Türkiye’deki Suriyeliler: ‘Ensar’ mı ucuz işgücü mü?

Suriye’deki iç savaşla birlikte Türkiye’ye akın eden Suriyeli mülteciler, bu ülkede hem kısa hem uzun vadede gündem maddesi haline geldi.

 

Türkiye, Suriyeli mültecileri “Ensar” olarak tanımlarken, zaman içinde bu kavram da tartışma konusu oldu.

 

Boğaziçi Üniversitesi geçtiğimiz günlerde, Suriyeli mültecilerin durumuna yönelik uluslararası dayanışmayı artırmak ve dayanışmalar arası işbirliğini geliştirmek için bir bölgesel çalıştay programı düzenledi.

 

Türkiye’de yaşayan Suriyeli mültecilerin toplumsal entegrasyonu sürecinde karşılaştıkları sorunların çözümüne dair sivil toplum örgütleri, sendika ve akademinin rolünün ne olmasına gerektiğine dair tartışma yürütüldü.

 

Almanya Kassel Üniversitesi International Center for Development and Decent Work (ICDD) kapsamında araştırma yürüten İsmail Doğa Karatepe, Suriyeli mültecilerin Türkiye’deki durumuyla ilgili Rûdaw’ın sorularını yanıtladı.

 

Türkiye’nin Suriyeli mültecilere dair politikası var mı?

 

Böyle bir politikanın olduğunu düşünmüyorum. Türkiye’nin Suriye politikası var. Suriye’de ilk iç savaş patlak verdiğinde, AKP ve AKP kurmaylarının görüşü bu iç savaşın çok çabuk biteceği yönündeydi. Çünkü AKP’nin oradaki müttefikleri aynı zamanda uluslararası alanda da destekleniyordu. Arap Baharı’nın diğer örneklerinde görüldüğü gibi bu savaşın çok çabuk biteceği ve Esad’ın birkaç hafta içerisinde devrileceği öngörüldü. Baktığımızda aslında Suriye ve Suriyeli müttefiklere dair tüm kurgu buradan başladı.

 

İlk kez Suriyeli mülteciler geldiğinde buraya “Ensar” söylemi AKP’ye yakın insanlar tarafından kullanıldı.

 

Ensar” kelimesinin anlamı nedir ve bu söylemin tarihsel süreçteki rolü ne olmuştur?

 

Hz. Muhammed, Mekke’den Medine’ye göçtüğünde Medinelilerin onlara gösterdiği yardımseverlik ve misafirperverliğe atıfta bulunan bir kavramdır. Aynı şekilde Suriyeli mülteciler, geldiğinde Türkiye’deki devlet kaynakları bu söylemi kullandı.

 

Tarihten biliyoruz ki Mekke daha sonra Hz. Muhammed tarafından fethedildi. Bu “Ensar” söyleminin altında şöyle bir beklenti vardı: Bizim Suriye’deki ittifaklarımız aynı zamanda Esad’ı devirecek ve başka bir Suriye kurulacak. Fakat savaş hiç beklenildiği gibi gitmedi, uzadı, çok büyük yıkıma neden oldu.

 

Mesela Halep’in muhalifler tarafından kontrol edilen nüfusu 40 bine düştü. Orada yaşayan birçok insan Türkiye’ye göçtü. Böyle bir bakış açısıyla Türkiye’nin yaptığı ilk şey, biraz önce söylediğim gibi savaşın kısa süreceği ve gelen mültecileri geri göndermekti. Mülteciler ilk geldiklerinde geçici koruma sağlandı. Fakat bugün 2017 yılındayız savaş uzun yıllar sürdü, büyük yıkımlar yaşandı bugün Türkiye’deki Suriyelilerin tam sayısını bile bilmiyoruz. 3,5 milyonun üzerinde Suriyeli mülteci yaşıyor ve bu insanların geri dönüşü olmuyor.

 

Peki yaklaşık 3,5 milyon Suriyeli mülteci ile uzun vadede bir arada yaşamanın yolları nelerdir?

 

Ben biraz bu konuda karamsarım. Beraber yaşama umudunda hiçbir zaman karamsar olmadım fakat devletin kapasitesinin maalesef bunu sağlayacak düzeyde olamadığını düşünüyorum.

 

Türkiye ekonomisinin darboğazda olması bir etken mi?

