Irak Çevre Bakanı Hammadi: Su krizi göçe yol açarsa bölge ülkeleri de etkilenir

26-08-2021
Rûdaw
Etiketler Dr. Cassım Hammadi Irak Çevre Bakanı İklim Değişikliği Türkiye İran Kürdistan Bölgesi
A+ A-

Irak Çevre Bakanı Vekili Dr. Cassım Hammadi, iklim değişikliğinin tüm dünyada olduğu gibi Irak’ı da etkilediğini, bu konuda uluslararası topluma büyük iş düştüğünü söyledi.

Irak’ın iklim değişikliği üzerinde etkisi olan ülkeler sıralamasında 5’inci sırada yer aldığını hatırlatan Hammadi, “Bizim hayatı devam ettirecek gerçek temellere dayalı bir altyapımız yok” dedi.

“Komşu ülkelerden akan nehirler üzerinde inşa edilen barajlardan dolayı Irak’a su az akıyor” diyen Irak Çevre Bakanı Vekili Hammadi, ülkede kuraklığın her geçen gün daha fazla hissedildiğini vurguladı.

Cassım Hammadi, su güvenliğinin ulusal güvenlin önemli bir bölümünü oluşturduğunu kaydederek, ülke nüsfusunun yüzde 33’ünün köylerde yaşadığını, kuraklık devam ederse toplu göçler yaşanacağını ve bunun da tüm komşuları da etkileyeceğini belirtti.

Dr. Cassım Hammadi, Rûdaw TV’de yayınlanan özel röportajda Şehyan Tahsin’in sorularını yanıtladı.

Rûdaw: Söyleyişimize iklim değişikliği nedeniyle bizi bekleyen tehditlerden başlamak istiyorum. Malum iklim değişikliği nedeniyle karşılaştığımız tehditlerin sayısı çok, Irak’ı hangi tehditler bekliyor?

Dr. Casım Hammadi: Öncellikle bana bu fırsatı verdiğiniz için teşekkür ederim. Hem Kürdistan Bölgesi’nde hem de Irak’taki izleyicilerimize ulaşmak için bence iyi bir fırsat. İklim değişiklikleri çok ciddi bir problem olarak önümüze çıkıyor ve bu sadece Irak’ı değil gezegenimizin tamamını etkisi altına alıyor. İklim değişikliği nedeniyle dünya üzerinde insanların hayatı ve sağlığı ciddi derecede tehdit altında. İklim değişikliğine dikkat çekerken de sadece artan hava sıcaklıklarından bahsetmiyorum. Bu konunun çok fazla etkisi var ve zamanla birikmiş sorunların neticesinde ortaya çıkmıştır. İnsanların üzerinde yaşadığı gezegenin doğasını değiştirmeye kalktığı andan itibaren başladığını söyleyebiliriz. Sıcak havaların sıkışması ve sıcaklık derecesinin artması sanayi devrimiyle birlikte doğaya salınan gazların havaya karşımasıyla başladı. Yani 300 yıl bundan önce. Paris’te iklim anlaşması (Paris Anlaşması, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi) yıllardır hava ve iklim konularında atılan adımların ve girişimlerin sonucu imzalanmış önemli bir anlaşmadır. Sanayi devrimi tarihi boyunca hava sıcaklığının artmasında ülkelere büyük sorumluluk düşüyor. Bu nedenle Paris anlaşmasında imzalanan en önemli şartlardan biri de Annex 1 uygulamasıydı. Paris Anlaşması'nın uzun vadeli sıcaklık hedefi, küresel ortalama sıcaklık artışını sanayi öncesi seviyelerden 2 °C (3,6 °F) artış seviyesi ile sınırlı tutmaktır ve hatta 1,5 °C çaba harcanmasıydı. 2030 ila 2050 yılları arasında… Ancak tarafların bu sorumluluğu eşit değil. Yani büyük sanayi devletleri tarihi hava sıcaklıklarının sorumluluğunu üstleniyor. Çünkü sanayileşmenin başlangıcından günümüze kadar karbon salınımı tekniklerine bel bağlamaktadır. Buna sıvı yağ üretiminden tutun taş kömür ve petrolün bulunması da dâhil olmak üzere hepsini içeriyor. Uluslararası toplumun tamamı günümüz dünyada sorumluluk altındadır. Sanayi devi ülkeler de bu sorumluluğu kabulleniyorlar. Bu nedenle birçok yeni fon oluşturuldu. Bunlardan Yeşil İklim Fonu ile acil durum fonu. Irak, iklim değişikliği üzerinde etkisi olan ülkeler sıralamasında 5’inci sırada yer alıyor.

