Diyarbakır Barosu Kadın Hakları Merkezi’nden çağrı: Şiddet dili derhal terk edilmeli

Diyarbakır (Rûdaw) - Diyarbakır Barosu Kadın Hakları Merkezi, toplumun tüm kesimlerini, “şiddetten korunmak için en kapsamlı uluslararası yasal standart olan İstanbul Sözleşmesi”ne sahip çıkmaya çağırdı.

Baronun Kadın Hakları Merkezi’nden 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü vesilesiyle bir basın açıklaması yaptı.

Açıklamada, “Kadına Yönelik şiddete, toplumsal cinsiyet eşitsizliğine ve cezasızlık politikasına karşı mücadele kararlılığımız devam edecek” denildi.

“Toplumsal cinsiyet eşitliğine ve kadının insan haklarına yönelik saldırıların bu denli yoğunlaştığı, sistematikleştiği ve sıradanlaştığı bu dönemde, bir yandan yeni mücadele yollarını arıyor, öte yandan ise kazanılmış haklarımıza yönelen saldırılarla mücadele ediyoruz” ifadelerine yer verilen açıklamada, şunlar kaydedildi:

“Kadın cinayetlerinin bir cins kırımı boyutuna ulaştığı bu günlerde şiddetle mücadelede etkin rol alması gereken iktidarın hiçbir çabası, girişimi ve hatta vaadinin olmadığını görüyoruz. Şiddetle mücadelede bir insan hakları belgesi olan İstanbul Sözleşmesi'nin fesih ilanı, arşa çıkan şiddet gerçekliği ile yüzleşilmediğinin ve çözüm niyetinin olmadığının kanıtıdır. Toplumun her kesimini, şiddetten korunmak için en kapsamlı uluslararası yasal standart olan İstanbul Sözleşmesi’ne sahip çıkmaya çağırıyoruz.

Diyarbakır Barosu Kadın Hakları Merkezi olarak; 20.03.2021 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile haksız ve hukuka aykırı bir şekilde İstanbul Sözleşmesi'ne yönelik yapılan fesih ilanına karşı Danıştay'da  YÜRÜTMEYİ DURDURMA talepli açmış olduğumuz KARARNAMENİN İPTALİ davasının akıbetini bekliyoruz.

Kadına yönelik şiddete karşı gittikçe derinleşen cezasızlık politikasına, 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanunun uygulamasındaki eksiklik ve özensizliklere, boşanma sonrası kadınları güvencesiz bırakmaya dönük olan nafaka saldırılarına, kadına yönelik sistematik şiddetin yargı makamlarınca eziyet suçu kapsamında değerlendirilmeyişine, kadına yönelik şiddet suçlarında yapılan uzlaştırma ve olası arabuluculuk uygulamalarına, medyanın şiddeti normalleştiren ve kanıksayan diline,  kadın aktivistlere dönük operasyonlara ve haksız gözaltı uygulamalarına bu mücadele gününde bir kez daha itiraz ediyoruz.

Siyasette hüküm süren ve şiddeti körükleyen şiddet dilinin derhal terk edilmesini talep ediyoruz.

Hukuk uygulayıcıların eşitsizliği derinleştiren ve besleyen uygulama örneklerine son vermesini talep ediyoruz.

Yaşamın her alanında her türlü ayrımcı uygulamaya son verilmesi için tüm aktörleri göreve çağırıyoruz. Siyasal partileri, sendikaları ve sivil toplum örgütlerini bu alanda daha yüksek sesle mücadele etmeye ve politika geliştirmeye davet ediyoruz.

Şiddetle mücadelede yasama, yürütme ve yargıyı görevini yapmaya çağırıyoruz.  Toplumun her kesimini şiddetsiz bir yaşam için dayanışmaya ve birlikte mücadele etmeye davet ederek;

Şiddetin son bulacağı, koşulsuz eşitliğin sağlanacağı o güne dek, mücadelemizin daim olacağını basına ve kamuoyuna duyuruyoruz.”