya: İktidar görmese de toplum meselenin özünün Kürt meselesi olduğunu görüyor
PİA Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Kaya da, “Türkiye’nin temel gündemi Kürt sorunu olmalıydı. Fakat iktidar bu sorunu gündemine almak istemediği ve mümkünse gündeme dahil getirmediği için tartışmıyor. Fakat iktidar ve çevresindeki havuz medyası istediği kadar tali bir mesele gibi yansıtsa da Türkiye’nin en büyük sorunu olarak toplumun ve siyasetin gündeminde bulunuyor. 2021’de Türkiye’nin gündemi ağırlıkta ekonomiydi. Fakat siyasetle ilgilenen herkes ve tabi ki halk da bu sorunun kökeninde Kürt meselesi olduğunu biliyor. İktidar ve medyası görmese de toplum meselenin özünün Kürt meselesi olduğunu görüyor” dedi.
“Öte yandan Kürt siyasetinin de zayıflamış değil” diyen Kaya, şunları kaydetti:
“Evet doğru Kürt siyaseti büyük bir bası ve saldırı altında. Bir taraftan Kürt partilere yönelik kapatma davaları, diğer taraftan partilerin açılmasına izin verilmemesi durumu var. Bildiğini gibi HDP’nin kapatılmasına ilişkin açılan bir dava var. Kürt siyasetçilere siyaset yasağı isteniyor. Diğer taraftan İnsan ve Özgürlük Partisi yaklaşık 4 yıldır resmi başvuru yapmasına rağmen hala bu kabul edilmiş değil. Kürt sorunu Türkiye medyasında konuşulmuyor, bir yasak ve sansür uygulanıyor. İktidar medyasında bir tartışa olsa da kendileri çalıp kendileri oynuyor, içinde bir Kürt temsilciye yer verilmiyor. Kürtler olmadan Kürt meselesi tartışılıyor.”
Özgüneş: Ne Rojava’da ne de burada Kürtler iktidarın talebini kabul etmedi
HDP milletvekili Hasan Özgüneş de 2012’de HDP de, PKK de ve diğer tüm Kürt güçlerin de Kürt meselesini çözmeye hazır olduğunu belirterek, şunları söyledi:
“HDP devletin izni ile 10 defa Kandil’e gitti, sayın Öcalan’dan mektuplar getirdi, bu sorumluluğu üzerine aldı. AKP ve diğer partilerle görüştü, Meclis’te bunu dile getirdi. Fakat AKP hükumeti 2014’te Rojava’da Kürtlerin bir statü sahibi olacağını gördüğünde korktu. Biz Güney’de istemediğimiz bir durumla karşılaştık, orada bir federasyon olmasını istemiyorduk, aynısını Rojava’da da oluşuyor. Yani Kürt meselesini Kürtlerin statü sahibi olması temelinde değil, bir takım bireysel haklarla çözmek istediler. İşte gazete ve dergileriniz var, şarkılarınız söyleniyor, seçmeli derslerle dilinizi öğrenebilirsiniz, size bir de televizyon açtık ve mesele bitti dediler.
Ancak Kürt halkının bunu kabul etmediğini, Türkiye’nin demokratikleşmesini ve kendi kaderlerini tayin etmek istediklerini, kendi kendilerini yönetmek istediğini, haklarının anayasal güvenceye kavuşturulması istediğini gördüklerini bunu bunu kendilerine tehlike ve devletin temellerinin yıkılışı şeklinde gördüler. Hatta sayın Öcalan’a şunları söylediler; bu söyledikleriniz net bir şekilde ifade edilmemiş. Rojava’da bizim desteklediğimiz muhalefe katılın, birlikte Suriye iktidarını devirsinler, sonrasında Şam’da size ne hak verirlerse onu kabul edin dediler. E zaten onlar ‘Kürtler kafirdir, kafaları kesilmeli’ diyorlardı. Bunlar Kürtlere ne hak verebilirdi ki? Bu yüzden ne Rojava’da halk bunu kabul etti, ne de Kuzeyde onların istediğini biz kabul ettik. Bu yüzden 2014’te Yüksek Askeri Şura bir karar aldı. Kürt meselesinin yeniden inkar edilmesi ve savaş kararıydı bu. Erdoğan’ın kendisi; ‘masa yok, tekme vurduk’ demedi mi? Ancak daha sonra Kürtleri suçlamaya başladılar. HDP her yerde Kürt sorununun demokratik çözümü için sorumluluk almaya hazır olduğunu söylüyor zaten. Kırk yıldır savaş var, mağduriyet var, açlık var, inkar var, talan var ama çözüm yok. Ne Kürtler ne de Türkler çözüm bulabilmiş değil. Bu nedenle çözümün yolu masadan geçiyor. HDP bunu hep söylüyor. Fakat onlar HDP meşru değil, HDP, PKK’dir, kapatılmalıdır diyorlar.”