Rûdaw: En az gaz salınımı yaptığı halde mi?

Dr. Casım Hammadi: Evet kuşkusuz. Ülkemizde salınan karbon gazının miktarı öyle bir seviyedeki anlatmamıza dahi gerek yok. Dünya genelinde salınan gazların yaklaşık 0.02 bizim ülkede havaya karışıyor. Havaya yüzde 30 civarında karbon salımı yapan Çin ile Irak’ı karşılaştıramazlar. Ya da yüzde 19’la ABD, yüzde 9’la Almanya, yüzde 11’le Hindistan’la. Ancak temel mesele şu ki iklim değişikliği Irak’ın doğasını çok fazla etkiliyor. Irak’tan bahsettiğimiz zaman iki temel ve önemli konuyu göz önünde bulundurmamız gerekiyor. Ülkemiz tarihten beri iki nehir ülkesi ya da Mezopotamya olarak tanınır. Nehirlerde biri Dicle diğeri ise Fırat. Bu ülkede hayat ve medeniyetlerin devam etmesi su ile bağlantılıdır. Su kaynaklarımızın yüzde 90’ı Irak sınırları dışından gelmektedir. Su güvenliği de gıda güvenliğinin temel unsurlarını oluşturuyor. En nihayetinde bu konuda ulusal güvenliğin temellerini oluşturuyor. Bütün çevre ve doğa güvenliği ihtiyaçları kapsayan bu meseleleri ele aldığımızda Irak’ın çevre meselesindeki politikasının sarsıntılı olduğunu ve tehditlerle karşı karşıya kaldığını görebiliriz. Çünkü bizim hayatı devam ettirecek gerçek temellere dayalı bir altyapımız yok. Bu nedenle iki nehirli ülke veya bu kara toprak iklim değişikliği ve kuraklık meselelerinde dünya ülkelerine kıyasla en fazla zarar gören ülke konumundayız. Komşu ülkelerden akan nehirler üzerinde inşa edilen barajlardan dolayı Irak’a su az akıyor.  Ilısu ve İran’ın yapmış olduğu barajların yanında bizimde iller arasında su dağıtımı konusunda uygun mekanizmalarımızın olmamasının tamamı su konusu önünde bir problemdir. Hava sıcaklıklarının artması neticesinde ağaçlık alanlarında yok olmasına sebep oluyor. Dünyadaki yüzeyine oldukça fazla zarar verildi. Ormanlara ve ekili alanlar… bunlarda iklim değişikliğine neden olan başlıca sebepler arasında yer alıyor. Çöle dönüşmüş geniş alanlarımız var, kupkuru ve toprağı tarım için artık elverişli değil. Tarım için elverişli olan araziler da her geçen gün kuraklık riskiyle karşı karşıya. Bu da gıda güvenliğine büyük darbe vurmaktadır.

Rûdaw: Irak’ın hangi bölgesi daha çok zarar gördü?

