BM Sözcüsü Dujarric'ten Rûdaw'a Efrin açıklaması: İnsanların zorla yerinden edilmesine karşıyız
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Sözcüsü Stephane Dujarric, Efrin’deki son gelişmelere ilişkin yaptığı değerlendirmede, “İnsanların zorla yerinden edilmesine karşıyız. İnsanların evlerinde saygı ve onurla yaşayabilmeleri gerekiyor ve bu doğal hakkı ihlal eden her şeye karşıyız” dedi.
79. Genel Kurul toplantılarında gündeme gelen Gelecek Paktı hakkında da konuşan Dujarric, “Halkın Birleşmiş Milletler gibi bir örgütün bugün uğraştığımız sorunlar ve gelecekte uğraşacağımız sorunlar için etkili ve verimli olmasını bekleme hakkı vardır, bu yüzden Gelecek Paktı bu örgütün dünyanın en geniş anlamıyla daha iyi çalışmasını sağlamaktır” ifadelerini kullandı.
Gazze ve Lübnan’daki çatışmalara ilişkin de yorum yapan Dujarric, elinde silah bulunanların bir an önce bu savaşa son vermesi gerektiğini ifade etti.
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Sözcüsü Stephane Dujarric Rûdaw’ın BM Temsilcisi Sinan Tunçdemir'in sorularını yanıtladı:
Rûdaw: 2. Dünya Savaşı'ndan sonra son zamanlarda dünyada yaşananların çok kötü olduğunu düşünüyorum çünkü Avrupa'da bir savaş, Gazze'de başka bir savaş görüyoruz ve Gazze savaşı Lübnan ve Suriye'ye yayılıyor. Merhaba, adım Sinan Tunçdemir, New York'taki Birleşmiş Milletler Genel Merkezi'nde Rûdaw Medya Grubu temsilcisi olarak görev yapmaktayım ve bugün bir konuğum var. Sayın BM Sözcüsü Stephane Dujarric, zaman ayırdığınız için teşekkürler efendim.
Stephane Dujarric: Rûdaw'da olmak her zaman harika. Sizi her gün brifing odasında görüyorum ve Birleşmiş Milletler'in çalışmalarını takip etmek için ne kadar zaman harcadığınızı biliyorum, bunun için minnettarız.
Rûdaw: Güzel sözleriniz için çok teşekkür ederim, genel bir soruyla başlamak istiyorum. Konudan konuya atlayacağımızı biliyorum ancak Genel Kurul ile başlamak istiyorum çünkü bu statünün ana konusu. İkincil genel perspektiften 79.’su düzenlenen BM Genel Kurulu’nun ana konuların nasıl olması gerektiğini sormak istiyorum.
Stephanie Dujarric: Biliyorsunuz, dün gerçekleşen Gelecek Paktı'nın kabulü, üye devletlerin birlikte daha iyi nasıl çalışabilecekleri ve ayrıca Birleşmiş Milletler'i nasıl geliştirebilecekleri konusunda kritik bir taslağı içeriyordu. Biliyorsunuz daha çok 1945 dünyasını yansıtıyor, özünde İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra 1945 dünyasının daha fazla yansıması olan ve 2024'teki dünya bu nedenle kalkınma konularında, barış ve güvenlikte, yeni teknolojilerde ve gençlerin sesinin duyulmasını sağlamakta daha verimli olmamıza yardımcı olacak. Yarın başlayacak olan Genel Kurul için, biliyorsunuz, belirlenmiş bir gündem yok, dünya liderleri gelecekler, kendileri için önemli olan konularda konuşacaklar. Dünya, kendi evlerindeki izleyicilerine de hitap edecek ve Genel Sekreter yarın konuşmasına dünyanın içinde bulunduğu vahim durumdan bahsederek başlayacak. Tahmin edilemez bir dünyada yaşıyoruz, farklı seviyelerde eşitsizliklerle dolu bir dünyadayız ve biliyorsunuz, dünya sahnesinde farklı aktörlerin sistematik olarak uluslararası hukuku ihlal ettiğini ve bunun hiçbir sonucu olmadığını görüyoruz. Bu yüzden tüm bunların durması gerekiyor ama aynı zamanda umut verici bir konuşma olacağını düşünüyorum, özellikle de nasıl ilerleyeceğimize dair ‘Gelecek Paktı’ gibi bir planımız olması hasebiyle.
Rûdaw: Gelecek Paktı tam olarak nedir?
Stephanie Dujarric: Kesinlikle geleceğin zirvesinde kabul edilen bir belgedir.
