ERBİL - Ortadoğu Güvenlik ve Egemenlik Forumu ikinci gününde devam ediyor

Erbil (Rûdaw) - “Ortadoğu’da Güvenlik ve Egemenlik Sorunları” konulu Birinci Erbil Forumu ikinci gününde devam ediyor. Forumun bugünkü panellerinde Türkiye, Suriye ve İran konuları ele alınacak.

 

 

Rûdaw Araştırma Merkezi tarafından Erbil’de Ortadoğu Güvenlik ve Egemenlik Forumu Kürdistan, Irak, Türkiye ve İran’dan çok sayıda siyasetçi, hükümet yetkilisi, araştırmacı ve yazar katılımıyla devam ediyor.

 

Forumun bugünkü ilk oturumunda ele alınan "Suriye ve Güvenlik Modeli" konulu paneline, Ortadoğu Araştırmaları Merkezi (ORSAM) Başkanı Ahmet Uysal, Eski Mısır Milletvekili Basim Kamil Nasır, Araştırmacı Yazar Cengiz Çandar, Ortadoğu ve Rusya Uzmanı Antian Mardasov ve Kürt siyasetçi Kamuran Haco katılıyor.



 

Ortadoğu Araştırmaları Merkezi (ORSAM) Başkanı Ahmet Uysal “Türkiye bölgede Kürtleri kontrol etme derdinde değil” dedi.

 

Forumda konuşan Uysal, PKK'nin (PYD) Suriye’de Kürtleri temsil etmediğini söyleyerek, “Kantonlar yoluyla başarmaya çalıştılar  ama başaramadılar” ifadelerini kullandı.

 

Türkiye'nin kontrolü altındaki Efrin’in iyi yönetildiğini öne süren Uysal, PKK'nin farklı fikirlerin gelişmesine izin vermediğini söyledi.

 

Uysal ayrıca, “PKK ve YPG arasında herhangi bir farklılık çizmiyorlar halbuki hepsi aynı ve farkları yok” diye konuştu.

 

Uysal, şöyle devam etti:

 

“PKK çatışmadan zevk alıyor ve Türkiye’deki Kürtler de bunu anlamış durumdalar" diyen Uysal "PKK daha çok Irak’a tehdittir. Tabi dış güçlerin yardımı olmazsa PKK bu denli güçlü olmaz. Bazı çevreler PKK’nin Kürt olduğunu savunuyor. Tabiki bunların köken bağlantısı var ancak PKK’nin bu tür savunma ve düşünceye layık değil. Herşey kökendir. PKK camileri kapattı...”

 

Irak ve Kürdistan Bölgesi'ndeki Türk askerlerinin varlığına değinen Orsam Başkanı Ahmet Uysal, “Başik’te olan Türkiye güçleri de gündemde. Tabiki güvenlik ve egemenlik önemli. Ancak bakın Kandil’de PKK var orada egemenlik gözükmüyor. Irak ve başka yerleri de tehdit ediyor. Biz orayı da Erbil ve Bağdat gibi görmek istiyoruz” ifadelerine yer verdi.

 

Uysal, “Erdoğan barışa yönelik büyük adım attı. Hatta Öcalan da atılan barış adımına karşı çıkmıştır” dedi.




Cengiz Çandar: Türkiye Kürdistan’ı kabullenmek mecburiyetinde kaldı


Araştırmacı - gazeteci Cengiz Çandar, “Türkiye Kürdistan’da böyle bir bölge olmasından memnun değil. Ancak kabullenmeye mecbur kaldı” dedi.

 

Rûdaw Araştırma Merkezi tarafından düzenlenen, “Ortadoğu’da Güvenlik ve Egemenlik Sorunları” konulu Erbil Birinci Forumu ikinci gününde devam ediyor.

 

Bugün "Suriye ve Güvenlik Modeli" başlığıyla devam eden forumunda bir konuşma yapan Cengiz Çandar, Suriye’de istikrar planının kısa vadede 'Suriye - istikrar - Plan'ın kısa vadede bir arada olamayacağını söyledi.

