Tüm itirazlar reddedildi: JİTEM Cizre davası resmen kapandı
Haber Merkezi – Yargıtay 1. Ceza Dairesi, dönemin Cizre İlçe Jandarma Komutanı emekli Albay Cemal Temizöz’ün de yargılandığı sekiz sanıklı JİTEM Cizre davasında verilen beraat kararlarına yapılan itirazları reddetti.
Yargıtay 1. Ceza Dairesi, 21 kişinin kaçırılarak infaz edilmesine ilişkin açılan JİTEM davasında dönemin Cizre İlçe Jandarma Komutanı, emekli Albay Cemal Temizöz’ün arasında bulunduğu sekiz sanığa verilen beraat kararını onadı.
Sanıkların cezalandırılması gerektiğini belirterek karara muhalefet eden iki Yargıtay üyesinden İbrahim İlhan, Cemal Temizöz’ün terörle mücadele adına hukuk dışına çıkarak bir örgüt kurduğunu, yasa dışı şekilde kişileri gözaltına aldığını, işkenceler yaparak öldürdüğünü anlattı.
JİTEM davası 2009’dan beri sürüyordu
Şırnak’ın Cizre ilçesinde 1993-1995 yılları arasında yasa dışı şekilde gözaltına alınarak infaz edilen 21 kişinin ölümüyle ilgili açılan JİTEM davası, 2009’dan beri sürüyordu.
İlk olarak Diyarbakır’da başlayan davada, emekli Albay Cemal Temizöz’ün yanı sıra eski Cizre Belediye Başkanı Kamil Atağ, Kukel Atağ, Temer Atağ, Adem Yakin, Fırat Altın (Abdulhakim Güven), Hıdır Altuğ ve Burhanettin Kıyak; “cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak ve bu teşekküle katılarak mensubu olmak, insan öldürmeye azmettirmek ve insan öldürmek” suçlarından yargılanıyordu.
Özel yetkili mahkemelerin kaldırılmasının ardından dava önce Şırnak’a nakledildi. Buradaki mahkeme, Temizöz’ün tutuklulukta beş yılını doldurduğu gerekçesiyle tahliyesine karar verdi. Dosya daha sonra güvenlik gerekçesiyle Eskişehir’e gönderildi. Eskişehir 2. Ağır Ceza Mahkemesi, 5 Kasım 2015 tarihinde Cemal Temizöz’ün arasında bulunduğu sekiz sanığın beraatine karar verdi. Davaya katılan müştekiler karara itiraz etti.
DW Türkçe’den Alican Uludağ‘ın haberine göre temyiz incelemesini tamamlayan Yargıtay 1. Ceza Dairesi, 25 Kasım 2021 tarihinde itirazları reddederek, ikiye karşı üç oyla beraat kararlarını onadı. Kararda, “Yapılan yargılamaya, toplanan ve karar yerinde açıklanan delillere, mahkemenin kovuşturma sonucunda oluşan inanç ve takdirine, gösterilen gerekçeye ve uygulamaya göre katılanlar vekillerinin yerinde görülmeyen temyiz sebeplerinin reddiyle hükümlerin isteme uygun olarak onanmasına karar verildi” denildi.
"Terörle mücadele adına hukuk dışına çıkıldı"
Karara, Yargıtay üyeleri İbrahim İlhan ve Turgay Ateş muhalefet etti. Muhalif üye İbrahim İlhan karşı oy yazısında ”sanık Cemal Temizöz’ün olay tarihlerinde Cizre Jandarma Komutanı olarak görev yaptığı, PKK terör örgütü ile ilgili terör olaylarının yoğun olarak yaşandığı bölgede sanığın terörle mücadele adına hukuk dışına çıkarak bir örgüt kurduğunu” vurguladı.
Sanığın, örgüte daha önce terör örgütünde bulunup sonradan itirafçı olarak serbest kalan kişiler ile güvendiği bazı uzman çavuş rütbesindeki görevlileri üye olarak aldığını ifade eden İbrahim İlhan, “Kendisi de örgütün lideri oldu. Sanıkları milis gücü olarak tanımladı ve terör örgütüne yardım ettiklerini düşündükleri kişileri ortadan kaldırmak suretiyle terör örgütünün hareket kabiliyetini sınırlamayı amaçladılar” dedi.
"Beyaz Toros kullanılıyorlardı"
İlhan, tanıklar merkez karakol komutanı Ahmet Öznalbant ile karakol komutanı Mehmet Aksoy’un savcılık sırasında örgütün varlığını ve yapısını özetle şöyle anlattıklarına dikkat çekti:
“Cemal Temizöz itirafçılardan ve uzmanlardan oluşan 6-7 kişilik bir sorgu ekibi kurmuştu. Bu ekip terör örgütü mensubu olduklarını düşündükleri kişileri gözaltına alıp komando birliğine götürerek sorguluyordu. Nezaret defteri, gözaltı defteri onlarda idi. Araç olarak beyaz Toros kullanıyorlardı. Yanlarında tabanca ve keleş taşıyorlardı. Kullanılan araçlar ve silahlar envantere kayıtlı değildi. Terör ile ilgili tüm işlemleri onlar yapıyordu. Gözaltına alma ve serbest bırakma işlemlerinden haber vermiyorlardı. Tüm talimatları Cemal Temizöz’den alıyorlardı.”
