14 yaşındaki Ezidi kız ilk kez anlattı

Bir kaç saattir yanındaydım sadece bir kez güldü. O da ben, “Hena, seni bulana kadar çok yoruldum” dedikten sonra. O da gülümseyerek “Ben de annemi bulana kadar yaşlandım” dedi. Gerçekten yaşlı bir çocuk ile oturuyordum. Gönlü acı ve keder ile doluydu. Dünyaya kendisi ile birlikte yüzlerce Ezidi kadının başına gelenleri anlatabilmek için eski Ezidi Milletvekili Viyan Dahil gibi sade bir dile sahip olmak istiyordu.

 

Hena ve onlarca Ezidi kadın ve çocuğun sıkıştırıldığı otomobil, Telafer’e doğru ilerliyor. İki IŞİD’li kimsenin kaçmaması ve kendini arabadan atmaması için ayakta bekçilik yapıyor. O günkü güneş Ezidilere sevgi ile yaklaşmıyordu. Mushafa Reş’in getirdiği tılsımlı aydınlık değildi. Belki yakıcı bir ateş yağdırıyordu. Otomobilin iniş çıkışları Hena’yı daldığı hayallerden koparıyordu. Babası ile Telafer’e gittiği günlerde çarşıda gezerek hoşuna giden şeyleri istediği günlerdeki hayallere. Karşısında oturan kız kardeşlerinden bir tanesi ağlıyor. Çok büyük bir acı çektiği belli. Çünkü bir kaç dakika önce otomobile alınmadan önce bir IŞİD’linin yemi olmuş.

 

Hena: “Daha yola çıkarmamışlardı. Köyümüzdedik. İki IŞİD’li iki kız kardeşimi götürerek tecavüz ettiler.”

 

Peki otomobilde? Yol boyunca ne yapıyordunuz?

 

Hena:

Otomobilin içinde hiçbir şey yapmadık. Ancak Telafer’deki büyük salona ulaştığımızda yaşamadığım bir şey kalmadı. Ne diyeyim çocukken yaşlandım. Anlattığım o günler ve kız kardeşlerimin çığlıkları ve yalvarmaları  canıma bir çivi gibi batıyor.

 

Otomobil bizi götüreceği yere vardığında iki silahlı IŞİD’li atladı ve bağırarak “aşağı inin” dediler. Kızkardeşimin elini sıkıca tutmuştum. Büyük ve geniş bir salona girdik. Başka farklı odalar da vardı. Ama IŞİD militanlarına özel bir oda vardı. Daha yolculuğun yorgunluğunu atmadan bir kaç IŞİD’li odaya gelerek kızlara göz gezdirdiler.

 

Kız kardeşimle birlikte kadınların arkasında saklanmıştık. O gün bir kaç genç kızı götürdüler. Götürdükleri bazı kızları geri getirmediler. Bazılarını da bir kaç saatliğine götürüp geri getiriyorlardı.”

 

 IŞİD mensubunun onlara tekrar bakması, onu yanında götürmesi anlamına geliyordu.

 

“Kızlardan birisi yanıma gelerek kısık bir sesle, biliyor musun, silahlı bir Kürt gördüm” dedi.

 

“Kürt olduğunu nasıl anladın? diye sordum.”

 

Kız: “Kürtçe başka bir militana neden bu kızı almıyorsun? diye sordu.”

 

“Herşey gözümün önüne geliyor. Salona gelip üç kızı aynı anda özel odaya götürdüklerinde, kızlar ağlayarak bizi kirletmeyin diyorlardı. Otobüs ile getirilen benimle yaşıt kızlardan birisi bana: “12 yaşındaki bir kız çocuk bunları gördüğünde korkudan öldü.”

 

Yavaş yavaş sakinliğini kaybeden Hena, “Beni seçerek götüren kişinin yüz şeklini çok iyi hatırlıyorum. Her zaman bir gün peşmerge gelecek benim ve kızkardeşlerimin intikamını alacak diyordum.”

 

Hena’yı satmak için pazara götüren kişi çok beklemeden Ebu Salih diye birisini bulup Hena’yı satıyor. Hena’nın ellerini üstüste koyarak peşinden gittiği adama nereye götürüleceğini sorması cevapsız kalmış.

 

“Ebu Salih, Telaferliydi. Saçı ve sakalı beyazdı. Yanında kaldığım sürede Şengal, Musul, Rakka ve Telafer gittiği her yere beni götürüyordu. Bir çok kez IŞİD’lilere askeri eğitim verdiğini gördüm. 10 kadın daha getirmişti. Ama o dönem yanında iki kadın kalmıştı.”

