Şeyh Said’in son sözü: Mahşerde hesaplaşacağız

Erbil (Rûdaw) - Şeyh Said ve 47 dava arkadaşı 96 yıl önce bugün (29 Haziran 1925),  Türk Şark İstiklal Mahkemesi tarafından şekli bir mahkemede yargılanıp Diyarbakır Dağkapı Meydanı’nda idam edildi.

Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin, Kürtlere yönelik baskı ve yok sayma uygulamalarına karşı 13 Şubat 1925’te Diyarbakır Piran’da (Dicle ilçesi) başkaldıran Şeyh Said ve 47 arkadaşı 29 Haziran 1925’te idam cezasına çarptırıldı.

Şeyh Said ayaklanması nasıl başladı

1865 yılında Erzurum’un Hınıs ilçesinin Kolhisar köyünde dünyaya gelen Şeyh Said, Nakşibendi Tarikatı’nın önemli şeyhlerindendir. Dini eğitimini Hınıs’ta tamamladı.

Türkiye’de cumhuriyetin kuruluşundan sonra Kürtlere verilen sözlerin tutulmaması, yeni devletin Kürt inkarı üzerine bina edilmeye çalışılmasına karşı duran Şeyh Said 1923’te Albay Cibranlı Xalid Beg yönetimindeki “Kürt İstiklal (Azadi) Cemiyeti” ile ilişki kurdu.

1923 yazının sonunda Yusuf Ziya Hınıs'a Şeyh Said'in yanına gitti. Yapılan görüşmede, Kürt ayaklanmasının örgütlenmesi yolunda anlaşmaya varıldı.1923-1924 kışında Kürt önderleri, Palu da yaptıkları toplantıda, Kürt hareketinin gizli çalışmalarının güçlendirilmesini kararlaştılar.

Bu haberin Ankara’ya ulaşmasının ardından bizzat Mustafa Kemal'in emriyle, Yusuf Ziya ile Cibranlı Xalid Beg yakalanarak askeri mahkemede yargılanmak üzere Bitlis'e gönderince, Şeyh Said Kürt istiklal cemiyeti başkanlığına seçildi.

Asıl amaçları, ayaklanmanın başlangıç tarihi 21 Mart 1925 (Newroz da) idi. 5 Şubat 1925 de Şeyh Said, yüz silahlı ve bir grup ileri gelenle birlikte Hani'den çıktı. Piran'a (Dicle) gelerek kardeşi Abdurrahim'in misafiri oldu.

Aynı gece Abdurrahim’in evine gelen jandarmalar Şeyh Said'ten, evde bulunan 10 Kürd'ün kendilerine teslim edilmesini istedi. Bunun üzerine Şeyh Said, “buraya beraber geldik ve onlar arkadaşımızdırlar. Sizden ricam, ben burada olduğum sürece onlara herhangi bir kötülük etmemenizdir. Ben buradan çıktıktan sonra istediğinizi yapmakta serbestsiniz” diye cevap verdi.

Bunun üzerine halkla askeri birlik arasında çatışma çıktı. Askerlerden bazıları öldürüldü, diğerleri de esir edildiler. Şeyh Said, Kürtlerin genel bir ayaklanmaya hazır olmadıklarını biliyor ancak Piran da meydana gelen olayı yerinde sınırlı tutmak için Genç'e gitti.

Fakat kardeşi Şeyh Tahir’in 10 Şubat'ta Lice postanesine el koyarak iki yüz adamla beraber Genç'e gelip el koyduğu bütün para ve belgeleri Şeyh Said'e teslim etmesi ayaklanmaının fiilen vaktinden önce başlamasına yol açtı.

14 Şubat'ta Şeyh Said, sayıları on bine varan beraberindekilerle Genç'e el koydu. Ayaklanma kısa sürede dört vilayeti kapsayan geniş bir alana yayıldı...

20 Şubat 1925 de Hanili Salih Bey kuvvetleri kendisine katılarak Lice ve Hani'ye el koydu. 28 Şubat ta Şeyh Şemsettin'e bağlı kuvvetlerden büyük bir bölümü Diyarbakır yakınlarında kendisine katıldı.

Öte yandan Şeyh Said'in kardeşi Abdurrahim, 29 Şubatta Maden nahiyesinde (Elazığ'ın ilçesi) ayaklandı. Şeyh Eyüp de beş yüz savaşçı ile Çermik'te Şeyh Abdurrahim'e katıldı ve ikisi birlikte Ergani'ye yöneldiler.

28 Şubat'ta Palu Şeyh Said'in ve o zaman yirmi bin savaşçıya ulaşan Kürt ordusunun karargahı oldu. Burada, Mardin, Ergani ve Maden de bulunan Kürt kuvvetlerinden haber alıyorlardı.

Kürt kuvvetleri Diyarbakır'ı ele geçirmek için 11 Mart gecesinde savaşçılardan seçilmiş bir kuvvet Mardin kapısından şehre girmeyi başararak şeyhin destekçileri arasına katıldılar.

Aynı gece yüz elli Kürt çatışmalarda yaşamını yitirdi. Şeyh Said, askerlerine geri dön emrini verdi. Şey Sait, diğer Şeyh ve aşiret reisleriyle Dara Hêni'yi terk ederek, 27 Mart'ta Çapakçur'a gitti. 6 Nisan'da Türk hükümeti kuvvetleri Çapakçur'a girince, Şeyh Said beraberindekilerle (300 atlı) Solhan'a çekilmek zorunda kaldı.

