Irak; Trajik Bir Kader konferansı: Kürdistan federal devletin hakiki ortağı olmalı

Erbil (Rûdaw) - Başkent Erbil’de, Rûdaw Araştırmalar Merkezi’nin öncülüğünde, Irak Fransız Araştırmalar Merkezi, Fransa’nın Bağdat Büyükelçiliği ve Confluences dergisi ortaklığı ile “Irak; Trajik Bir Kader” konferansı düzenleniyor.

25-26 Eylül tarihleri arasında düzenlenen konferansın dünkü ilk bölümünde, kuruluşunun 100’üncü yılında Irak devleti ele alındı. Konferans çerçevesindeki panellerde Irak devletinin Kürtler ve diğer bileşenlerle geçmişi, Irak-Türkiye, Irak-İran ilişkileri ve Irak’ta şiddet ve terör olayları gibi konular tartışıldı. Konferans bugün de devam edecek.

“Kürdistan halkı 100 yıldır zorbalık tattı”

Konferansın dünkü bölümünde bir konuşma yapan Kürdistan Bölgesi Başkanı Neçirvan Barzani, Irak devletinin 100 yıl öne Kürdistan halkının talep ve haklarının göz ardı edilerek nasıl kurulduğunu belirterek, “Kürdistan halkı bütün bileşenleri ile birlikte 100 yıldır zorbalık tattı. Maalesef, 100 yıl sonra bile hala haklarını elde etme çabası içerisinde. Geçmişte nasıl ki korku yaşadıysa, bugün hala o korkuyu bugünü ve geleceği için yaşıyor” dedi.

“Irak yani bileşenlerin ülkesi” diyen Barzani, kuruluş aşamasında Irak’ın üç vilayetten, Musul, Bağdat ve Basra’dan oluştuğunu, bu üç vilayetin coğrafik konumları ve kültürel yapıları ile birbirinden ayrıldığını söyledi.

Barzani, “Kürtler kuzeyde, Sünniler orta bölgede ve Şiiler güneyde. Bunların yanı sıra Irak’ta farklı etnik ve dini yapılar yaşıyor. Irak çok dinli, uluslu bir ülke. Kanımca Irak’ın temel sorunu çok uluslu ve farklı dini yapılara sahip bir ülke olarak iktidar sorunudur. Böyle bir ülkede siyasilerin farklı görüş ve düşüncelere sahip olması çok doğaldır. Bir taraf kendi görüş ve düşüncelerini diğer taraflara dayattığında, bunu kabul ettirmek için güç veya ceza yöntemine başvurduğunda bu soruna yol açar ki Irak’ın geçmişi tam da bu şekilde olmuştur” ifadelerini kullandı.

“1921’de daha Irak devletinin kuruluşundan itibaren Bağdat’ta güç ve zor mantığı hakim olmuştur” diyen Barzani, bu mantık hakim olmasa, doğal ve insan kaynakları bakımından çok zengin olan Irak’ın bugün bölgenin en güçlü ülkelerinden biri olacağını vurguladı.

Barzani, “100 yıldır Irak’ta aynı hata tekrar ediliyor. Irak’taki halkların yaşadığı tüm bu acı tecrübe, yenilgi üstüne yenilgi, savaşın ardından savaş, tüm bedel ve yıkıntılardan ders çıkarılmıyor” dedi.

Irak’ın huzur ve istikrarının bölgenin ve dünyanın huzur ve istikrarına bağlı olduğunu vurgulayan Barzani, “Dünün tecrübe ve deneyimleri çok uzakta değil; Irak huzura ve istikrara kavuşmadıkça bölge de istikrar ve huzura kavuşmaz. Irak isitkrar ve huzurlu olmadığı için IŞİD ortaya çıktı. Hiçbir şey değişmez, sorunlar çözüme kavuşturulmaz, siyasi hatalar tekrar edilir, bileşenler gözardı edilir, aynı güç ve dayatma mantığı devam eder, karşısındakini iyi okuyamama sürerse elbette yarın yeni bir IŞİD daha ortaya çıkar. Aynı hikaye daha kötü şekilde tekrar eder, bu şekilde bölgenin ve dünyanın da güvenliği tehlikeye girer” şeklinde konuştu.