 

Tüm dünya güçlerinin müdahil olduğu Suriye'de her gün yeni örgütlerin ortaya çıktığını belirten Çandar, bölgedeki savaşı Avrupa'daki 30 yıl savaşlarına benzetti.

 

Çandar, "Ortadoğu için Sykes - Picot ile şekillendiği söyleniyor. Bu olmaz. Eğer böyle olursa Musul'un Suriye toprağı olması lazım" diye konuştu.

 

Kürtlerin bölünmüşüğüne değinen Çandar, “Dün Azad Cundiyani bana 'Iraklı olduğumu hissetmiyorum, Basralı, Neceflileri kendime yakın görmüyorum, Qamişlo, Kobanili, Diyarbakırlı bir Kürdü kendime daha yakın görüyorum' dedi. Bu gerçek gösteriyor ki zorla oluşturulan Ortadoğu düzeni bu coğrafyaya uymuyor” ifadelerini kullandı.

 

ABD soğuk savaş döneminden sonra çift kutuptan tek kutuba döndüğünü vurgulayan Çandar  "Başka ne yapacaktı" diyerek gelinen duruma vurgu yaptı.

 

Çandar, Suriye'deki karmaşık duruma ilişkin olarak, “ABD Aralık ayında Erdoğan'da ile konuşuyor orası sizindir diyor. Ama şimdi ne yapıyor çekilmiyor” diye konuştu.

 

Forumda sorulan bir soruya Çandar, “Türkiye Kürdistan’da böyle bir bölge olmasından memnun değil. Ancak kabullenmeye mecbur kaldı” yanıtını verdi.




Mısırlı eski vekil: Suriyeliler kendi kaderlerini belirlemeli

 

Mısır Parlamentosu eski milletvekili Basim Kamil Nasr, kendi kaderini belirleme hakkının Suriye halkına ait olması gerektiğini belirterek ülkede büyük siyasi referoma ihtiyaç duyulduğunu söyledi.

 

Furumun "Suriye ve Güvenlik Modeli" konulu ilk panelinde konuşan Mısırlı eski vekil Basim Kamil Nasr, “Suriye’de çözüm tüm yapılar arasında ulusal barışın sağlanmasıdır. Sadece silahlı taraflar değil, tüm diğer kesimler ve taraflar bu sürece dahil edilmelidir” dedi.

 

Ülkesinin Suriye politikalarına değinen Nasr, “Mısır, Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunmasından yanadır. İktidar sağlanmalı ve büyük siyasi reformlar yapılmalıdır. Suriyeliler kendi kaderlerini belirlemeli” diye konuştu.

 

Nasr, “Mısır başından beri Suriye’nin iç işlerine müdahil olmamayı tercih etmiştir. Mısır, bölgede Suriye’nin iç işlerine karışmayan ender ülkelerden biridir” ifadelerini kullandı.

 

Çözümün Suriye halklarının elinde olduğunu vurgulayan Basim Kamil Nasr, “Suriyeli vatandaşlar özgürce ve demokratik bir biçimde ülkelerini inşa etmeli, adalet, eşitlik ve vatandaşlık hakları sağlanmalıdır" diye”konuştu.




Kamuran Haco: ENKS olarak biz demokrat çok taraflı, laik, federal bir Suriye istiyoruz

 

Suriye-Kürdistan Demokrat Partisi (KDP-S) Politbüro Üyesi ve ENKS Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Kamuran Haco ise “Suriye ve Güvenlik Modeli” oturumunda önemli değerlendirmelerde bulundu.

 

Birinci Erbil Forumu'nda konuşan Kamuran Haco, Suriye Kürtlerinin durumunu değerlendirerek "Türkiye düşmanlığında Kürtler için hiçbir fayda görmedik" dedi.

 

Kürtlerin somut çıkarları için çalıştıklarını söyleyen Haco, "Suriye’de etkili olan devletlerle olan ilişkimiz sevgi veya duygusal bağlılık değil, Kürtler olarak kendi çıkarlarımız ve siyasi amaçlarımız için görüşüyoruz" ifadelerini kullandı.

