ENKS: Ne Türkiye, ne de PYD, Kürdistan modelini savunuyoruz
Rojava’da kurulacak ‘Güvenli bölge’ konusu Ortadoğu’nun sıcak gündemi haline geldi. Suriye Kürt Ulusal Konseyi (ENKS) üyesi ve Reform Hareketi Kürdistan Temsilcisi Cedan Ali, ABD ile Türkiye’nin ortaklaşa Rojava’da kuracakları güvenli bölgeye ilişkin, “Biz ENKS olarak ne PYD’nin tek taraflı yönetimini ne de Türkiye’nin işgalci anlayışını kabul ediyoruz” dedi.
BMGK kararıyla 1991’de Kürdistan Bölgesi’nde 36’ıncı paralelin uçuşa yasak bölge ilan edildiğini hatırlatan Ali , böyle bir modelin Rojava için hayati önemi olacağını belirttti. Ali,” Biz Kürtler Suriye’nin ana unsuru olarak sorunların siyasi adımlarla çözüme ulaştırılmasını savunuyoruz. Hem bütün Suriye halkı adına hem de Kürtler adına. Böylelikle devam eden ölümler, göçler ve bu vahim durum son bulur” ifadelerini kullandı.
ENKS üyesi Cedan Ali, güvenli bölge konusu ve ENKS’nin bu konudaki yaklaşımı hakkında Rûdaw’ın sorularını yanıtladı.
ABD ile Türkiye askeri yetkilileri geçtiğimiz hafta Ankara’da “Güvenli Bölgeye” ilişkin bir mutabakata vardı. Sizin bu konunun tedatları hakkında aldığınız bilgiler var mı? Görüşmelerde neler konuşuldu?
Biz ENKS olarak, Kürt Bölgesi’nde uluslararası toplumun gözetiminde, özellikle de ABD’nin çatısı altında bir güvenli bölge oluşturulmasını olumlu buluyoruz. Bu hem biz Kürtler ve hem de orada yaşayan diğer farklı gruplar için de güven verici. Ancak tek taraflı bir yönetme arzusu olursa, yani Türkiye tek taraflı bölgeyi yönetmek isterse, güvenli bölgeden ziyade biz orayı işgal edilmiş bir bölge olarak algılarız. Efrin ve Fırat Kalkanı operasyonlarının bunun kötü birer örneği olduğunu söyleyebilirim. Özellikle Efrin’de Kürt vatandaşlarımız her gün kötü muamelelerle karşılaşıyor. Bu nedenle tek taraflı yaklaşım tehlike doğruyor. Diğer taraftan Kürt meselesi Suriye meselesinin bir parçasıdır. Mevcut krizin çözümü için her gün farklı isimler altında çözüm önerileri sunuluyor. Bu öneriler bugün güvenli bölge, yarın işgal, ertesi gün gözetim adıyla önplana çıkarılıyor. Bu şekilde Suriye’de siyasi çözüm erteleniyor ve güçleştiriliyor. Biz Kürtler Suriye’nin ana unsuru olarak sorunların siyasi adımlarla çözüme kavuşturulmasını savunuyoruz. Hem bütün Suriye halkı adına hem de Kürtler adına. Böylelikle devam eden ölümler, göçler ve bu vahim durum son bulur. Uluslararası toplum ve BM’nin yer aldığı bir siyasi çözüm olmazsa kriz devam eder ve çözüm de gelmez. Bu durumun böyle sürmesi bütün Suriye halkı ve özellikle de Kürt bölgeleri üzerinde tehlikenin devam etmesi anlamına gelecektir.
Türkiye’nin Suriyeli Arap mültecileri Rojava’da kurulması tartışılan “barış koridoru” ya da güvenli bölgeye yerleştirme gibi bir planının olduğu şeklinde söylentiler var. Sizce bu tür adımlar Rojava’nın demografik yapısının değiştirilmesini gündeme getirebilir mi?
Her şeyden önce biz Türkiye’nin taleplerine şüpheyle yaklaşıyoruz. Güvenli bölge, barış koridoru gibi her seferinde farklı bir isimle Suriyeli göçmenleri yerleştirme çabalarıyla Rojava’nın demografisinin değiştirilmesi hedefleniyor. Bu adımların samimiyetine güvenmiyoruz. Bu nedenle biz bu tür girişimleri kabul etmiyoruz ve kabul etmeyeceğiz. Heyetlerimizin uluslararası toplum, Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği, ABD ve Rusya yetkilileri ile yaptığı görüşmelerde bu konuda tavrımızı ortaya koyuyoruz. Biz hiçbir Kürt bölgesinde demografi değişikliğine yönelik adımları kabul etmeyeceğimizi belirttik. Aynı zamanda Türkiye’nin Kürt meselesine karşı yaşadığı ‘karın ağrısı’ndan dolayı Suriye’deki Kürtlere PKK muamelesi yapmasını doğru bulmuyoruz. PKK Türkiye sınırları içerisinde olan bir Kürt partisi. Kendi sorunlarını kendi sınırları içerisinde hallederler ya da etmezler o kendilerini bağlayan bir durum. PKK sorununu Suriye’deki Kürtlerin sırtından çözmeye çalışmasınlar. PKK’yi bahane ederek bizi istemediğimiz bir denklemin içine çekmeye çalışmasınlar. Biz ENKS olarak bu tür bir düşüncenin doğru olmadığını savunduk ve kabul etmedik. Aynı zamanda susmayacağız ve uluslararası toplumun bu gerçeği bilmesi için çalışmalarımıza devam edeceğiz.