Dr. Casım Hammadi: Kuşkusuz güneydeki kentler… Nehirlerin güneyi… Bu ülkede hayat suya bağlıdır. Şu anda dışişleri bakanının başkanlık ettiği yüksek seviyeli bir heyet müzakerelere başlamış durumda. Su konusunda da müzakereler için oluşturulan bir heyet var. Uzman kişiler ve üyeleri var biz de iki heyette yer alıyoruz ve Su Kaynakları Bakanı heyete başkanlık ediyor. Su Yüksek Komisyonu’muzda sayın Başbakanımızın gözetiminde çalışmalarına devam ediyor. Çünkü su güvenliği ulusal güvenliğimizin önemli bir bölümünü oluşturuyor. Bu nedenle maazallah topraklarımızın durumu giderek kötüye gider ise, çölleşme artarsa ve buna paralel olarak nüfusta artış yaşanırsa nitekim her geçen gün artıyor, şu anda yüzde 3 artış söz konusu. Öte yandan vatandaşlarımızın yüzde 33’ü köylerde yaşıyor. Çoğu geçimini tarım ve hayvancılık aracılığıyla sağlıyor. Dolayısıyla bu durum giderek kötüleşirse ülke içerisinde toplu göçlerle karşı karşıya kalacağız. Kısaca şehirlerin etrafında olan dağınık semtlerin sayısında artış yaşanmasına sebep olacak, nitekim o bölgelerde hizmet konusunda sorunlar yaşanıyor.

Rudaw: Geçtiğimiz süreçte Irak Cumhurbaşkanı Berhem Salih yaklaşık 7 milyon Iraklının göç etmek zorunda kaldığını açıklamıştı. Hangi kent daha fazla göç verdi ve en çok nerelere göç ediyorlar.

Dr. Casım Hammadi: Evet, değişen iklimin tezahürüne karşı sayın Cumhurbaşkanı “Rafidein Girişimi” adı altında kapsamlı bir planın uygulanması için bir girişim başlatmıştı. Söz konusu girişimin temel amacı iklim değişiklikleri konusunda devletin ‘Action Plan’ çerçevesinde atacağı adımların önemini bütün kurumlar tarafından benimsenmesiydi. Elbette bu iyi bir girişimdi ve bundan doğrudan Çevre Bakanlığı'nın sorumlu olduğu temelinde birçok önemli çalışmaya imza attık. Kuşkusuz bu girişim çok önemli detaylar içeriyor ve tarım arazisi kıtlığı sorunlarına gerçekten iyi bir çözüm sağlayabilir. Şu anda tarlalarımızın yüzde 58’inde ekin yapılabiliyor ki bu önceki yıllara nazaran çok az bir yüzde. Vatandaşlarımızın sayısında da istikrarlı bir artış var. Terör tehdidi, teröre karşı savaş ve güvenlik nedenleriyle yurt içinde göçe neden olmuştur ancak şu da bir gerçektir ki kuraklık nedeniyle göç edenler olmuştur.

Rûdaw: (Göçlerin) Tamamı güney illerinden miydi?

Dr. Casım Hammadi: Evet, kuşkusuz. Özellikle bataklıkların bulunduğu bölgede. Bu bölgeler çok fazla suya ihtiyaç duyuyorlar. Sizlerde biliyorsunuz ki güneydeki bölgelerde su gelirleri az. Su seviyesinden ziyade kalitesi önemli. Sadece suyun gelmesi veya akması önemli değil aynı zamanda kaliteli bir suyun olması önemli. Tabii şu anda kurak bir mevsimdeyiz. Bu yıl genel olarak yağmur oldukça azdı. Hatta Kürdistan Bölgesi’nde bile bu yıl kuraklık gözlemlendi. Çünkü İran'dan birçok nehir akıyor ancak Tahran yönetimi tarafından kısıtlanıyor.

Rûdaw: Türkiye’de mi?

