URAL YANITLADI - 3 soruda Suriye - Kürt ilişkisi

26-10-2016
HÊMİN XOŞNAW
Etiketler Mihraç Ural Suriye Esad
A+ A-

Suriye Hükümeti yanlısı Mukaveme Suriye örgütü lideri Mihraç Ural; Irak, İran ve Türkiye’nin aksine Suriye’nin Kürtlere yönük politikasının daha ılımlı olduğunu savundu.

 

30 Mart’ta öldüğü iddia edilen Ural, “İki ülkenin iki farklı Kürt sorunu ve çözümündeki farklılığın bugünkü Türkiye - Suriye ilişkilerini belirlediğini” söyledi.

 

Mihraç Ural, Kamışlo ve Haseke’de rejim güçleriyle Kürtler arasında yaşanan çatışmaları ise “lokal” olarak değerlendirdi.

 

Mihraç Ural 3 soruda Suriye - Kürt ilişkisini Rûdaw’a değerlendirdi.

 

Beşar Esad, Pravda gazetesine verdiği röportajda “Kürtlere diyalogumuz sürüyor” dedi. Bu diyalog bir sonuca varır mı?

 

Bu diyaloğu yakından Lazkiye’de ben de izledim. Her zaman da söyledim. Hiç kimse Suriye ile diğer bölge devletlerini Kürt sorunuyla ilgili birbirine karıştırmasın. Suriye tarihinde Kürtlere yapılan hiçbir toplu kıyım yoktur. Türkiye’de Irak’ta İran’da milyonlar katledilmişken Suriye’de en büyük olay 12 Mart 2004’te Kamışlı’da sadece 54 vatandaşın ölümüne sebep olan olaydı ki 30’u Kürt idi. Bu karşılaştırma bile başlı başına, Kürt sorununda bölge devletleri arasına farkı koymaya yeter. Suriye’de Kürtler yaşamın her alanında ciddi ölçeklerde siyasal sosyal inançsal yönetim aygıtında pay sahibidirler. Kürtler Türkiye’de Kürtçe konuşma yasağı altında zindanları doldurup bayramları olan Newroz, kutlama yasağı altında kanlı arenalara sahne olurken Suriye’de bunun eseri yoktu. Suriye’de bir kısım Kürt’ün kimlik sorunu ise 7 Nisan 2011’de CB 49 numaralı kararnameyle kökten çözülmüştür. Ayrıca kimlik sorunuyla ilgili olarak ne Hafız Esad ne de Beşar Esad dönemi sorumluydu. Biri iktidara gelmeden diğeri ise doğmadan var olan bir sorundu, sorun 1961 anayasası ve 1962 nüfus sayımıyla ilgiliydi.

 

Son bir yılda gündeme gelen Kamışlı ve Haseki çatışmaları ise lokaldi, çünkü her iki dost güç tarihsel misyonları gereği birbirine düşman olmaması gereken konumdadır. Zaten gündeme gelen her gerginlikte iki tarafın komutanları bir araya gelebilmekte ve sorunu yerinde hemen barışçıl olarak çözebilmektedir. Bu bile Suriye olaylarında sadece Kürtlerle Suriye yönetimi arsında olan bir kardeşlik ve barış algısıdır ki, tarihten gelen veriler olmasaydı bu hızlı barışı ikame etmek mümkün olmazdı.

 

Osmanlı’dan TC’ye 39 kez ayaklanan Kürt halkına, Kürt aşiretlerine, liderlerine reva görülen ölümcül saldırılar, milyonların katli, derelerin, ırmakların kan akışı, milyonların göçe zorlanışı, beldelerin yerle bir edilişi, mezraların yakılışı insan aklının alamayacağı  toplu  planlı kıyımlardır. Suriye’de bunun izine bile asla rastlanamaz. 

 

Türkiye’de 1984 Ağustos ayaklanmasından bugüne Kürt halkının verdiği kayıplar 65 bin sivilin ölümüyle 17 bin sivilin faili meçhule kurban gidişiyle ifade edilmiştir.

 

Saddam Irak’ında ise Halepçe’yi hatırlatmak yeterlidir. Kimyasal silahlarla halkını katleden bir diktatörlük zamanında Kürt halkı ve liderlerinin tek güvenli limanı Suriye’ydi. 3 milyon Iraklının sığındığı Suriye’de Kürt liderlerinin sloganı “Suriyya Ebiyya” idi  (Suriye ulu onurlu aziz büyük ülkedir). Bu tarih süreçlerinden çıkıp gelmiş haliyle Suriye ile Kürtler arasındaki ilişkinin çok olumlu bir mihverde diyalog içinde barışçıl yollarla Kürt halkının haklarını anayasal, yasal kurumsal güvencelere alması zor olmayacaktır. Bu görüşmeler Suriye halkının tüm etnik dokularıyla oluşan ortak kararına bağlı olarak, ortak vatanda, adil ve eşit etnik dokular olarak yaşama şansını bulacaktır. Bunun için süren toplantıların mutlaka olumlu sonuçlanacağını söyleyebilirim.