Başkan Neçirvan Barzani, Irak ve Kürdistan Bölgesi’nin yaşadığı sorunların şifresi ve kilidinin Bağdat’ta olduğunu belirterek, “100 yıldır Bağdat Kürdistan halkının sorunlarını çözmek istemiyor. 100 yıldır Irak istikrar ve huzurdan yoksun. 100 yıldır Irak’ın imkan ve kaynakları silaha ve savaşa harcanıyor. Yıkım ve felaketin dışında Irak’ta hiçbir şey gerçekleşmiş değil” dedi. 

Fransa’nın Irak’taki rolü

Ardından söz alan Fransa’nın Bağdat Büyükelçisi Eric Chevallier, Fransa’nın Irak'taki rolüne dikkat çekti.

Fransa ile Kürdistan Bölgesi arasındaki dostluk ilişkilerinin Fransa’nın eski Cumhurbaşkanı François Mitterrand’ın eşi Danielle Mitterrand ile başlayan ilişkilere dayandığını hatırlatan Chevallier, ülkesinin IŞİD’e karşı Irak ve Kürdistan Bölgesi’ne destek verdiğini, Bağdat istediği sürece de bu desteğin süreceğini söyledi.

Uluslararası alanda ülkesinin Irak’ın çabalarını desteklediğini belirten Fransız Büyükelçi, Irak'ın bölgede denge unsuru olduğunu ve bunun bölgenin istikrarının üzerinde de etkisi olacağını ifade etti.

Chevallier, ülkesinin IŞİD’e karşı mücadelede de Irak’a sonuna kadar yardımcı olacağını kaydetti.

Irak’ın üzerinde bina edildiği temeller

Konuşmaların ardından konferansta panellere geçildi. İlk panelde “Irak'ın hem İngiliz hem de Amerikan işgalleri sırasındaki tarihi” ele alındı.

Fransız Araştırma Merkezi Direktörü Dr. Adil Baxewan, İngiltere ve ABD’nin Irak’ı “dönemin hükumetlerinden kurtarmak” adına işgal etmek için kullanıldığı üç tezden bahsetti.

Baxewan, tezlerden birinin Saddam Hüseyin yönetiminin kimyasal silahlar edindiği yönünde olduğunu ancak 1988’de Halepçe'de kimyasal silahlar kullanıldığında buna da karşı çıkılması gerektiğini oysa bu durumun o zamanlar müttefikler tarafından önemsenmediğine dikkati çekti.

Irak yönetiminin El Kaide ile bağlantılı olduğu tezinin de işgal amacıyla işlendiğini dile getiren Adil Baxewan, ancak gerçekte durumun farklı olduğunu hatta dönemin ABD Başkanı George Bush’un Irak yönetimi ile El Kaide bağlantısına dair bir belge bulunmadığını işgalden 3 hafta sonra açıkça söylediğini kaydetti.

Baxewan, işgale gerekçe yapılan üçüncü noktanın da özünde komik olduğunu ve sanki bölgedeki ABD müttefikleri (Suudi Arabistan kralları, Mısır’da Hüsnü Mübarek) çok demokratik rejimlere sahipmiş gibi Irak’ın diktatörlükle suçlandığını söyledi.

İngiliz Sir Percy Cox’un “Irak’ta tek ulus inşa etme” çabalarının başarısız olduğunu ve yıkım getirdiğini anlatan Baxewan, buna rağmen bu çabanın hala onurmuş gibi bahsedildiğini söyledi.

Irak’ın komşu Türkiye ile ilişkisi

Prof. Pierre Blanc’ın moderatörlüğünü yaptığı ikinci pandelde “Irak ve bölgesel çevresi” ele alındı.

Bu panele konuşmacı olarak katılan Fransız Grenoble Enstitüsü Siyasi Araştırmalar profesörü Jean Marcou, 1921-2021 yılları arasında Türkiye-Irak ilişkilerini değerlendirdi.

Jean Marcou, Türkiye ile Arap dünyası ilişkilerinde son yüz yılda iniş ve çıkışlar yaşandığını, Irak’ın da bunun bir parçası olduğunu söyledi. 

Prof. Jean Marcou, “Bizler AK Parti iktidara geldikten sonra bu ilişkilerin düzeleceği ve Arap dünyası ile daha sıkı ilişkileri olacağını sanıyorduk ama maalesef tam tersi oldu” dedi.

