Werberg: İklim değişikliği sınır, cinsiyet ve etnik kimlik tanımadan hepimizi etkiliyor
ABD Dışişleri Bakanlığı Ortadoğu İşleri Sözcüsü Samuel Werberg, çevre kirliliğine neden olan ülkelerin başında gelen ABD’nin zararlarını önleme konusunda COP28’de oluşturulmak istenen fona katılmak istediğini söyledi.
COP28’de bahsedilen fonun hayata geçmesi için yıllardır müzakere ve tartışma yürütüldüğünü kaydeden ABD’li diplomat, “Bu fonun hayata geçtiğini gördüğümüz bu tarihi ana ulaştık” diye konuştu.
Werberg, “İklim değişikliği ve insanın iklim değişikliği üzerindeki etkisi o kadar büyük ki bunu ele almak için tek bir araç, tek bir fon veya tek bir girişim kullanamayız” dedi.
Yıllar önce iklim değişikliğinin etkileri ile 50 yıl sonra karşılaşılacağı şeklinde bir görüş olduğunu anlatan Werberg, “Ama hayır, şimdi Libya’daki sele ve Pakistan yangınlarına baktığımızda etkilerini şimdiden görüyoruz” dedi ve iklim değişikliği ile ilgili tartışmalara herkesin katılması gerektiğini vurguladı.
Birleşik Arap Emirlikleri'nin (BAE) Dubai kentinde düzenlenen Birleşmiş Milletler (BM) İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 28. Taraflar Konferansı’na (COP28) katılan Samuel Werberg, Rûdaw TV’den Roj Ali Zala’nın sorularını yanıtladı.
Rûdaw: İklim krizine çözüm bulmak amacıyla düzenlenen en kapsamlı katılımlı konferanslardan biri olan Dubai'deki COP28 konferansına katılan ülkelerden biri de elbette Amerika Birleşik Devletleri’ydi. Çevre kirliliğinde en çok payı olan sanayileşmiş bir ülke olan ABD, mağdur olan ülkeler fonuna veya çevre kirliliğinden etkilenen ülkeleri tazmin eden fona yalnızca 17,5 milyon dolar ayırdı. ABD, Çin ile birlikte doğayı kirleten gaz emisyonlarının yüzde 40'ını yayan ülkelerden biri ama aynı zamanda diğer ülkelerden emisyonlarını azaltmalarını istiyor. O halde ABD bu fona neden bu kadar az para ayırdı. Bu konuyu Dubai’de bulunan ABD Dışişleri Bakanlığı Ortadoğu İşleri Sözcüsü Samuel Werberg ile konuşmak istiyorum.
Bizimle birlikte olduğunuz için çok teşekkür ederim Bununla başlayayım, neden sadece 17,5 milyon dolar ayırdınız?
Samuel Werberg: Amerika Birleşik Devletleri uzun yıllardır çeşitli araç ve mekanizmalarla çevre ve iklim değişikliğinin etkilerinin azaltılmasına yardım sağlıyor. Bunlar arasında Başkan Yardımcısı Kamala Harris'ten duyduğumuz kadarıyla 3 milyar dolarlık Yeşil İklim Fonu da yer alıyor. Yani uluslararası toplumla ve ikili olarak bir takım araç ve mekanizmalarımız var. Bazı ülkelerle ikili ilişkilerimiz var, örneğin ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı (USAID) ve diğer ABD kuruluşları aracılığıyla, bu ülkelerin iklim değişikliğiyle mücadelesine yardımcı olmak amacıyla ikili yardım sağlıyoruz.
Rûdaw: Ama fon açıklandığında BAE'nin 100 milyon dolar, Almanya'nın 100 milyon dolar ayırdığını gördük. Bu, diğer ülkelerin de fona önem vermesi için fonun finanse edilmesinden endişe duyulduğunu görmelerini teşvik edecektir. Fon için bu kadar para sağlıyoruz diyorsunuz anlıyorum ama diğer fonlara da para ayıracaksınız. ABD neden bu fona önem vermiyor, bu konudaki endişeleriniz tam olarak nelerdir?