Sıkıyönetimin ilanı ve istiklal mahkemeleri

Ayaklanma başladığında 23 Şubat günü Türkiye bakanlar kurulu acil bir toplantı yaparak, olağan üstü durum ilan edip, ayaklanma bölgesinde bir ay süreyle sıkıyönetim kararı aldı. Meclis de bu kararı onayladı.

Genç, Muş, Ergani, Dersim, Diyarbakır, Mardin, Urfa, Siverek, Siirt, Bitlis, Van ve Hakkari illeriyle Erzurum'un Hınıs ve Bingöl'ün Kığı ilçelerinde bir ay süreyle sıkıyönetim ilan edildi.

Meclis’te 4 Mart tarihinde 58 nolu Takriri Sükun Kanunu çıkardı ve hükümete geniş salahiyetler verildi.

Bu kanun yürürlüğe girer girmez dönemin Başbakanı İsmet İnönü’nün önerisi ile İstiklal mahkemeleri kurulmasına karar verildi.

Birincisi Ankara da kuruldu. Yetkileri sınırlı ve bütün Türkiye içindi. İdam kararlarını TBMM'nin onaylanması gerekiyordu. İkincisi ise, Vilayeti Şarkıyye’ye (Kürt kenleri) bakan sınırsız yetkili mahkemeydi.

Şeyh Said’in başına ödül

General Kemalettin Sami Paşa, Kürt meselesiyle ilgili hükümetin önünde üç temel görev bulunduğunu; birinci olarak ayaklanmaya karşı acımasız ve kanlı bir bastırma gerektiğini, ikincisi olarak, ayaklanmaya katılsın, ya da katılmasın; bütün Kürtlerin silahsızlandırılacağını, üçüncüsü de; Kürtlerin ülkenin diğer yörelerine çoğunluğu oluşturmayacak bir biçimde dağıtılması ve Türklerin Kürt yörelerine yerleştirilmesi gerektiğini açıkladı.

Hükümet, Kürtlere karşı siyasetinde genel olarak bu üç noktayı yerine getirdi.

Nisan başında askeri komutanlık, yaptığı açıklamada 'Şeyh Said'i sağ yakalayanın bin altın lirayla, (8 bin kağıt lira) ölü getirenin yedi yüz altın lirayla ödüllendirileceğini; “onunla birlikte olan ya da yönetimi altında çalışanlardan kim ki onu sağ ya da ölü teslim ederse affedileceğini ve ödüllendirileceğin” belirtti.

Nisan ortalarında Cibranlı Kasım'ın ihanetiyle Genç Ovası'nda ayaklanmanın esas kuvvetlerinin etrafı sarıldı. Şeyh Said ve ayaklanmanın diğer önderleri, Murat Çayı üzerindeki köprüde yakalandılar. Şeyh Said ile beraber yakalananlar arasında Şeyh Abdullah, Şeyh Ali, Şeyh Galip, Reşit Ağa, Temur Ağa ve 26 Kürt direnişçisi vardı.

TBMM, Diyarbakır ve Ankara da ki İstiklal Mahkemelerinin görev sürelerini altı ay daha uzattı ve idam kararını yerine getirme yetkisini bu mahkemelere verdi.

Şeyh Said: Yeterki torunlarımız mahçup düşmesin

Diyarbakır İstiklal Mahkemesi'nin sonuçlanmasından sonra 27 Mayıs 1925'de Kemal Fevzi, Hacı Ahti, Seyid Abdulkadir'in oğlu Seyid Mehmet, Kör Abdullah Saadi ve Hacı Askeri, Diyarbakır'da idam edildiler...

Diyarbakır İstiklal Mahkemesi, 29 Haziranda da Şeyh Said'in önderliğinde ayaklanmaya katılan 47 kişi hakkında idam kararı verdi. Karar ertesi gün infaz edildi.

Şeyh Said idam sehpası önünde şunları söyledi:

 “Dünya yaşantımın sonu geldi. Kendimi milletimin yolunda feda ettiğime hiçbir şekilde pişman değilim. İlerde torunlarımızın bizden dolayı düşman ününde utanç duymamaları bizim için yeterlidir.”

Şeyh Said boynuna ip geçirilmeden mahkeme üyelerinden Saib Bey ve Diyarbakır valisi Mürsel Bey’e dönerek “Mahşerde hesaplaşacağız” der ve ayağının altından tabure çekilerek idam edilir.

Şeyh Said ve arkadaşlarının mezarı nerede?

Şeyh Said ve arkadaşlarının mezarı nerede hala bilinmiyor. Hatta kişisel eşyaları dahi ailesine teslim edilmemiş. Dönemin İstiklal Mahkemesi Savcısı Ahmet Süreyya 25 Temmuz 1957’de Dünya gazetesine verdiği mülakatta vasiyetinin, kişisel eşyalarının ve bir miktar parasını kendisine teslim ettiğini, kendisinin de İçişleri Bakanlığına ilettiğini yazıyor.

Fakat ne emniyet kayıtlarında ne de Jandarma’nın arşivinde Şeyh Said’in kişisel eşyalarına ait bir belgenin olmadığı, mirasçılarına yetkililer tarafından 2009’da belirtilmiş.

Şeyh Said’in mezarının nerede olduğuna dair henüz resmi bir açıklama da yapılmış değil. Şeyh Said’in torunlarından Diyadin Fırat, Şeyh Said ve arkadaşlarının idam edildikten sonra Dağkapı mevkiindeki Yenişehir sineması ve Askeri gazino arasında bir mevkide olabileceğini söylüyor.

Daha sonraki yıllarda bu mevkiiye askeri lojmanların yapılmış olması mezar yerinin neresi olduğunun belirlenmesini de zorlaştırıyor.