Körfez Savaşı döneminde Türkiye’de bir üniversitede öğretim görevlisi olduğunu belirten Marcou, “O dönem bazı Türk yetkililerin ‘artık tamam bu savaşın sonunda Musul vilayetini yeniden topraklarımıza katacağız’ dediğini gördüğümde şok oldum. O dönem Türklerin Irak ve Kuzey Irak’a bakışı bu şekildeydi ve bu Türkçü bir bakış açısı. Oysa Türkler Mustafa Kemal liderliğinde kurtuluş savaşından sonra Lozan Anlaşması ile çıkarlarının korunduğunu korunduğunu savunuyor” ifadelerini kullandı. 

Prof.  Marcou, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Türkiye ile Irak arasında çok iyi ilişkileri olduğuna dikkat çekerek, 1955’te Bağdat Paktının kurudluğunu (CENTO-Central Treaty Organization; Merkezi Antlaşma Teşkilatı) Türkiye, İran, Irak, Pakistan ve İngiltere’nin bu paktta yer aldığını hatırlattı.

Irak’ın uzun süre boyunca İngiliz egemenliği altında bulunduğunu hatırlatan Prof. Jean Marcou, bu dönem içerisinde 1970’lı yıllarda Irak petrollerinin Ceyhan üzerinden dünya pazarına açılmasında Türkiye’nin önemli bir kapı olduğunu, bu çerçevede iki taraf arasındaki ekonomik ilişkilerin çok iyi olduğunu belirtti.

Marcou, Turgut Özal döneminde Saddam Hüseyin rejimi ile PKK’ye karşı askeri operasyonlar konusunda, yine GAP projesi kapsamında Irak’ın su sorununun çözümü konusunda karşılıklı işbirliği ve anlaşmalar olduğunu dile getirdi.

 Ahmet Davutoğlu’nun başbakan olduğu dönemde “komşularla sıfır problem” politikasının güdüldüğünü belirten Fransız profesör, bu dönemde Kürdistan Bölgesi’ne ziyaretler olduğuna, yine Kürdistan Bölgesi liderlerinin Türkiye’de Çözüm Sürecine katkı sunduklarına değindi.

Kürdistan bağımsızlık referandumu döneminde Türkiye ile Kürdistan Bölgesi arasındaki ilişkilerde soğukluk yaşandığını, bu süreçte Ankara ile Bağdat arasında yakınlaşma sağlandığını belirten Marcou, ancak bunun kısa sürdüğünü ve tekrar Erbil-Ankara hattında buzların eridiğini söyledi.

İran’ın Irak’taki çıkarları

Aynı pandelde siyaset bilimci Agnès Levallois  “2003-2021 yılları arasında İran’ın Irak’taki politikaları”nı değerlendirdi.

İran’ın Irak’la 250 kilometre uzunluğunda bir sınıra sahip olduğunu kaydeden Agnès Levallois , bu nedenle iki tarafın çekişmekten çok ortak çıkarlarını korumak için uzlaşmak zorunda olduklarına dikkat çekti.  

Agnès Levallois, Şii İran’ın Irak’taki çıkarlarının mantığından nahsederek, Irak’ın nüfusunun büyük bölümünün Şiilerden oluştuğunu, Kerbela ve Necef gibi Şiiler için çok önemli merkezlerin bu ülkede olduğunu söyledi.

Devlet dışı unsurlar

Konferansın üçüncü pandelinde  “devlet ve ulusal katılım sorunu” ele alındı. Virginie Sauner’in moderatörlüğünü yaptığı panele konuşmacı olarak katılan Dr. Serdar Aziz; “Irak'ta bir asır sonra devlet tartışması - Ladaula kavramı”ndan habsetti.

Aziz, “Ladaula yani ülkeye karşı savaşan güçler. Günümüzde bu anlayışın Irak’ta yaygın olduğunu görüyoruz. Iraklı siyasiler de bunu çok açıkça görüyor” dedi.

“La yani hayır, daula yani devlet. Ladaula anlayışının devletin yapılanması anlayışı ile bağlantısı var. Devletin kendisinin ne olduğunu iyi bilmemiz gerekiyor” diyen Dr. Serdar Aziz, “Irak’ın günümüzde egemenlik sorunu ile boğuşuyor. Çünkü egemenliği tahsis edilmemiştir. Bu nedenle egemenlik kavramı yasal olarak psikolojik bir anlayışa dönüştürülmüş. Iraklı siyasiler de bu durumun ellerinde olmadığı şeklinde aksediyorlar” yorumunu yaptı.  