Samuel Werberg: ABD'nin bu fonla ilgili herhangi bir kaygısı, korkusu yok, biz bu fonun kurulmasını istedik, John Kerry bu fonu memnuniyetle karşıladığımızı söyledi. Bu fonun hayata geçmesi, yıllar süren müzakere ve tartışmalardan sonra geliyor ve müzakerelerin tüm zorluklarına rağmen, bu fonun hayata geçtiğini gördüğümüz bu tarihi ana ulaştık. Ancak bu fonun iklim değişikliğiyle mücadele mekanizmalarımızdan biri olduğunu da kabul etmeliyiz. İklim değişikliği ve insanın iklim değişikliği üzerindeki etkisi o kadar büyük olduğundan, bunu ele almak için tek bir araç, tek bir fon veya tek bir girişim kullanamayız. Hayır, emisyonlardan, kömür kullanımından ve ulaşım, enerji, insani felaketler ve seller gibi sektörlerden kaynaklanan zorlukların bulunduğunu kabul etmemiz gerekiyor. Tüm bu zorluklar bizi de iklim değişikliği nedeniyle etkiliyor. Bu fonun zararların karşılanmasına özel bir fon olduğuna ve uyuma yönelik bir fon olmadığına inanıyoruz; Örneğin iklim değişikliğinin mahsuller ve toprak üzerindeki etkilerini ele alacak bir fon yok. Bu fikirle ilgili yeni bir girişimimiz var. İki gün önce, mahsuller ve uyarlanmış topraklar vizyonu olan VAX adını verdiğimiz yeni bir girişimi duyurduk. İklim değişikliğinin tüm bu etkilerinin gıda sağlama yeteneğimizi etkilediğini anlamalıyız. İnsanlar için gerekli besinler yani. Dünya çapında mahsuller ve topraklar üzerinde çok olumsuz etkiler var ve bu nedenle bu yeni girişimi duyurduk. Amerika Birleşik Devletleri girişimi 50 milyon dolarla başlattı. Yani tüm bu girişimlere katılıyoruz çünkü tek bir devletin tüm çözümleri tek başına sağlayamayacağına ve tek bir girişimin tek başına tüm çözümleri sağlayamayacağına inanıyoruz.
Rûdaw: Daha önce COP27 konferansındaki tartışmalarınızda ve ondan önce de Amerikalılar ve Avrupalılar sadece en çok etkilenen ülkelerin veya iklim değişikliği tehdidi altındaki küçük ada ülkelerinin bu fondan yararlanmasını istiyordu. Bazı ülkelerin kendi kapasitelerine sahip oldukları halde kendi paralarını kullanmak yerine fon parasından yararlanmasından mı endişeleniyorsunuz? Yani endişeniz bu muydu? Değilse ABD neden fon parasının birkaç küçük ada ülkesi ve en savunmasız ülkeler için kullanılması konusunda bu kadar ısrarcı oldu?
Samuel Werberg: Bütün bu detayları önümüzdeki günlerde, haftalarda, aylarda tartışacağız çünkü artık bu fonu hayata geçirme noktasına geldik. Ancak artık fonu yönetecek bir komisyonun olması gerekiyor ve ayrıntılar komisyon üyeleri tarafından tartışılacak. Amerika Birleşik Devletleri açısından, hasar söz konusu olduğunda hangi ülkelerin zarar gördüğünü, hangi ülkelerin hasara neden olduğunu söylemenin çok zor olduğunu düşünüyoruz çünkü hepimiz insan olarak iklim değişikliğinin zararlarına maruz kalıyoruz ve ayrım gözetmeksizin hepimiz insan olarak katılıyoruz. Dolayısıyla küçük devletlerin ve küçük adaların iklim değişikliğiyle nasıl başa çıktıklarını, ihtiyaçlarının neler olduğunu, uyum ve dayanıklılık açısından hangi yeteneklere sahip olduklarını dinlememiz gerekiyor. İsimlerini açıklayıp bu devletin bu kadar para hak ettiğini söylemeden önce bu ülkeleri dinlememiz lazım. Hayır, onları dinlemeliyiz ve bunu yaparken de uluslararası standartlara sahip olmalıyız.
