‘Ermeni Soykırımı’, Akçam’ın iddiaları ve Kürtler

Erbil (Rudaw) - Kürtlerin 1915 olaylarında mevcut yönetimin kararına rağmen Ermenileri koruma yönünde büyük bir rol oynadıklarını vurgulayan akademisyen ve araştırmacılar, Akçam’ın sözlerini ise “iftira” ve “tarihi delil ve gerçekliklerden yoksun” olarak tanımladılar.

ABD Başkanı Joe Biden 24 Nisan'da yaptığı açıklamada 1915 olaylarını “Ermeni soykırımı” olarak tanıdıklarını resmen açıkladı ve "Amerikan halkı, 106 yıl önce bugün başlayan soykırımda hayatını kaybeden tüm Ermenileri onurlandırıyor" ifadelerini kullandı.

ABD’nin bu kararı ile eş zamanlı olarak Prof. Taner Akçam’dan da Kürt-Ermeni ilişkileri ile ilgili olarak dikkat ve tepki çeken bir açıklama geldi. Akçam, “19. yüzyıl feodal toplumunda örneğin Kürt bölgelerinde Kürt ağaları, evlenen Ermenilerin ilk gece hakkına sahiplerdi” dedi.

Prof. Abdullah Kıran, Araştırmacı-yazar Celal Temel ve Prof. Yaşar Abdulselamoğlu, ABD’nin ‘Ermeni Soykırımı’ kararını, Taner Akçam’ın iddialarını ve Kürtlerin 1915 olaylarındaki olumlu-olumsuz rollerini Rudaw’a değerlendirdi.

Abdullah Kıran: Karar iki ülke ilişkilerini daha da bozmaz

Prof. Abdullah Kıran, 2016’dan beri ABD-Türkiye ilişkilerinin zaten iyi olmadığını, dolayısıyla bu kararın ilişkileri daha fazla bozabileceğini tahmin etmediğini ifade ederek, “Zaten Türkiye hükümeti de sert bir tepki göstermeyerek siyasi ve diplomatik ilişkilerini kesmedi. Türkiye NATO’dan çekilme konusunu gündem yapabilirdi.”

Türkiye-ABD ilişkilerinin Suriye meselesinden dolayı bozuk olduğunu, çünkü iki ülke siyasetinin bu konuda çeliştiğini vurgulayan Abdullah Kıran, “Türkiye Kürtlerin Suriye’de statü sahibi olmalarını bir ‘beka meselesi’ olarak görüyor ve bunun önüne geçebilmek için elinden gelen her şeyi yapıyor” dedi.

ABD’nin ‘soykırım’ kararından sonra Türkiye’nin Rusya'ya yakınlaşacağı görüşüne katılmadığını belirten Kıran, “Türkiye, Rusya’yla olan iyi ilişkileri ile ABD’yle olan kötü ilişkilerinde son noktaya ulaşmış durumda. Rusya ile ilişkilerinde daha da ilerleyebileceğini, ABD ile ilişkilerini daha da bozabileceğini tahmin etmiyorum.”

“Kararın iyi yönü de var”

ABD’nin bu kararla birlikte artık bu meseleyi Türkiye’ye karşı demoklesin kılıcı gibi sallayamayacağını vurgulayan Prof. Abdullah Kıran, bu anlamda kararın iyi tarafının da bulunduğunu ifade etti.

Kürtlerin bazı bölgelerde lokal olarak 1915 olaylarında yer almış olabileceklerini söyleyen Kıran, “Siyasi yönetimin kararı vardı. Osmanlı devleti herkesin tehcirde yer almasını kararlaştırmıştı. Karara uymayanlar sert cezalarla karşı karşıya kalıyordu. Ancak devletin kararına rağmen, Kürt kaanat önderleri, aşiret liderleri, şeyh ve alimleri hiçbir şekilde olaylarda yer almadılar. Örnek vermek gerekirse, o dönem müftü olan dedemin dedesi, müritlerinin Ermenileri öldürmekten uzak durmaları gerektiğini tembihlemişti. Dolayısıyla Kürt aşiret ve aileleri olabildiğince Ermenileri korudu.”