Rûdaw: Bununla ilgili bir sorum var, zirvenin özelliğinin ne olduğunu açıklamak söz konusu olduğunda bununla ilgili biraz sorun olduğunu düşünüyorum çünkü dürüst olmak gerekirse halka gittiğimizde açıklamakta zorlanacağız ve eğer sakıncası yoksa halkın anlayabileceği şekilde birkaç cümleyle bize açıklayabilir misiniz?
Stephanie Dujarric: Halkın Birleşmiş Milletler gibi bir örgütün bugün uğraştığımız sorunlar ve gelecekte uğraşacağımız sorunlar için etkili ve verimli olmasını bekleme hakkı vardır, bu yüzden Gelecek Paktı bu örgütün dünyanın en geniş anlamıyla daha iyi çalışmasını sağlamaktır.
Rûdaw: Çok teşekkür ederim ve biraz Gazze ve Lübnan'a geçmek istiyorum, bu yüzden soru şu, yani Gazze savaşı neredeyse bir yıl oldu, yani bir hafta içinde bir yıl olacak ama aynı zamanda Lübnan ve Suriye'de bir yayılma görüyoruz ama Lübnan'da olanlar gözümüzün önünde oluyor, evet buna tanık oluyoruz. Neden Genel Sekreter özellikle bu bölgede daha fazla diplomatik görüşmelerini arttırmıyor? Savaşın sonlanması için bölgedeki devletlerle görüşmeler yapmıyor?
Stephanie Dujarric: Genel Sekreter, en azından ateşkesi sağlama çabalarını desteklemek için Katar, Mısır ve ABD ile çok yakın bir şekilde çalışıyor, en azından ateşkes sağlanabilsin. Düşünürseniz, neredeyse bir yıl oldu, 40.000'den fazla Filistinli öldürüldü, 10 binlercesi yaralandı. Aynı zamanda bizler sadece yaralıların psikolojik durumunu düşünmüyoruz bu savaşa maruz kalanları da düşünüyoruz. Çatışmaların izi uzun yıllar devam edecek. Yaklaşık bir yıldır 100’den fazla İsrailli ve diğer milletlerden esir Hamas’ın elinde. Bu esirler ailelerinin yanına geri dönmeli.
En aktif olduğumuz yer insani yardım cephesi, biliyorsunuz Gazze'de, batıda, güney Lübnan'da yüzlerce insani yardım personelimiz var ve orada barış gücümüz var. Bu yüzden taraflar ve ülkeler siyasi bir çözüm üzerinde anlaşmaya çalışırken, insani yardım cephesinde çok aktifiz ve aktif olmaya devam ediyoruz.
Rûdaw: Biraz diğer konulara geçmek istiyorum, Birleşmiş Milletler örgütü kurulduğunda amacı dünyada barışı sağlamak ve korumaktı. Ne Genel Kurul ne de Güvenlik Konseyi gibi, bu savaşı durdurabilecek kimse yok ve merak ediyorum, bu konuda herhangi bir eleştiriniz var mı?
Stephanie Dujarric: Kuşkusuz sinir bozucu ama bence bu örgüt, egemen ve bağımsız üye devletlerden oluşan bir örgüt ve bu yüzden üye devletler arasındaki ilişkilerin ikili ilişkilerde sıklıkla aşırı gergin olduğu bir ortam gördüğümüzde, bunun içeride olan bitene doğrudan bir etkisi oluyor. Güvenlik Konseyi, 15 üye ve özellikle beş daimi üye, ilişkileri bu binanın dışındaki atmosferden kopmuş değildir. Maalesef gerçeklik bu ve bu yüzden üye devletlerin sorumluluklarını üstlenmelerini istiyoruz, tüzüğü imzaladıklarında, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'ni imzaladıklarında ve barışa doğru hareket etmelerini istiyoruz.
Rûdaw: BM'nin ulusların kendi geleceklerini belirleme hakkını koruduğunu biliyoruz, yani kendi kaderini tayin hakkı gibi, evet ve biliyorum ki 1950'lerde 1960'larda birçok Afrika ülkesi, bu Genel Kurul bir devrimi kabul ettikten sonra bağımsızlıklarını kazandılar ama bunu artık günümüzde görmüyoruz, bu doğru mu. Örneğin başka uluslar da var, bağımsızlık istiyorlar, örneğin Kürtler... Kürtler bu haktan nasıl yararlanabilir?
Stephanie Dujarric: Bence öyleler, sınırlar boyunca yayılmış çok sayıda milliyet var. Doğru ve bunu bir anlamda Afrika'da yaşadık, bağımsızlığın dönüşünde o zamanki Afrika liderleri sınırlarını değiştirmemeye karar verdiler çünkü bunun ne kadar şiddetli olabileceğini biliyorlardı.