“Kürt sorunu kanser gibidir, tedavi edilmese öldürür”
Muhalefetin de artık “Kürt sorunu çözülmelidir, çünkü Türkiye’de siyaset tıkanmıştır” dediğini belirten Özgüneş, “Türkiye şimdi her kesi kendisine düşman yapmış durumda. Ekonomik anlamda çökmüş, toplumu bölmüş, bir kısmını dost, bir kısmını düşman ilan etmiş. Bu nedenle mecburiyetten bazı şeyler söylüyorlar. Ama hakikate baktığınızda yüz yıllık inkara ve Kürt halkının yok edilmesine dayalı bakış açısı değişmemiş. Osmanlı tarihinde de bunu görüyoruz. Her zaman meseleyi şiddet yolu ile çözmeyi denemişler, zor durumda kaldıklarında ise gelin oturup konuşalım demişler. Kürt sorunu bugün kanser gibidir. Demokrasinin, özgürlüklerin gelişmesini engelliyor. Toplumun huzura ve rahat bir psikolojiye kavuşmasına mani oluyor. Bir hastalık gibidir. Bu hastalığı tedavi etmezseniz sizi öldürür” değerlendirmesinde bulundu.
“Erdoğan da bunları kabul ediyor”
HDP olarak Türkiye’deki sorunların çözümü konusunda samimi olduklarını dile getiren Hasan Özgüneş, “Bir deklarasyon yayımladık. Ne AKP hükumeti ne MHP ne de kimse buna itiraz edemedi. Çünkü Türkiye’de herkesin faydalanacağı önerilerde bulunduk. Türkiye’de barış ve huzurun egemen olmasını ve Ortadoğu’ya örnek olmasını önerdik. Biz AKP hükumetine söyledik; Kürt halkı Selçuklular, Osmanlılar döneminde ittifak kurmuş, birlikte yaşamış. Demokratik birliktelik sağlanmış. 26 Kürt mirliği özgürce yaşamış. Birlikte Misak-i Milliyi kurmuş, Fransızlara karşı, İngilizlere karşı durmuş. Şeyh Mahmud İngilizlere karşı savaşmış. Kaderimiz birlikte demişler. Kürtlere otonomi vereceğiz demişsiniz. Atatürk’ün nutkunda, Meclis’in gizli belgelerinde var. Peki neden Kürtleri inkar ettiniz? Güneyi İngilizlere, Rojava’yı Fransızlara verdiniz. Kürtlerle ittifak yapmıştınız, söz vermiştiniz neden Musul’u İngilizlere, Rojava’yı Fransızlara neden verdiniz? Kürdistan’ı parçalayan, ihanet eden Kürtler midir siz mi? Biz bunları cesurca söylüyoruz. Erdoğan da bunları kabul ediyor” ifadelerini kullandı.
HDP’li vekil, “Kürt sorununun çözümü sadece Kürtlerle bağlantılı değil, dünya ile bağlantılıdır. 100 yıldır Türkiye devleti halkını, partisini, siyasetini milliyetçilik ve inkar üzerine inşa etmiş, bunu değiştirmek o kadar da kolay değil. HDP’nin elinde sihirli bir değnek yok ki değiştirsin. Ya da HDP, ‘sen beni kabul etmiyorsan ben de kendi devletimi kurarım’ diyecek bir güç değil. Kürtlerin ellerinde böyle bir imkan var mı. Ki zaten biz bunu halkların çıkarına görmüyoruz. Zaten halkları parçalayıp bir birine kırdırmak istiyorlar. İnançları bir birine düşürmek istiyorlar. Ortadoğu’da 100 yıldır olan budur. HDP ve Kürt güçleri çözüme hazırdır ama hazır olmayan Türk devleti, AKP-MHP iktidarıdır, Ergenekoncular da onların dostu oldu, Kürt güçlerini her yerde bitireceğiz dediler, bu yüzden çözüme yanaşmıyorlar” dedi.
