İHD Diyarbakır Şubesi: Kürt sorununun çözümü için çatışmasızlık sağlansın

10-08-2020
Rûdaw
Etiketler İHD Diyarbakır Şubesi Kürt Sorunu Rapor
A+ A-

Diyarbakır (Rûdaw) – İHD Diyarbakır Şubesi, Kürt sorununu demokratik ve barışçıl yollarla çözülebilmesi için, “çatışmasızlık ortamının sağlanması” çağrısında bulundu.

İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi tarafından hazırlanan “2020 Yılı İlk 6 Ay Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi İnsan Hakları İhlalleri Raporu” düzenlenen bir basın toplantısı ile kamuoyuna açıklandı.

İHD Diyarbakır Şubesi’ binasında düzenlenen basın toplantısına İHD Genel Başkan Yardımcısı Rehşan Bataray Saman, Bölge Temsilcisi Abdusselam İnceören, Diyarbakır Şube Başkanı Abdullah Zeytun ve Diyarbakır Şube yöneticileri Ercan Yılmaz ile Yakup Güven katıldı.

İHD Bölge Temsilcisi Abdusselam İnceören, raporu okudu.

“Bölgemizde Kürt meselesine yönelik siyasi iktidarın otoriter politikaları ve uygulamaları hız kesmeden devam etmektedir” debilen raporda, “Böyle bir ortamda insan hakları ihlalleri de sistematik ve yaygın bir şekilde ağır tahribatlarla maalesef devam etmektedir. 2020 yılında da devam eden çatışma ortamında asker, polis, örgüt militanı ve siviller yaşamını yitirmiştir” denildi.

“Adalet duygusunda ciddi bir tahribat meydana gelmiştir”

“Geçmişten bugüne denenmiş ancak sonuç vermemiş şiddete ve çatışmaya dayalı politikalarda ve çözüm yöntemlerinde ısrarın bir sonucu olarak, bugün bölgemizde toplumsal yaşamı derinden etkileyen korkunç ve acı bir çatışma tablosuyla karşı karşıya bulunmaktayız” ifadelerine yer verilen açıklamada şu tespitlere yer verildi:

“İnsan hakları ihlallerinin çatışma ortamının etkisiyle tırmanış gösterdiği yine bu süreçte, hukuk anlayışında ve adalet duygusunda ciddi bir tahribat meydana gelmiş bulunmaktadır. İşkence ve kötü muamele, toplanma ve gösteri hakkına yönelik yasaklar ve müdahaleler, düşünce ve ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, kadına ve çocuklara yönelik şiddet, ekonomik ve sosyal haklardaki kayıplar gibi pek çok değişik ve kategorik konularda ihlaller açığa çıkmıştır. Türkiye’de yargı organlarının siyasi söylemlerin etkisinde kaldığı ve tarafsızlığını yitirdiği fikrinin giderek pekiştiği bir ortamda, haksız gözaltı ve tutuklamalar artarak devam etmiştir. Özellikle Kadın siyasetçiler ve hak savunucularına yönelik gerçekleştirilen ‘yasa dışı örgüt üyeliği’ ‘yasa dışı örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek’ ‘yasa dışı örgüt propagandası yapmak’ gibi ağır suçlamalarla gerçekleştirilen gözaltı ve tutuklanmaların, kişi güvenliği ve özgürlüğünün ve yine örgütlenme özgürlüğünün açık bir ihlali olduğunu belirtmek istiyoruz.”

“14 kolluk görevlisi, 78 örgüt militanı ve 14 sivil yaşamını yitirdi”

2020 yılının ilk 6 ayında bölgede yaşam hakkı, yargısız infazlar, işkence ve kötü muamele, toplumsal gösteri hakkına yönelik engelleme ve müdahaleler, hapishanelerdeki ihlaller, ifade ve örgütlenme özgürlüğüne yönelik ihlaller, basın özgürlüğüne yönelik ihlaller, kadına yönelik şiddet, ekonomik ve sosyal haklardaki kayıplar gibi pek çok değişik ve kategorik konularda ihlaller yaşandığına dikkat çekilen açıklamda, sözkonusu ihlaller şu şekilde sıralandı:

“2020 yılının ilk 6 ayında meydana gelen silahlı çatışma ortamında bölgemizde, 14 kolluk görevlisi yaşamını yitirmiş ve 15 kolluk görevlisi de yaralanmıştır. 78 örgüt militanı yaşamını yitirirken operasyon sırasında yaşanan çatışmaların ortasında kalan 1 sivil yurttaş yaşamını yitirmiştir. Kolluk birimlerine yönelik gerçekleştirilen saldırılar sırasında ise 14 sivil yurttaş yaşamını yitirmiştir.