“Akçam’ın sözleri tarihi iftira”

Taner Akçam’ın sözlerinin ise “tarihi iftira” olarak adlandıran Kıran, “Bu sözlerin bir gerçekliği yok. Sadece Kürt ve Ermeniler arasında değil, İbrahimi dinlerin bulunduğu, Hristiyan, Yahudi ve Müslümanların yaşadıkları bölgelerde böyle bir durum yaşanmamıştır. Bu sözler tarihi iftira olmaktan öte bir anlam ifade etmiyor” dedi.

Kürt aydın çevrelerinin de bu sözleri büyüttüğünü vurgulayan Prof. Abdullah Kıran, Akçam’ın “eğer devlet toplumsal bir meseleyi terör ve başkaldırı olarak tanımlarsa böyle bir uygulamaya girişebilir” sözlerini hatırlatarak, asıl üstünde durulması gereken sözlerin bunlar olduğunu ifade etti.

Celal Temel: ‘Vahşi Kürtler’ yollarını kesip öldürdü’ diyebilirler

Aratırmacı-yazar Celal Temel, dünyanın pek çok ülkesi gibi, aslında ABD’nin de 1915 Ermeni Tehciri’ne yıllardır “soykırım” dediğini ve şimdi de beklendiği gibi, yeni Başkan Joe Biden’in ağzından da ifade edildiğini ifade ederek,  “Başta Avrupa ülkeleri olmak üzere, dünya ülkelerinin bir çoğu, bu olayı, “Ermeni Soykırımı” diye karar altına aldıkları halde, Türkiye ile her türlü ilişkilerini de sürdürdüler. Birçok Batılı Devlet’in (demokrat kamuoyu değil) samimi olmadığını düşünüyorum” dedi.

Biden’in söyleminin, Türkiye, hatta Ermeniler için fazla bir şey değiştireceğini düşünmediğini vurgulayan Temel, sözlerini şöyle sürdürdü, “Türkiye çok sıkışırsa, “Savaş sırasında Ermeniler Ruslara yardım ediyorlar diye, bir kısmını göç ettirdik, yerlerini değiştirdik; ‘Vahşi Kürtler’ yollarını kesip öldürdüler!” diye bir şey söylemeye hazırdır; bunun alt yapısı yıllardır hazırlanıyor. Ne yazık ki, buna inanacak olan da çoktur.”

“Kürtler rollerini abartarak, atalarını, kendilerini suçladılar”

Celal Temel ‘Kürtlerin Ermeni Soykırımı’ndaki Rolü’nün olumlu, olumsuz, bilimsel ve objektif bir araştırmaya tabi tutulmadığını belirterek, “Söylenen ve yazılanların çoğu, tek taraflı söylentilerden ibarettir. Batılı Hristiyan gezginler, misyonerler ve bazı milliyetçi Ermeniler, zaman zaman asıl fail olan dönemin Osmanlı Yöneticilerinden (İttihatçılar-Jöntürkler) çok Kürtleri suçladılar/suçluyorlar. İlginçtir, olayın faili İttihatçılar da Kürtleri sorumlu tutarken bazı Kürtler, eksik ve yanlış tarih bilgisiyle, olaydaki rollerini abartarak, atalarını, kendilerini suçladılar/suçluyorlar. Ermeni çevrelerinin önemli bir kısmı da olayın asıl failinden çok, Kürtleri suçlama kolaylığını gösterdiler/gösteriyorlar” ifadelerini kullandı.

“Bazı Osmanlı-Türk işbirlikçisi Kürt çevreleri olaya olumsuz olarak bulaştırılırsa da korumayı da en çok Kürtler yapmıştır” diyen Temel şöyle konuştu, “Osmanlı Hükümeti, Ermenileri saklayanlara ceza verileceği kararları alırken bile Kürtler bir çok Ermeni’yi evlerinde sakladı; bir çoğunun Suriye’ye, Kafkasya’ya geçmesine yardımcı oldu. Bazıları Müslüman oldu. Gerebêtê Xaco ve Aram Dikran gibi Ermeni dengbêjler, kendilerinin ve ailelerinin, Kürtlerin yardımıyla kurtulduklarını hep söylediler. Yakından tanıdığım Batman-Beşiri bölgesindeki Reşkotan Aşireti’ne ait elli köyün tamamı Ermenileri korudu, kolladı. Bu koruma konusu ile ilgili binlerce örnek verilebilir.”