 

Kürt olduklarını saklıyorlardı

 

Nehir kenarında salkım söğüt ağacı gibi süzülen şanssız kızlara bakıyor. Ancak kendisi daha da şanssız. Ağustos sıcağı ve insan nefesinin de etkisiyle kalabalık bir salonun içinde titriyor.

 

“İstedikleri kızlar onları reddettiğinde saçlarından sürükleyerek götürmeyi çok seviyorlardı. Odalara yakın olduğumuz için her şeyi çok iyi duyuyorduk. Her bir çığlık sesi duyduğumuzda vahşice bir saldırıya uğradıklarını anlıyorduk. Önce bir kız kardeşimi götürdüler. Daha sonra ikinci kız kardeşimi de götürdüler.”

 

“Bir kaç kızı getirdiklerinde birbirimize derdimizi anlatıyorduk. Bize yakın duran IŞİD’lilerden birisi: ‘Ne söyledilerse Arapça söyleyin’ dediler. Artık onların her şeyimizi anladıklarını ve tekrar ettiklerini farkettik.”

 

Hena, Halid adında birisinin yemi olmuş. Zayıf cüssesiyle Halid’in yanında durduğu zaman, gözleri bir dağın heybeti karşısında fırlamış gibi oluyordu.

 

Hena, “Küçük yaşım ve zayıf vücudumla nasıl Halid’e dayanayım? Ben 14 yaşında o ise 50’ye yakındı. Her zaman bana çocukça yalanlar söylüyordu. Bana gel Musul’a gidelim orada anne, baba ve erkek kardeşlerini göreceksin dediğini hatırlıyorum.” Halid’e her zaman çocukça bakmış

 

Hena’nın yürek sızlatan bir yaşam hikayesi var. Halid ile buluştuğu ilk gece kendisi için kanlı bir gece oluyor. Halid o gece nelerin yaşandığına bakmaksızın aldığı zevke bakmış.

 

“Çok kötü bir şekilde kanım aktı. Ne kadar rica etsem de sanki bir hayvana söylüyordum. Çok fazla kanım aktı. İki gün hastanede yattım. Bütün o acılardan sonra bana ‘Şeyhine söyle Şengal’den gelip seni kurtarsın’ dedi.”  

 

Halid’in gölgesi olan Hena, barut kokusunun geldiği her yere gitmek zorundaydı. Sadece bir kez birlikte pazara çıkmış.

 

“Elbise dükkanın önünde durarak vitrindeki elbiselere elini uzatarak: ‘Sana bu abayı alacağım’ dedi. Beni yanında götürmedi. Bir aba ve bir çift ayakkabı bayram elbisesi olarak aldı.”

 

IŞİD’lilerin kadınları kaçabileceğini öneriyor

 

“İğrenç bir hayat yaşıyorduk” diyen Hena, gözlerini kapatarak “IŞİD Şengal’e saldırmadan önce Ezidilerin Hacı Bayramı’nda kendimi güzelleştirerek Laleş’in gökkuşağını nasıl güzelleştirebileceğimi düşünüyordum” diyor. Ancak o Ezidi olmaktan kaynaklı bir kölelik durumuyla karşı karşıya kalmıştı. IŞİD’lilerin zevk almak için kendileriyle uyuduğu zamanlarda bile güler yüzlerinin görmemişlerdi. Her zaman askeri eğitim alıyorlardı. Geldiklerin çamur ve pislik içinde oluyorlardı. Her zaman şüpheci idiler. O kadar dövüyorlardı ki vücutlarımız morarıyordu.”

 

Hena biraz durarak hatırlıyor “Ancak sevgilerinin yüksek olduğu bazı geceler, prensleri oluyorduk ve güzel bir şekilde hitap ediyorlardı” diyor.

 

Acı içinde uyandığı bir sabah kızkardeşleri ve başka bir kaç kızla birlikte büyük bir binaya götürülüyorlar. Binanın bodrumunda IŞİD’lilerin isteklerini yerine getirmeleri isteniyor. Uçaklar Musul’un semalarında uçmaya başlıyor. Musul havadan atılan bombaların verdiği perişaniyetle inliyor. Bombalardan birisi binadaki gündüzü geceye çevirdi. Binanın bloklarının üst üste yıkılması ve çığlıklar birbirine karıştı. Korkunç bir görüntü oluşturdu. Kim kimin yardımına koşabildiyse, birbirlerini yıkılmış kalıntıların altından kurtardı. Kız kardeşim bir daha çıkamadı. Ben ve 11 yaşında olan bir kız çıkabildik. Artık kendimden geçtim.