“En az 85 yurttaş işkence ve kötü muameleye maruz kaldı”

Pandemi sürecinin başladığı ve ölümcül etkisini yüksek düzeyde artırdığı 2020 yılının ilk 6 ayında, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlali, toplanma ve gösteri hakkına yönelik müdahaleler, işkence-kötü muamele fiilleri, sağlık hizmetine erişim hakkına yönelik ihlaller de hızından hiçbir şey kaybetmeden devam etti.

Güvenlik güçleri tarafından en az 35 toplumsal gösteriye müdahalede bulunulmuş ve gerçekleşen orantısız müdahalelerde yurttaşlar çeşitli şekillerde yaralanmıştır. Gözaltında ve gözaltı yerleri dışında cinsel saldırıya varan insanlık dışı muameleler gerçekleştirilmiş, insanlık onuru hiçe sayılmıştır. En az 85 yurttaş gözaltı birimlerinde, ev baskınları, sokakta, cezaevinde işkence ve kötü muameleye maruz kalmıştır.

“Hapishanelerde ihlaller belirgin olarak artmaya devam etti”

Raporumuzda, hapishanelerde ihlallerin belirgin olarak artmaya devam ettiği görülecektir. İdari uygulamalar neticesinde artış gösteren başta sürgünler ve işkence olmak üzere, pek çok konuda ihlaller meydana gelmektedir.

2020 yılının ilk 6 ayında bölgede bulunan cezaevlerinde en az 441 politik mahpus, hiçbir gerekçe gösterilmeden veya politik tutumlarından sorumlu tutularak, ailelerinden uzak illerde bulanan hapishanelere sürgün edilmişlerdir. Yine 22 siyasi mahpus, cezaevinde veya nakil sırasında, cezaevi idaresinin işkence ve kötü muamelesine maruz kalmıştır. Mahpusların sağlık ve iletişim hakları ihlal edilmekte, çeşitli disiplin suçları ile tecrit ve izolasyona tabi tutulmaktadır.

Özellikle sağlık hakkı ihlallerinin hala devam ettiğini, İHD Genel Merkezinin Ağır Hasta ve Hasta Mahpus Listesi 2020 verilerine göre derneğe ulaşabilen ve tespit edebildikleri kadarı ile Türkiye hapishanelerinde halen 591’i ağır hasta olmak üzere toplam 1564 hasta mahpus bulunuyor. Her fırsatta dile getirdiğimiz gibi bir kez daha, Anayasada ve yine Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere göre işkencenin mutlak olarak yasaklandığını ve bu suçun zamanaşımına tabi olmadığını bir kez daha hatırlatmak istiyoruz!”

“İstanbul Sözleşmesinden çekilme durumunun tartışılması kabul edilemez”

2020 yılının Mart ve Nisan aylarında Covid-19 salgını sebebiyle aile içi kadına yönelik şiddetin tırmandığına dikkat çekilen açıklamada, “Evde kalma sürelerinin artması ve bu süreçte İnfaz Yasasında yapılan değişiklikler sonucu şiddet uygulayan erkeklerin serbest kalması ile birlikte Kadınların şiddete maruz kalma oranları da artmıştır” denildi.

Bu tarz dönemlerde kadına yönelik şiddetin önlenmesi ve kadınların korunması için alternatif mekanizmaların üretilmemesinin şiddeti artıran bir başka etken olarak ortaya çıktığına değinilen açıklamada, şunlar kaydedildi:

“Alternatif koruma mekanizmalarının yokluğuyla birlikte, kadına yönelik aile içi şiddetin önlenmesi amacıyla imzalanan İstanbul Sözleşmesinin iptaliyle ilgili tartışmalar başlatılmıştır. Artan kadın cinayetlerine yoğunlaşılması gerekirken, kadını bir nevi şiddete karşı güvence altına alan İstanbul sözleşmesinden çekilme durumunun tartışmaya açılması kabul edilebilir bir durum değildir. Zaten etkin bir şekilde uygulanmayan İstanbul sözleşmesi protokolleri nedeniyle de bir çok kadının yaşamını yitirdiğine şahit olduk, olmaktayız.