“Akçam’ın sözleri gerçek de değil ahlaki de”

Taner Akçam’ın sözleri ile ilgili olarak da Akçam’ın, ABD’de yaşayan Türk Solu’nun eski liderlerinden biridir. Son dönemlerde Ermeni meselesinde önemli çalışmalar yaptığını ve zaman zaman dönemin Osmanlı yöneticilerini de konuyla ilgili olarak suçladığını hatırlatan Temel, sözlerini şöyle sürdürdü, “Kürtlerin ulusal hakları onu pek ilgilendirmese de bu güne kadar yazdığı kitaplarında, yazılarında, yeni kitabında da bu “ilk gece hakkı” ile ilgili bir şey yazmadı. Bir söyleşi sırasında (20 Nisan 2021) bunu ifade etti. Yüzlerce gezgin, Hristiyan misyoner Müslüman Kürtleri suçlamak için çok şey yazdılar ama bu konuda, iki yüz yıl öncesine ait bir iki rivayetin dışında bir şey yok; gerçek de değil ahlaki de değil. Bazı Kürt aydın, yazar ve araştırmacıları olarak, sadece bu konuyla sınırlı bir tepki gösterdik. Bu küçük tepki bile bir çok çevreyi rahatsız etti.”

“Birinci Dünya Savaşı sırasında gerçekleşen Ermeni Tehciri’nden herkes söz ederken aynı sırada yaşanmış 1916 Kürt Tehciri’nden söz edilememesi, saklı tutulamaya çalışılması da dikkat çekicidir” diyen Celal Temel, “Bu açıklama (Taner Akçam’ın açıklaması), Biden’in açıklamasından dört gün önce yapıldı. Suçu Kürtlerin üzerine yıkma projesinin bir parçası olabilir. ABD’nin son dönemlerde, Başur ve Rojava Kürtlerine gösterdiği yakınlığı bozmak için yapılmış olabilir. Ermeni meselesi konusunda uzman olduğu belirtilen ve bazı lobilerle de ilişkileri olan Taner Akçam’ın, bilemediğimiz başka amaçları da olabilir” ifadelerini kullandı.

Yaşar Abdulselamoğlu: Karar yeni süreçlere kapı açacak

ABD Başkanı Joe Biden’nin 1915 olaylarını ‘Ermeni soykırımı’ olarak resmen tanıma kararını sonuçtan ziyade “bir başlangıç olarak” tanımlayan Sosyolog Prof. Yaşar Abdulselamoglu, Türkiye’nin kararın etkisini azaltmak için beklenen tepkiyi ortaya koymaktan çekindiğini belirterek, “İnsan hakları ve demokrasi çevresi, hatta Ermenilerin kendisi bile, ihtiyatla karşıladılar. Ancak, kararın, bütün bu konjüktürün dışında yeni süreçlere bir kapı açacağını düşünüyorum.”

u

Kararda vurgulanan “yeni olayların önünü almak amacı” ifadesinin önemli bir nokta olarak görülmesi gerektiğini belirten Abdulselamoğlu, “Bu Jenosid tehlikesi için bugünün kaygılarının olduğuna ve bu yöndeki tehlikelere karşı bir hassasiyeti ifade etmektedir. Bizim için, önemli olan sadece tarihi bir jenosidi kabul etmek ve kurbanları anarak vicdanı rahatlamak değil, bugün içinde var olan real jenosid risklerini görmeye ve buna karşı tedbir almaya açık olmaktır. Jenosidi kabul etmek iyidir, ancak esas olan yeni jenosidlere yol vermemektedir” dedi.