Rûdaw: COP28 konferansında ABD'nin en büyük endişesi ne?
Samuel Werberg: Aslında asıl odak noktamız koordinasyon. Çünkü geçtiğimiz birkaç yılda tüm ülkelerin iklim değişikliğinin varlığından ne kadar haberdar olduğunu gördük. Bu tartışma götürmez bir gerçektir. Evet iklim değişikliği var, evet insan faaliyetleri ve endüstriyel faaliyetler bu iklim değişikliğine neden oldu ve sıcaklığın yükselmesine neden oldu. Ayrıca bir takım çözümlerimiz de var, çözümleri biliyoruz ve yenilenebilir enerji kullandığımızda bu aşamayı geçip neredeyse yüzde 100 alternatif enerji, güneş enerjisi kullandığımız, emisyonsuz veya sıfır emisyonlu yeni bir aşamaya geçmemiz gerekiyor. Yani çözümlerimiz var, bilimimiz var, tüm bu bilgiler ve detaylar elimizde. Öyleyse buradaki soru şu: Dünya olarak hepimiz iklim değişikliğinin etkileriyle nasıl mücadele ediyoruz? Çünkü çevre kirliliğinin coğrafi ve siyasi sınır tanımadığını söylemiştik, ister Amerikalı, ister Kürt, ister Iraklı, ister Mısırlı, ister BAE’li olalım, çevre kirliliği bizi insan olarak etkiliyor. Hepimiz iklim değişikliği tehdidi altındayız. Bu nedenle en önemli şeyin ve belki de en önemli zorluğun iklim değişikliği ile mücadele konusunda koordinasyon olduğuna inanıyoruz. Pek çok konuda diğer ülkelerle siyasi veya diğer farklılıklarım olsa da iklim değişikliği konusunda koordinasyon ve işbirliği yapmalıyız. Dolayısıyla evet, bu fonun hayata geçirilmesi gibi, kayıplar ve elde ettiğimiz diğer kazanımlar açısından büyük başarılar elde ettiğimize inanıyoruz ve yeni girişimler için yeni duyurularımız oldu. Ancak bu COP28'de hala zamanımız var ve tüm ülkeler arasında maksimum koordinasyon ve işbirliğini aramamız gerekiyor.
Rûdaw: Katılımcı bazı ülkelerin ABD’nin görüşünü destekleme konusunda ikircikli olduğunu söyleyebilirim çünkü ABD’nin kendisi çevreyi en çok kirleten ülkelerin başında geliyor. ABD ve Çin, zararlı gazların yaklaşık yüzde 40'ının salımını yapan ülkeler. Bu yüzden gerçekçi, anlamlı ve pretik adımlardan bahsediyorum, çünkü ABD ve Çin'den salınan zararlı gazların miktarını azaltmadan, tüm bu konferansın ve taleplerin bir anlamı veya mantığı kalmayacak.