Tablo bu denli ağır iken sözleşmeden çekilmek demek kadına yönelik şiddeti ve cinayetleri onaylamak ile eşdeğer bir anlam taşımaktadır. İç hukukta kadına yönelik şiddete dair var olan yasa maddelerinin yetersizliği ortadadır. İstanbul Sözleşmesi devletlerin şiddeti bitirmesi için toplumsal cinsiyet eşitliğini hem yasalarında hem de toplumsal yaşamda hayata geçirmesi gerektiğini belirten uluslararası bir sözleşmedir. Ayrıca kadına yönelik şiddetin ve aile içi şiddetin ortadan kalkması için devletlerin kapsamlı ve bütüncül politikalar geliştirmesi gerekirken sözleşmeden çekilmek kabul edilemezdir! Devletin görevi sözleşmeden çekilmek değil maddeleri etkin olarak uygulamaktır.”

“Çocuklar cinsel istismara maruz kalmaya devam ediyor”

Raporun çocujklarla ilgili bölümünde de en fazla hak ihlaline maruz kalan kesim arasında yer alan çocukların, aile içi şiddet sonucu ve toplumsal alanda katledildiğine ve cinsel istismara maruz kaldığına vurgu yapıldı.

Raporda, “Bölgemizde ilk 6 ayda, 6 çocuk katledildi, 3 çocuk intihara sürüklendi. 204 çocuk ise, cinsel istismara maruz kaldı. Düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüğüne yönelik ihlallerde hızından hiçbir şey kaybetmedi. 2020 yılının ilk 6 ayında bölgemizde, aralarında üniversite öğrencileri ve politikacılarından bulunduğu 104 kişiye politik nedenlerle soruşturma ve davalar açılmış, yine açılan soruşturma ve davalarda 121 kişiye çeşitli cezalar verilmiştir. Yine ekonomik ve sosyal haklara yönelik ihlallerde ise, 6 işçi iş kazasında yaşamını yitirirken 2 kişi de yaralanmış, 418 kişi haksız şekilde işten çıkarılmıştır” ifadelerine yer verildi.

“Covid-19 verileri şeffaf bir şekilde kamuoyuna açıklanmalı”

Raporda, dünya’yı etkileyen Covid-19 salgınının Türkiye’yi de etkilediği, şu ana kadar 5 bin 600 kişinin yaşamını yitirmesine yol açtığı anımsatılan açıklamda, “Hala etkisini sürdüren ve aşısı bulanamayan bu hastalığın, Türkiye’de eksik ve yetersiz önlemler itibariyle kriz yönetme becerisinin gösterilemediğini ve güçlü bir sosyal politikanın varlık gösteremediğini ifade etmek isteriz” denildi.

Bölge kentlerinde hastalığın etkisini artırarak yayıldığına dikkat çekilen raporda, şu szölere yer verildi:

“Kamu otoritesinin ve yetkilerinin etkin ve denetime açık sağlık hizmeti sunamadığı, vakaların nitelikli sağlık hizmetine erişemediği bir sağlık politikası yürürlüktedir. Bölge Tabip Odaları ve sağlık örgütlemelerinin Pandemi İl Kurullarına dahil edilmediği, verilerin ve vakaların şeffaf bir şekilde kamuoyuna açıklanmaması bu süreçte karşılaşılan problemler olarak öne çıkmaktadır. Yine her ne kadar koruyucu malzemeler ile Evde kal’ çağrılarıyla hastalığın aşılmaya çalışıldığı doğru adımlar atılmış olsa da, ekonomi politikaları nedeni ile hali hazırda geçim sıkıntısı yaşayan milyonlarca insanın ihtiyaçlarını karşılayacak ekonomik tedbirlerin yetersizliği milyonlarca ailenin mağduriyet yaşamasına yol açmıştır.