Panelin diğer konuşmacılarından  Dr. Şêrko Kirmanc da Irak'ta ulusal entegrasyon sürecinde siyasi partilerin rolüne değindi.

“Devlet kurmak ayrı şey, ulus, vatan kurmak ayrı şey” diyen Kirmanc, kapsayıcı bir vatan olabilmesi için bu tanıma uyan bir toplum anlayışı olması gerektiğini söyledi.

Kirmanc, “Bir çoğu – örneğin İngilizler- zamanla Irak’ın bir ulus-devlet olacağını düşünüyordu. Fakat üzerinden 100 yıl geçmiş olmasına rağmen böyle bri anlayış egemen olamamıştır. Irak kapsamlı bir kriz yaşıyor. Kapsayıcı bir toplumsal tanım yok, ulusal, mezhebi ve şahsi çekişmelerle dolu. Tüm bunlar bu tek ulus fikrinin yıkımının göstergesidir. Hatta Iraklı olmak tanımı dahi keşmekeşliklerle doludur” diye konuştu.

Ulus-devlet olmak için sadece ortak topraklarda bir arada yaşamanın yeterli olmadığına dikkat çeken Dr. Şêrko Kirmanc, Irak’ta bu anlayışı destekleyecek, birleştirici uınsurların olmadığını söyledi.

Kirmanc, “Ulusal unsurlar, yani kapsayıcı bir siyaset, birbirini tamamlama, kaynaşma, ulus inşası, genel bir toplum kavramı. Bunlar yok. İşte bu nedenle başarısız oldu dediğim zamöan Avrupalıların da bu tezinin başarısız olduğunu kastediyorum” dedi.

Dr. Şêrko Kirmanc, 2021'de 100 yıl önce olduğu gibi kapsayıcı bir Irak kimliği icat edilemediğini, hala “ulus” kimliği yaratacak bir "kurucu efsane" arandığını belirterek, “Gerçekte böyle bir durum Irak’ta yoktur, bu tez ancak dünya ile tamamen bağlantısız seçkinler tarafından tasavvur edilmiştir” dedi.

Terör ve silahlı grupların tehdidi

Loÿs de Pampelonne’un moderatörlüğünü yaptığı dördüncü panlede “IŞİD ve Heşdi Şabi” olduları ele alındı.

Araştırmacı Virginie Sauner, “Irak'ta gevşek bir devlete hazırlık aşamasında IŞİD'in doğuşu, büyümesi ve zayıflaması” konusunda konuştu.

Irak’ta Saddam sonrası döneme değinen Virginie Sauner, ABD’nin müdahaleden sonra ülkedeki Sünnilerin durmunu gözardı ettiğini, bunun da sonrasında Sünnilerin reaksiyonuna yol açtığını belirtti.

 Virginie Sauner, “Sünniler ABD’nin öncülüğündeki Irak siyasetinden uzaklaştırıldılar. Bu Sünniler içerisinde de parçalanmaya ve radikalizme yol açtı. Feluce’deki çatışmalar bunun bir sonucuydu” dedi.

 Panelin konuşmacılarından Sylvain Mercadier de “Irak milisleri; başarısız bir devletin sembolü” konusunu ele aldı.

Saddam döneminde Şiilerin nasıl bastırıldığını, taleplerinin nasıl gözardı edildiğini hatırlatan Mercadier, 2003’ten sonra buna gösterilen reaksiyona değindi. Mercadier, mevcut durumda Şii milislerin Irak’ta İran’ın rolünü üstlendiğini belirtti.

Konferansın bugünkü gündemi

“Irak; Trajik Bir Kader” konferansının ikinci gününde (bugün) dört panel gerçekleştirilecek.

İlk panelde “Irak’taki azınlıklar”, ikinci panelde “Irak ve zor konsepti” üçüncü pandelde “Irak’taki doğal kaynaklar sorunu” ve dördüncü panelde de “Devrim, toplumsal hareketler, terörizm; Ortadoğu’da Irak’ı nasıl bir gelecek bekliyor” konuları işlenecek.