 

 Kürtlerin Suriye ve Türkiye hükümetleri ile ilişkilerine değinen Kamuran Haco, sözlerine şunları ekledi:

 

“Üç temelde biz bu güçlerle ilişki kuruyoruz. Birincisi bu güçlerin Suriye devrimine yaklaşım ve amaçları. Bizler baştan beri rejime karşı Suriye halkının yanında durduk.

 

 İkincisi, bu güçler Suriye’de nasıl bir system istiyorlar ve Kürtler için neler istiyorlar. Biz onlardan ne talep edebiliriz. Bu önemli bir noktadır.

 

Üçüncüsü, ENKS olarak biz demokrat çok taraflı, laik, federal bir Suriye istiyoruz. Burada sayın profesör Türkiye’nin federalizme karşı olduğunu söyledi. Sadece Türkiye değil birçok yönetim federalizme karşıdır.”

 

Haco, “Biz sadece Kürtlerin bakış açısıyla federalizme bakmıyoruz. Evet yarın federal system kurulursa Kürtlerin çıkarına olacaktır ancak Suriye’deki tüm halkın da fayadasına olacaktır. Suriye toplumu çok dinli, çok ulusludur. Bu şekildeki tüm toplumların federal sisteme ihtiyacı var ve yönetim paylaşılmalıdır” dedi.

 

“Başta söylediğim gibi, biz hep Suriye rejiminin karşısında durduk, devrim için mücadele ettik” diyen Haco, “Onun için Suriye rejiminde temel değişimlerin yapılması gerekiyor.  Rejim ile aramızda ortak bir dil, ortak bir nokta yok” değerlendirmesinde bulundu.


İKİNCİ PANEL




SAM Başkanı: Erdoğan Kürt meselesinin çözümü için tarihte en net adımları atan liderdir

 

 “Ortadoğu’da Güvenlik ve Egemenlik Sorunları” konulu Birinci Erbil Forumu’nun “Türkiye ve gelecekte karşılaşılacak zorluklar” başlıklı panelinde konuşan konuşan Türkiye Dışişleri Bakanlığı Stratejik Araştırmalar Merkezi (SAM) Başkanı Ufuk Ulutaş, bölgenin sorunlarını analiz ederken duygusallıktan, klişelerden ve ezberlerden kurtulmanın önemli olduğunu belirtti.

 

Ulutaş, “Türkiye’nin sorunlarının çoğu sadece Türkiye ile alakalı değil. Bölgedeki karışıklıklar ve bölgenin karşı karşıya kaldığı sorunlar Türkiye’nin de sorunları oluyor. Türkiye’nin Sorunları aynı zamanda İran’ın da sorunları, Lübnan’ın sorunları aynı zamanda Türkiye’nin de sorunları. Bizi çevresinden izole tek başına yaşayan bir ülke olarak değerlendirmek mümkün değil, böyle bir analiz yanlış olur” diye konuştu.

 

En temel sorunun istikrarsızlık olduğunu vurgulayan Ulutaş, “Bu istikrarsızlık devlet otoritesindeki zayıflıklardan, ikincisi ekonomik faaliyetlerin yavaşlamasında, üçüncüsü güvenlik zaafiyetlerinden kaynaklı bölgenin geneline yayılmış bir istikrarsızlık sözkonusu ve bu istikrarsızlıktan Erbil, Bağdat, Ankara ve Tahran’da herkes etkileniyor” dedi.

 

İstikrarsızlıkla bağlantılı terör veya devlet dışı silah kullanan aktörlerin güçlenmesini bölgenin ikinci büyük sorunu şeklinde yorumlayan Ufuk Ulutaş, “Türkiye’de terör deyince akla gelen birkaç örgüt var. Birincisi PKK, bir diğeri FETÖ ve DEAŞ ile birlikte DHKP-C gibi sol örgütlerdir. Bu örgütlerin ülkelere göre önceliği değişebilir. Türkiye için de PKK, FETÖ ve DEAŞ deyince önceliğimizi anlamanız ve bizimle enpati kurmanız gerekiyor” diye konuştu.