Covid-19 virüsünün yoğunluk gösterdiği ve insanların evlerinden dahi çıkmaya çekindiği zamanlarda, siyasi iktidarın güvenlikçi politikalarına dayanan hukuk dışı ve keyfi icraatlarını sürdürdüğü görülmüştür. Gece yarısı veya sabahın erken vaktinde ve hijyen kuralları dikkate alınmadan, kolluk görevlileri tarafından ve köpekler eşliğinde yurttaşların evleri basılmış, salgın hastalığın göz ardı edildiği koşullarda gözaltı ve tutuklamalar yapılmıştır. Diyarbakır’da haksızca açılan soruşturmalarda 70 li yaşlarda ve ağır kronik rahatsızlıkları bulunan Barış Anneleri Rebia Kıran ve Makbule Özbek gibi çok sayıda yaşlı ve hasta yurttaşlar günlerce gözaltında kalmış, bir kısmı tutuklanmıştır.”

“Seçme ve seçilme hakkı ihlal edilmiştir”

HDP’li belediyelere kayyum atanması “Seçmen iradesine darbe olarak” değerlendirilen raporda, “HDP’li belediye eş başkanların görevlerinden alınarak yerine kayyım atamaları, süreç içerisinde devam etmiştir. Türkiye’de devam eden otoriter sistem uygulamalarına 04/05/2020 günü bir yenisi eklenmiş, anayasa tarafından güvence altına alınan seçme ve seçilme hakkı bir kez daha ihlal edilmiştir. Halkarın Demokratik Partisi Hakkâri milletvekili Leyla GÜVEN ve Diyarbakır milletvekili Musa FARİSOĞULLARI ile Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul milletvekili Kadri Enis BERBEROĞLU’nun milletvekillikleri haklarından kesinleşen ceza hükümlerini içeren tezkerenin TBMM’ye gönderilmesi ile düşürülmüş ve akabinde TBMM üyeliği düşürülen vekiller gece yarısı gözaltına alınıp cezaevine konulmuşlardır. Böylelikle 2016 yılında Anayasaya eklenen geçici bir madde ile dokunulmazlıkların kaldırılmasının yolu açılmasından bu yana 13’ü HDP’li 1 ‘i CHP’li toplam 14 parlamenterin milletvekillikleri düşürülmüştür” ifadelerine yer verildi.

“Mülteci-sığınmacılara yönelik ihlaller artarak devam etmektedir”

Raporun mülteci ve sığınmacılarla ilgili bölümünde ise Türkiye’de ve bölgede yaşanan savaş ve çatışmaya dayalı politikaların, “telafisi mümkün olamayacak sonuçlara” neden olduğu belirtildi.

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin (BMMYK) 2019 Küresel Eğilimler[1] raporuna göre 2019 yılı sonu itibarıyla 79,5 milyon insanın yerlerinden edildiği ve daha önce toplamda bu kadar yüksek bir sayı görülmediğine işaret edilen raporda, zorla yerinden edilme olaylarının artık dünyadaki insanların %1’inden fazlasını etkilerken, gönüllü, güvenli ve insan onuruna yakışır şartlarda evlerine dönebilenlerin sayısının ise bu rakamların çok gerisinde olduğu vurgulandı.

Raporda şu ifadelere yer verildi:

“En fazla mülteci nüfusuna sahip ülkelerden biri olan Türkiye’de ise yaklaşık 4 milyon Suriyeli mültecinin yanı sıra Afganistan, Irak, İran, Somali başta olmak üzere birçok ülkeden yaklaşık 330.000 kadar mülteci-sığınmacı bulunmaktadır. Ancak Türkiye’nin geçici statüler üzerine kurulu sığınma sistemi ve mültecilere yönelik kalıcı çözümlerden uzak politikaları nedeniyle mülteciler birçok hak ihlaliyle karşılaşmaktadırlar. En son Van ilinde mültecileri taşıyan teknenin batması sonucu 60’ı aşkın kişi yaşamını yitirmiştir. Mülteci-sığınmacılara yönelik ihlaller artarak devam etmektedir.”