Muhalefetin Türkiye’deki durumun gittikçe kötüye gittiğini gördüğünü ancak yüz yıllık milliyetçi düşünceyi aşamadığını belirten Özgüneş, “Demirel ne diyordu; Kürtlere elinizi vermeyin, yoksa gövdenizi de kaptırırsınız diyordu. Mesele HDP değil, Kürt partiler değil ki zaten Kuzey’de KDP, KKP ve bir çok Kürt partisi bizimle birlikte hareket ediyor. Ancak biz gücümüzü birleştirip bu zihniyeti değiştirmek için mücadele edebiliriz” şeklinde konuştu.
Işık: Hendek olaylarının ardından hiç bir demokratik tepki hayata geçirilemedi
Çözüm Sürecinde Kürt meselesinin neredeyse “son dakikalarının konuşulduğunu, her yerde barış rüzgarları estiğini, Kürdistan demenin, yazmanın olağan olduğu bir süreçten bugün yüz seksen derece dönüldüğünü anlatan Işık, “Sanki o günün Başbakanı, bugünün Cumhurbaşkanı Meclis’te muhalefeti ‘siz dünyadan bihabersiniz’ suçlamasıyla dile getirdiği bir konuşma hiç yaşanmadı. Sanki İmralı’ya gidiş-gelişler olmadı, hergün basın toplantıları yapılmadı, Newroz’da mektuplar hiç okunmadı. Sanki her şey bir hayalmiş gibi bize lanse ediliyor. Reddetme yani yaşanmamış bir hikaye olarak ‘siz bir serap gördünüz’ şeklinde empoze ediliyor maalesef. Aynı iktidar, aynı siyasi aktörler bugün ise çok farklı yaklaşıyor” yorumunu yaptı.
Bunun bir çok farklı nedeni olduğuna dikkat çeken İlhami Işık, “Dünyada Arap Baharı’nın estiği dönemin tersinin yaşanması, Suriye’deki iç savaş, Irak’taki durum, Türkiye’de iktidarın kendisini farklı şekle büründürmesi, Barış Sürecini yöneten aktörlerin yetersizliği, şiddete yönelik duruşlarını tümüyle ortaya koyamamaları, Hendek olayları ki o Kürt tarihinde bir faciadır, onun sarsıntısının meselenin güvenlik yaklaşımı ile tümüyle çözülebilecek inancını yaratması ki bu büyük bir travmadır. Çünkü ondan sonra hiç bir demokratik tepki hayata geçirilemedi. Eskiden itirazlarını binler, on binler, yüz binler sokaklarda ifade edebilirken ondan sonra sayı onlara, yüzlere düştü. Bir de her şeyi düşman görme ki mesele zaten Kürtlerse anında böyle ifade ediliyor. Bu tablo yaşanmayabilirdi. Sadece Türkiye’nin iç dengelerinden kaynaklı bir durum da değildi. Özellikle Arap Baharı’nın tersine dönmesi, burada Türkiye’nin aldığı pozisyon, bu pozisyonun dünyanın Arap Baharı’na bakışı ile ter orantılı olması, Kürt meselesinin de bu alanda Rojava ile beraber evreye yönelmesinin yaratmış olduğu korku, endişe, kaygı. Tüm bunlar bu ülkede Kürtlerin kendilerini en özgürce ifade edebileceği bir sürece ulaşması önünde bir engel teşkil etti” ifadelerini kullandı.