 

Olumsuzluk ancak dış güçlerin baskısı, müdahalesi, kışkırtmasıyla Kürt halkının tarihsel misyonuna karşı yolların seçilmesiyle gündeme gelebilir. Bu da Kürt özgürlük hareketinin handikapı olur. Zira dış güçler şer gücüdür, emperyalist Siyonist amaçlarla bölgeye yaklaşırlar ve Kürt halkı üzerine oyun oynamak isterler. Ama bu günün tüm verileri bu güçlerin Kürt halkını artık aldatmayacağını gösteriyor. Zira tarih hep Kürtlerin Amerikalılar tarafından aldanışını yazıyor.

 

Bu verilerin ışığında Suriye, Kürtlerin ortak yaşamı için en elverişli tarihe  ve imkanlara sahip tek ülkedir demek yanlış olmayacaktır.

 

Bunun başarıya ulaşmasının zemini var mı?

 

Birinci sorunuza verdiğim cevapta bu sorunuzu yeterince cevaplamış oldum. Buna eklenecek çok şey var. Bunlar arasında Kürtlerin üç temel sosyal kitlesel ayağını oluşturan ve Suriye toplumunun da en önemli kitlesel varoluşunu temsil eden inanç ayağı; bu kapsamda merhum Köftaro ve Şehit Buti ekolünün Vakıflar Bakanlığı içindeki geniş etkinliğiyle Kürtlerin kararında  bu boyutun önemi siyasal sahne ve sanatta Suriye Komünist Partisi ve lideri Halid Bektaş’ın etkilerinin oluşturduğu geniş alan ve ortak ülke algısı vatan savunması temelinde direnişçi yönetim yanlısı sivil toplum  ve şahsiyet etkinliklerinin çapı itibariyle Suriye yönetimi ile Kürtler arasında bölgenin diğer devletlerinde bulunması mümkün olmayan bir ilişki ağı var.

 

Suriye, Kürtün en güvenli limanıdır. Suriye Kürt halkını bölgedeki devletler arasında tek dostudur. Bu veriler bizi çok umutlu olmaya götürülüyor. Olumlu veriler üzerinde diyalog sonuçların da olumlu olmasını sağlar derim. Halklar hep barıştan yana yönetimler ise siyasi çıkar girdaplarında  çatışma ve gerginlikten yana Suriye’nin aklıselim yönetimi Kürt halkıyla hep barıştan yana olmuştur.

 

Esad iktidarı devraldıktan sonra Türkiye’yle Kürt politikası konusunda iyi ilişkiler kurdu. Bu ilişkiler ortak güveni zedelemedi mi sizce?

 

Hafız Esad  iktidarı ertesinde  Beşar Esad Suriye’si  İsrail’e karşı odaklandı. Özellikle 12 Temmuz 2006 İsrail’in Lübnan saldırısı ardından bu konu çok büyük stratejik bir alan kapsadı. Kuzey sınırı 930 km olan iki ülke arasında barışı ikame etmek ordunun bu alanda var oluşunu indirgeyip İsrail’e karşı yığmak önem kazandı. Bunun üzerine  gergin bir süreç sonucunda “Adana- Ceyhan  İttifakı”nın imzalanmasıyla neredeyse kuzey sınırının denetimi NATO kuklası Türk Ordusu’na bırakılmıştır. Suriye dostluğa verdiği önem ve saygı çerçevesinde İsrail’le doğrudan olmayan görüşmelerini bile  diktatör Erdoğan’ın aracı rolüne bağlı hale getirmişti.

 

Bu tarihle birlikte iktidara gelen Suriye hükümetleri (Miro - Derderi  hükümetleri) özelleştirme (Hassasa) kararlarıyla ülke ekonomisini nerdeyse Türkiye ekonomisinin bir sömürgesi haline getirmeye başlamıştı. Bu ülkenin kültürel etkinlikleri dahil ekonomik ve sosyal ilişkilerini Türkiye ekonomisini entegre eden bir hal almış ve  bu gün tüm terör şebekeleri için gerekli kadroların  çözülen ulusal ekonominin iflas eden şirketlerin işçilerinden oluşmasına yol açmıştır.

 

Bu veriler bir ülke için ekonomik olduğu kadar sosyal bir çöküştü. Türkiye tam bir yayılmacı sömürgeci ülke olarak Suriye’de rol oynamaya başlamasına imkan vermişti.

 

Bunun doğal sonucu ise siyasi müdahaleydi. Bu süreçte Kürt halkının özgürlük mücadelesi etkinliklerinin zarar gördüğünü yakından takip eden biri olarak eleştirilerimizi etkin yerlere bildirmekten çekinmedik.  Ancak hükümetler başını alıp gitmişti ta ki Türkiye Kürt halkına karşı bölge devletleriyle etkin bir ölüm kumpası kurma isteğini belirene kadar bu böyle sürmüştü.

 

2010 yılı  Ekim ayında iki ülke hükümet meclisleri bile ortak toplanmaya başlamıştı (Lazkiye iki ülke hükümeti bakanlar kurulu ortak toplantısı 4 Ekim 2010). Erdoğan bu aşamadan itibaren Suriye siyasetini içte ve dışta belirleme çabasına girişti.