“Kürtler real jenosid tehlikesi altında bulunan en büyük risk grubunda”

İçinde bulundukları durumdan kaynaklı kararın Kürtler için önemine dikkat çeken Yaşar Abdulselamoğlu, “Kürtler günümüzde real jenosid tehlikesi altında bulunan en büyük risk grubundandır. Dört parçada da, jenosid uygulamları, çeşitli formel meşruiyet etiketleri takılarak alıştıra alıştıra sürmektedir. Aynı şekilde, bu çeşitli çetevari proxi gruplara ihale üzerinden yürütülmektedir” ifadelerini kullandı.

Kürtler tarafından bile ‘ölümlerin' sıradanlaştığını vurgulayan Sosyolog Abdulselamoğlu, “Genel tabloya baktığınız zaman, birbirinden farklı gözüken bütün Kürt ölümlerini organize eden, belli bir sistem dahilinde uygulayan bir Merkez ya da Gizli İşbirliği var gibi, bunlar arasında belli bir senkron da var gibi... Kürtler ölüm ve katliamları felaketine karşı banal tepkilerin yerine daha etkili bir tavır geliştirmek zorundadırlar. Kürtler dünyaya soykırım tehdidi altında olduklarını göstermek zorundadırlar. Bunun için çok ciddi bir siyaset oluşturmak zorundadırlar. Bu bütün Kürtleri bir araya getirmesi gereken büyük bir tehlikedir.”

“En az on ulusal topluluğun soykırıma uğradığı kabul edilmelidir”

 “Soykırımı inkar edenin soykırımcı olma riskine sahip olduğu açık olduğu için inkar da suç sayılmalıdır” diyen Abdulselamoğlu, “Kürt Beyliklerinin yıkılmasından günümüze kadar devam eden Kürt Soykırımı da dahil, en az on ulusal topluluğun daha soykırıma uğradığı kabul edilmelidir. Kürtler bu yönde çalışma yürütmelidirler. Türkiye gittikçe soykırımla suçlanan ve Soykırımı kabul etmeme suçlusu olan bir devlet olarak Demokrat dünyanın büyük bir moral ve hukuki baskısı altında kalacaktır. Bu durum Türkiye ile sorunlu olan taraflar için kendilerini anlatabilme imkanını sağlar” ifadelerini kullandı.

Taner Akçam’ın sözlerini “ideolojik, uydurma ve akademisyen kimliği ile hiç bir şekilde bağdaşmayan bir tutum” olarak değerlendiren Prof. Yaşar Abdulselaoğlu, Akçam’ın, hiçbir kanıt göstermeden bir tez ortaya attığını ve “garip bir savunma ile” delil göstermek zorunda olmadığını ileri sürdüğünü belirterek “Şimdi, ayıp suç konuşulmaz, diyerek isteyen herkes, buna göre fantastik tezler öne sürebilir ve hiç bir kanıt gösteremeyeceği, bu türden önermeleri de bilimsel tez olduğunu iddia edebilir. Böyle bir akademik ahlaksızlık mümkün mü?”

“Kürt folklore, her önemli şeref ve namus meselesini kayıt altına alır”

Kürt aydınlarının göstermiş oldukları reaksiyonu haklı bulduğunu, çünkü, Akçam’ın iddia ettiği gibi Kürt kültürüne göre böyle şeyler konuşulmaz olmadığını vurgulayan Sosyolog Abdulselamoğlu, “Kürt folkloru Kürtlerin yaşam fenomenolojisi ile ilgili her önemli şeref ve namus meselesini kayıt altına alır. Kürt folkloru, olağanüstü ve hiç bir kutsal, tabu, sınır tanımayan bir doğal özgürlük fenomenolojisi içinde bu türden şeylere suskun kalmaz. Kürtlerin en büyük özgün hayat bakışı, bugün de, Kürt folkloru ile beslenmeye devam ediyor.”