Dr. Casım Hammadi: Yağmur ve kar yağışının az olmasına rağmen Türkiye tarafında da aynı şekilde. Bu da depolanmış su miktarını oldukça etkiledi. Deprem nedeniyle Derbendihan barajında sıkıntılar yaşıyoruz. Ayrıca bir Musul barajında balçık nedeniyle su depolama miktarı oldukça sınırlı. Bu nedenle kuraklığın iç göçe neden olacağını düşünüyorum. Bu nedenle elimizde bulunan suyu iyi bir şekilde idare etmek için bir strateji geliştirmemiz gerekiyor. Açıkçası ülke olarak ne elektrik yani enerji ne de gıda güvenliği ve barınma konusunda bir kılavuz sahibi değiliz. Bu yüzden halkımızı su kullanma konusunda aydınlatan ve yönlendiren bir politikamızın olması gerekiyor. Irak’ta insanlarımız kullanışlı suyu (içme suyu) günlük kullanımında araba yıkamak veya bahçe sulamasında kullanıyor. Bu nedenle geçmişte yapılan savurganlığı bir kenara bırakıp suyun kullanımı ile ilgili kanunlarla düzenlemeliyiz. Sadece günlük su kullanımında toplam su gelirimizin yüzde 8’ini alıyor. Bizim gerçek sorunumuz esasen budur. Biz atalarımız olan Sümerler dönemindeki gibi bir tarım anlayışına sahibiz, çok miktarda su ziyan oluyor. Tarım için yeni teknikler geliştirmeliyiz. Sulama ve damla yöntemi ile sulama gibi yeni yöntemler bulmalıyız. Böylelikle hem gelen suyu tasarruflu şekilde kullanmayı hem de kaynaklarımızı korumuş olacağız. Çünkü zaten buharlaşama nedeniyle suyun yüzde 20’si buharlaşıyor.

Rûdaw: Su Kaynakları Bakanı’nın açıklamasına göre, Irak su miktarında bir açıkla karşı karşıya kalacaktır. Bu konuda daha fazla detaylandıracak olursak, bir yılda 10.8 milyar metre küp gibi bir rakama tekabül ediyor. 2035’e kadar insanların hayatı üzerinde nasıl bir etkisi olacaktır?

Dr. Casım Hammadi: Kuşkusuz, dürüst olmak gerekirse su konusundaki azalma oldukça ciddi ve Irak'taki su güvenliğini ciddi derecede etkiliyor, bu konuda endişe duymalıyız. Detaylı bir mekanizmanın olmaması, ya da su kaynağımız olan ülkelerle iyi bir anlaşmamızın olmaması bizi endişelendirip korkutmalı. Biliyorsunuz su miktarı konusu daha çok müzakereler ve anlaşmalara bağlı. Yani ülkeden akan sularla ilgili olarak bir şey uluslararası anlaşma yok, sadece taraflar arasında yapılan uzlaşmalar var. Suyun geçişi ve kalitesinin korunmasına ilişkin bazı anlaşmalar var, ancak aslında eşit haklara ulaşma mekanizması sonuçta bir “adalet” ve elbette “insan hakları” meselesidir. İnsanlar yeterli miktarda suya erişmelidir. Irak'ın artan nüfusuna paralel olarak su rezervine sahip olması gerekiyor. Yıllık 2,75'lik bir nüfus artışımız var, bu da yılda yaklaşık bir milyon kişi demek. Tabii ki insanların suyu gıda güvencesi ve günlük kullanımındaki ihtiyacı her geçen yıl artıyor. Bu yüzden şu anda Irak'a akan su miktarı ülke ihtiyacının üçte birini karşılıyor, bu nedenle gelecekte çok daha fazlasına ihtiyaç duyulacaktır.

Rûdaw: Komşu ülkelerden bahsettiniz, İran ve Türkiye… Bu konuda onlar destek oluyorlar mı? Baraj inşa etmeye devam ediyorlar. Su kısıtlaması devam ediyor. Her hangi bir anlaşmaya varacağınız konusunda umutlu musunuz? Ya da onlar anlaşmalara bağlı kalırlar mı?

Dr. Casım Hammadi: Açık söylemek gerekirse, siz de biliyorsunuz ki biz diyalog ve müzakereye inanıyoruz. Bana göre yüz yıllardır devam eden kardeşlik ilişkilerimizle ve komşularımızla bu tür sorunları çözebiliriz. Ayrıca ortak ve benzer çıkarlarımız da var. Diyalog dili ve Irak hükümetinin takip ettiği sakin diplomatik çalışmalar sayesinde sonuca ulaşmaya az kaldı. Çünkü açık söylemek gerekirse Irak’ı adaletli su dağılımından mahrum bırakmak ileride toplumsal ve ekonomik etkileri beraberinde getirecektir ki bu komşu ülkeleri de etkileyecektir.