 

Ulutaş, savaş nedeniyle yurdunu terk etmek zorunda kalan mültecilerin kendileri ile birlikte demografik, sosyolojik, güvenlik ve siyasi sorunları da beraberinde getirdiğini ifade ederek Türkiye’nin de Kürdistan Bölgesi’nin de bu konu ile boğuşmak zorunda kaldığını ifade etti.

 

“Odadaki fil gibi herkes Kürt meselesini kendisine göre yorumluyor” diyen Ulutaş şöyle devam etti:

 

“Sayın Cumhurbaşkanımız bence Turgut Özal’dan da öteye giderek, birçok siyasi risk almış, hem bu meseleyi ontolojik olarak ortaya konması ve hemde çözümüne dair çok somut adımlar atılmasını konusunda Türkiye Cumhuriyeti tarihinde en net adımları atmış liderdir ve bu özelliğini hala korumaktadır.”

 

Türkiye’nin gözünde Kürt meselesi denince bugün ile beş yıl önce arasında herhangi bir fark görülmediğini ifad eden SAM Başkanı Ulutaş, “Değişen sadece bölgede 2010’dan beri değişen konjöktürdür. Türkiye çözüm süreci içerisinde çok ciddi adımlar atarken, Kürt vatandaşlarla arasındaki sıkıntıları aşarken hangi konumdaysa şimdi de aynı konumdadır” dedi.

 

Ulutaş, “PKK Suriye’deki kazanımlarını Türkiye’ye geçirme gibi bir maksimalist yaklaşım içerisinde olduğu için süreç tıkandı. Kürt meselesini PKK meselesine indirgeyen anlayış Türkiye’nin anlayışı değil, bu PKK’nın Kürt vatandaşlara empoze etmeye çalıştığı bir anlayıştır. Suriye krizi döneminde on binlerce Suriyeli Kürtlere kapısını açan bir bir ülkede Kürt sorunundan bahsedemezsiniz. Biz Türkiye olarak bunu kabul etmiyoruz ” değerlendirmesinde bulundu.  

 

Türkiye’nin üniter yapısının değişmeyeceğini dile getiren Ufuk Ulutaş, Türkiye’nin anadilde eğitim ve televizyon yayınına izin vererek cesur bir adım attığını söyledi.

 

Ufuk Ulutaş Türkiye’nin Suriyeli Kürtlerin siyasi sürece katılmalarını desteklediğini vurgulayarak, “Türkiye, Suriyeli Kürtlerin PKK’nın buyunduruğu altından çıkması için ekstra gayret sarfetmekte. PKK’lı olmayan Suriyeli Kürtler ne kadar görünür olursa Suriye’de siyasal bir çözüm o kadar kolay olacaktır. Türkiye başından beri bunu savunuyor” dedi.

 



Prof. Özcan, Türkiye'nin Suriye'deki önceliklerini açıkladı


Birinci Erbil Forumu'nda konuşan Prof. Mesut Özcan, “Türkiye için en büyük sorunlar, PKK'nın elindeki Amerika silahları ve Türkiye'deki 3,6 milyon mültecinin varlığıdır” dedi.

 

Rûdaw Araştırma Merkezi tarafından düzenlenen “Ortadoğu’da Güvenlik ve Egemenlik Sorunları” konulu Birinci Erbil Forumu’nun “Türkiye ve gelecekte karşılaşılacak zorluklar” başlıklı panelinde konuşan Prof. Mesut Özcan Türkiye'nin Suriye sorununa yaklaşımını ve Kürdistan Bölgesi ile ilişkilerini değerlendirdi.

 

Suriye'nin artık küresel bir krize dönüştüğünü belirten Özcan, Türkiye'nin Kürdistan Bölgesi ile iyi ilişkiler geliştirdiğini ancak PKK (PYD) ile sorun yaşadığını kaydetti.

