Kürdistan devletine geri dönüş!

25-07-2020
Mecid Nizamedin Gıli
Mecid Nizamedin Gıli
Etiketler Kürdistan Irak Ankara
A+ A-

Bir krizle daha karşı karşıyayız. Krizin nedenlerinin çoğu elimizde olmayan sebeplerden kaynaklanıyor.  Koronavirüs salgını, petrol fiyatlarının düşmesi, Türkiye ve bölgesel güçlerin güçlenmesi, ABD ve Batılı güçlerin zayıflatıcı rolü ve Irak ve Suriye'de bir boşluk yaratılması. Bütün bu sorunlar bizden daha büyük.

Kürtler yerel bir aktör olarak söz konusu faktörleri etkilemiyor, ancak hasarı en aza indirmeye çalışabilirler. Bu da, Batı İngiliz edebiyatında "kriz yönetimi" olarak bilinen bir yöntemle başarılması mümkündür. Ülkenin liderliği, toplumun çoğunluğunun desteğini almadan bütçeyi ve korona krizini çözemediği gibi Türkiye’nin de tehditlerini aza indirgeyemeyecek.  

Krizin bitmesi için bir ya da iki ay bekleyerek zaman kaybetmemeliyiz ya da Türkiye’nin operasyonlarına ara vermesini Güney Kürdistan bölmeye çalışan ve her fırsatta bahaneler peşinde koşarak zayıflatmaya çalışan İran’ın bu girişimlerinden vazgeçiremeyeceğimiz. Şunu da iyi bilmek gerekir Kürdistan Bölgesi, siyasi tarafların desteği olmadan bu süreçten kazançlı çıkamayacak, Kürdistan bölgesindeki mevcut anlaşmazlıklar o kadar derin ki diplomatlar ve uluslararası yetkililer bile endişe ediyor.

Liderlerin Kürtler arası çekişmelerin dozunu azaltmak için verecekleri kararların önemli olduğu söyleniyor. Tabii ki bu doğru bir yaklaşımdır, ancak Güney Kürdistan'ı yaşanan mevcut krizlerden kurtarmak için karşı bir siyasi parti liderini karşı tarafla pazarlığa oturmasına ne sebep olabilir? Diğer ulusların deneyimlerine bakarsanız, ekonomik ve politik alanlarında yaşanan sorunlara rağmen bir ulusun liderliği etrafında toplanmasına vesile olacak tek faktör: Şeffaf ulusal bir hedef ile geleceğe dair bir umudun olmasıdır. Bu faktörlerden az bahsediliyor ancak çok etkili olduğunu vurgulamak gerekir.

Birkaç yıldır Suriye ve Irak'taki Kürt liderliğinin gelecekle ilgili bir vizyonu yok. 2016'dan önce, Özerk Yönetim ve Federal yapı PYD liderlerinin bir amacı ve bir vizyonuydu. Ekim 2017'den önce de, güney Kürdistan'daki tüm partilerin amacı ve vizyonu bağımsızlık ve Kür devletinden ibaretti. IŞİD binlerce kilometre boyunca bize karşı cephe aldı, ancak Kürt nüfusunun büyük bir kısmında yüksek bir moral ve motivasyon hakimdi.

Rojava’da Kürtler Demokratik Suriye Güçleri’nin (DSG) izinden gidiyor ki ne yapısı ne de amacı Kürdistani bir amaca hizmet etmiyor. Pratikte de Kürtlerin rolünün bir yandan IŞİD’in tutsaklarını korumak diğer yandan ABD’nin ‘petrol kuyularını koruma’ politikalarına yardım etmek gibi misyonlarda sınırlandırılmış. ABD ile çalışmanın mecburi olduğu aşikar ancak açık bir amaçları da olduğu söylenemez.

Rojava’nın durumu çok daha zor çünkü çok fazla seçenek de yok, ancak Güney Kürdistan'da 16 Ekim 2017'den bu yana Kürt kurtuluş hareketi uğruna verilen yüz binlerce şehit ödediği bedeli ve mücadeleyi siyasi çekişme ve maaş gibi meselelerle küçük kalıplara ve anlamsız çekişmelere kurban edilmeye çalışılıyor.  

Irak Kürdistan Bölgesi, bütün Kürtler için umut vaat eden bir yapı aslında. Ancak son zamanlarda Irak’ın sıradan bir kenti gibi tek amacı merkezi yönetimden fon ve bütçe sağlayıp vatandaşın ve belediyelere dağıtmak.

Maaş krizini çözmek ve reform için gereken adımları atmak oldukça gerekli. Kürdistan Bölgesi bu konulara daha fazla yoğunlaşmasını mecburiyetinde özellikle de beş milyondan fazla insanın geçim kaynağını ilgili bir konu ise. Ancak Kürdistan'ın diğer siyasi liderlerinin rolü, ulusal bir hedef ve stratejiye sahip olmaları 16 Ekim'den sonra umutsuz ve korku düşüncesine kapılmayı bir kenara bırakmalılar.

Şu soruyu sorabilirsiniz, Maaşlarımızı alamadığımız bir böylesi kriz sürecinde ulusal bir hedef ve stratejinin olması ne fayda sağlar?