Rûdaw: ABD ve Irak arasında yürütülen stratejik diyalog görüşmelerine siz de katıldınız ve heyette yer alıyordunuz. Bakanlığınızı ilgilendiren konular konuşuldu mu? Onlarla her hangi bir anlaşmaya vardınız mı?

Dr. Casım Hammadi: Biz de ABD ile stratejik diyalog ekibine üyeyiz. Daha önce yapılan müzakerelere de katıldık. Bana göre Washington’da son yapılan müzakereler çok farklıydı. İki nedenden dolayı farklıydı; birincisi, katılım ve zamanlamasıydı, ikincisi de bu kez yapılan görüşmeler sadece güvenlik ve askeri konularla sınırlı kalmadı. Aksine çok farklı konulara da girdik. Bilim ve kültürel konular da konuşuldu.

Rûdaw: Türkiye ve İran ile ilgili olarak, su sorun ile ilgili daha fazla müzakere yapılması için ilerleyen süreçte her hangi bir ziyaretiniz olacak mı? Çünkü Irak 80 yılın en büyük krizi ile karşı karşıya olduğu ifade ediliyor.

Dr. Casım Hammadi Kuraklık sorunu şu anda bütün dünyanın sorunu haline geldi. Dünyanın birçok ülkesi şu anda bu sorunla mücadele ediyor. İklim değişikliği sorunu giderek daha da büyüyor, özellikle de Güney Kutbundaki buzullardan milyarlarca metre küpün eridiği görüyoruz. Nitekim bu dünyanın en büyük tatlı su hazinesidir. Ayrıca deniz suyu seviyesinin her geçen gün artması dünyayı korku ve endişeye sevk etmektedir. Bütün bunlar iklim değişikliğinin önemli bir belgesidir. Bana göre, endişelenmemiz gereken konu iklimin daha radikal ölçüde kötüleşmesidir. Radikal dememdeki amacım şu son zamanlarda beklenmedik anlarda farklı hava koşullarıyla karşı karşıya kaldık. Örneğin yağmur ve kış mevsimi olmamasına rağmen sağanak yağışların neden olduğu sel felaketleri. Bunu söylememdeki amaç ne? Kendimizi bu tür felaketlerin artmasına hazırlamalıyız. Zamansız ortaya çıkan büyük felaketlerden bahsediyorum. Sel felaketi, Tusunami, deniz su seviyesinin artması, buzulların erimesi, bunlar hava sıcaklığını arttırıyor ve ilerleyen yıllarda birçok bölge ve ada sular altına kalma ihtimali vardır.

Rûdaw: Sadece Irak mı yoksa bütün dünya mı buna hazırlıklı olması gerektiğini söylüyorsunuz?

Dr. Casım Hammadi: Birçok ulusal komisyonumuz var, Çevre Bakanlığı olarak da felaketler nedeniyle uluslararası düzeyde iletişim köprüsü olduk. Söz konusu komisyonlar aracılığıyla bütün bakanlıklarla irtibat halindeyiz. Görev dağılımları da yapılmış. Yani maazallah bir felaket yaşandığında hangi bakanlık hangi konuda harekete geçeceğini biliyor. Yani ilgili konulardaki görevlerini biliyorlar.

Rûdaw: Türkiye ve İran destek oluyorlar mı, onlara güveniyor musunuz?

Dr. Casım Hammadi:Çevre ve iklim değişikliği konusunda yürütülen müzakerelerimiz ve anlaşmalarımız var, şu ana kadar iyi niyetli olduklarını düşünüyoruz. Kuşkusuz onlarında kendi içlerinde sorunları var bu nedenle bazı projelere başladılar. Ancak biz tarihi komşuluk ilişkilerimizi göz önünde bulundurmalıyız. Gerek tarih, gerek, din ve toplumsal anlamda iki toplum arasında çok ortak nokta var. Bu nedenle ılımlı ve mantıklı bir diyalog faydalı olacaktır. Özellikle de geçtiğimiz yıllarda sayın Dışişleri Bakanı bu konuda önemli adımlar attı.