 

Suriye Krizi, Türkiye'nin yaklaşımı ve Kürtler ilişkilere değinen Özcan, şöyle devam etti:

 

Burada bulunmamızın sebebi, Ortadoğu bağlamında daha çok bölgesel bağlamda konuşmak. Burada da en fazla kriz Suriye’de cereyan eden kriz olarak karşımıza çıkıyor. Suriye’deki kriz tabii ki sadece Türkiye’yi ilgilendirmiyor. Irak, İran ve diğer bölge ülkelerinin yanında küresel aktörleri de ilgilendiriyor. Bugün Suriye politikasını değerlendirirken en fazla dikkat etmemiz gereken unsurlardan birisi; Suriye sorununun sadece bölgesel olmadığı, 8 senedir küresel bir sorun haline geldiğidir.Bugün Suriye sorununu konuşurken bölge ülkelerinin tutumu kadar, Amerika,  Rusya ve Avrupa ülkelerinin tutumunu da konuşmak gerekiyor.

 

Türkiye’nin soruna yönelik tutumu da aslında bu çerçevede değerlendirilebilir. Öncelikli olarak Türkiye baştan itibaren Suriye’deki değişim sürecini destekleyeceğini açıkladı. Buna yönelik bir tutum geliştirdi. Suriye’de Rusya’nın varlığı, aynı çekilde İran’ın varlığı sonrasında Astana süreciyle beraber Rusya, İran ve Türkiye’nin katılımıyla bir çözüm bulunmak istendi. Bugün 2019’un Mart ayından baktığımızda, genel olarak Suriye’deki gelişmeler Türkiye’nin tepkisi nedir denildiği zaman öncelik olarak kendi güvenliğini sağlamaya yönelik bir önceliği var. Buna yönelik olarak gerçekleştirdiği askeri müdahaleler söz konusu.

 

Öte yandan Türkiye’yi Suriye konusunda en fazla ilgilendiren konu, Türkiye’deki Suriyeliler konusu. Yaklaşık 3,6 milyon Suriyeli bugün Türkiye’de bulunuyor. Bunların bir kısmı sınıra yakın bölgelerde, bir kısmı ise İstanbul gibi büyük kentlerde. Bu Suriyeli mültecilerin Türkiye için oluşturduğu ciddi bir ekonomik yük var. Aynı zamanda bir sosyal yük söz konusu. Bu unsurlar dikkate alındığında en öncelikli sorun çözümün bir an önce sağlanması ve bu insanların biran önce gitmesine yönelik bir imkanın ortaya çıkması. Bunu sağlarken bir yandan Cenevre ve BM platformları çerçevesinde hareket ediliyor. Öte yandan biraz önce ifade etmeye çalıştığım gibi Astana formatı ve süreciyle bölgede bir şekilde var olan aktörlerle özellikle alandaki gelişmeleri şekillendirmek adına temaslarını sürdürüyor.”




Karwani: Türkiye, Kürtlerle müttefik olma fırsatını değerlendiremedi

 

Rûdaw Araştırma Merkezi tarafından düzenlenen “Ortadoğu’da Güvenlik ve Egemenlik Sorunları” konulu Birinci Erbil Forumu’nun “Türkiye ve gelecekte karşılaşılacak zorluklar” başlıklı panelinde konuşan Ebubekir Karwani, Türkiye'nin ekonomi ve demokrasi alanlarında geri adım attığını söyledi.

 

Karwani “Türkiye ‘komşularla sıfır sorun’  politikasını geliştirerek sorunları yumuşak bir diplomasi ile çözmeye çalıştı. Kendini Ortadoğu için demokratik bir model olarak gördü” ifadelerini kullandı.

 

Panelde Türkiye'nin Ortadoğu politikası ve Kürtlere yaklaşımına değinen Karwani, sözlerine şunları ekledi:

 

“Kürt meselesine gelince. Osmanlı  İmparatorluğunun ikinci büyü ulusu Kürtlerin Ortadoğu’da Türklerle yeni müttefik olacaklarına ilişkin gelişmeler yaşandı. Üç parçayı kapsayan bu gelişme Türkiye için bölgede  çok büyük bir güç demekti. Ancak bu fırsatı değerlendiremedi.”

 

Karwani, “Türkiye sorunları çözmekten bahsedecek olursa, önce iç sorunlarını çözmelidir. Özellikle de Kürt sorunu. Kürt sorunu yapay bir sorun değildir. PKK bu sorunu ortaya çıkarmadı” dedi.