Işık, “AK Parti’nin bu dönüşü MHP ile ittifak yapmakla gerekçelendiriliyor. Bu konuda tüm sorumluluk iktidarın mı? Muhalefetin duruşu nedir?” sorusuna ise şu yanıtı verdi:
“Tamamen MHP’den ötürü AK Parti’nin şu anda kendisini böyle ifade ediyor demek bana doğru gelmiyor. AK Parti’nin duruşu ve meselelere bakışını ele aldığımız zaman, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra toplumun ilk defa bir darbeye karşı topyekün başkaldırısını kendisine sermaye edinmiş bir liderliğin meselelere bakış aşısı olarak da bakmak gerekiyor. Başkanlık sistemi böyle bir durumu katmerlişetirdi. MHP açısından bu önemli bir pozisyondu. Çünkü temel düşüncesi devlette var olmak olan bir partidir. Bu ittifak MHP’nin kendisini en iyi şekilde ifade etme ve devlete nüfuz etme anlamında son derece uygun koşullar yarattı. Ama AK Parti’nin ve liderinin öncelikleri arasındaydı böyle bir durum. 15 Temmuzdan evvel gerçekleşme şansı olmadığı için rafa kaldırılmıştı. Ama 15 Temmuz darbe girişimi böyle bir fırsat yarattı. Dünyadaki dalga da içe kapanmaya neden oldu. Bunu daha fazla demokrasi, özgürlük ve Kürt meselesinin barışçıl yollarla çözümü şeklinde ele alabilirdi. Şiddet dalgasına rağmen yapabilirdi. Ama tercihini daha fazla devletçi, daha fazla milliyetçi ve daha fazla güvenlikçi bir politikadan yana kullandı. Bunu tercih etmeyebilirdi. Dünyanın kendisine yönelik olumsuz algısını bu şekilde değiştirebilirdi. Bugün yaşadığımız sorunları yaşamayabilirdi. Ülke bu kadar tahribata da uğramazdı. Çünkü kurumlar kalmadı, mekanizmalar kalmadı, yuttu hepsini. Böyle olunca da konuşma ve diyalog imkanları da ortadan kalktı.”
“Kürtler farklı alternatifler arar”
PİA Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Kaya, “Kürtlerin en temel sorunu kendi aralarında güçlü bir birliğe sahip olmamalarıdır. Uzun yıllar da böyle oldu. Toplum içerisinde de Kürt siyasetine böyle bir eleştiri yöneltiliyordu” dedi.
Kürt siyasetinin bir tarafı olarak HDP ile işbirliği yaptıklarını ve seçimlere katıldıklarını anlatan Kaya, “Türkiye’de radikal milliyetçileri bir yana bırakın, diğer taraflar da Kürt sorununu bir insani sorun olarak dahi görülemiyor. Sanki sorun Kürtlerin eliyle inşa edilmiş yapmacık bir sorunmuş gibi görülüyor. Bu zihniyetin değiştirilmesi için Kürt siyaseti daha güçlü olmalı. Birlikte kardeşçe yaşamı savunmak doğru ama bu tek taraflı olmaz. Diğer tarafın da kardeşlik ve barış elini uzatmalı. Böyle olmayınca ister istemez Kürt siyaseti oturup farklı alternatifler arar. Yani Kürtler bu zihniyetin değişmesini beklemek zorunda değildir” değerlendirmesinde bulundu.
Işık: Çözüm için sadece Kürt meselesi denenmedi
Gelecek Partisi Genel Başkan Danışmanı gazeteci-yazar İlhami Işık, Gelecek ve DEVA gibi partilerin Türkiye siyasetinde yaşanan tıkanmanın bir sonucu ve ihtiyaç üzerine kurulduğunu, toplumun da bu partilere teveccüh gösterdiğini söyledi.
Işık, “Kürt meselesi özelinde konuşuyorsak eğer denenmeyen yol kalmadı. Güvenlikçi yol denendi, diyalog yolu da kısmen denendi ama Kürt meselesinin kendisi denenmedi. Muhakkak bir etiketle değerlendirildi. Yani Kürt meselesine şiddet gözlüğü ile bakıldı, ülkenin birliği, huzuru, kardeşliği babında bakıldı. İşte Misak-i Milli, devletin bölünmez bütünlüğü yada kimilerine göre anti-emperyalist mücadele olarak bakıldı ama Kürt meselesi hep ıskalandı. Onun insani, siyasal, kimlik boyutu, ekonomik, sosyal, psikolojik boyutu, yani kendi doğrumuzla Türkiye’deki gerçeğini de ıskalamadan bakma şansını yakalayamadık. Devlet her sıkıştığında güvenlikçi politikasını cepte hazır bekletti. Kürt meselesini savunanlar da daha fazla demokrasi ve ötekine tahammül yerine, daha sert yönelişlerle cevap verdi. Bunlar hiç bir meseleyi çözmüyor. Çünkü bu coğrafyada meseleler özgürlüklerin ilerletilmesi, ötekine daha fazla söz hakkı tanıma ile, diyalog ve kabullenme, biraz da kendinden vazgeçmeye yönelik daha gerçekçi politikalarla çözülebilir” diye konuştu.
