Teyyar Arı: ABD'nin müttefikleri İran'ın hedefinde
Erbil (Rûdaw) - Uludağ Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tayyar Arı, “ABD ile İran gerilimi arasında kalan Avrupa Birliği (AB) ülkeleri ABD’nin baskılarını tasvip etmese de boyun eğmek zorunda kalıyor” dedi.
Rûdaw’a konuşan Prof. Dr. Tayyar Arı, İran’ın İsrail’le uğraşabilecek füzelere sahip olduğunu, olası bir savaş durumunda Tahran yönetiminin İsrail’i vurabileceğini söyledi.
ABD’nin Suudi Arabistan ve BAE gibi körfezdeki müttefiklerinin de her an İran’ın hedefinde olduğunu dile getiren Arı “ABD bu nedenlerden dolayı savaş riski alamıyor” ifadelerini kullandı.
ABD’nin 2000’li yılların başından itibaren İran’ı vurma söylemini gündeme getirdiğini ifade eden Prof. Dr. Tayyar Arı, şunları söyledi:
“Bölgede ABD ile İran arasında bir savaş olasılığı var ancak ben bunun gerçekleşebilir bir şey olarak görmüyorum. Çünkü bu tartışmalar 2000’li yılların başından itibaren Bush’la beraber başlayan bir tartışmaydı. ABD’nin İran’a müdahalesi Bush yönetimi tarafından da sürekli gündemde tutuldu ama bir türlü gerçekleştirilemedi.”
İran rejim sürekli risk altında
ABD’nin hedefi en başından beri aslında rejim değişikliği olduğuna dikkat çeken Arı, şöyle devam etti:
“İran’ın ABD ile diyaloğun bir fayda getireceğini düşünmüyor açıkçası, bunu Obama ile denedi ama olmadı. Aslında İran’a göre ABD burada tek taraflı taahhütlerinden vazgeçmiş gözüküyor. Çünkü taahhütlerin diğer unsurları yani güvenlik konseyinin diğer dört üyesi hala anlaşmaya bağlı ama ABD’nin tek taraflı ambargolarının da yetkili olduğunu da söyleyebiliriz çünkü herkesi ve dünyadaki bütün şirketleri kapsıyor. Avrupalı şirketlerde bu ambargoları çiğneyemiyorlar, her ne kadar AB ülkeleri tek taraflı söz konusu ambargoları aşma konusunda bazı çözümler geliştirmiş olsalar bile Avrupalı diğer şirketler ABD ile sorun yaşamamak için ambargolara uyuyorlar.
Şu an İran ciddi bir ambargo ile karşı karşıya yani ciddi bir ekonomi sahip, gerek doğalgaz gerek petrol itibariyle ama bunun ekonomiye yansıması söz konusu olamıyor. Bu da ülkede ciddi yatırımların yapılmasının önüne geçiyor. Bunlarla birlikte İran’da sosyal bir çalkantıyı gündeme getirebilir, rejim aslında sürekli risk altında. ABD’nin arzusu da aslında bu, ABD bu savaşın çok ciddi sonuçları olacağının farkında ama bölgede doğruda İran’ın hedefinde Amerikan askeri varlığı var artı Amerika’nın müttefik olduğu ülkeler var. Yani İsrail’le uğraşabilecek füzeleri var İran’ın, İsrail’i vurabilir. Ayrıca körfez ülkelerini yani Suudi Arabistan gibi BAE gibi ülkeleri vurabilir. Dolaysıyla ABD’nin bölgedeki gerek doğrudan hedefleri var gerek müttefikleri hedef halinde bu nedenle ABD böyle bir riski alamıyor. Dolaysıyla da daha iktisadi baskıyı daha çok artırıp sonuç almaya çalışıyor.
ABD’nin arzusu aslında en başından beri rejim değişikliği idi. Yani İran rejimini değiştirirse bu onun için arzu edilen bir şey ama son zamanlarda şunu da ifade ediyor rejim değişikliği bizim gündemimizde yok. Biz politika değişikliğini istiyoruz. Yani İran nükleer faaliyetlerine tamamen son verirse nükleer silaha sahip olma gibi bir amaçtan tamamen vazgeçerse yeniden müzakereler başlayabilir, dostluk ilişkileri kurulabilir diyor. Ben bu söylemin gerçekçi olduğunu düşünmüyorum.”
“Avrupalı şirketler risk almak istemiyor”
İran’daki imkânlardan mahrum kalan AB ülkelerinin Washington’un tavrından rahatsız olduklarını anımsatan Prof. Dr. Arı, sözlerine şunları da ekledi:
“ABD’nin kararına uymak istemiyorlar. Ama son günlerde İran’ın anlaşmadan kısmen vazgeçme ya da bazı hükümleri itibariyle tek taraflı olarak cayma gibi taahhütlerden kısmi vazgeçme gibi ifadeler kullandı. En fazla 300 Kg zenginleştirilmiş uranyum bulunduracakken ilk etapta bu miktarı aşacağını ifade etti daha fazla zenginleştirilmiş uranyuma sahip olacaklarını dile getirdiler bu da Fransa tarafından özellikle tepkiyle karşılandı. Bu nedenle Avrupa Birliği ülkeleri de İran’ın nükleer anlaşmasına sadık kalmasını istiyorlar ama diğer taraftan da ambargolar konusunda elleri çok fazla rahat değil çünkü ABD baskısını devam ettiriyor. Ayrıca bunun için ek çözüm bulsalar bile farklı ödeme şekilleri ya da ambargoyu aşacak farklı iktisadi araçlar kullansalar bile Avrupalı şirketler risk almak istemiyorlar. Çünkü bu sefer de Avrupalı şirketler Amerika ile iş yapamayacaklar.”