 

PKK’nin Kürt sorununun sonucu olduğunu belirten Karwani, şöyle devam etti:

 

“Amaçları 2009’dan sonra PKK ‘ye terör örgütü muamelesi yapmamaktı. PKK ile müzakereler yaptılar, evet müzakereler. Bunları yasal olarak yapmadılar doğrudur! Ancak pratik olarak PKK’yi ‘terörist’ olarak görmediler, HDP’yi de halkın temsilcisi olarak kabul ettiler. Cezaevindeki Öcalan'ı çok önemli bir aktör olarak gördüler.

 

Şimdi, inkar etmekle, ekonomik imkanlar sunmakla veya eşit vatandaşlıkla bu sorun çözülmez dedi. Ortada büyük bir ulusal sorun var, eşit vatandaşlık haklarıyla bu sorun çözülmez.

 

Umut ediyorum ki Türkler, Kürtler ve Ortadoğu'daki diğer toplumlar sorunları başarılı bir şekilde çözer, düşmanlıklar son bulur. Türkiye Kürt sorununu çözerse bu onlar için de çok büyük bir güç demektir. Türkiye’nin demokratik modelden geri adım atması bölgedeki tüm ülkeler için zararlıdır. Çünkü bölgede etkili bir devlettir, dünya çapında olumsuz bir etkisi olacaktır.”




Kadir Nasiri: Kürtlerin taleplerinin karşılanması gerekiyor

 

Tahran Üniversitesi Orta Doğu Araştırmalar Merkezi uzmanı Kadir Nasıri, "Suriye, Türkiye, İran ve Irak, Kürtler konusunda kendini gözden geçirmesi gerekiyor. Kürtleri bağımsız ve önemli bir aktör olarak kabul etmelidirler onlarla konuşmalıdır" dedi.

 

Rûdaw Araştırma Merkezi tarafından düzenlenen “Orta Doğu’da Güvenlik ve Egemenlik Sorunları” konulu Birinci Erbil Forumu’nun “Türkiye ve gelecekte karşılaşılacak zorluklar” başlıklı panelinde konuşan Kadir Nasiri, Kürt sorununa yönelik, “siyasetçiler hata yapıyorlar. Biz akademisyerler de sorunu onlara taşımadığımız için hataya dahil de olabiliyoruz” ifadelerini kullandı.

 

Nasıri, Orta Doğu'daki şiddet ve kaosun sebebini, aydın ve siyasetçilerin geçmişe takılıp kalmasına bağladı.

 

Orta Doğu ve Kürt meselesine ilişkin değerlendirmelerde bulunan Nasıri, konuşmasında şu ifadeleri kullandı:

 

“Maalesef buradaki bir kısım konuşmacı hükümetlerin resmi söylemlerini burada dile getiriyor, başka bir kısım da muhalif bir üslup kullanıyor. Orta Doğu’da kötüye giden durumun bedelini toplum ödüyor. Biz aydınların sorumluluk içinde konuşmamız gerekiyor.

 

2004’te konuştuğumuz konuları halen konuştuğumuza göre bölgede bir ilerleme olmamış demektir.”

 

 

İranlı eski diplomat Sadık Meleki: Kürt sorununun çözümü tartışılmalı

 

Sadık Meleki,“Savaşı çok iyi biliyoruz ama barışın nasıl olacağını bilmiyoruz. İran, Suriye ve Türkiye'nin Kürt sorunun çözümünü tartışması gerek” diyerek, “Avrupa Birliği’nde güçlü bir bölge oluşturmak için her türlü alt yapıya hazırız. Ancak olumlu bir duruşun belirlenmesi gerekiyor” diye konuştu.

 

Türkiye’de Kürt sorununa ilişkin ise Meleki, şunları söyledi:

 

“Tarih bir bütün olarak ele alınmazsa büyük felaketlere sebep olabilir. Ben uzun bir süredir Türkiye’de yaşıyorum. İran, Irak ve Suriye’de de durumun böyle olduğu kanısındayım. Bölge tarihe bağımlı bir bir durumda…Bir çalışmam nedeniyle Leyla Zana hanımefendi ile bikaç kez görüştüm. Bir görüşmesinde bana ‘Siz ve Osmanlılar Çaldıran’da Kürtleri böldünüz’ bu mantalite kendilerini bölgenin parçalanması sonucunda kurban olarak görüyor.”