Bence Genel Sekreter Kürt halkına çok yakın. Aynı zamanda bölgenin farklı yerlerindeki Kürt halkının cömertliğini ve mültecileri nasıl özümsediklerini, yerinden edilmiş insanlarla nasıl ilgilendiklerini de gördü ve Kürt halkının sesinin hangi ülkede yaşarlarsa yaşasınlar tanınması, dinlenmesi ve azınlık haklarına saygı gösterilmesi çok önemli.
Rûdaw: Bazı bölgelerde Kürtler azınlık olarak görülüyor, bu topraklara 12 bin yıldan fazla bir süredir yaşıyoruz evet, yani aslında bu topraklardayız. Genel Sekreter bu durumdan haberdar mı?
Stephanie Dujarric: Genel Sekreter tarihi bir adamı ve bölgenin tarihi hakkında çok bilgili.
Rûdaw: Efrin’de durum oldukça kötü, Türkiye’nin kontrolünde silahlı grupları var biliyorsunuz ve geçen hafta özellikle son zamanlarda bazı köyleri yıktılar ve insanları topraklarından ayrılmaya zorladılar ve ayrıca bazı belgeleri imzalamaya zorladılar. Çünkü biliyorsunuz Efrin bir tarım yeri ve özellikle zeytin söz konusu olduğunda evet çok verimli topraklara sahip. Oradaki insanlar geçimlerini tarımdan sağlıyor ve onlar için çok önemli ancak onlar köyleri yıkıyorlar ve halkın bölgeyi terk etmeye zorluyorlar.
Stephanie Dujarric Her şeyden önce insanların zorla yerinden edilmesine karşıyız. İnsanların evlerinde saygı ve onurla yaşayabilmeleri gerekiyor ve bu doğal hakkı ihlal eden her şeye karşıyız.
Rûdaw: Suriye hakkında bir soru sormak istiyorum; BM’nin Suriye ile ilişkisi nasıl, özellikle insani yardım konusunda Suriye'de belirli bir koordinasyonu var mı?
Stephanie Dujarric: Biliyorsunuz, Deyrezor’a ilk yardım konvoylarını gönderdik. Orada devam eden çatışmalar nedeniyle çok sayıda sivil kaybı olduğunu biliyoruz. İnsani yardım cephesinde ulaşmamızın çok zor olduğu bölgelerden biri ama bunu sürdürmeye çalışıyoruz. Gitmek istediğimiz her yere gidemiyoruz. Hükümetlerle, yetkililerle, fiili olarak sorumlu olan yetkililerle görüşmemiz gerekiyor. Kontrol noktalarından zorla geçemeyiz. Bu yüzden tüm bunların müzakere edilmesi gerekiyor ve bu şeyler ne yazık ki çok fazla zaman alıyor.
Rûdaw: BM’de sadece tanınmış uluslar var. Ulus devletseniz Birleşmiş Milletler’de temsil hakkınız var, ülkeniz yoksa temsil edilmiyorsunuz. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Stephanie Dujarric: Bence Birleşmiş Milletler tüzüğünün ilk sözcüklerine bakmalısınız, biz milletler deniyor. Bununla ne demek isteniyor? Evet, çoğu durumda sınırları açık emirlerle belirlenmiş egemen devletlerin bir örgütüdür, zorlu müzakerelerin olduğu bazı yerler olduğunu biliyoruz ancak gerçek şu ki dünyadaki herkes burada temsil edildiğini hissetmeli. Azınlık haklarından bahsettiğimde, bir ülkede azınlık olsanız bile, sesinize, kültürünüze, haklarınıza saygı duyulması ve sesinizin ve kültürünüzün burada yaşadığınız ülkelerin hükümetleri aracılığıyla temsil edilmesi gerekiyor.
Rûdaw: Kürtler, Türkiye, Irak, Suriye ve İran’da bulunuyorlar. Söz konusu devletler buraya geldiğinde hiçbir Kürt delegasyonu görmüyoruz, bu yüzden evet, bu çok büyük bir sorun, örneğin Türkiye'de 25 milyon Kürt var ve bu insanlarla birlikte buraya gelenler arasında tek bir Kürt delegasyonu yok!
Stephanie Dujarric: Azınlıkların seslerinin hükümetlerinde ve dış politikalarında duyulması önemli. Burada hoşuma giden şey, BM'de çok sayıda Kürt medyası görmemiz ve bir anlamda sizlerin Birleşmiş Milletler'deki Kürt halkının gözleri, kulakları ve sesleri olmanızdan dolayı çok mutluyuz.