Rûdaw: Kürdistan Bölgesi’ne ilişkin olarak neler söylemek istersiniz?

Dr. Casım Hammadi: Kuşkusuz onlar da bizim vatandaşımız ve onları seviyoruz.

Bu konuda desteğiniz var mı?

Dr. Casım Hammadi: Açık bir şekilde evet dediğim için şeref duyuyorum. Geçtiğimiz yıllarda yardımların istenen düzeyde olmadığı doğrudur, ancak şimdi bütün alanlarda destek veriyoruz. İklim değişikliği konusunda düzenlenen kongrelerde bizler bir heyet olarak katılıyoruz. Bütün ulusal komisyonlarda onların da üyeleri hazır bulunuyor. Kürdistan Bölgesi ile iyi bir işbirliğimiz var. Gerçekten Kürdistan Bölgesi Başbakanı bize çok destek veriyor. Aynı zamanda iklim konusunda sayın Kürdistan Bölgesi Başkanı da çok yardımcı oluyor. Hepimiz bir ekip olarak çalışıyoruz.

Rûdaw: Sayın Dr. Casım Hammadi son olarak kuşkusuz çevre ve iklim değişikliği coğrafya tanımaz, Kürdistan Bölgesi, Irak, Ortadoğu ve genel olarak dünyayı etkiliyor. İlerleyen zamanlarda Irak dünyadaki en büyük tehditlerle mücadele edebilir mi?

Sayın Cumhurbaşkanının girişimleri Rafidein vadisinin canlanmasına için iyi bir adım olabilir. Sayın Cumhurbaşkanımızın iklim değişikliği ile ilgili başka bir girişimi de yakında duyurulacaktır. Önemli bir proje ile önemli belgeleri kendisine sunduk, ilkim değişikliği konusunda bu ülkenin yüksek politikasın ışık tutacaktır. Özellikle ilerleyen süreçte Glascow Kongresi düzenlendiği sırada katılımcılara sunulacaktır. Ne yapacağımız konusunda açık bir ufkumuz ve görüşlerimiz var. İlk kez sivil toplum kuruluşlarının bu konuya müdahil olmalarının onurunu yaşıyoruz. Özellikle iklim değişikliği ve yenilenebilir enerji ve biyolojik çeşitliliği konusunda yeni örgüt ve kurumların oluşturulmasını destekliyor ve vesile oluyoruz. İlk kez özel sektör iklim değişikliği konularına müdahil oldu özellikle de Kürdistan Bölgesi Ticaret Odasıyla birlikte yapılan çalışmalar. Bunları çok önemli adımlar olarak görüyoruz. Tehditlerle mücadele konusunda ilk kez özel bankalar ve özel sektör hükümet ile omuz omuza. Çevre konusunda cinsiyet eşitlik konusuna da dikkat ediyoruz. Bakanlığımızda çalışanların yüzde 70’nin kadın olmasından dolayı şeref duyuyorum. Çok üreticiler ve bazı konularda erkeklerden daha fazla etkinler. Onlarla birlikte çalıştığımdan dolayı onur duyuyorum. Çoğu genç ve kendi alanlarında lisans, yüksek lisans ve doktora diplomalarına sahipler. Bir diğer konuda birlik ve beraberlik çalışma kültürünün ilerlemesi için yeni adımlar attık. Yaşadığımız bölgede biliyorsunuz ki bu çalışma şekli ayrı ayrıdır. Yani Tarım Bakanlığı ile Sanayi Bakanlığı ayrı ayrı çalışırlar. İklim değişikliği meselesinde ulusal komisyon sayesinde şimdi hepimiz tek grup olarak çalışıyoruz. Çalışmalar Kürdistan Bölgesi’nin, özel sektörün, kadınların ve gençlerin de katılımıyla yürütülüyor. Bu iş giderek büyüyor ve artık meyvesini yeme vakti geldi.

 

 

 

Yorumlar

Misafir olarak yorum yazın ya da daha etkili bir deneyim için oturum açın

Yorum yazın

Gerekli
Gerekli