 

Suriye ise bundan rahatsızlığını adım adım belirterek bu sürece dur demeye yöneldi. Bu süreç,  MİT müsteşarı Hakan Fidan ve Dışişleri Bakanı’nın Kürt dosyalarıyla gelerek Suriye’yi Kürt  etkinliklerini boğacak  önlemler almaya zorlayınca kırılma noktasına gelmiş oldu. Erdoğan bu dosyaların kabul göreceğinden de kesin emindi. Ama bu olmadı.

 

Emperyalist bir plan olan bu girişim Kürt hareketini yok etmeye yönelikti. Suriye Kürt dostu ilkeli duruşunu burada açıkça gösterdi ve iki lüke arasında 10 yıldır süren balayına son verecek ilk gerginliği ve kırılmayı  beraberinde getirdi. Suriye Esad - Erdoğan son  ortak basın toplantısında, iyi bir izleyicinin de fark edeceği gibi Esa,d “Türkiye kendi Kürt sorunun Suriye’ye taşımamalıdır. Kendi sorununuzu kendiniz barışla, toplumsal uzlaşı ve afla çözmelisiniz. Bir kişiye değil, bir defalığına da değil, af mekanizmasını bir kurum haline getirerek sorunlarınızı çözmeye bakmalısınız, bize taşımanızla bu sorunu çözemezsiniz” diyerek reddetti.

 

İki ülke iki farklı Kürt sorununa sahipti. Bu cevap Erdoğan’ı rahatsız etti  emir verir gibi dayattıkları Kürt dosyalarını  elinin tersiyle iten Esad, Türkiye’nin sömürgeci zihniyetine, Yeni Osmanlıcı yayılmacı  amaçlarına da sert bir tokat vurmuş oluyordu. Ne olduysa bundan sonra oldu. İki ülke arasındaki sorunlar burada kırıldı buradan itibaren bu güne kadar oluşan seyrine girdi. Bu aynı zamanda Suriye’nin ilkeli duruşuydu. Suriye cahili  Türk diplomasisi burada  yere serilmiş oludu. Suriye Kürt’ü yerli bir toplum olarak Suriye mozaiğinin temel unsuru olduğunu açıkladı. Türkiye’nin kıyım, ölüm politikalarına geçit vermeyeceğini ilan etti.

 

Çılgına dönen Erdoğan, Büyük Ortadoğu Projesi  (BOP) eşbaşkanı olarak tüm amaçlarını bundan sonra  Suriye halkını teröre katlettirerek göstermeye başladı. Sorun Kürt sorunuyla başlamış bugüne gelmişti.

 

Bu gerçekleri bilmeyen kimi Kürt siyasal güçleri olayı iki dostun Kürtlere karşı yakınlaşması olarak algılamıştı. Suriye ise sonuna kadar Kürt halkına sahip çıkmıştı.

 

Buradan bakınca denilebilir ki Suriye hiçbir zaman Türkiye’yle Kürt’e düşmanlık üzerine bir ittifak içinde olmamıştır olmayacak da. Tersine iki ülke arasındaki sorunun başı da sonu da (bu günkü gelişmelerin gösterdiği gibi ) Kürt sorunuydu. İki ülke, iki farklı Kürt sorunu ve çözümündeki ayrılık bugünkü Türk -Suriye ilişkilerini belirlemiştir.

 

İki ülke ilişkileri bu açıdan kırılması  başlı başına  Kürtlerle Suriye ilişkilerinin nasıl bir dostluk ve kardeşlik üzerine yükseldiğini gösteriyor dolayısıyla  bu ilişkilerin doğru kavrandığında  Suriye yönetimi ile Kürtler arasında bölge için örnek olacak ilişki ve sonuçların çıkması çok rahattır demek yanlış olmayacaktır. Umudumuz ve beklentimiz de budur.

 

PORTRE / Mihraç URAL

 

1 Kasım 1956’da Hatay'ın Antakya ilçesinde doğdu. Gençlik yıllarında Türkiye sol hareketinde yer aldı. Tutuklanıp gönderildiği Adana Cezaevi’nden firar etti.

 

1980'in Mayıs ayında Suriye'ye gitti. Lazkiye’ye yerleşti. Burada Malak Fadal’la evlendi. Hatay'ın Suriye'ye bağlanması için uğraşan Uruba adlı bir örgütle çalıştı. Kendisini de 'Genç Uruba'cı olarak tanıttı.

 

PKK lideri Abdullah Öcalan'la yakınlığı oldu. Ural, Öcalan’la olan yakınlığını, “Suriye’de değerli dostum Başkan Öcalan’la tanıştım ve 18 yıl hep omuz omza oldum” şeklinde açıklıyor.

 

Mihraç Ural iderliğindeki örgüt, ‘Mukaveme Suriye’ ismiyle Lazkiye dağlarında Özgür Suriye Ordusu ile savaşıyor.

Yorumlar

Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın

Yorum yazın

Gerekli
Gerekli