Samuel Werberg: Bu çok önemli bir soru, çünkü bu yönetim sorumluluğu kendimiz almadan diğer ülkeleri suçlayamayacağımıza inanıyor. En büyük gaz emisyonu kaynağı olan ABD ve Çin hakkında yüzde 100 haklısınız. Hindistan, Rusya gibi başka ülkeler de var, ancak yerli ve yerel önlemler almadan başkalarını suçlayamayız. Bu nedenle, Başkan Biden ve bu yönetimin uzun vadeli ve çok önemli önlemler aldığını gördük. Örneğin ABD tarihindeki iklim değişikliğine karşı mücadelede en büyük yatırımı bir enflasyon yasası haline getirdi. Enflasyonu azaltma yasası ABD içe dönük bir yasadır ancak tüm iklim değişikliğine çözümleri için çok fazla yatırımı içeriyor. Ayrıca Amerika Birleşik Devletleri'nde bir dizi yeni kural, düzenleme ve prosedür de vardır, örneğin kömür kullanımı hakkında, tüm yeni kömür kurumlarının ve madenlerinin son bulduğunu görmek istiyoruz. Neden? Çünkü alternatif enerjimiz ve diğer imkanlarımız var, kömürün kullanıldığını ya da kömüre bel bağlandığını görmek istemiyoruz. Yani, bu önlemlerimiz var. Ayrıca geleneksel otomobillerden elektrikli otomobillere geçiş gibi ulaşım veya dönüşüm açısından başka önlemlerimiz de var. Tüm bu önlemler iç prosedürlerdir. Öte yandan, gaz emisyonuna neden olan büyük ve gelişmiş bir ülke olarak sorumluluk almalıyız ve diğer devletlere yardım sağlamalıyız. Yani burada iki yöne var. İlk yönü iç prosedürler ve ikinci yönü diğer devletlere yardımlardır.
Rûdaw: Ancak bazı taraflar, örneğin, sizden önce Irak heyetiyle konuştum, diğer taraflar çevresel eşitliğe ve çevre kirliliğine dair bir his taşıyor ve Amerika Birleşik Devletleri ile diğer sanayileşmiş ülkelerin tarihsel olarak çevreyi kirlettiğine inanıyorlar. Dolayısıyla bu taraflar çevrenin kirletilmesinde payları olmadığını düşünüyorlar. Bu nedenle, ekonomilerini sebep olmadıklarını düşündükleri bir şeye harcamak istemiyorlar. Amerika Birleşik Devletleri bu ülkeleri ikna etmek için neler yapıyor? Örneğin, Irak gibi bir ülkede yataklardaki gazın büyük bölümü gökyüzüne salınıyor ve çok fazla çevre kirliliği var.
Samuel Werberg: Bu çok önemli bir soru, bu yüzden bir dizi çözüm ve girişimimiz var, çünkü onlar bazı ülkelerin daha büyük zarar ve zorluklarla karşılaştığını bilmeliler. Bazı ülkeler için en büyük zorluk uyum göstermek iken bazı ülkeler için ise yeni aşamaya geçme hazır durumdalar ki bunun için de sadece yeni teknolojiye ihtiyaçları var. Bu nedenle, tüm ülkelerin aynı aşamada olmadığını ve aynı kabiliyete, teknolojiye ve aynı finansmana sahip olmadığını anlamalıyız. Bu nedenle, herhangi bir devlete uygun yardımı sağlamak için çeşitli çözümlere sahip olmalıyız ve Irak'taki durumda iklim değişikliği konusunda karşılaştığı büyük zorlukların ne olduğunu bilmeliyiz. Kuraklık, çölleşme, orman yıkımı gibi. Bu yüzden Irak gibi bir devletin karşılaştığı bazı zorluklar başka bir devletin karşılaştığı zorluklarla aynı değildir. Bu nedenle, tüm devletler için uygun çeşitli çözümlere sahip olmalıyız. Ancak yüzde 100 haklısınız. ABD bu konuda diğer ülkeleri suçlayamayacağını biliyor. Özellikle de ABD ve Avrupa ülkelerinde iki yüz yıldır sanayi devriminden yararlanamayan Irak gibi devletleri. Hayır. Bu yüzden tüm devletlerin kendine has durumu olduğunu bilmeli, Batı ve Amerika Birleşik Devletleri'nde sahip olduğumuz kriterlerle değil, kendi durumuna göre her devletle ilgilenmeliyiz.