 

Türkiye ekonomisi iyiye gitmiyor bunu hepimiz biliyoruz. Türkiye’nin büyüme rakamları oldukça küçük. Burada yeni gelen insan sayısını düşündüğümüzde kişi başına olan gelirin artmadığını hatta azaldığını görüyoruz. Türkiye’deki bütçeye baktığımızda vergi gelirlerinin oldukça dar olduğunu görüyoruz, bütçe giderlerinin de.

 

Suriyeli mültecileri entegre edecek ya da sosyal umut sağlayacak yeterlilikte olmadığını görüyoruz.

 

Mesela, bugün Almanya’ya gelen mülteci sayısı Türkiye ile mukayese edilemeyecek kadar az. Yüzbinlerle ifade edilen rakamlar var. Türkiye’deki milyonlarla ifade edilen rakamların yanında oldukça küçük. Bugün Almanya, Türkiye bütçesinin 8-9 katı bir bütçe gelirine sahip. Almanya’nın kendisi bile bir kapasite sorunu olduğundan bahsediyor. Türkiye bir ekonomik dar boğazdan geçiyor ve üstelik 3,5 milyona yakın mülteci var. Bugüne kadar önerilen politikaları hayata geçirebilecek ekonomik kapasiteye sahip değil.

 

Türkiye’de Suriyelilerin çalışma koşulları nasıl? Enformel ve formel alanda çalışan kişilerin verileri mevcut mu?

 

Suriyelilerin çalıştıkları yerlere bakalım çoğu kuralsız, güvencesiz çalışıyor. Çok basit bir şeyden bahsetmek gerekirse; Türkiye’de devlet bu işyerlerini denetleme kapasitesine sahip iş müfettişlerinden yoksun. Devlet kapasitesinin çok daraldığı aynı zamanda ekonomik sorunların da buna ek bir sorun yarattığını ve iyi bir politika yapma kapasitesinin olmadığını söylemek istiyorum. Bunun büyük yankılarından biri entegrasyon sürecinde uygulanması gereken politikaların maalesef uygulanamaması olacaktır.

 

Türkiye’de çalışan Suriyelilerin hemen hemen hepsi enformel sektörde çalışıyor. TÜSİAD ve çevresinde formel alanda çalışan iş adamları bu durumdan oldukça şikayetçi. Fakat bunu düzeltmek için Türkiye’nin elinde herhangi bir kaynak olduğundan bahsetmemiz zor. Çünkü zaten Türkiye’de enformel alanda çalışanların sayısı yüzde 30 aşmış durumda.

 

Sizin öneriniz nedir? Türkiye’de yaşayan Suriyelilerin çalışma haklarından faydalanmaları için hangi hak arayışlarına girmeleri gerekir?

 

Suriyelilere amasız, kotasız bir çalışma izni verilmeli. Hem onların emek süreçlerine katılımını kolaylaştırabilir hem de işverenleriyle olan ilişkilerinde güçlü hissetmelerini sağlar. Bu güç çok önemli. Bir Suriyeli işçi, iş kazasına maruz kalmasına rağmen, iş kazası geçirdim bile diyemiyor. Bırakın kıdem tazminatı almayı, bırakın iş kazasında herhangi bir işvereni sorumlu tutmasını, iş kazasında ölse bile ailesi hiçbir hak arayışına giremiyor. Çünkü yasalar, enformel sektörde iş kazasına maruz kalan insanları cezalandırıyor. Bugün 500 binden fazla Suriyeli enformel sektörde çalışıyor, bu insanların çoğu tekstil, inşaat alanında çalışıyor. Bu insanlar iş kazalarına, iş hastalıklarına maruz kalıyorlar ama çalışma hakkı tüm bunların azalmasını sağlayacaktır.

 

Kültürel değerler açısından bakarsak meseleye Suriyelilere dair, kolektif hafızamızda oluşan nefret duygusuna dair ne düşünüyorsunuz?

 

Türkiye’de sağcısı veya solcusu çeşitli yelpazelerden gelen insanlarda Araplara yönelik bir düşmanlığın olduğunu söylemekte hiçbir çekince yok. Türkiye’nin kolektif hafızasında böylece bir düşmanca tutumun aynı zamanda Suriye’den gelen 3,5 milyona yakın insanın bu ülkede bir arada yaşama umudunu maalesef azaltıyor. Tekrar ediyorum bunun için uyumlaştırma programı gerekli fakat bunu yapabilecek ne bir iradeden ne bir devlet kapasitesinden bahsedebiliyoruz.