Maaş ve iyi bir sıhhat dışından toplumların düşmanla savaşabilmesi için büyük bir hedefi ve hayali olması gerekir. Bir ulusa başkanlık eden şahsı belediye başkanı gibi görevi sadece ekmek ve su sağlamak, sokakları temizlemek değildir. Doğrudan kendilerine yönelik bir tehditleri bulunmayan İsveç, Uman ve Singapur gibi devlet sahibi uluslar için bu durum geçerli olabilir. Ancak Kürtler gibi her şeyin kimliğine, özgürlük ve haysiyet rüyasına adamış bir ulus için yeterli değildir.

Yüz binlerce Kürt, İran ve Irak yönetimlerine kıyasla Kürtlerin günlük yaşamları için daha iyi bir idari plana sahip olduklarından dolayı Kazi Muhammed ve Mustafa Barzani’ye destek olmadı. Onlara daha iyi bir maaş verecekleri vaadiyle binlerce genç Kazi Muhammed ve Mustafa Barzani’nin izinden gitmiyordu. Ayrıca Kürdistan’ı işgal edenlerin zulmü ve zorbalığından dolayı kaçıp dağlara sığınmıyorlardı. Aksine Qazi Muhammed ile Mustafa Barzani kendi halkına bir şey vaat ediyordu literatürde para ve hatta sağlıktan daha de önemliydi: Daha aydın ve özgür bir geleceği umut etmekle haysiyetli bir yaşam sürdürmek.

Onlar uluslar için açık ve net bir duruşa sahiptiler. Qazi Muhammadi önücü lider, Mela Mustafa Barzani’yi ise bir ulusun ruhuni  babası yapan şey onların hata yapmamaları değildi. Etraflarındaki bir çok kişi onlardan daha da akıllıydı. Aksine, onlar sıradan Kürtler olarak ortaya çıktılar, ancak tüm korku ve rahatsızlıklarına rağmen, Kürtler için özgürlük ve haysiyet vaat ediyorlardır.  Amaçları lokal küçük ve dar kalıplarda değil ulusalcı ve büyüktü.

Dönemin Peşmergelerinin günlüklerini okuduğumuzda açık bir şekilde bir gencin Erbil ve Kerkük caddelerinden koparak dağlarda işgalcilere karşı savaşmaya gittiklerini daha iyi anlayabilirsiniz. Şunu dönem farklı ve durumun değiştiğini söyleyebilirsiniz. İyide 2003 ile 2012’ye kadarki süreçte Bağdat ve Ankara’ya karşı tek yürek tek ses olan aynı halk değil miydi

2003 yılında kaç kişi maaş alıyordu? Türkiye o dönemde de açık bir şekilde Erbil’i işgal edeceğini dile getirmiyor muydu? O dönem hangi uluslararası devlet Kürdistan Bölgesi’nin resmi statüsünü kabul etmiş ve Erbil’de konsolosluk açmıştı. O dönemde de yolsuzluk yokmuyudu.

Durumun kritik olmasına rağmen, kamu oyu ele ele omuz omuza yürüyen Talabani ile Barzani’yi destekledi. Tek faktör sadece bu iki siyasi aktörün gücü ve kudreti değildi, birlik oluşları ve Kürtlerin evindeki beraberliğin bir yansıması olarak binlerce insanın Qazi Muhammet ve Barzani’nin arkalarından gitmesine vesile olmuştu.

Her iki lider 2003 yılından sonra ABD ile Irak savaşı sonrası oluşan belirsizliğin yanı sıra Türkiye’nin tehditleri karşısında karamsarlığa kapılmaları, Ankrara ve Bağdat’a yalvarmaları bekleniyordu öte yandan ABD’nin desteğine ihtiyacı vardı. Onlar Ankara ve Bağdat tehditlerini bir kenara bırakarak sonunda bir karar verdiler ve yeni Irak’ı destekleyeceklerdi. Nikbetim öyle de yaptılar, amaçları açık ve netti: Kürtler Federal ve Demokrasi Bir Irak çerçevesinde yaşayacaklardı, bu yapı bağımsızlık için bir adımdı.

Şöyle düşünün, 2003’te endişe ve umutsuzluklarla doğu bir müzakere için Bağdat’a gitseydik başımıza ne gelirdi? Uluslararası sınırları olmayan bir ulusu kendi insanlarını etrafında toparlayabilmesi için umut ve amaca ihtiyacı olacaktır. Ancak o zaman Kürdistan’ın içinde bulunduğu krizden en az zararla çıkma şansını yakalayabiliriz. 2017 yılında yapılan Bağımsızlık referandumundan sonra Kürtler büyük rüya karşısında hayal kırıklığına uğradı. Çünkü bütün dikkatler bölgecilik ve lokal çekişmelere odaklandılar. Düşmanlarımı ise bu durumu iyice idrak etmiş olması gerekiyor. Büyük rüya ve hayalle ilgili konuşmak isteyenlere yönelik eleştirel ve alaycı bir yaklaşımla söz konusu amacı küçümseniyor. Kürtler her şeyi ifade edebilir sadece yıllardır çalınan ve uğruna mücadele ettiği özgürlüğü ve haysiyetiyle ilgili bir talepte bulunamaz.

 

 (Yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Rûdaw Medya Grubu'nun kurumsal bakış açısıyla örtüşebilir ya da örtüşmeyebilir.)

 

Yorumlar

Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın

Yorum yazın

Gerekli
Gerekli