Rûdaw: Peki, bu bizi iklim değişikliğine adaptasyon mekanizmaları veya çevrenin kirlenmesini önleme konusundaki ikili tartışmalara geri götürüyor. Örneğin, Irak gibi bir ülke için adaptasyon için daha önemli, ancak çevrenin daha fazla kirlenmesini önlemek için çalıştıklarını söylüyorlar. Fakat biz tüm dikkatimizi önlemlere ayırmayalım. Gerçekten de diğer tüm ülkeler adaptasyona odaklanıyor, ABD’nin bu konudaki düşüncesi nedir? ABD bazı ülkelerin daha fazla adaptasyon ile ilgilendiğini, hatta çevre kirliliğine neden olan ülkelerlere bile adaptasyon için daha fazla işbirliği yaptığını görebiliyor mu?
Samuel Werberg: Bu yönetim, bizim de aynı zamanda tüm zorluklarla karşı karşıya kalacağımıza inanıyor. Örneğin, hiçbirimiz aynı anda adaptasyon ve mücadele ve aynı zamanda zararlar hakkında konuşmadan gaz emisyonlarının ortadan kaldırılması veya azaltılması hakkında konuşamıyoruz. Çünkü hep birlikte bu zorluklarla karşı karşıya kalıyoruz. Yıllar önce, iklim değişikliğinin etkileri ile 50 yıl sonra karşılaşacağımızı düşünüyorduk ve 2030 ve 2050 hakkında konuşuyorduk. Ama hayır, şimdi Libya’daki sele ve Pakistan yangınlarına baktığımızda etkilerini şimdiden görüyoruz. Tüm bu etkiler ve sıcaklıklar son yıllarda ve bu yıl kaydedildi. Dolayısıyla tüm bu etkilerle biz de yüz yüze kaldık. Bu nedenle, tüm bu zorlukları aynı anda vurgulamalıyız. Bu, tüm devletlerin aynı kabiliyet ve imkanlara sahip olduğu anlamına gelmez. Dediğiniz gibi, bazı ülkeler her şeyden önce vatandaşlarını etkilerden korumak için adaptasyon ile uğraşmalıdır, ancak aynı zamanda en azından önleme ve azaltma hakkında da tartışmalara başlamalıdır.
Rûdaw: Peki, tazminat fonuna geri dönersek, başlangıçta endişeler fondan kimin yararlanacağına, kimin para sağlaması gerektiğine dairdi. ABD'ye göre bu fon için kimin mali destek sağlaması gerekiyor?
Samuel Werberg: Tüm bu ayrıntıları tartışıyoruz, bunları komisyonda ele alıyoruz ve günler, haftalar ve aylarca tartışıp tüm detayları göreceğiz. Ancak başından beri Birleşik Devletler sorumluluğa sahip olduğuna inanıyor, bu yüzden gerçekten yeni aşamaya katılan ilk ülke oldu ki gerçekten de ilk olarak 17 milyon dolar ayırdı. Kimin yararlanacağı, hangi ülkelerin yararlanması gerektiği konusunda ise standartlara geri dönmemiz gerekir. Fakat daha önce de belirttiğimiz gibi, bize bu devletlere yardım etmek için yardım sağlama imkanı sağlayan sadece bu fon değil. Hayır, Birleşik Devletler USAID ve bazı diğer ABD ajansları ve kurumları aracılığıyla ikili işbirliği sağlama imkanına sahiptir. İkili işbirliği sağlama imkanımız var ve bu konuda hiçbir engelimiz yok. Tüm bu projelere ve girişimlere yardımcı olmanın yanı sıra, yeni fonlar oluşturma ve ikili yardım sağlama olanağımız var ve bunu da yapıyoruz.
Rûdaw: Ancak, Çin ve Suudi Arabistan gibi diğer ülkeler söz konusu olduğunda, örneğin Suudi Arabistan zengin bir ülke ve ABD’nin bu ülkeler hakkındaki tavrını henüz yeni idrak ediyor. ABD, bu ülkelerin fon için para sağlamasını talep ediyor. Sorun şimdi küresel bir sorun, kimin yarattığı veya kimin bir sebep olmadığıyla ilgili değil. Sorun şimdi herkesin sorunu değil mi?