 

Hena, bombalamadan önce Ebu Salih’in yanına dönüyor. Ebu Salih, hiçbir şekilde ayrılmaması için Hena’nın yanına bir kız bırakıyor. “Beni o askeri binada takip ediyordu” diyor.

 

Hena’ya binanın bombalanması olayını sorduğumda: “Bombalamadan sonra bazı anıları unuttum. Sesi çok yüksekti. Sesle birlikte odalar toz ve ateşle doldu. Koca binanın nasıl yıkıldığını anlamadık.”

 

Ebu Salih’in eşi her ne kadar Hena’ya karşı kin beslesede, Hena’yı IŞİD’ten kurtulabileceğine önermiş.

 

“Eşi bize karşı kin besliyordu. Ama nasıl kurtulacağımızı söylüyordu. IŞİD’lilerin hanımlarının yetkisinde olsaydı Ezidi kadınları bir ay IŞİD’in elinde kalmazdı. Ancak kendisine uymak istemiyordum. Beni bir tuzağa getirerek öldürtmek istediğini düşünüyordum.”

 

 Ebu Salih’in kızı da kaçma fikrini hatırlatarak yardımcı olabileceğini söylemiş.

 

Hena: Nasıl?

 

Ebu Salih’in kızı: Hastaneden kaçman lazım

 

Hena: Nasıl kaçayım?

 

Ebu Salih’in kızı: Babama senin çok hasta olduğunu ve birlikte hastaneye gitmem gerektiğini söyleyeceğim. Daha sonra hastaneden kaçarsın.

 

“Rica ederim beni de Kürdistan’a götür”

 

2017’nin Temmuz ayında Irak ordusu’nun kara operasyonu öncesi Telafer’e yönelik hava saldırıları artar. IŞİD’in şiddetli savunma yapması nedeniyle binalar art arda yıkılıyor ve kurbanlar artıyordu. O günlerde kenti dumanlar kaplamıştı. Hena, her ne kadar bütün kapı ve pencerelerin üstüne kapalı olduğu ve hiçbir haber alamasada IŞİD’lilerin sonunu gözleriyle görmeyi arzuluyordu. IŞİD’liler çok zor bir durumdaydı. Ağustos ayında kara operasyonu başladı. Her geçen gün silah sesleri yaklaşıyordu. O derece yaklaşmıştı ki tankların zincir sesi duyuluyordu. Irak ordusu ve Heşdi Şabi’nin gelmesiyle militanların çoğu kaçtı. Biz ve IŞİD’in aileleri ordunun eline geçtik. Ezidileri IŞİD’lilerin ailelerinden ayırmaya başladılar. Ayırmaya başladıkları süre içerisinde IŞİD 3 kez Telafer’i ele geçirmek için saldırdı.

 

Bir kaç dakika içinde hayat ve olayların gidişatı değişti. IŞİD’lilerin eşleri ve kızları Hena ve diğer Ezidi kızlara yalvarmaya başlamıştı. Kürdistan’a götürmeleri için Hena’nın ayaklarına kapanarak ricada bulunuyorlardı. Kürdistan onlar için gidebilecekleri ve huzur içinde yaşabilecekleri tek yerdi. Hena’ya en çok Ebu Salih’in kızı yalvarmıştı.

 

Hena: “Bir telefon bularak abimi aradım. Kızın Kürdistan’a gelmek istediğini söyledim. Abim çok kızdı. Bütün yaşadığın acılardan sonra halen bir IŞİD’linin hayatını mı kurtarmak istiyorsun? Hayır getirme.”

 

Hena, Ebu Salih’in kızı ve diğer IŞİD’lilerin ailelerinin başına ne geldiğini bilmiyor. Ama Ebu Salih’in yaşadığından ve Musul’da olduğundan emin. Hena şu anda bir kampta ailesiyle birlikte kalıyor. Ancak gördükleri acı güzel yaşamlarını yıktı. Hena uzun bir süre bekledikten sonra bir kaç dakika önce sorduğum soruya yanıt verdi: “Bir kaç gün de uzaklaşırsan çocuklarını özlemiyor musun?”. Evet özlüyorum dedim. Hena: “Başımıza köle gibi herşey getirdiler ama halen onlara karşı merhametliydik. Çocukken kaybolmuştuk.”