Kürtlerin 1915 yılında farklı ve birbiriyle de sorunlu “1915 parçaya ayrılmış” olduklarını ve Kürtlerin, Beylikler-sonrası dönemi “aşiretsel atomizasyon” dönemi olarak kabul edildiğini ifade eden Abdulselamoğlu, “Kürt Siyasetini Kürtlüğün Meşru öznesi olarak kabul edersek, bu öznenin hiç bir şekilde Ermenilerin Soykırımı’na yardımcı olacak bir rol oynamadıkları çok açıktır. Tek bir Kürt siyasi temsilcisi dahi böyle bir faciaya sebebiyet vermemişler, katılmamışlar, azmettirici olmamışlardır. Bu siyasal kollektif öznenin dışında yer alan bireysel Kürtler, aşiret reisleri, ya da ağaların yer alabileceği çok mümkündür” dedi.

“Ermeni Soykırımı’nın tarihsel kollektif faili bellidir”

Yaşar Abdulselamoğlu, soyıkırım meselesinde manipülasyona düşülmemesi için yapılması gereken iki ayrımı da şöyle açıkladı, “Birincisi, 1915 Ermeni Soykırımı’nın tarihsel kollektif faili bellidir; meçhul değildir, planlar, projeler ortadır; bu yeni Türk ulusu sosyal mühendisleridir. Türk Ulusu’nu icad etmenin temel şartlarından biri olarak geri kalan milletlerin tasfiye ve “etkisiz hale” getirilmesi planlanmıştır.

İkincisi ise, Kürtlük adına tek bir öldürme olayı gerçekleşmemiştir. Kürtlük adına yapılmayan bir fiilin faili Kürt olsa dahi o eylem ya bireyseldir, yada Ermeni soykırımı’nda olduğu gibi Türklüğe hizmet motivasyonuyla yapılmış bir eylemdir. Bugün, Türkiye’ye hizmet için Kürt öldüren böylesi Kürtler vardır. Bunlar, Kürtlük adına bu suçu işlemiyor, Türklük adına bu suçu işlemektedir. Peşmerge Surçi’nin kafasını kesen cellat için Kürt mü diyeceğiz, Hukuk Sosyolojisi’ne göre, failin eylemine yüklediği anlam esastır. O bir İslami Arap cihadına hizmet ediyor. Faillerin etnik kökeni ne olursa olsun, ne adına fiili işlediği esastır. Kürtlük adına öldürme katli yoktur. Sabiha Gökçen Dersim’in çocukları, kadınları, masum sivil Kürtleri üzerine uçaktan attığı bombaları ne adına yağdırıyor ve hangi kahramanlık duygularıyla uçuyordu; Ermenilik mi yoksa Türklük mü?”

“Kürtler çok ciddi, net ve ortak bir bakış açısına sahip olmalıdırlar”

“İnsani, siyasi, çıkar, ve daha başka sebeplerle Ermenilerin kurtarılmasına, gizlenmesine, yolculanmasına yardımcı olan Kürtler olmasına”, Kürt siyasetinin Ermenilerin katliamına ilişkin kesin ve net tavırlarına rağmen, Ermeni Soykırımı’ndan “yararlanan taraf” olarak Kürtlerin görülmeye devam edeceği uyarısını yapan Abdulselamoglu, “Kürtler bu konuda çok ciddi ve net ve ortak bir bakış açısına sahip olmalıdırlar” ifadelerini kullandı.

Sözlerinin devamında Ermeni Soykırımı’nın, bütün soykırımlarla alakası ele alındığında Tarihi Gerçeği’nin anlaşılabileceğini belirten Prof. Yaşar Abdulselamoğlu, “Soykırımlar birlikte ele alınmadıkça bu 'tanıma' sadece sembolik bir etkiye sahip olabilir, siyasi bazı pazarlıklar için kullanılabilir. Ama, soykırımın tarihsel hakikatini ortaya çıkarmaz. Doğru yaklaşım, Soykırımlara Tek Türk Ulusunu İnşa etmenin İdeolojik Türklük Projesi olarak bakmaktır. Bu açıdan sorun ele alınmadığı zaman, mağdurların “soykırım yarıştırmasına” girilir. Bu Soykırım hakikatini ortaya çıkarmadığı gibi Soykırımcılar üzerinde de real hiç bir etkide bulunmaz. Herhangi bir müeyyide uygulanamaz. Bundan daha önemlisi, şu andaki soykırımcılığının önünü alması için hiçbir yaptırım gücüne sahip olmaz” şeklinde konuştu.