Samuel Werberg: Evet, yıllarca süren tartışmalardan sonra. Çünkü bu fikir yani zararları ile mücadele için mekanizma ve araçlar gerektiği konusu Paris Anlaşmasından sonra birkaç yıldır tartışılıyor. Başka bir deyişle, birkaç yıl süren zor müzakerelerle birlikte zararları ile mücadele konusunda bu fonu oluşturmak ve uygulamak için bu tarihi fırsatı yakaladık. Ama şimdi tüm ayrıntıları araştırmak ve üzerinde anlaşmak için yeni bir aşamaya geldik. Bir fon oluşturulması konusunda anlaştık ve başlangıçtan itibaren ABD 17 milyon dolar yardım ile buna katıldı. Şimdi tartışılan şu, kim bu fondan yararlanacak? Tüm gelişmiş ülkeler veya büyük bütçeleri olan ülkeler katılmalı mı? Henüz üzerinde anlaştığımız bir kritere veya ayrıntı yok, bu yüzden hala başlangıçta olduğumuza inanıyoruz. Daha önce de belirttiğimiz gibi, ikili girişimlerden uluslararası ve bölgesel girişimlere kadar tüm bu diğer girişimlere sahibiz. Bu nedenle, ABD’nin diğer ülkeleri fona katılmaya zorlama gibi bir düşüncesi yok.
Rûdaw: Son sorum şu; COP28 konferansına azınlıkların ve yerli halkların katılımı hakkında bir tartışma olduğunu görmekten mutluluk duyuyorum. Niktekim azınlıkların bazıları iklim değişikliğinden çok daha fazla zarar görüyor, bazen merkezi hükümetler onların bölgeleri için gerekli korumayı sağlamıyor. ABD’nin bu katılıma nasıl baktığını bilmek istiyorum?
Samuel Werberg: Bu yönetim yani Biden yönetimi, dünyanın her köşesindeki azınlıkların iklim değişikliği nedeniyle uğradıkları zararı anlamadan iklim değişikliği hakkında herhangi bir tartışma yapılamayacağına inanıyor. Çünkü bazı ülkelerde, azınlıklar merkezi hükümetlerdeki karar mekanizmalarında çok az temsil ediliyorlar ve nerede olurlarsa olsunlar iklim değişikliğinin neden olduğu zaralardan daha fazla etkileniyorlar. Bu yüzden ABD, azınlıkların ve yerli halkların katılımını uzun yıllardır teşvik ediyor ve tüm bu tartışmalarda cinsiyet eşitliğini savunuyor. ABD, tüm ülkelerdeki azınlıkların dinlenmesi gerektiğine inanıyor. Irak'taki Kürtleri ve Asya, Afrika ve başka yerlerdeki ve hatta ABD’deki diğer azınlıkları dinlemeliyiz. Bu röportajda bir kereden fazla bahsettiğimiz gibi, iklim değişikliği coğrafi sınırlardan, cinsiyet ve etnik kimliklerden bağımsız olarak hepimizi etkiliyor. Bu nedenle, bu toplumlarda geçmişte iklim değişikliğinden en fazla zarar gören grupların hangileri olduğunu bilmeliyiz. COP28’in bu ayrıcalığı çok güzel ve çevre ile iklim konulu diğer kongre ve zirvelerden farklı. Mesela arkamızı sadece siyasi liderleri, başkanları değil, aynı zamanda kurumların temsilcilerini, STK'ları ve gazetecileri ve çevre aktivistlerini de görüyoruz ki hepsi birbirleriyle alış veriş içerisinde. Çünkü iklim değişikliğinin hepimizi ayrımcılık yapmadan etkilediğine dair bir anlayış var. Bu nedenle, her sınıfın ve toplumun burada sesi olması gerektiğini anlamalıyız.
Rûdaw: Teşekkürler.
Samuel Werberg: Ben teşekkür ediyorum.