“Öcalan’ın misyonunu yerine getirilmesinin koşulları sağlanmalı”

Raporda, “İmralı Yüksek Güvenlikli Cezaevindeki evrensel ve insancıl hukuk dışı uygulamalar ve ihlaller devam etmektedir. Sayın Abdullah Öcalan ve aynı hapishanede bulunan mahpusların haklarından mahrum bırakılma sistemi, 2020/Mart ayında  gerçekleştirilen 1 aile görüşü ve Pandemi sürecinde gerçekleştirilen bir telefon görüşmesi dışında kesintisiz ve mutlak olarak sürdürülmüştür” denildi.

“Ağır hak ihlali” olarak değerlenririlen bu durumun devamı ile yaşanan çatışma sürecinin bağlantısına dikkat çekilen raporda, “Kürt Meselesinin çözümünde diyalog ve müzakere yönteminin uygulandığı çatışmasızlık sürecinde temel aktörlerden olan Öcalan’ın, bu misyonun yerine getirilmesinin koşulları sağlanmalıdır, uygulanan ağırlaştırılmış tecrit derhal sona erdirilmelidir” tespitine yer verildi.

“İfade ve örgütlenme özgürlüğüne yönelik baskılar devam ediyor”

“İfade ve örgütlenme özgürlüğüne yönelik baskılar da, yasaklama ve sınırlandırmalarla maalesef devam etmektedir” denilen raporda şu sözler yer aldı:

“Bir hak arama biçimi olarak Anayasa’nın 34. maddesinde tanımlanan ve güvence altına alınan açık hava toplantı ve gösterileri ise, Valiliklerin ve Kaymakamlıkların hukuk dışı ve keyfi bir biçimde aldığı kararlar ile yasaklanmakta veya sınırlandırılmaktadır. Derneğimiz ve kayıp yakınları tarafından Koşuyolu Parkı Yaşam Hakkı Anıtı önünde ‘Kayıplar Bulunsun Failler Yargılansın’ sloganıyla her hafta kesintisiz bir şekilde sürdürülen hakikat ve adalet arayışı, 1 Eylül 2018 tarihinden bu yana hukuk dışı ve keyfi Valilik yasağıyla engellenmektedir. 600. Haftasını geride bırakan adalet arayışçısı kayıp yakınları, kayıp edilen yakınlarının akıbetini sormaya devam ediyor.

Gerek sivil yerleşim alanlarında ve gerekse de kırsal bölgelerde silahlı çatışmalarda yaşamını yitiren PKK militanlarının mezarlarının bulunduğu mezarlıkların, askeri operasyonlar sırasında tahrip edilmesi ve yıkılması, yine savcılık kararıyla cenazelerin adli tıp incelemesi için mezarlarından çıkarılması, Adli Tıp İncelemeleri sonrası kaldırımlara gömülmesi bu süreçte yaşanılan ağır ihlal örnekleri arasındadır. Yakın süreçte Lice, Silvan, Yeniköy mezarlıklarında, mezarlar tahrip edilmiştir. Söz konusu fiillerin, ne insancıl hukukla ne de dini inanışla izah edilir bir yanı yoktur. Hukuki ve vicdani hiçbir gerekçeye dayanmayan bu tutumun cenaze sahiplerini manevi olarak derinden yıprattığını hatırlatıyoruz.”

“Çözüm süreci yeniden müzakere edilmeli”

Raporun sonunda İHD’nin her zaman barış hakkını savunduğu ve savunmaya devam edeceğine vurgu yapılarak şu önerilere yer verildi:

“Kürt sorununu demokratik ve barışçıl yollarla çözülebilmesi için, çatışmasızlık ortamının sağlanması gereklidir. Hayatımızdaki ihlaller, yanlış ve hatalı devlet politikalarının bir sonucudur. Bu nedenle biz insan hakları savunucuları, hayatımızdaki ihlallerin önlenebilir olduğuna inanıyoruz. İnsan hakları ihlallerinin oluşumuna yol açan politikalardan vazgeçilmesi talebinde bulunuyor, çatışmalı ortamın bir an önce son bulmasını, kalıcı bir çatışmasızlık halinin ve çözüm sürecinin yeniden müzakere edilmesini umuyoruz.”

Yorumlar

Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın

Yorum yazın

Gerekli
Gerekli