ENKS Güvenli Bölgeye konusuna nasıl bakıyor, Türkiye’nin savunduğu 30 kilometre derinliğinde ve YPG’siz modeli mi yoksa PYD’nin sunduğu modelini mi destekliyorsunuz? Sizce hangisi sorunun çözümüne hizmet ediyor?
Biz uluslararası bir çözümü destekliyoruz. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) 5 Nisan 1991 yılında aldığı 688 sayılı kararla Kürdistan Bölgesi’nde belirlenen güvenli bölge ve uçuşa yasak bölge modeli daha uygun olur diye düşünüyoruz. Ne PYD’nin istediği tek taraflı yönetim modeli, ne de Türkiye’nin istediği gibi jandarma kuvvetleri ile onlara yardım eden güçlerin yönetiminde bir model istiyoruz. Biz uluslararası toplumun gözetiminde yerel bir yönetimin bölgeyi yönetmesini savunuyoruz. Bölgede yaşayanların çoğu Kürt ama içlerinde Araplar ve Hristiyanlar da var. Dolayısıyla bu etnik unsulardan oluşan yerel bir yönetimin oluşturulmasını talep ediyoruz. Kısaca söyleyecek olursak; biz ne Türkiye’nin Efrin’deki modelini ne de PYD’nin tek taraflı yönetimini benimsemiyoruz.
Rojava’dan Türkiye’ye yönelik bir tehdit var mı? Türkiye sürekli o bölgeden gelebilecek bir güvenlik tehdidinden endişeli olduğunu belirtiyor. Bunun altında yatan neden nedir?
Türkiye bahane üretiyor. Türkiye’nin PKK bahanesi yaklaşık 40 yıldır devam ediyor. Kandil orada durduğu müddetçe Türkiye’nin PKK bahanesi sürecektir. Söylendiği gibi bir terör tehdidi, Türkiye’nin bekasını tehdit edildiği söyleminin hiçbir doğru payı yoktur. Şu ana kadar hiçbir Kürt partisi hatta PYD’nin hiçbir silahlı mensubu da Türkiye sınırlarına karşı bir eylem yapmamıştır. Rojava hiçbir zaman Türkiye’nin ulusal güvenliğine karşı bir tehdit olmamıştır. Bu bir bahanedir. Onlar Kürt meselesi ve çözümünden korkuyorlar. Farklı renklerin olmasından, Kürtlerin bir statüye sahip olmasından korkuyor. Türkiye’nin ve özellikle Erdoğan’ın Rojava politikası bütün Kürtleri tehlikeye atıyor. Türk devleti ve Türk halkı ile düşmanlık yapmak Suriyeli Kürtlere çıkar sağlamaz. Dolayısıyla şunun bir kere bilinmesi lazım; biz size karşı tehlike unsuru değiliz. Kürt milleti olarak Suriye’de kendi haklarımızın garanti altına alınmasını savunuyoruz. İnşa edilecek yeni Suriye’de haklarımızın belirlenmesini istiyoruz. Uluslararası toplumun gözetiminde bir çözümden yanayız ve her şeyden önemlisi Kürtlerin varlığı kabul edilmeli, benimsenmeli. Biz barış yoluyla haklarımızı talep ediyoruz.
Yani Türkiye’nin güvenli bölge ısrarını Rojava tarafından gelebilecek tehditlere karşı bir önlem olarak görmüyor musunuz?
Hayır, kesinlikle bunun bir Kürt fobisinden kaynaklandığını söyleyebiliriz. Şunu bir kez daha vurgulamakta yarar var; Rojava’dan Türkiye’ye yönelik hiçbir tehdit söz konusu bile değildir. Fakat bu da PYD’nin Türkiye’nin eline koz verdiği anlamına gelmiyor. Onlar PYD’nin PKK’nin bir uzantısı olduğunu söylüyor. Bu konuda Türkiye’ye bahane vermemek için mesela Öcalan’ın posterlerini kurum ve kuruluşlarına asmayabilirler. Kısaca Türkiye’nin bahane üretmesinin önüne geçmek için koz vermeyebilirler.
Geçtiğimiz günlerde Demokratik Toplum Hareketi (TEV-DEM) Diplomatik İlişkiler Sorumlusu Aldar Halil Rûdaw’a verdiği bir demeçte “ENKS’liler Türkiye kızar diye Rojava’da siyaset yapmaktan çekiniyor” şeklinde bir değerlendirmede bulundu. Bu söylemin gerçeklik payı var mı?
Aldar Halil’in söyledikleri yanlıştır, doğru değildir ve ENKS’ye atılan bir iftardır. Bu tür söylemlerle Kürt milletinin meşru taleplerini ve siyasi bir hareketini görmezden geliyorlar. Aldar Halil bunu yapacağına, diğer siyasi partileri dinlemeli ve “Rojava’da tehlikeleri azaltmaya yönelik ortak adımları nasıl atarız, ortak bir yönetimi nasıl kurarız” bunları konuşmalıdır. Halil’in kendisi yanlış politikalardan dönerek yanlış olduğunu kabul etmesi gerekiyor. Bizi Erdoğancılıkla itaf etmekten vazgeçmiyorlar ama kendileri Erdoğan’ın güvenli bölge için talep ettiği 5 kilometreyi kabul ediyorlar. Hatta kendileri 15 kilometreyi de kabul edecekler. Sen Erdoğan’la anlaşıyorsun, Esat’la anlaşıyorsun ama bizi Erdoğancı olarak tanıtıyorsun.