Çözüm için kamuoyunun da uygun hale getirilmesi gerektiğini anlatan İlhami Işık, “Kürtler bu konuda olabilecek olumsuzlukları göğüslemeye, olumluyu daha da perçinleştirme konusunda duruş sergilemelidir. Türkler açısından da daha çok kaygılar ve öğretilmiş yanlışlar sözkonusu. Bu ülke bir Ortadoğu ülkesi ve bu bölge kaynıyor. Yine batı ülkesi olduğu için bir baskı hissediyor. Böyle bir durumda siyasi bir partinin savunduğu düşünceyi sürekli sürdürebilmesinin imkanı koşulların farklı kesimler tarafından desteklenmesine, ortaklaşmasına bağlıdır” dedi.
Işık, çözüm konusunda görüşlerini de şu sözlerle anlattı:
“Hiç bir dönem bu dönem kadar kötü olamaz. Ben 63 yaşındayım, hiç bir dönem bu dönemdeki kadar bütün meselelerin öğretilmiş bir kötülüğe doğru gittiğini görmedim, yaşamadım. Yani bu dönem kadar ağır, sorunları bütünüyle çıkmaza sürükleyen, zehirleyen, çözüm yollarını tıkayan bir döneme tanık olmadım. Onun için zaten umutluyum. Hem son bir haftadır siyasi partiler arasındaki trafik, özellikle de HDP’ye yönelik olumsuz algının kırılmaya gitmesi çok önemli bir gelişmedir. Siz seversiniz, sevmezsiniz, beğenir veye beğenmezsiniz ama milyonların oyunu alan ve Meclis’te temsil eden bir partiyi yok sayarak yürüyemezsiniz. Ama isterseniz yok sayabilirsiniz, tüm yöneticilerini cezaevlerine koyabilirsiniz, belediyelerine el koyabilirsiniz ama bu sorunu çözer mi? Hayır. Sizin sorunlarınızı da çözer mi? Hayır. Bu ülkede bir şeyleri yönetmeye adaysan, yada bu ülkenin barışını, huzurunu, kardeşliğini, Türkiye’nin ekonomik, siyasal, sosyal büyümesini savunuyorsan, ülkenin onurunu gururunu düşünüyorsan bunu yapmamalısın. Milyonlarca insanın seninle aynı düşüncede olması gerekmiyor, zaten böyle bir dünya yok. Böyle bir durumu maalesef 5 yıldır yaşıyoruz. Ama bu kırılmaya doğru gidiyor, gitmelidir de.”
Özgüneş: Bizim en zayıf yönümüz bu
“HDP yıllardır iki yönlü bri siyaset yürütüyor. Kürt halkının birliğini, Kürtlerin gücünü ortaya çıkarmak. Ülkemiz parça olduğu gibi zihnimiz de, siyasetimiz de, ruhumuz da parçalanmış. Siyaset de böyle bir şey, sorun sizden kaynaklanıyorsa ilk önce kendi özgücünüzü açığa çıkarmalısınız. Zayıf olursanız, parça olursanız kimse size selam dahi vermez. Bu yüzden Kürt ulusal kongresi yapılmasını istiyoruz? Siyasette bir olmayınca toplumda da parça parça oluyorsunuz. Halktan şikayet etmeden önce kendi kendimizden şikayetçi olmalıyız. Bu bizim en zayıf yönümüzdür” dedi.
Türkiye’deki sol güçlerin de güçlü olmadığını belirten Özgüneş, “Biz onlara el uzatarak cesaret vermek istiyoruz. Halkımızın şunu bilmesini istiyorum. Diğer Türk arkadaşlarımız Kürt sorununun çözümü konusunda bizden daha cesaretli yaklaşıyor. Çözümü kabul edenlere de gelin birlikte yürüyelim diyoruz” ifadelerini kullandı.
HDP’nin gelecek hedeflerini de sıralayan Hasan Özgüşen, Kürt birliğini sağlamak, Kürt meselesinin çözümü için uluslararası alanda çalışmak, Türkiye halkını ve siyasi partileri çözüm konusunda ikna etmek ve örgütlülüğü geliştirmek şeklinde dile getirdi.