“Kod isimleri vardı"
Yargıtay Üyesi İlhan, yine tanık Mehmet Nuri Binzet’in “PKK, kardeşimi şehit edince Hasan Kundakçı Paşa bize arama ve gözaltı yetkisi verdi. Abim Kamil Atağ’ın evinin altındaki bodrumu gözaltı odası yaptık. PKK’lıları getirip burada sorguluyorduk” şeklinde beyanda bulunduğunu kaydetti. Örgüt üyelerinin sivil dolaştıklarını, gerçek kimlikleri yerine kod adı kullandıklarını ve tutanaklara da kod adlarını yazdıklarını, böylece örgütün gizlilik içinde hareket ettiğini aktaran İlhan, sanıklar gizlilik içinde hareket etse de bir süre sonra örgütün halk arasında duyulduğunu ve faaliyetlerinden dolayı halk arasında büyük bir korkuya sebebiyet verdiğini anlattı.
Mahkemenin beraat gerekçesinde, “müştekilerin bu kadar uzun süre neden bekledikleri ve şikayetçi olmadıkları”nı yazmasını eleştiren İlhan, olay tarihlerinde bölgede olağanüstü hal yasalarının mevcut olduğuna dikkat çekti.
Cemal Temizöz liderliğinde kurulan örgütün bölgede oluşturduğu korku iklimi nedeniyle mağdurların ve maktul yakınlarının başlarına daha kötü olaylar gelmemesi için adli veya mülki makamlara başvuramadıklarını aktaran İlhan, sanıkların örgüte yardım ettiğini düşündükleri pek çok kişiyi mevzuata aykırı bir şekilde gözaltına alarak türlü işkenceler ettiklerini ve kimisini kasten öldürdüklerini ifade etti.
Anayasada Türkiye Cumhuriyet’nin hukuk devleti olduğuna, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin işkenceyi yasakladığına ve adil yargılanma hakkına dikkati çeken İlhan, “Sanıklar, o dönem içinde bulundukları olağanüstü şartları ve ciddi terör tehditlerini, bu yasal güvenceleri bertaraf etmek için bahane olarak kullanmışlardır” dedi. İlhan, karşı oy yazısında 14 ayrı olayda anlattığı cinayetlerde sanıkların neden cezalandırılması gerektiğini tek tek özetledi.
"Ortada öldürülüp dere yatağında bırakılan iki kişi vardır"
Muhalif üye Turgay Ateş, 14 Mart 1994 tarihinde İbrahim Adak ve Mehmet Gürri Özer’in öldürülmesi olayında sanık Cemal Temizöz ve dört sanığın cezalandırılması gerektiğini kaydetti. Davanın aynı zamanda sanığı olan gizli tanıklar Sokak Lambası ve Tükenmez Kalem’in anlatımlarına yer verilen karşı oy yazısında, maktullerin Temizöz’ün talimatıyla dört sanık tarafından alındığı, Silopi kırsalında kuru bir dere yatağında uzun menzilli silahla vurularak öldürüldükleri anlatıldı. İki gizli tanığın beyanlarının özünde birbiriyle örtüştüğü, maktullerin cesetlerinin bulundukları mevki, yer ve öldürülüş şekilleri dahi bu anlatımlarla özünde örtüştüğü kaydedilen yazıda şu değerlendirme yapıldı:
“Olayın üzerinden en az 10 yıllık bir süre geçtiği için küçük nüanslardaki farklılıklar maddi deliller ve birbiri ile örtüşen gizli tanık beyanlarının delil niteliğini ortadan kaldırmaz. Bir gizli tanık beyanını hem olayın oluşu, cesedin mevki ve konumu, hem de diğer gizli tanık beyanı desteklemektedir. Gizli tanıkların verdikleri ifadelerden sonradan vazgeçmeleri maddi bulgularla örtüşen bu tanıkların beyanlarını geçersiz kılmaz. Ortada öldürülüp kuru dere yatağında cesetleri bırakılan iki kişi vardır”
Ateş, her iki gizli tanığın da bu olayda birbirlerinin de olduğunu ayrı ayrı ifadeleri ile kabul ettiklerini, bu nedenle olayın azmettiricisi olan ve fiilen bu olaya katılan tüm sanıkların ayrı ayrı müsnet suçtan cezalandırılmaları gerektiği görüşünde olduğunu belirtti. Turgay Ateş bu gerekçeyle, “delil yetersizliği nedeniyle beraatlerine karar verilmesine dair mahkeme kararının doğru olmadığı kanaatiyle yerel kararı onaylayan çoğunluk görüşüne katılmadığını” vurguladı.