 

“Orta Doğu halkları olarak savaşı iyi yorumlayıp, ancak ne yazık ki; barışı iyi yorumluyamıyoruz. Barışı öğrenmemiz gerekiyor”diyen Sadık Meleki, ifadelerine şunları ekledi:

 

“Türkiye’de Kürt sorunu diyalog yoluyla çözülmesi gerekiyor. 30 yıldır Türkiye’de  çalıştım (ve gördüm). Ankara’da barış için atılan adım reform değil belki bir devrimdi. Mevcut durumda da seçimlerden sonra barış sürecinin tekrar başlayacağını düşünüyorum.”

 

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

 

 

Hakkı Uygur: Suriye konusunda Türkiye ile İran arasında yeni gerginlikler olabilir


İran Araştırmaları Merkezi Başkan Yardımcısı Hakkı Uygur, Türkiye ile İran arasında kalıcı stratejik ilişkiler olmadığını belirterek ancak son dönemde iki ülkenin birçok konuda yakınlaştığını söyledi.

Hakkı Uygur, “Hiç bir iki devlet arasında çok sabit ikili ilişkilerden bahsedemeyiz. Devletlerin anlaştıkları ve ihtilaf oldukları konular var. Türkiye ve İran ilişkileri açısından da bu yeni birşey değil” dedi.

Türkiye ile İran arasında tarihten bu yana inişli çıkışlı ilişkiler olduğunu dile getiren Uygur, “Tabi bu Arap Baharı sonrasında farklı bir boyut aldı. İster istemez iki ülke de bölgesel nüfuz mücadelesinde bulunduklarından dolayı özellikle Suriye konusunda çok farklı pozisyonlar aldıklarını gördük. Ciddi ihtilaflar yaşandı. Irak konusunda ihtilaflar daha az ancak yine Türkiye İran gibi Irak politisında aynı düşünmüyor. Ama biz Erbil’deki referandum ve Katar’a yaptırımlar konusunda İran’la yakın pozisyonda yer alabildik” dedi.

Astana sürecinin önemine dikkat çeken Uygur, “Türkiye başından beri Suriye’deki devrimi destekledi, İran ise rejimi destekledi. Burada bile biz sahada çatışarak değil, masada müzakere ederek çözme noktasına vardık” değerlendirmesinde bulundu.

“Türkiye ile İran kalıcı stratejik ilişkilere sahip değiller” diyen Hakkı Uygur sözlerine şunları ekledi:

“Son dönemde İran’a yakın politikalar izlemesinin nedeni bence Türkiye’nin de Rusya ve Avrupa gibi ABD’nin İran’a karşı izlediği politikalardan duyduğu endişedir. Geçtiğimiz hafta Washington Post’ta yayımlanan bir makale vardı. İsveç eski Başbakanı yazmıştı. ABD Başkanı Mike Pence’e doğrudan hitaben; ‘Sayın Pence, bizim İran’la olan nükleer anlaşmadan çekilmemiz gerektiğini söylüyorsunuz. Bu İran’ın da anlaşmadan çekilmesi anlamına gelecek ve bir sonraki adım askeri çatışma olacak. Ancak İran’la aramızda aramızda sizin gibi bir okyanıs yok. İran’a yönelik yaptırımlar bizi etkiler’ ifadelerini kullandı. Bu AB’nin İran’a karşı pozisyonunu çok açıkça anlatıyor.”

Türkiye’nin İran’ın bölgesel rolünü bildiği için bu ülkede kaosu desteklemediğini vurgulayan Uygur, “Sayın Cumhurbaşkanımız da İran’a yönelik tek taraflı yaptırımların desteklenmeyeceğini açıkladı. Dolayısıyla Türkiye ile İran arasındaki ilişkiler böyle devam edecek. Ancak ABD’nin Suriye’den çekilmesi ve İdlib konusunda ortaya çıkacak yeni durumlar iki ülke arasında muhtemelen kontrol edilebilir yeni gerginliklere neden olabilir” dedi.